6 Şubat’ta meydana gelen ve Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini etkileyen depremler on binlerce yurttaşımızın canının, yüz binlerce yurttaşımızın malının ve geçmişinin yok olmasına neden oldu. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, deprem sonrası yapılacak planlama çalışmalarının anlık ihtiyaçlara göre değil, bütüncül bakışla ve ekosistem dikkate alınarak yapılması gerektiğine vurgu yaparak, “Yıkım yaşamış bu geniş coğrafya için hem bölge insanının hem de doğanın haklarına aykırı kararlar, tarihsel ve kültürel bağlamından kopuk yeni yerleşim alanlarının oluşmasına ve geri dönüşü mümkün olmayacak yeni sorunlara neden olacaktır” dedi.
Afetten derin bir biçimde etkilenmiş yurttaşlarımızın barınma ihtiyaçları acilen giderildikten sonra şehirlerin sürdürülebilir bir şekilde yeniden kurgulanmasının çok ciddi bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Deniz Ataç, “126 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesini değerlendirdiğimizde ise meraların ve ormanların korunacağından, yıkıntı atıklarının çevre ve insan sağlığını tehdit etmeyecek şekilde bertaraf edileceğinden ve depremden etkilenen illerin bütüncül bir yaklaşımla planlanarak inşa edileceğinden endişe duyuyoruz. Yıkım yaşamış bu geniş coğrafya için hem insan hem de doğanın haklarına aykırı kararlar, tarihsel ve kültürel bağlamından kopuk yeni yerleşim alanlarının oluşmasına ve geri dönüşü mümkün olmayacak yeni sorunlara neden olacaktır” diye konuştu.
“Öncelikle afetzedelere, en kısa sürede nitelikli geçici yaşam alanları sağlanmalıdır”
“Kentlerin yeniden inşası uzun vadeye yayılan, etaplar halinde uygulanabilecek ve çok aktörlü katılımla gerçekleştirilebilecek bir konudur” diyen Ataç, “Bu süreç yürütülürken kısa ve orta vadede, insanların yaşam alanlarını kalıcı şekilde terk etmek zorunda kalmadan şehirlerine, kültürlerine ve doğal varlıklarına sahip çıkabilmelerini sağlayacak nitelikli geçici barınma koşulları sağlanmalıdır. İnsanların var olan toplumsal ve mekânsal ilişkilerini sürdürmelerini sağlayacak ve doğal alanlara zarar vermeyecek, çevreye uyumlu çözümler ortak akılla, hiçbir grup dışlanmadan geliştirilmelidir. Kentsel ve kırsal toplumların ihtiyaçları farklıdır. Bu farklılığın gözetildiği ve ihtiyaç çeşitliliğine uygun çözümlerin sağlanabildiği geçici barınma türleri, uygun yerlerde ve biçimlerde sunulmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Ekolojik gerçeklerle uyumlu güvenli yaşam alanları planlanmalıdır”
Ataç, yıkımın ardından kentsel ve kırsal alanlarda kaybedilenin sadece konut alanları olmadığını hatırlatarak, “Tarımıyla, sanayisiyle, kültür varlıklarıyla ve eşsiz coğrafyasıyla çok değerli bir sistem çökmüştür. Bu çöküşün giderilmesinin tek yöntemi, bütüncül ve ekosistem tabanlı kalkınma planları, bölge planları, çevre düzeni planları ve devamında bunlara bağlı olarak yapılacak imar planlarıdır.
Salgın hastalıklar, yangınlar, seller, depremler, kuraklık gibi art arda yaşanan afetler artık toplum olarak çok riskli koşullarda yaşadığımızı bize sürekli hatırlatmaktadır. Dolayısıyla deprem, iklim krizi gibi üst üste binen risk unsurlarına karşı dirençli bir yaşamı kurgulamak için şehir ve bölge planlama elimizde bulunan en güçlü araçtır” şeklinde konuştu.
“Toplum demokratik yöntemlerle planlama ve tasarım süreçlerine mutlaka dahil edilmelidir”
Planlama konusunda bir diğer önemli konunun da halkı bölgeden koparan, karar süreçlerinin dışında tutan yaklaşımlardan uzak durulması gerektiği olduğunu belirten Deniz Ataç, afet sonrası yeniden toparlanma süreci ne kadar şeffaf ve katılımcı yürütülürse kayıpların onarılmasının ve bölgede yeni bir yaşam kurulmasının o kadar sağlıklı olacağını söyledi. Ataç, “Güvenli kentlerde uzun vadede barış, huzur ve refah içinde yaşanacak şehirler ancak planlama yoluyla yeniden üretilebilir” diyerek, “Planlama; tüm bu süreçlerdeki eylem ve programları bütüncül şekilde kurgulamayı, toplumsal ve mekânsal olarak kültürel, sosyal ve iktisadi hayatı bir bütün olarak üretmeyi hedefler. Bu denli önemli bir aracı devre dışı bırakıp afet sonrası kentlerin yeniden var edilmesini sadece yer-yapı analizleri sonrasında verilecek mühendislik hizmetleri yoluyla konut üretimi olarak anlamak ve uygulamak yeterli ve doğru olmayacaktır. Ayrıca insanların kendi yaşam alanlarının kurgulanması sırasında sürece katılımının da tamamen önünün kapatılmasına sebep olacaktır” ifadelerini kullandı.
“Olağanüstü bir durum içerisinde olduğumuzun farkındayız” vurgusunda bulunan Ataç, “Bu denli büyük bir yıkımın ardından birlikte yaraları sarmaya, acıları paylaşarak azaltmaya çalıştığımız bugünlerde insan onuruna, değerlerine, gereksinimlerine uygun ve doğayla barışık bir sürecin örgütlenmesinin önemle altını çiziyoruz. Kadim kentlerimizin, yüzyıllar boyunca kentsel ve kırsal yaşama ev sahipliği yaptığı bilinciyle anlık kararlarla değil; uzun vadeli, her bir aşaması hesaplanmış ve öngörülmüş, bütüncül ve ekosistem tabanlı planlama süreçleri işletilerek kalıcı, etkin, başka sorunlara yol açmayacak çözümlerle planlanması için tüm karar vericilere çağrıda bulunuyor, sürece katkıda bulunacak herkese peşinen teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.