Hatice Eroğlu Akdoğan’ın “Küba’da Devrimin Kadın Yüzü” adlı yeni kitabı anlatı/araştırma türünde değerlendirilebilecek bir yapıt.
H. E. Akdoğan, bir önceki, “Fidel Castro; Kendi Geçeğini Yaratan Efsane” adlı kitabının araştırma ve hazırlık sürecinde Küba Devrimi’nde aktif rol alan kadınlarla yüzleştiğinde, devrimci kadınları başka bir dosyada ele almak için notlar alır ve bu düşüncesini de kitabın sunuş bölümünde şöyle dile getirir:
“Küba ve Fidel Castro ile ilgili yaptığım araştırmada konunun bir parçası olarak kadın devrimcilerin de adı sıkça geçmekteydi. Kadın hareketinin güçlenmesiyle birlikte toplumsal cinsiyet geliştikçe, kadının rolünün erkek tarih yazımından daha bağımsız olarak ele alınması zorunluluğu günümüzde kendine daha bir yer edinir oldu. Küba Devrimi içinde de kadının yeri, devrimin önde gelen isimleri Che Guevara, Fidel Castro, Raul Castro, Juan Almeida, Camilo Cienfuegos ve çok daha başkaları ‘yanında’ anılmaktan hiç kuşkusuz daha fazlasıdır.”
Kitabı okurken, yukarıdaki ‘daha fazlasıdır’ sözünün ne kadar da anlam kazandığını göreceksiniz. Açık söylemek gerekirse ben de çok heyecanlandım. Ben ki, Sovyet Devrimi’ni de içine alan, Aleksandra Kollontay ‘Birçok Hayat Yaşadım’ biyografi kitabını okumuş, uzunca bir metin hazırlamış olduğum halde.
Dini inançlarla kilisenin iş başında olduğu, kadınların erkeğin malı sayıldığı ve kadına nesne olarak bakıldığı eski dönem Küba’nın da bir gerçeğidir. Yine de bütün bunlara rağmen demokrasi ve sınıf bilincinde olan okumuş, kentli aydın kadınlar az da olsa, önderlikleriyle toplum içinde önemli rol oynarlar. Aldıkları sorumluluk ve başarılarıyla devrime giden yolda, özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın güvenini kazanırlar. Bu da daha çok kadının örgütlenmesini, sorumluluk almasını, mücadeleye katılmasını sağlar.
İster kırsal olsun, ister kent mücadelesi hiç de kolay olmaz. Örneğin; Havana’daki Cine America önünde elindeki bombanın patlamasıyla on sekiz yaşındaki lise öğrencisi devrimci kız Urselia Diaz Baez ölür. Yine illegal kent mücadelesi içinde yer alan Giralt kız kardeşler bir gece evlerine giderken infaz edilirler.
Sosyalizme inanan özgür ruhlu kadınlar kentte evini yoldaşlarına açar, bir karargâh gibi kullanır. Kent ve kırsal arasındaki haberleşme gibi stratejik konuları da kadınlar sağlar. Gerektiği zaman bildiri basımı ve dağıtımı yaparak mücadeleyi diri tutarlar.
Kırsalda ise yemek, bulaşık ve dikiş gibi gündelik işlerin yanında hemşirelik görevini üstlenirler. En önemlisi nişan alma, ateş etme, silahları söküp takma gibi teknik beceri kazanırlar. Dağdaki gerillaya katılımcı sağlamak, silah göndermek gibi gizli yürütülen görevlerin başarısı yine kadınlarındır. Çeşitli eylemlerin düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesinde de yine kadınlar aktif görevdedir. Artık şu bir gerçektir; Küba’da, Amerika’da ve dünyada bilinmektedir ki devrimin ‘Özgürlük Yürüyüşü’ kortejinin ön saflarında kadınlar erkek yoldaşlarıyla birlikte yol almıştır.
Bunu uzun yıllar sonra Sierra’daki komutanlardan Delio Ochoa, devrimci gerilla Celia Sanchez için şunu ifade etmiştir: “Çoğumuz Celia’yı Sierra Maestra’da komuta zincirinde Fidel’den sonraki ikinci kişi olarak görüyorduk. Çünkü Fidel onun emirlerini hiçbir zaman iptal etmedi. Fidel’in düşünce tarzını çok iyi kavrıyordu ve onun yönetiminde hata yapmayacağımızı biliyorduk.” (s.154)
Fidel kadınlara inanır, güvenir ve tamamı kadınlardan oluşan ‘Mariana Grajales Tugayı’ adında bir birlik kurdurur. Yine birliğin komutanı olarak da keskin nişancı eğitimi almış Isabel Rielo görevlendirilir. Bu arada Fidel kendi güvenliğini de yine kadınlara teslim etmiştir. Kadın tugayı çatışma süreçlerinde yaralanmalar dışında fire vermeden de devrim gerçekleşmiş olur. Kadınların toplumun bütün dayatma ve baskısına rağmen cesaretle öne çıkmalarına ve mücadele içindeki başarılarına ‘devrim içinde devrim’ diyen Fidel, onların başarılarını kutlar ve onlardan her zaman övgüyle söz eder.
Kadınlar, devrim öncesinde aldıkları yüzbaşı, albay ve general gibi üst düzey askeri rütbelere yükselirken; devrim sonrası da sağlık, eğitim, beslenme, barınma, güvenlik, haberleşme, ulaşım, ülke savunması gibi kritik noktalarda sorumluluklar alarak mücadele etmeyi sürdürürler. Devrimin sonrası yeni inşa döneminde Asya, Afrika, Latin Amerika gibi ülkelerle diplomatik ilişkilerde de yine kadınlar önemli görevler alırlar.
Kitap girişteki sunuştan sonra, “Küba’da 1959’da bir devrim gerçekleşti” cümlesiyle başlayan ve “Ve ön safta yürüyen kadınlar aynı zamanda devrimin inşası ve öne çıkan güçlüklerin alt edilmesinde kadınların ‘olmazsa olmaz’ olduğuna dair önemli bir göstergeydi” sözleriyle biten üç sayfalık bir ön bilginin ardından, ‘Köleliğin kaldırılması ve bağımsızlık mücadelesinde kadınlar’ başlığında;
1868’de Carlos Manuel de Cespedes’in köleliğe, her türden eşitsizliğe karşı başlattığı isyanın, 1959’daki Küba Devrimi’nin ışığı olduğunu ve yokluk ve yoksulluğa rağmen Küba’da özgürlük ve bağımsızlık isteyen mücadeleci ve isyancı geleneğin bir parçası olanlar tarafından 1925’de Küba Komünist Partisi’nin kuruluşuna değindiği birinci bölüm yer alır. Ve Küba Devrimi içinde kadınların rollerinin anlatıldığı ‘Hareketin ilk zorluklarını omuzlayan kadınlar’ başlığıyla ikinci bölümle devam eder. Arka kapak yazısında olduğu gibi kitabın asıl amacı da bu bölümde anlatılır.
“Küba Devrimine önderlik etmiş kadınların hikâyesi, erkek yoldaşlarınkinin arasında kaynayıp kaybolmamalıydı. Kadınlar zaten irade ve eylemleriyle kendini gereğince kanıtlamıştı. Kitabımızın amacı Kübalı kadınların söz konusu tarihine ayna tutmak oldu.”
Marta Rojas, Terasa Casuso, Vilma Espin, Asela de los Santos, Melba Hernandez, Haydee Santamaria Cuadrado,Delsa Esther Puebla Viltres (General Tete), Haydee Tamara Bunke Bider, Celia Sanchez Manduley ve Aleida March Torres gibi devrimci kadınlar ve mücadele içindeki yerleri hakkında geniş bilgi verilen kitapta, sayfalar ve sözcükler arasında daha birçok cesur, yiğit kadınların adlarıyla karşılaşacaksınız.