Lula da Silva, Ekim 2022’de Brezilya cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda az farkla kazanmıştı. Jair Bolsonaro taraftarları göreve başladıktan bir hafta sonra, yani geçtiğimiz pazar günü Ulusal Kongre, Federal Yüksek Mahkeme (STF) ve Planalto Sarayı’nı bastılar. Brezilya milli takımı üniforması giymiş isyancılar arasında sivil faşistlerin yanı sıra, emekli ve muvazzaf askerler de bulunuyordu.
Sel felaketinin neden olduğu hasarı incelemek üzere Sao Paulo’da bulunan Cumhurbaşkanı Silva, alelacele geri döndüğü başkentte 24 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan etti. Akşama doğru üç binanın kontrolü sağlanarak kamu binalarını işgalcilerden temizlendi. “Fanatik faşistler” olarak nitelediği isyanın sorumlularını tutuklama ve cezalandırma emri verdi. Silva, darbe girişiminden Bolsonaro’yu sorumlu tuttu.
Dünyadan tepkiler yağınca her zamanki gibi yalana sarılan Bolsonaro, kıvırtarak “kamu binalarına yönelik yağma ve işgaller kural dışıdır” demek zorunda kaldı. Seçim sonuçlarını kabul etmediği iddiasını yinelemeyi de ihmal etmedi. “Erkeklik” taslamayı seven Bolsonaro, eyleminin sorumluluğunu üstlenmediği gibi hastaneye kaldırıldığı yalanı uydurarak kendine acındırma numarası çekti.
Falso, faul, faşizm
Bolsonaro’nun gelişi ve kalışı kadar, gidişi de falsoludur. Faşistler, anayasal yoldan iktidara gelseler bile, hiçbir zaman oyunu burjuva demokrasisinin kurallarına göre oynamazlar.
Gelişi faullüydü. Zira, 28 Ekim 2018 tarihinde yapılan seçimlerin ikinci turunda, çekindiği rakibi Lula’yı yolsuzlukla suçlayıp hapse attırmış, şansça daha zayıf Dilma Roussef karşısında seçimi rahatlıkla kazanmıştı. İktidardayken anayasayı ve yasaları hiçe sayması, kanun dışı işlerini polis içinde örgütlediği özel birimlere, klasik milislere ve mafyacılara yaptırmasıyla biliniyordu.
Gidişi de öyle oldu. Bolsonaro, kaybettiği 30 Ekim 2022 seçimlerinin sonuçlarında itiraz ederek taraftarlarını sokağa döktü. Ülke çapında kaos yaratarak toplumsal hayatı felce uğrattı. 1 Ocak’taki başkanlık devir teslim törenini beklemeden, iki gün öncesinden askeri bir uçakla ABD’ye uçtu. Halbuki teamülen makamında olması ve görevi Luiz Inacio Lula da Silva’ya teslim etmesi gerekiyordu. Bunu yapmadığı gibi, “Havlu atmayacağız. Muharebeyi kaybetmiş olabiliriz ama savaşı değil” diyerek gelecekte Brezilya’yı karıştırmaya devam edeceğinin sinyalini verdi.
Kabarık suç dosyası nedeniyle tutuklanmamak için kaçtığı aşikardı. O kadarla da kalmadı, 8 Ocak darbe girişimini tezgahlayarak daha ağır bir suç işledi.
Darbe provası
Pazar günkü isyan, ya tutarsa dercesine yapılmış bir darbe girişimidir. Ama başarıya ulaşamayacağı belli minyatür bir prova ve bir testtir aslında. Lula, Bolsonaro’nun yeniden iktidara gelebilmek için askeri darbeyi kışkırtmayı amaçladığını söyledi, ama gerisini getirmedi. Brezilya’nın yasal rejimine itirazını daimileştirmek, ordu içindeki desteğine dayanarak olası bir darbeye zemin hazırlamak ve istikrarsızlığı körükleyerek çalışamaz hale getirmek istediğini gayet iyi biliyor. Lula’nın devlet ve taban nezdindeki mevzilerini geri almasını, kendi aleyhine adımlar atmasını engellemeye, siyasi ve iktisadi istikrarsızlık yaratmaya ve koalisyon güçleri arasındaki çelişkileri derinleştirmeye çalışıyor.
Eğer devletin baskı aygıtları göz yummasalardı, yürütme, yasama ve yargı binalarının işgali mümkün olmazdı. Güvenlik güçlerinin gafil avlandıkları söylenemez. Darbe girişiminin önceden planlandığına ve göstericilere mesaj verildiğine dair sosyal medya platformlarında yapılmış çağrılar var. Buna rağmen Federal Bölge Askeri Polisi, isyancıları önlemek için kılını kıpırdatmak bir yana, onlara eşlik etmiştir. Videolarda, protestocuları durduracakları yerde, onlarla dostluk kurmaya çalıştıklarını gösteren görüntüler tespit edildi.
Halk güçlerinin en basit eylemlerini gaz bombaları, helikopterler ve makineli tüfeklerle karşılayan polis, her nasıl oluyorsa aşırı sağ militanların işgali ve yağması karşısında sessiz kalmış, adeta onlara refakatçilik yapmıştır. Bolsonaro’nun işbirlikçisi Federal Bölge Güvenlik Bakanı Anderson Torres ile Bölge Valisi Ibaneis Rocha’nın görevden alınması bu sebepledir.
“Beş benzemezler”e test
Silva seçimleri merkez ve sağ partilerle ittifak yaparak ve onlara taviz vererek kazanmıştır. Yeni hükümet aslında belkemiğini Lula ve Alckmin’in oluşturduğu bir koalisyona dayanıyor. 37 bakanlıktan 10’u PT’nin, sekiziyse seçimlerde onu desteklemeyen partilerin elinde. Lula, 2006’ seçimlerinde karşısında rakip aday olarak çıkan eski Sao Paola valisi Geraldo Alckmin’i Devlet Başkanı Yardımcısı yaptı. Bakanlar arasında Bolsonaro’ya oy verenler, eski polis memurlarından oluşan paramiliter gruplarla bağlantılı olanlar (Turizm Bakanı) bulunuyor.
Savunma Bakanı José Múcio, askeri kışla önünde askeri müdahale çağrısında bulunan Bolsonaristlerin kurdukları çadır kamplarını, “demokrasinin ifadesi” olarak göstermesi vahimdir. Devletin baskı aygıtlarının herhangi bir tedbir almayarak olaya adeta çanak tutması, önlem alınmazsa yeni iktidarın tepesine darbecilerin kılıcının inmesinin çok uzak olmayacağını düşündürür. Bolsonaro ve aşırı sağ güçler hükümeti şimdiden hükümeti baskı altına alarak sağa çekmeye, iş yapamaz duruma düşürmeye ve kendi tabanlarını eylemlilik içinde tahkim etmeye çalışıyor.
Faşist darbe girişimi, bir bakıma bir yandan asker ve polisin son eğilimlerini, bir yandan da hükümetin “beş benzemez”lerden oluşan ortaklarını test etme amaçlıdır.
Senarist D. Trump
Şimdiki faşistler birbirlerine benziyorlar, ama Bolsonaro ve Trump daha çok benziyorlar.
Bolsonaro, idolü Trump’ın silik ve bozuk bir kopyasıdır. Attığı adımların senaryosunu Trump yazmıştır.
“Amerika’yı yeniden büyük yapma” vaadiyle gelen Trump’ı taklit ederek, adaylığı sırasında “Brezilya’yı yeniden yapma” propagandası yaptı. Trump gibi dinsel gericiliğe dayandı ve Evanjelik Protestanları oy deposu yapmaya çalıştı. Kapitalist dünyada Covid-19 karşısında en kötü sınavı iki Amerika ülkesi verdi. İkisi de kaba, maço, küstah, kadın düşmanı ve ırkçı.
Sıkı Amerikancı Bolsonaro da Trump gibi seçim sonuçlarını tanımadı. Hem ülkede kargaşa yarattı hem de ve ustasını taklit ederek Kongre binasını bastı. Üstelik boynuz kulağı geçti; faşist isyancılar yalnız yasamanın değil, yürütme ve yargının karargahlarını da bastılar. Belki de Bolsonaro’nun suç dosyalarını bulup, imha edeceklerdi.
Bolsonaro’nun farkı, yargılanma ve tutuklanma korkusuyla fareler gibi ülkesini terk etmesidir. Kaçarken arkadaşlarına Florida’daki Mar-a-Lago apartman dairesinde biraz zaman geçireceğini söyledi. Ama süflörlüğünü yapan sahibine ait lüks bir tatil köyüne gitti. Orada hem halktan aşırdığı paraları yiyor hem de askeri darbeyi kışkırtma ve Brezilya’yı kaosa sürükleme planları yapıyor.
ABD ise her zamanki tavrıyla istemediği rejimlere karşı darbe ve kaos planlayıcılarını ağırlıyor. Son girişiminde CİA’nın parmağı olup olmadığını bilmiyoruz, ama zaman zaman bir arada resim verdikleri Trump ile birlikte planladıklarını tahmin etmek zor değil.
Kendisi dışarıda kökü içeride
Bolsonaro, Şili ve Arjantin’deki gibi klasik bir askeri darbeyle değil, anayasal sürece uygun olarak seçimleri kazanarak iktidara geldi. Ama hiçbir zaman da burjuva demokrasinin kurallarına uymadı. Tıpkı Modi, Orban ve benzerleri gibi, iktidarını yasa dışı yollarla ayakta tuttu, rakiplerine komplo kurdu, mafyayla iş tuttu. Orduyu yanına çekmek ve darbeye hazırlamak için, sıklıkla askeri faşist diktatörlük övgüsü ve nostaljisi yaptı, aynı amaçla hükümetinde muvazzaf ve emekli generallere bolca yer verdi. Polis içinde kendine bağlı vurucu birimler kurdu.
Dört yıl boyunca her türlü kanunsuzluğu yapmasına, soldaki hasımlarını acımasızca veya yasa dışı yollarla bastırmasına, demokratik özgürlükleri sürekli budamasına karşın, faşist diktatörlüğü kurumsallaştırarak kalıcı kılamadı. Zamanımız faşizmine uygun olarak anayasal görünüm altında devleti içeriden faşistleştirme ve tabanını genişletme yolunu izledi. Yukarıdan ve aşağıdan istediği desteği alabilse ve anayasal düzeni yukarıdan aşağı dönüştürebilseydi, rakiplerini bastırır, tam diktatörlük uygulayarak seçim yolunu kapalı tutardı.
Ama toplumun yarısı, özellikle işçi sınıfı ve ezilenlerin çoğu kendisine karşıydı. Bunu yapamadığı için mızıkçılık yaparak apar topar ülkeyi terk etti ve darbe yoluyla geri dönme planları yapmaya başladı. Yine de toplam seçmenin yarısının desteğini aldığı ve devletin baskı güçleri içinde önemli bir desteği olduğu için asla küçümsenmemesi, tedbirde kusur edilmemesi gerekir. Kendisi dışarıda, kökü içeride diktatör bozuntuları daha tehlikelidir.
Lula’nın ve PT’nin yapacağı ilk şey, faşistlere ve darbe heveslilerine karşı acil ve radikal önlemler almak, suçluları şiddetle cezalandırmak, sırtını koalisyondaki göbekçi ve merkez sağ güçlere değil, gönlü fethedildiğinde Güney Amerika’yı sallayacak devasa güce sahip Brezilya işçi sınıfına ve yoksullarına dayanmak olmalıdır. Faşist darbelerden çok çekmiş Latin Amerika halklarının desteği de önemli bir avantajdır.
Belki bir Castro olamaz, ama isterse Chavez olabilir.