„2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi Nahide Opuz ve annesini maruz kaldıkları sistematik erkek şiddetine karşı korumayarak ayrımcılığa neden olduğu için mahkum etmişti. Bu karar aynı zamanda AİHM düzeyinde, bir devletin kadına yönelik şiddetle mücadele etme yükümlülüğünü vurgulayan ilk karar oldu. İstanbul Sözleşmesi bu karar üzerine inşa edildi ve devletlere kadınları şiddetten korumanın yanı sıra şiddeti önlemek için de yükümlülükler tanımladı. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden 2021 yılında imza çekmiş olsa da Opuz Grup Davaları nedeniyle izleme altındadır. Opuz kararı sonrasında AİHM nezdinde açılan dört kadının davasında da Türkiye aleyhine karar verildi. Bu kararların tümü Opuz Grup Davaları başlığında takip edilmektedir. Türkiye, Opuz Grup Davaları için düzenli olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi(AKBK)’ne rapor sunuyor ve Bakanlar Komitesi Türkiye’ye tavsiyelerde bulunuyor. Biz de Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı olarak bu davaların izlenmesi ile ilgili sürece hazırladığımız rapor ile katkı sunduk.
Raporumuzu, 1990 yılından bu yana şiddete maruz kalan kadınlarla kurduğumuz dayanışmadan edindiğimiz bilgi ve deneyimin yanı sıra alanda çalışan avukatların deneyimleri ile oluşturduk. Raporda uygulama ve sistem sorunlarını ele alarak Türkiye’deki temel sorunun İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmekle de somutlaşan, toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığı ve şiddetle mücadelede siyasi irade eksikliği olduğunun altını çizdik.
Mor Çatı olarak şiddetle mücadelenin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz ve bu nedenle farklı kurum ve mekanizmaların sorumluluklarını sıklıkla vurguluyoruz. Opuz Grup Davaları kadınları şiddete karşı koruma ve adaletin sağlanması odaklı olduğu için bu raporda “etkili soruşturma ve cezasızlık” başlığını ele aldık.
Kadınlar adalete güvenmediklerinden şikayetçi olmuyor
Türkiye’de şiddete maruz kalan kadınların adalete erişimindeki en önemli engellerden biri kadınların ceza adalet sistemine güvenmemesi ve buna bağlı olarak maruz kaldıkları şiddet nedeniyle şikayetçi olmamasıdır. Kadınların şikayet sürecine dair prosedüre ilişkin bilgilerinin eksik olması, şikayet sonrası hukuki prosedürün çok uzun sürmesi ve soruşturma/dava sürdüğü müddetçe şiddeti önleyecek hizmetlerin yetersiz olması, dava süreçlerinin maddi yükünü kaldırmanın zorluğu gibi etkenlerle de harekete geçmedikleri tespit edilmektedir.
Soruşturma ve dava süreçleri çok uzun
Şikayette bulunulan örneklerde soruşturma ve kovuşturma süreleri, makul süreyi aşmaktadır. Özel avukatla, iyi takip edilen bir dosyada şikayetten iddianamenin hazırlanmasına giden süre 1 yılı bulabilirken yerel mahkeme süreci bittikten sonra dosyanın sonuçlanması istinaf aşamasında ortalama 2-3 sene, Yargıtay’da da ayrıca yaklaşık 2-3 seneyi bulabilmektedir. Karar temyiz veya Yargıtay tarafından bozulur ve yeniden yerel mahkemeye gönderilirse süreç neredeyse en baştan başlamaktadır ve bazen dosyaların kesinleşmesi 10 yıldan fazla sürebilmektedir.
Risk analizi kararlara yansımıyor
Savcılıklar, Ceza ve Aile Mahkemeleri defalarca kadına yönelik şiddet içeren suçları işleyen failler hakkında herhangi bir risk analizi yapmıyor. Aldığı tedbir kararının süresi dolan kadınlar tekrar tekrar kolluk veya mahkemelere başvurmak zorunda kalıyor. Kolluk tarafından yapıldığı söylenen risk analizi, 6284 sayılı Kanun kapsamında alınan kararlara yansımıyor.
Verilen cezalar caydırıcı değil
Cezaların yüksekliği ile caydırıcılığı doğru orantılı değildir. Cezalar arttıkça hakimlerin daha güçlü deliller beklentisi içine girdikleri ve beraat kararı verme yönünde eğilimleri olduğu görülmektedir. Bu nedenle cezaların artırılması cezasızlığa sebebiyet verebilmektedir.
Cezalar genellikle alt sınırdan verilmekte ve takdiri indirim (iyi hal indirimi) yapılmaktadır. Kasten yaralama, tehdit, hakaret suçları için genellikle hükmedilen indirimli hapis cezası adli para cezasına çevrilmekte, ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile para cezası dahi fiilen ödenmemektedir.
Faile göre ceza veriliyor
Mahkeme kararlarını failin görünüşü ve ekonomik standartları etkilemektedir. Fail “temiz yüzlü”, iyi giyimli, kendini iyi ifade eden veya zengin, nüfuzlu bir kişiyse cezasızlığa meyil olduğu ancak kötü görünümlü, kendini ifade edemeyen bir kişiyse daha kolay ceza verildiği gözlemlenmiştir.
Kadınların ısrarla suça maruz kaldıklarını söylemelerine karşı beraat kararlarına gerekçe olarak sıklıkla “sanığın suçlamaları ısrarla reddetmesi” gibi ifadelere yer verilerek masumiyet karinesi cezasızlığa hukuki kılıf olarak giydiriliyor.
Türkiye ne diyor?
Türkiye AKBK’ye 24 Ekim’de sunduğu 277 sayfalık raporda, şiddetle mücadeleye dair istatistikler ve eylemleri paylaşmanın yanı sıra daha önce Mor Çatı olarak hakkında görüşlerimizi paylaştığımız IV. Ulusal Eylem Planı’nı ek olarak sunmuştur. Raporda mevcut yasalar hakkında ayrıntılı bilgi sunulmuş olsa da temel sorun yasaların uygulanmamasıdır. Devletin Ulusal Eylem Planı’nda uygulama sorunlarından hiç bahsetmemiş olması; uygulama sorunlarını ciddi bir mesele olarak görmediğini, uygulamalarında standartlara ulaşmak için izleme ve değerlendirme yapmadığını ve kötü uygulamalara karşı bir yaptırımının olmadığını göstermektedir. Başta ŞÖNİM ve sığınaklarda verildiği iddia edilen desteklere kadınların erişemediğine alanda tanıklık ediyoruz. Bu yönüyle raporda mevcut yasa, yönetmelik ve kurumlar şeklen anlatılmakla yetinilmiş fakat çalışma biçimlerine değinilmeyerek uygulama sorunları bahis dışı bırakmıştır.
Sunulan verilerdeki kimi tutarsızlıklar, verilerin tutulma biçimine dair soru işaretleri uyandırmaktadır. Örneğin kadın cinayetlerine dair paylaşılan verilerin, medyaya yansıyan kadın cinayetleri sayısından düşük olması güvensizlik oluşturmaktadır.
Strazburg’da Avrupa Konseyi Bakanları Kurulu’na bilgi sunduk
Mor Çatı olarak Avrupa Uygulama Ağı (EIN) tarafından 28 Kasım’da Strazburg’da AKBK’ye yönelik olarak düzenlenen bilgilendirme toplantısına katılarak Opuz Grup Davaları’nın izlenmesine dair hazırladığımız gölge raporumuzu sunduk. Opuz Grup Davaları kararlarının uygulanması için gerekli özel tedbirler kapsamında M.G. v. Türkiye davasındaki son durumu ve M.G.’nin şiddetle mücadelesinde devletten alamamış olduğu destekleri aktardık.
Genel tedbirler kapsamında ise Türkiye’de kadına yönelik erkek şiddetine ilişkin suçlarda etkili soruşturmanın eksikliği ve cezasızlık konularında karşılaştığımız sorunları aktardık. Kadınların adalete erişiminin önündeki engeller, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin makul sürede tamamlanmaması, risk analizi konusundaki eksiklikler, yakalama kararlarının uygulanmaması, verilen cezaların caydırıcı olmaması, cezalara getirilen indirimler ve kanuni ve fiili cezasızlık gerekçelerinin altını çizdik.
Ayrıca yasa ile uygulama arasında gittikçe artan boşluğa, kadına yönelik şiddetle mücadelede kadınları her aşamada destekleyen bütüncül politikaların ve kurumlar arası koordinasyonun eksikliğine dikkat çektik. Bu konuda detaylı bir çerçeve sunan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen imzanın şiddetle mücadelede etkili bir siyasi iradenin olmadığını gösterdiğini vurguladık. Son olarak da kadına yönelik şiddetle mücadelede cezasızlığın önlenebilmesi için tavsiyelerimizi dile getirdik.
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun Türkiye’ye Tavsiyeleri
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu 9 Aralık’ta açıkladığı tavsiyelerinde Türkiye’ye İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararını geri almasını güçlü bir şekilde tavsiye etti. Ceza Kanunu ve diğer alanlarda yapılan yasal düzenlemelere rağmen kadına yönelik şiddetin halen çok yaygın olmasına dair endişelerini tekrar etti ve yetkilileri şiddete karşı kurumsal müdahaledeki boşlukları tespit etmek, gidermek ve önlemek, yargı ve kolluk kuvvetleri tarafından veri toplamayı iyileştirmek ve yürürlükteki mevzuatın gerektiği gibi uygulanmasını sağlamak amacıyla daha fazla yasal ve diğer önlemleri almaya çağırdı. Devletin kadın örgütleri ile işbirliği içinde çalışması konusunda verdiği tavsiyeyi tekrar etti.
Mor Çatı olarak taleplerimiz
Mor Çatı olarak hazırladığımız raporda dile getirdiğimiz talep ve önerilerimizi yineliyoruz. Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekme hatasından geri dönmeye ve sözleşmeyi harfiyen uygulamaya davet ediyoruz. Kamuoyunu da Türkiye’ye sunulan öneri ve tavsiyelerin hayata geçirilmesinin takipçisi olmaya davet ediyoruz.“