Ana Tanrıçanın doğduğu ve doğurduğu topraklar üzerinde durmak, tapınmayı tapınılanın üstünlük mertebesinden ziyade, aidiyet ve kabul edilmenin sıcak hissine bırakır. İşte bu Ana olanın bahşettiği merhamet ve kudret insanın ruhunda ve nefsinde aynı anda dolaşır. Nefes aldığımız bu yerde ana tanrıçayı her insanda görüyorum. Gördüğüm ilahi güç, fethetmek ve üstün gelmek için değil,yaşatmak ve korumak için var olan kudret ve adaleti sağlamak için var olan merhamettir.
Bacıyan-i Rum tam da burada bir savaşçı kadın topluluğu olarak karşımıza çıkar. Hayır, onlar savaşçı kadın topluluğu değildir. Onlar Anadolu’nun kadınlarıdır. Bin yıllardır burada yaşayan ve bereketin temsili, hayatın ve varoluşun vulvası olan dişiliğin ismi bilinenleridir. Onlar savaşmak için değil.. korumak ve yaşatmak için var olmuşlardır. Günümüze kadar kanlarını bizim kanlarımıza karıştırıp var olmaya devam etmektedirler. Bu ana tanrıça tarafından bize bahşedilen kudret ve merhametin gücü zamanla dayatmalarla baskılanmış, sinemizin derinlerine sirayet etmiş olsa da bizimle buradalar ve uyanmayı bekliyorlar.
Anadolu’da yaşayan bütün tanrıçaların izleri bakışlarımızda ve ruhumuzda sessiz sedasız bu uyanışı beklerken,unutulmaya yüz tutmuş dişil ruhu, Bacıyan-iRum bizim için korumuş ve kutsamıştır. Gördüğünüz her tanrıça, yaşamış ve yaşıyor olan her kadının kudretine ve merhametine adanmış birer adaktır.
Ada Uzundede
Ada Uzundede, 1992 yılında Antalya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Antalya’da aldıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümünü bitirdi.
Üniversite dönemi devam ederken çeşitli heykel ve seramik atölyelerinde çamur, cam, ahşap, bronz gibi farklı materyaller ile çalıştı. 2016 yılında mezun olduktan sonra İzmir’de bir heykel atölyesinde çalışırken bir egzoz ustasından kaynak yapmayı öğrendi. Sonrasında çeşitli demir atölyelerinde kaynakçılık yaparak demir ile ilişkisini kuvvetlendirdi. Son 2 senedir Denizli’de Retro Antika bünyesinde hurda ve çeşitli demir parçaları kullanarak çalışmalarına devam etmektedir.
Neden demir?
Bir heykeltıraşın seçtiği materyal, sanatçının karakterine en yakın olanıdır. Demir bir yandan en akışkan, diğer yandan ise en sert, işlemesi en zor olandır. Ona biçim verirken seninle savaşır. Bazen o sana boyun eğer bazen ise sen ona boyun eğersin. Böylece hem senin hem de doğanın derinliklerinden çıkmış bu maddenin ortak bir eseri ortaya çıkar. Demir bana boyun eğmeyi ve savaşmayı bahşettiği için, sınırlarımı zorladığı ve onun sınırlarını zorlamama izin verdiği için, kendime en yakın gördüğüm, içinde kendimi bulduğum materyaldir.
Neden geri dönüşüm yaptığım konusunda ise; doğanın kanunları içerisinde sürekli bir dönüşüm vardır. Gözle görülebilen apaçık bir dönüşüm. Her “şey” bir sonraki “şey” olmak için değişimler yaşar. Tüketime adapte ve alışmış olmamızın getirdiği körlüğü sadece etrafımızı izleyerek aşabilir ve yeniden üretmeyi, dönüşümleri izleyerek bu körlüğü saf dışı bırakabiliriz. Özellikle fabrika atıkları bizim için bulunmaz birer hazine değerindedir. İşlemeyi bildikten sonra her obje doğru değişime uğradığında bir sonraki mükemmel “şey” olabilir.
Sergi 13 Aralık – 13 Ocak tarihleri arasında Galeri Selvin Arnavutköy’de ziyaret edilebilir.