HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, 60 bin kişinin yaşamını yitirdiği yerde terörün değil savaşın olduğunu belirterek, Türkiye’nin geldiği yol ayrımında tek çözümün cumhuriyetin demokratikleştirilmesi olduğunun altını çizdi.
Meclis Genel Kurulu’nda, 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin maddeleri üzerine görüşmeler devam ediyor. Bütçe teklifinin 6’ncı maddesi üzerine söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Üçüncü Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribata dikkat çekerek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri üzerinde durdu.
SOĞUK SAVAŞ HER TARAFI SARDI
Yeni bir düzen ve paradigma arayışına giren küresel siyasetin son 70 yılın en çalkantılı jeopolitik buhranını yaşadığını belirten Temel, “İçinden geçtiğimiz süreç, özellikle siyasal ve sosyal açıdan birçok kıyamet fragmanının görüldüğü, hegemonik güçlerin devasa tehditlere karşı çözüm üretmekte çaresiz kaldığı, stratejik ve taktik düzlemdeki rol ve konumların yeniden ilan edildiği, normların bariz derecede geriye düştüğü bir zaman dilimine işaret etmektedir. Son NATO toplantısında ilan edilen Yeni Dünya Düzeni konsepti başta olmak üzere, Ukrayna’daki gelişmelerden ABD’nin Tayvan girişimine, Şangay toplantılarından G20 buluşmalarına ve oradan da Ortadoğu merkezli birçok yerde hareketlilik dinmiyor. Dört bir yandan soğuk savaşa eşlik eden sıcak gerilim, her tarafı sarmış durumdadır. Dost-düşman politikası yerini demokrasi-diktatörlük siyasetine ikame etse de reçete niyetine girişilen savaş ve işgaller, toplumları tehdit etmeye, sürekli düşman kategorilerini üretmeye devam ediyor” dedi.
KAOS ALARMI ÇALIYOR
Bu politikalar sonucunda kaos alarmının çaldığını ifade eden Temel, “Egemenlerin tam tekmil ‘dibe doğru’ yarış haline geçtiği bu gelişmelerin en kırılgan ayağını ekonomi, sosyal ve hukuksal istikrarın yerlerde olduğu ülkeleri adeta kasıp kavuruyor. Türkiye örneğinde olduğu üzere ülkeleri mali ve borç krizi yumağına sokup felç etmektedir. Sistem içi çekişmelerin bir doyuma eriştiği, bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı bir atmosferde, Ortadoğu’nun önemi bir kez daha ön plana çıkmaktadır. Bilindiği gibi Ortadoğu hem görkemli direniş ve değişimlerin hem de zalim diktatörlerin merkezidir. Ortadoğu, küresel dönüşümlerin hassas terazisidir. Burada küresel güçler hem yerel dinamiklerle hem de kendi aralarında savaşıyor. Rusya ile NATO arasında olan Ukrayna üzerindeki savaş dikkatleri üzerine çekse de hala 3. Dünya Savaşı ağırlıklı olarak Ortadoğu’da sürmektedir. Ortadoğu’da yeni siyasi dengeler oturmadan dünya siyasal dengelerinin önemli oranda oturması ve savaşların sonlanması mümkün değildir” diye belirtti.
TÜRKİYE ENSTRÜMAN OLARAK KULLANILIYOR
3. Dünya Savaşı’nın Suriye ve Rojava’da en yoğun şekilde yaşandığına işaret eden Temel, “Suriye üzerinde de birçok gücün mücadelesi sürmektedir. Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek ya da kontrolüne almak için birçok güç büyük çaba içerisinde. Suriye’de en olumsuz rolü oynayan güç şüphesiz Türkiye’dir. Hem ABD hem Rusya kendi amaçlarına ulaşmak için Türkiye’yi Suriye ve Rojava üzerinde bir siyasi enstrümana dönüştürmüş durumda. Türkiye, Suriye’nin demokratikleşmesini istememektedir. Nitekim Suriye, Birleşmiş Milletlerde sorunların çözülememesinin nedeni olarak Türkiye’yi ilan etti. Çünkü Suriye demokratikleşirse, Kürtler belli kazanımlar elde eder, bu da Türkiye’nin Kürt politikasını sürdürmede zorluklar ortaya çıkarır. Federe Kurdistan Bölgesi’nde sürdürülen savaşın ağırlık noktası şimdi bu tarafa kaydırılarak, ideolojik yeni momentler murat edilmektedir. Bu nedenle demokrasi karşıtı çeteleri desteklemekte ve ‘normalleşme-soydaşlık’ söylemlerini yeniden tedavüle sokmaktadır. Bu bütçe sürecinde savunma bakanının itiraf ettiği HTŞ ile ortak çalışmanın sebebi budur” diye konuştu.
İRAN’DA SİSTEME KARŞI İSYAN
İran’da yaşanan gelişmelerin de Ortadoğu’da siyasi dengeleri etkileyen temel faktörlerden biri olduğunun altını çizen Temel, “İran’da cin şişeden çıkmıştır, artık eski İran olması zordur. Ülkenin dört bir yanına yayılan eylemler başörtüsüne karşı tepki olarak ortaya çıkmış görünse de özünde İran’ın anaerkil komünal demokratik değerlerinin ayağa kalkışıdır. Demokratik olmayan bir sisteme karşı isyandır. Bu nedenle İran’da kadın öncülüğündeki ayağa kalkışın siyasi, toplumsal ve ekonomik sonuçları mutlaka ortaya çıkacaktır. Kültürel ve sosyal bir dönüşüm kaçınılmazdır” tespitlerinde bulundu.
TÜRKİYE NASIL ŞEKİLLENECEK?
Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği siyasete değinen Temel, “Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki esas engellerden biri Suriye’ye ve Irak’a sürekli saldırı pozisyonunda olan Türkiye ve izlediği Neo-Osmanlıcı ideolojik bagaja eklemlenen hamaset bağnazlığıdır. Bu bağlamda, 3. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’da nasıl sonuçlanacağı önemli oranda Türkiye’nin nasıl bir siyasal şekillenme alacağına bağlı olacaktır. Türkiye’nin nasıl şekilleneceğine de Kürt sorunu karar verecektir. Bu formül, devlet aklının gördüğü fakat şiddet-inkâr retoriği ile aşmaya çalıştığı bir Gordion düğümüdür” şeklinde konuştu.
KÜRT SORUNUNDA BAM TELİ
Kürtlerin sistemsel siyasetin merkezinde olduğunu vurgulayan Temel, şunları söyledi: “Soğuk savaş dönemi ve Ortadoğu’daki katı statükolar, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişimini engelleyen bir barikat olmuştur. Kürtler bu kumpası görmüş; bu bilinçle özgüce dayanan örgütlenme ile bu barikatı aşmıştır. Kürt sorununda araç ve amaç ilişkisi kriz ve kritiğin bam telidir. Ulus olmaktan çıkarılma sorununa dönüşen Kürt sorunu, bugün inkâr mekanizması altında derinleştirilmekte, ikinci yüzyılın şafağında egemen blokların retçi konseptlerine kurban edilmek istenmektedir. Bu girişime cevap 3. Yol siyasetidir.
Kurban veya mazlum olmadan, efendi veya köle seçilmeden, tüm bu kapitalist modernist zeminleri aşarak, yepyeni bir dil ve diskur kuran bu kurucu siyaset, arayışımızın ve anlayışımızın somut ifadesidir. Bu tarihsel sorunda onurlu bir barış ve demokratik siyaset tarzı esas alınarak yüzleşilmesi gerekirken, eski Kürt’ü dirilterek yol almak isteyen tüm iktidar yapılarına açıkça ilan ediyoruz ki: Eski Kürt artık yok.”
ABDULLAH ÖCALAN’IN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1993’ten beri Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmesi için diyalog kanallarını zorladığını belirten Temel, Abdullah Öcalan’ın çözüm için projelerini 10 ayrı başlıkta sıraladı. Abdullah Öcalan’ın 20 yılda birçok kez çözüm projeleri ve bu kapsamda “Yol Haritası” sunduğunu anımsatan Temel, şöyle devam etti: “Bu projelerde bugünkü tüm krizler için çözüm reçeteleri bulunmaktadır. Hepsi devletin arşivlerinde duruyor. Tek birine cevap verildi mi? Hayır. O halde çözümü istemeyen, çabayı da engelleyen kim? Çatışmaların sürdüğü 40 yıldır her iktidar Kürtleri bastırmak için sahte kabadayılar yaratıp ‘bitireceğim’, ‘bitirdim’, ‘kimse kalmadı’ sözleriyle toplumu kandırıp durdu. Aynı yolu deneyip, farklı sonuçlar beklemek sığlık değil de nedir? Tüm sahte kabadayıların sonu çöküş, kirlenme ve çeteleşme oldu.
60 BİN KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ YERDE SAVAŞ VARDIR
Burada esas görevi çözüm bulmak olan tüm parti yetkililerine sesleniyorum: 60 bin kişinin öldüğü yerde ‘terörden’ bahsedilmez, orada savaş vardır. Siyasetin büyük bir inanç, çaba ve emek olduğuna inananlar Türkiye’nin yol ayrımına geldiğini görür ve bunun tek çıkış yolunun da Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi olduğunu anlar. Bunun basit yolu ilgili taraflar arasında diyalog ve müzakeredir. Bunun yolu savaş, çatışma ve katliam değildir. Peki dünyadaki tüm çatışmalı tarafların, bölgelerin nihai olarak geldiği bu akli selim aşamaya neden bu kadar direnç gösteriyor? Sebebi çok basittir. Çünkü müzakere, kimin çözümsüzlükten olduğunu yana kimin çözümü istediğini ortaya çıkaracaktır. Çünkü müzakere kimin barış, kimin savaş istediğini, kimin adalet ve hukuktan yana, kimin ise karanlık bir Türkiye’den yana olduğunu ortaya çıkaracaktır da ondan. 1993’ten bugüne diyaloğu istemeyen ve engelleyenler aslında bellidir. Kürt sorunu demokratik çözüm ve darbe mekaniği içine sıkışmıştır. Sayın Abdullah Öcalan, ‘Devlet bana ciddi yaklaşmazsa, doğru sonuç alamaz’ diyerek uyarmıştı aslında. Sadece bu değil, ‘Suriye, AKP hükümetinin kaderini belirleyecek’ ve ‘Kürt varlığını inkâr etmek, Türk varlığını da inkâr etmektir’ uyarıları hala anlaşılmak üzere beklemektedir.
KÜRT SORUNU ATEŞTEN GÖMLEK
O halde daha önce defalarca söylediğimizi, defalarca tekrar ettiğimizi burada tekrar söyleyelim: Ya Kürt sorunu çözülerek demokratik çözüm gelişecek ya da yönetimde hangi parti olursa olsun darbe mekaniği sürekli iktidarları rehin alacaktır. Gelinen aşamada başta kendisiyle olmak üzere Kürtler ve dünya ile bağları kopan, kendi gafleti içinde debelenen iktidar, Kürt sorunu için ‘deli gömleği’ tarifini yapıyor. Tüm kelimelerin boynuna ipler geçirerek konuşan bu iktidarın heybesinde söylenecek söz kalmamıştır. Gökyüzü adına yeryüzüne savaş açanlar, eğri bir yolda doğru bir dil kuramaz, çünkü Kürt sorunu ateşten bir gömlektir. ‘Olan şeye var, olmayan şeye de yok demek’ hakikatin en sade halidir. Kürt sorunu vardır, yasanın dışına çıkarılan, hukuktan men edilen bir Kürt gerçeği ve bundan beslenen bir tecrit rejimi vardır.
TECRİT VE SAVAŞ DENKLEMİ
Tecrit sadece bir yere kapatma, avukat, aile, telefon görüş yasağı değildir. Hepsinden daha fazlasıdır. Tecrit, insanın özünü yıkmaya dönük, mekânı donduran ve zamanı sabitleyen bir işkence sistemidir. İmralı, ‘özel bir hukukun’, ‘özel bir rejimin’ ve ‘özel yasaların’ işlediği bambaşka bir yerdir. Tecrit derinleştikçe savaş büyüyor, savaş büyüdükçe ülke kaybediyor. Hele ki tecrit üzerinden topluma dayatılan alışma halini, kimliksizliği, siyasetsizliği, kesin bir dille reddediyoruz, bu bilinmelidir. Bu çerçevede; Sayın Öcalan’ın rolünü oynayacak koşulların yaratılması elzemdir. Bu çözüm, halkların demokratik zeminde birlikteliğini de güçlendirecektir.
BU DÜZENİ KİM DEĞİŞTİRECEK?
Alternatif siyaset ve yeni bir toplumsal sözleşme kurma iddiasında olan herkes öncelikle iki şeyi bilmelidir: Birincisi HDP, günlük yaşamdan soyutlanmış, aldığı oydan ibaret bir parti değildir. Baskıcı düzeni kıramayan, devlet gücünü bireyin, toplumun hakları ve özgürlüğü lehine çeviremeyen bir değişim sadece tiranlıkta nöbet değişimidir. Bu Meclis bir partinin HDP kapatılsın siyasetine tanıklık etti. Gerçi o parti geçmişte AKP içinde aynı kampanyayı yürüttü. Bizler, halklar bahçesi HDP olarak; 7 kat yerin altından uğultular geliyor, çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır diyoruz. Medet yoktur, bakma geri diyoruz. Hoşgörü değil; eşitlik talep ediyoruz. Çünkü eşitliğin olmadığı yerde özgürlük de olmaz. Özgürlüğün birinci kanunu taleptir. Taleplerimiz nettir. Bir toplumda ya herkes aynı haklara sahiptir ya da hiç kimse hak sahibi değildir. Bu kale, kumpas rüzgarlarına, kapatma tehditlerine karşı sapa sağlamdır, merak etmeyin. Sözlerime İran’daki protestolarda katledilen Minoo Majid’in sözleri ile son vermek istiyorum. ‘Ben dışarı çıkıp bu düzeni değiştirmeyeceksem, kim değiştirecek?’ Bu düzeni kadınlar, gençler değiştirmeyecekse, HDP değiştirmeyecekse, bizler yapmayacaksak kim yapacak?”