İstanbul’da, ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da aralarında bulunduğu ÇHD üyesi 21 avukatın yargılandığı davanın karar duruşması dördüncü gününde devam etti. Duruşmada, müdafi avukatların beyanları alındı. Duruşmada söz alan Avukat Hasan Fehmi Demir, „İddianame, kumpas olamayacak kadar kaba yalan“ dedi. Avukat Derviş Emre Aydın ise „Dijital delil grubu orijinal değil, sahte“ diye konuştu. Duruşmanın 11 Kasım’a kadar devam etmesi bekleniyor.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve derneğin üyesi 21 avukatın „DHKP/C üyesi ve yöneticisi oldukları“ suçlamasıyla yargılandığı davanın, pazartesi günü başlayan karar duruşması dördüncü gününde devam ediyor.
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri’deki Marmara Cezaevi’nin karşısındaki salonda görülen davanın bugünkü duruşmasında ilk sözü alan avukat Fikret İlkiz, davanın propaganda iddiasıyla açıldığına dikkat çekti, sürdürülmesinin anlamsız olduğunu söyledi.
İlkız, şöyle konuştu:
„Propaganda iddiasıyla dava açmanız, ısrarla bu davaları sürdürmenizin hiçbir anlamı yoktur. AİHM, bunun bir yasa bile olamayacağını açık şekilde ortaya koymuştur. Bu suçlamalar, bir „bastırış“ malzemesidir.
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin tüzüğünün 2. maddesinde insanlığa yönelen her suça karşı mücadele edilir, deniyor. Bu derneğin yöneticisi, bu derneğin üyeleri bu tüzüğe bağlıdır. Bu derneğin başkanı Selçuk Kozağaçlı da bu tüzüğe bağlıdır.
19 Aralık katliamı döneminde Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun hakkında, HSK önünde katliamdaki sorumluluğuna ilişkin bir basın açıklaması yapmış. Yine propagandadan ceza vermişsiniz Selçuk’a, Anayasa Mahkemesi bu karara ilişkin ihlal vermiş. Anayasa Mahkemesi kararında deniyor ki; Genel Müdür düzeyindeki insanlar ağır eleştirilebilir. 19 Aralık Katliamında sorumluluğu olduğu iddiasıyla ağır eleştiri yapılmış.
„KİMSE BİZE AVUKATLIĞI ÖĞRETEMEZ“
Yargıtay 16. Ceza Dairesi verdiği bir kararda diyor ki, ‚avukatım diyerek suç işleyemezsin.‘ Sizden imtiyaz isteyen kim? Kimse bize avukatlığı öğretemez. Bu kadar hamasetin içinde Yargıtay’ın bize „ne kadar iyi avukatlık yaptınız“ demesini beklemiyoruz. Kendinize göre bir usul, kendinize bir Ceza Kanunu oluşturuyorsunuz yani. Bize sorumluluk hatırlatmaya kalkıyorsunuz ya; dönün Ceza Kanunu’na şuradan bakın: ‘Hakkını kullanan kişiye ceza verilmez.’ Siyasi davaların bu usulü, siyasi davalarda avukatlık yapanlara yönelik siyasi zorbalıktır. Siyasi avukatlığı bilmediğini anlıyoruz. Size savcıların ve hakimlerin görevlerini, Havana Kurallarını da tekrar anlatmanın anlamı yok, bilmediğiniz gibi dinlemiyorsunuz da.
İddianamede, cenazeye katıldıkları için ‚örgüt propagandası yaptılar‘ deniyor. Onlar ‘ölülerin avukatıyız’ diyorlar. Şöyle düşünün, eskiden idam cezasına çağrılan avukat gelmediğinde infaz ertelenirdi. Bizsiz ölüm olmadığına göre, ölüleri savunmak da suç değildir. Onlar yoksulların avukatı olduğunu söylüyorlar, bizler de yoksulların avukatlarının avukatıyız. Yargıtay’ın şunu anlamadığını düşünüyorum: Onlar yoksulların avukatı olduğunu iddia ediyorlar. Onlar yoksulların avukatıyız dediğinde, bunu kabul ettiğinde yoksullar da onları avukatları olarak seçer. Kimin avukatlığını yapabileceklerini söylüyorlar. Siz ise ısrarla tam tersini söylüyorsunuz. İddianameyi istediğiniz kadar tersine çevirin bu iddianameden başka bir şey çıkmaz.
Kapattığınız avukat meslektaşlarımızın özgürlüklerini iade edin. Tek bir kararınız, 1000 yıl sonra bile, yargıç teminatının örneklerinden olacaktır. Burada yargılanan avukatların tarihidir bu yargılama. Ancak hüküm kuranın tarihi yoktur. Sizin tarihinizi bile biz yazarız.“
AVUKAT DEMİR: İDDİANAMEDE DEĞERLİ HİÇBİR ŞEY YOK
İlkiz’den sonra Avukat Hasan Fehmi Demir söz alarak iddianamenin kumpas bile olamayacak bir halde olduğunu söyledi. „Kumpas, içinde hileyi zorunlu kılar, değerli ile değersiz karıştırılır. İddianamede ise değerli hiçbir şey yok, kumpas olamayacak kadar kaba yalan“ ifadelerini kullanan Demir, beyanında şunları söyledi:
„Bir iddianame fiil ile faili ayırıyorsa burada ciddi bir sorun ortaya çıkar. Burada fiil günah gibi değerlendirilir. Suç kollektifleştirilir, normdan ayrılınır. Bu durumda da bir ceza muhakemesinden söz edilemez. Bu durum iddianamemizde fazlasıyla var.
Bu davaya kumpas davası diyebilir miyiz, bir bakalım buna. Bu dava bence bir kumpas davası değildir. Kumpas, içinde hileyi zorunlu kılar, değerli ile değersiz karıştırılır. İddianamede ise değerli hiçbir şey yok, kumpas olamayacak kadar kaba yalan.
Neden kaba yalan olduğunu iki olayla size anlatayım. 2013’teki iddianame 600 küsür sayfa. 2017’deki iddianame ise 500 küsür sayfa. Çok laf yalansız olmaz. Toplam 1100 sayfa olamaz mı iddianame? Olur, ama 1100 sayfalık iddianamenin 3 sayfalık mütalaası olmaz. 1100 sayfalık iddianame 5 sayfalık mütalaa, 3 sayfalık ek mütalaa ile özetlenebiliyorsa, iddianamenin geriye kalan sayfaları yalandır.“
Avukat aydın: DİJİTAL DELİL GRUBU ORİJİNAL DEĞİL, SAHTEDİR
Demir’in ardından Avukat Derviş Emre Aydın’ın beyanları ile duruşmaya devam edildi:
ATK raporu hakkında bir inceleme yaptık ve size slayt ile sunacağım. Burada müdafi sıfatıyla bulunsam da ayrıca adli bilişim uzmanıyım. Yani bir adli bilişim uzmanı gözüyle incelediğimizi bilmelisiniz. Öncelikle ATK raporu, uzmanlardan istenen soruların sunumuyla başlıyor. Bizim taleplerimiz vardı, bunları reddetmiştiniz ve sorulacak sadece dört başlık belirlemiştiniz. Bu sorular şunlardı, dosyadaki belgeler ile dijitaller içindekiler aynı içerik miydi? Buna hemen cevap vereyim: Hayır, aynı değil.
Ben size daha çok bulgular ve sonuç kısmını anlatacağım. Şunu yapmışlar, kelime listesi oluşturmuş ve bunları excel dosyası haline getirmişler. Biz listeyi yaptık, eşleştirmeyi siz yapın demişler. İmkansız olsa da biz sizin için inceledik, 3 ay içinde. Bir vaka inceleme uygulaması oluşturmuşlar ayrıca. Kullanımı çok zor ve işlevsiz bir program. Biz yenisini oluşturup inceledik. Üç adet de DVD boş çıkmış. Yazılabilir ve silinebilir olduğunu da belirtmişler. Ancak ne zaman yazıldığını, ne zaman silindiğini hiç ama hiç yazmamışlar.
Bakın çok önemli bir şeye de değinmişler. Dosyadaki belgeler ile orijinali olduğu söylenen 6 adet harddiski karşılaştırıp hiçbir eşleşme olmadığını söylemişler.
Raporun son başlığında, sizin bahsettiğiniz 7. sayfada da bir başka CD içerisindekilerle dosyadaki belgeler arasında eşleşme olduğu söylenmiş. Başka dijitallerde yok bu CD’de var: Bize düşen de bu CD’nin nereden geldiğini araştırmak oldu.
Bu CD’ye ilişkin ne zaman oluşturulduğunun tespitini yaptığımız zaman 2005 yılı olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Kısmi eşleşme olduğu söylenen evraklar 23 Kasım 2005’te oluşturulmuş. ATK bu tespiti yapabilirdi, yapmamış.
Yani savcılığın iddia ettiği gibi 2004’te ele geçirilmemiş bu CD, 2005 tarihli ilk işlem, başka işlemleri de görüyoruz. Bu CD nasıl buraya geldi, adli istinabe evraklarına bir dönelim öyleyse. Bakın tüm yazışmaları ortaya koyuyoruz. Bir ton yazışma var. Ancak hiçbirinde bu dijitallerin nasıl alındığı, kimden alındığı, ne zaman alındığı yazıları yok. Delil zinciri ancak bu adli istinabe evrakları ile takip edilebilir. Ancak yok bu evraklar.
Yok, yok, yok. Avukatların örgüt ile bağlantısı olduğu fikrini kurduğunuz evraklar yok sayın Başkan. Hollanda Belçika belgeleri bundan ibarettir, şimdi çöktü bu dosya. Altında Ramazan mı kalacak? Siz yıkılan bu çatının altında nerede kalacaksınız, kararınızla onu vereceksiniz sayın Başkan. Ramazan’ın, Fikret’in, savcı Adem’in yanında mı yoksa dışında mı?“
Duruşmaların 11 Kasım’a kadar devam etmesi bekleniyor.