in ,

İslam Cumhuriyeti’nin trajedisi ve ilericilerin açmazı – Sasan Fayazmanesh

Çeviri: Elif Aslan

ABD ve müttefikleri, İran’a bugüne kadar devam eden ve neredeyse her gün çoğalan sert yaptırımlar uyguladı.

ABD ve müttefikleri, İran’a bugüne kadar devam eden ve neredeyse her gün çoğalan sert yaptırımlar uyguladı. Ancak baskı, nizamı devirmeye yaramadığı gibi ömrünün uzamasına da yardımcı oldu. İslam Cumhuriyeti bu düşmanlığı etkili bir şekilde kendi yararına kullandı. Yönetime herhangi bir itiraz dış mihrakların komplosu sayıldı ve muhalifler ABD’nin ve müttefiklerinin, özellikle İsrail’in yardakçıları veya casusları olarak yaftalandı.

1979’da çalışmalarıma devam etmek için İran’dan ABD’ye döndüğümde, bir grup ilerici Amerikalıya İran devrimi ve “İslam Cumhuriyeti”nin ortaya çıkışı hakkındaki izlenimim hakkında bir konuşma yaptım. Monarşiyi devirmek üzere muazzam bir halk desteğiyle başlayan devriminin İslamlaştığını da söylemiştim. Ayrıca, İslam Cumhuriyeti kavramının bir oksimoron olduğunu belirttim; çünkü cumhurbaşkanı gibi bir halk temsilcisi tarafından yönetilen bir devlet anlayışı, bir İslam hukukçusunun veya Fakih’in velayeti fikriyle bağdaşmıyordu. Ayrıca İslam Cumhuriyeti kavramının birçok yönden günümüz kapitalizmiyle bağdaşmadığından bahsetmiştim. Örneğin, diğer birçok dinde olduğu gibi İslam’da da faiz yasaklanmıştır. Bu nedenle faiz getiren sermaye ve modern zaman bankacılık sistemine sahip olmak için ya dini öğretileri -örneğin Hıristiyanlığın yaptığı gibi- değiştirmeniz ya da faiz yerine başka bir şey demeniz gerekir dedim. İslam Cumhuriyeti de öyle yaptı, faizin adını değiştirdi. Bunu ve diğer bazı uyumsuzlukları göz önünde bulundurarak, İslam Cumhuriyeti’nin uzun süre yaşamayacağını tahmin ettim.

Geriye dönüp baktığımda görüyorum ki tahminimde çok yanılmışım! 43 yıl sonra İslam Cumhuriyeti yaşıyor. Ama analizim yanlış değildi. İslam Cumhuriyeti bir oksimorondu ve hala öyle. Aynı zamanda, günümüz kapitalizmiyle birçok yönden bağdaşmaz.

Sözde Batı demokrasilerinde, Karl Marx’ın bir zamanlar belirttiği gibi, insanlar birkaç yılda bir yönetici sınıfın hangi üyesinin kendilerini kötü bir şekilde temsil edeceğine karar verirler. Seçmenler böylece bir gün şanslarının güleceğini ve kaderlerinin düzeleceğini umarak şu ya da bu parti ya da şu ya da bu kişi arasında gidip gelir. Her ne kadar seçimlerden sonra bu tür umutlar hemen hemen her zaman boşa çıksa da, bir tercihte bulunma fikri yönetim sistemine bir meşruiyet yanılsaması kazandırmaktadır. Bu demokrasilerde muhalifler genellikle sayıca azdır ve çoğunlukla etkisizdir, bu yüzden onlara hoşgörü gösterilir. Devlet aygıtının muhaliflere karşı kitlesel güç kullanabileceği tek zaman, devletin meşruiyetinin sorgulandığı ve mevcut toplumsal düzenin tehdit edildiği zamandır.

İslam Cumhuriyeti, Batı demokrasilerini taklit etmeye çalıştı; ancak bunu “devrimin ruhani lideri” Fakih’in hükmü altında yaptı. Sonuç, Fakih ve yandaşlarının tüm önemli kararları aldığı ve Fakih’e tabi olan cumhurbaşkanının çoğunlukla sembolik bir figür olduğu bir sistem ya da İran’da çoğunlukla söylenen biçimiyle “nizam” oldu. [ABD ve müttefikleri, İran’ın hükümet sistemi veya bu konuda dostane veya itaatkâr olmayan herhangi bir hükümet için sıklıkla “rejim” terimini kullanıyor. Öyle ki İran’daki nizam bir rejimdir, ancak Suudi Arabistan bir krallıktır ve İsrail bir demokrasidir!]

En başından beri nizamın meşruiyeti muhalifler tarafından sorgulandı ve bu durum İslam Cumhuriyetinin kuruluşunu tehdit etti. Devlet, yönetimine yönelik herhangi bir muhalefeti, özellikle gayrinizami ordu veya Devrim Muhafızları olmak üzere büyük güvenlik güçlerini kullanarak, genellikle de şiddetli bir biçimde bastırmayı başardı. Bu durum ve nizamın kendi katı destekçilerinin varlığı sistemin ayakta kalmasına yardımcı oldu.

Sistemin ayakta kalmasının bir başka nedeni, ironik bir şekilde, Batı’nın emperyal güçlerinin ve Ortadoğu’daki müttefiklerinin, özellikle İsrail’in karşı çıkışıydı. Bu güçler İran devriminde en iyi ortaklarını, şahı kaybetmişlerdi. Devrimini ihraç etmekten ve Filistin’in kurtuluşuna yardımcı olmaktan bahseden yeni sistem, ABD’nin kurmuş olduğu dünya düzenine bir tehdit olarak göründü. Bu nedenle ABD ve müttefikleri, İran’a bugüne kadar devam eden ve neredeyse her gün çoğalan sert yaptırımlar uyguladı. Ancak baskı, nizamı devirmeye yaramadığı gibi ömrünün uzamasına da yardımcı oldu. İslam Cumhuriyeti bu düşmanlığı etkili bir şekilde kendi yararına kullandı. Yönetime herhangi bir itiraz dış mihrakların komplosu sayıldı ve muhalifler ABD’nin ve müttefiklerinin, özellikle İsrail’in yardakçıları veya casusları olarak yaftalandı.

ABD ve müttefiklerinin İslam Cumhuriyeti düşmanlığı da nizam’a bir başka yoldan yardımcı oldu. Dünya çapında ilerici güçler, özellikle Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durum söz konusu olduğunda, İslam Cumhuriyeti’ni genellikle anti-emperyalist ve anti-sömürgeci bir müttefik olarak gördüler. Bazıları, elbette, İslam Cumhuriyeti’nin emperyalizme ve Siyonizm gibi farklı sömürgecilik biçimlerine karşı itirazının kendi ilkeleriyle aynı ilkelere değil, (örneğin Filistin örneğinde olduğu gibi) çoğunlukla dini temellere ya da (örneğin Küba vakasında olduğu gibi) oportünist bir temele dayandığını fark etti. Bununla birlikte, “düşmanımın düşmanı dostumdur” özdeyişi çoğunlukla üstün geldi ve birçok ilerici, nizamı eleştirmekten kaçınarak, ABD ve müttefiklerinin İran’a yönelik politikalarına yönelik eleştirilerini İslam Cumhuriyeti’nin istismar etmesine göz yumdu.

Nizam, kalıcı ekonomik krize rağmen ayakta kalmayı başardı. İran ekonomisi, başlangıcından bu yana, çoğunlukla ekonomik durgunluk ile yüksek işsizlik ve yüksek enflasyonun birleşiminden oluşan bir “stagflasyon” halinde seyretti. İran ekonomisinin görünümü hakkında Temmuz 2022’de İranlı bir haber sitesine verdiğim röportajda, İran’ın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) büyüme oranının, özellikle 2023 için öngörülenin en iyi ihtimalle durgun olduğundan, 2022 için öngörülen işsizlik oranının %10,2 ve öngörülen enflasyon oranının yaklaşık %39,4 olduğundan söz ettim. Ayrıca İran para biriminin sürekli değer kaybetmesinin, büyük ölçüde insanların kendi para birimlerine ve ekonomilerine olan güvensizliğinin bir göstergesi olduğundan bahsettim. Dahası, ABD ve müttefikleri tarafından İran’a uygulanan insanlık dışı yaptırımlar ekonomik sıkıntıların ana nedeni olsa da kötü yönetimin ve yolsuzluğun da önemli bir rol oynadığına dikkat çektim. Nitekim birkaç yıl önce İran Meclisi eski başkanı Ali Laricani’nin İran’daki sorunun %80’inin kötü yönetimden, geri kalanının da yaptırımlardan kaynaklandığını belirttiğine işaret etmiştim. Mevcut cumhurbaşkanı Reisi’nin şu sözlerini de aktardım: “Yolsuzluk, yoksulluk ve adaletsizlik İslam Cumhuriyeti’ne yakışmıyor ve mevcut durum arzu ettiğimiz durum değil.” [Bütün verilerim resmi kaynaklardan alındığı, röportaj iki editöryal süreçten geçerek olumsuz olduğu düşünülen yorumlar çıkarıldığı halde, röportajın hiç yayımlanmadığını söylemeye gerek yok!] Nihayetinde İran’da birçok siyasi lider ve medya sözcüleri, İran’ın berbat ekonomik performansının sadece “düşmanların” düşmanlığından kaynaklandığı izlenimini veriyor. Öyle görünüyor ki birçok İranlı da bu değerlendirmeye katılıyor ve bu nedenle ekonomik talihsizliklerden hükümeti sorumlu tutmuyor.

Nizam, sürekli bir ekonomik ve siyasi çalkantı içinde olmasına rağmen, kurulduğu günden bu yana seçimler düzenliyor. Pek çok İranlı da yıllardır, Batı demokrasilerindekilere benzer şekilde şansın bir gün kapıyı çalacağını umarak bu seçimlere katıldı. Ancak her seçimle birlikte, tüm bu sürecin Batı demokrasilerindekinden de büyük bir maskaralık olduğu daha da aşikâr hale geldi. Batı’da cumhurbaşkanlığı adayları çoğunlukla parayla gözden geçirilirken, İran’da altısı Fakih tarafından atanan 12 üyeli dini bir organ olan Anayasayı Koruma Konseyi tarafından inceleniyor. Dolayısıyla seçim sonucunu Fakih ve yandaşları kontrol ettiği sürece ülkede hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlamak zor bir iş değil. Son olarak, 2021 başkanlık seçiminde, Anayasayı Koruma Konseyi, ikisi sadece vitrin süsü olan ve üçüncüsü başkan olmak için yıllarca nizam tarafından tımar edilen Reisi’den oluşan üç kişi hariç herkesi eledi. Seçim öyle bir maskaralıktı ki oy kullanma hakkına sahip İranlıların %50’sinden daha azı sandığa gitti ve Reisi geçerli oyların %70’inden fazlasını aldı. Geçersiz ve kayıp oyların yüzde 13 civarında olması, oy verenlerin de bir kısmının nizamın seçim süreçlerinden bıktığını gösteriyor.

İran’da 2021 cumhurbaşkanlığı seçimleri, İran “İslam Cumhuriyeti”nin bir oksimoron olduğunu, “İslam Cumhuriyeti”nde cumhuriyet diye bir şey olmadığını kanıtladı. Bu seçim, İran’ın tek bir adam ve onun yandaşları tarafından yönetildiği gerçeğini gözler önüne serdi. İran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminin bir düzmece, tek adamın İslam yorumuna dayalı bir dini düzene meşruiyet kazandırmak için tasarlanmış bir vitrin süsü olduğunu gösterdi. İran’daki -cep telefonundan bir tıkla kendi ülkelerinin dışındaki modern yaşam biçimini görebilen- genç neslin artık başörtüsü gibi ortaçağ tasavvurlarını kabul etmeyeceğini açıkça ortaya koydu.

Bu genç neslin sahneye çıkmasıyla birlikte İslam Cumhuriyeti, günümüz kapitalizmiyle bağdaşmadığını sonunda doğrulamıştı. Bu nesli ateşlemek için gereken tek şey bir kıvılcımdı ve bu, genç kadın Mahsa (Jina) Amini’nin İrşad devriyesi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölmesiyle ortaya çıktı. Sokağa çıkanlar için Mahsa’nın kafasına aldığı bir darbe yüzünden mi yoksa çocukluk çağında geçirdiği beyin ameliyatı nedeniyle aldığı ilaçlar nedeniyle mi öldüğü önemli değildi. Ortaçağ nizamının gitmesini istediler. [Neyi dert ettikleri, popüler tabirle “viral olan” Baraye şarkısında gayet iyi ifade edilmişti!]

Ne var ki genç göstericilere, 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmayan %50’nin üstündeki seçmen kitlesi eklenmedi. Burada durum, seçimden sonra binlerce kişinin sokağa çıkıp oylarına ne olduğunu sorduğu 2009’daki çekişmeli cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklıydı. Dahası, gösteriler yaygın olmasına ve haftalarca sürmesine rağmen, görece küçük, düzensiz, lidersiz kalmış ve genellikle geceleri meydana gelmiştir. Yine de bu yeni neslin gösterileri, gelecekte olacakların habercisi gibi görünüyor.

İran’daki olaylar, başta ABD olmak üzere Batı’nın emperyal güçlerinin ve bunların Ortadoğu’daki müttefiklerinin, özellikle İsrail ve Suudi Arabistan’ın, İran’da bir “rejim değişikliği” ve hatta ülkenin dağılması beklentisiyle heveslenmelerine neden oldu. İki yıldır ırk ayrımcı İsrail rejimi tarafından öldürülen rekor sayıdaki Filistinliye ilişkin sayısal ayrıntıları hiç bildirmeyen medya kuruluşları, İran’daki gösterilerde şimdiye kadar öldürülen kişi sayısını bildirmede çılgın bir performans sergiliyor. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın yıllardır İran’da eski düzenin restorasyonu için olası adaylar olarak yetiştirdiği eski şahın oğlu ya da bir zamanlar ABD’nin terör örgütleri listesinde bulunan Halkın Mücahitleri gibi kişi ve gruplar, İran’da hükümeti devralmaya hevesleniyor. Hatta bazı ilerici kişiler bile “rejim değişikliği” kalabalığını yararlı görebildiler. İşte bu önemli bir soruyu gündeme getiriyor. Duyguları bir noktada İslam Cumhuriyeti tarafından istismar edilebilecek olanlar da dahil olmak üzere ilerici unsurlar İran’daki mevcut durum karşısında nasıl bir tutum almalı?

Yukarıdaki soruyu yanıtlamak kolay değil. Çoğumuzun karşılaştığı bir ikilem bu. Gergin bir ip üzerinde yürümek gibi, bir denge eylemi. Başkalarına ne yapacaklarını söylemek benim için haddini bilmezlik olur. Ancak, İslam Cumhuriyeti ile emperyal Batı (özellikle ABD ve başta İsrail ve Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu’daki müttefikleri) arasındaki savaşta iyi bir taraf olmadığı gerçeği her zaman kılavuzum oldu. Soru, hangisinin daha kötü, hangisinin daha tehlikeli olduğu, hangisinin tarihsel olarak dünyada daha fazla vahşet uyguladığı ve hangisinin bu dünyaya daha fazla zarar verebileceğidir. Böylesi soruları yanıtladıktan sonra, diğerini gözden kaçırmadan dikkatinizi birine odaklayabilirsiniz.


Sasan FayazmaneshKaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde Fahri Ekonomi Profesörüdür ve “Containing Iran: Obama’s Policy of ‘Tough Diplomacy’” kitabının yazarıdır. 

[Counterpunch’taki İngilizce orijinalinden Elif Aslan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Sendika.Org

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Hollanda, Senegal karşısında son anlarda bulduğu gollerle kazandı

AKM KAYIT STÜDYOSU MÜZİSYENLERE KAPILARINI AÇTI