“Susurluk Skandalı” ile ortaya saçılan ve 1990’lı yıllarda yaşanan katliamların öznesi olan devlet-mafya-siyaset üçgeni, AKP’nin 20 yıllık iktidarında daha da palazlandı.
Balıkesir’in Susurluk ilçesinde 3 Kasım 1996’da meydana gelen ve Türkiye gündemine oturan “Susurluk Kazası” skandalının üzerinden 26 yıl geçti. İstanbul yönüne seyir halinde olan otomobilin Susurluk’un Uçakyolu Mevkii’nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe’ye ait kamyona arkadan çarpmasıyla meydana gelen kazada, otomobilin içinde bulunan kişilerin kimliklerinden devlet-mafya-siyaset ilişkileri ortaya çıktı. “Kaza” ile birlikte „Terörle mücadele“ adı altında Kurdistan’daki katliamın boyutlarının giderek arttığı ve Düzce-Sapanca-Adapazarı hattında kontra-gerilla yetiştirmek üzere yer alan kimi çiftliklerde, bazı eski TSK ve emniyet mensuplarınca gençlere silahlı eğitim verildiği iddiaları gündeme geldi.
EMNİYET, MAFYA, MİLLETVEKİLİ ARAÇTA
Söz konusu otomobilin içinde İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden “Mehmet Özbay” adına düzenlenmiş kimlik çıkan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve Gonca Us, Doğru Yol Partisi (DYP) Urfa Milletvekili Sedat Edip Bucak yer alıyordu. Kocadağ, Çatlı ve Us’un öldüğü kazada, Bucak yaralandı. Aracın içinde uyuşturucu olduğu iddia edilen bir paket, 2 otomatik tabanca, Bucak ve Kocadağ’a ait ruhsatlı silahlar, Irak yapımı iki tabanca, özel tim tarafından kullanılan çok sayıda mermi ve 2 adet susturucu çıktı.
Medyanın ve kamuoyunun olayın üzerine gitmesine ve ortaya çıkarılan ilişkilere rağmen başlayan yargılama süreci aydınlatılamazken, ilişkilerin uzandığı devlet düzeyindeki isimler ise göz ardı edildi.
ÜLKÜCÜLERDEN ÇATLI’YA ÖVGÜ
“Kazanın” ardından çok sayıda siyasi cinayet ve bombalama gibi olaylarda ismi geçen, 9 Ekim 1978’de Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi 7 gencin öldürüldüğü katliamın da baş sorumlusu olarak hakkında 1982 yılında gıyabi tutuklama kararı çıkarılan, 13 Mayıs 1981’de ise Mehmet Ali Ağca tarafından gerçekleştirilen Papa suikastının düzenleyicileri arasında yer aldığı belirtilen Çatlı’nın bayrağa sarılı cenazesi, Nevşehir’de toprağa verildi. Aralarında İnterpol’ün kırmızı bültenle aradığı Haluk Kırcı ve Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda ülkücünün katıldığı cenaze töreninde dağıtılan bildiride yer alan, „Yıllar var ki ülkemiz örtülü bir savaş içinde. Çatlı bu savaşta yan tuttu. Yan tutmakla kalmadı, risk aldı, bedel verdi. Kılıç gibi savaştı, onurlu bir ömür sürdü. Hakka yürüdü“ ifadeleri ise dikkat çekiyordu.
SKANDALI ÖRTBAS GÖREVİ AKŞENER’DE
DYP’den milletvekili olan Meral Akşener, “Susurluk Skandalı” sonrası İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Değişikliğin perde arkasında ise, “olayın üzerini örtmek” olduğu o dönem siyasi tartışmalara konu oldu.
Kazada yer alan kamyon şoförü Hasan Gökçe asli kusurlu görülerek, 4 Kasım 1996’da tutuklandı. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığı, medyada yer alan haberler üzerine 11 Kasım 1996’da “Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak” suçundan soruşturma başlatmak zorunda kaldı. Gökçe, 26 Mayıs 1997’de Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı ancak cezası 6 milyon 420 bin lira ağır para cezasına çevrildi.
JİTEM GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ
Savcılığın hazırladığı iddianamede, JİTEM varlığına da dikkat çekilerek, “Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığı’nda görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları” iddiası yer aldı. İddianamede, “Bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür” denildi. Bu kısım, dönem itibariyle “Terörle mücadele“ adı altında devlet tarafından özel olarak yetiştirilen çete ve suç örgütlerinin ulaştığı boyutları gözler önüne serdi.
‘YEŞİL’ HALA YOK!
Sonrasında “Susurluk Skandalı”na dair Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı ve kamuoyuna açıklanan raporda, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT ve JİTEM yapısı, buralarda görev yapan bazı kişiler ile çeteler, kimi siyasetçiler ile işverenlerin yanı sıra devlet adına görev yaptıklarını iddia eden bazı isimler arasındaki kirli ilişkiler gözler önüne serildi. Raporda sıkça adı geçen “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım ise halen yakalanmadı. 14 Kasım 2018 tarihinde Musa Anter-JİTEM Davası’nda tanık olarak konuşan Genelkurmay Başkanlığı eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’a tanık koruma prosedürü uygulanıyor olabileceğini belirtince, mahkeme heyeti Yıldırım’ın tanık koruma kapsamının araştırılmasına karar verdi. Ancak 20 Mart 2019 tarihinde görülen duruşmada, Emniyet Genel Müdürlüğü, mahkemeye Yıldırım’a ait koruma kaydı olmadığı bilgisini verdi.
SİS PERDESİ ARALANMADI
Susurluk olayını siyasi açıdan aydınlatmak için 12 Kasım 1996 tarihinde kurulan “Meclis Susurluk Komisyonu” ise, olay sonrası yaptığı incelemeler ile sadece rapor hazırlamakla yetindi. Hazırlanan raporlar sonrasında rafa kaldırılırken, olayın üzerindeki sis perdesi aralanmadı.
2 Haziran 1997’de başlayan yargılama sürecini 2001 yılına kadar sürdüren İstanbul 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), Özel Harekât Dairesi Şefi İbrahim Şahin ve eski MİT’çi Korkut Eken’e “çete kurmak ve yönetmek” suçundan 6 yıl, özel tim polisleri Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ercan Ersoy ve Ziya Bandırmalıoğlu, Sedat Bucak’ın şoförü Abdülgani Kızılkaya, katliam sanığı Haluk Kırcı, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, Ömer Lütfü Topal’ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir’e ise “çete kurmak” suçlamasıyla 4’er yıl hapis cezası verdi. DGM, Eken ve Şahin’i ömür boyu, diğerlerini ise 3’er yıl kamu hizmetlerinden yasakladı.
Davanın Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nce esastan bozulmasıyla, Şahin ve Eken olmak üzere davanın birçok faili serbest kaldı.
‘BİR DAKİKALIK KARANLIK’ EYLEMLERİ
Türkiye tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olan “Susurluk Skandalı”nın ardından “devlet-mafya-siyaset” ilişkilerinin ortaya çıkarılması için 1 Şubat 1997′ de „Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakikalık Karanlık“ eylemi başlatıldı. Eylemle birlikte yaklaşık 23 milyon kişi, Türkiye’nin karanlık tarihinin aydınlatılması ve kirli ilişkilerin açığa çıkması talebiyle aylarca sokaklara döküldü ve her akşam saat 21.00’de tüm evlerdeki ışıklar söndürüldü.
“Susurluk Skandalı”, uluslararası kamuoyunun gündemini de uzun süre meşgul etti. Skandal 2018 yılında İngilizler tarafından The Scar filmi ile gösterime sunuldu.
İKİNCİ SUSURLUK: ŞEMDİNLİ
“Susurluk Skandalı”nın aydınlatılamaması nedeniyle Türkiye’deki devlet-mafya-siyaset üçgeni kendini defalarca gösterdi. Bu ilişkilerden biri, 9 Kasım 2005 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde astsubay ve itirafçıların da içinde yer aldığı çete ile birlikte ortaya çıktı. Kamuoyu tarafından “Umut Kitap Evi” olarak bilinen olayın failleri, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından „Tanırım, iyi çocuklar“ denilerek sahiplenildi. Şemdinli’de Seferi Yılmaz’a ait kitapçı bombalandığı olayda, bir kişi ölürken, bombayı attığı belirtilen bir kişinin sığındığı otomobil, halk tarafından durdurularak içindeki üç kişi polise teslim edildi.
POLİS KONTROL NOKTASI ATEŞE VERİLDİ
Olaydan bir gün sonra yaklaşık 500 kişi sabah saatlerinde ilçe girişindeki polis noktası yakınında toplandı ve yol ortasında barikat kurdu. Halk daha sonra polis kontrol noktasını ateşe verdi. O anlarda ilçeye gelen ve toplanan kalabalığın dağılması için bir apartmanın balkonunda konuşma yapan dönemin DEHAP’lı Belediye Başkanı Salih Yıldız, “Burada, Yüksekova çetesi ve Susurluk benzeri bir olay var. Çözüyoruz ancak sizin sakin olmanız lazım” dedi.
ARAÇ JANDARMA’YA AİT ÇIKTI
Bombanın patladığı Umut Kitap Evi’nin önünde park hâlinde bulunan ve patlamanın faillerine ait olduğu belirtilen otomobilin Hakkâri Jandarma Komutanlığı’na ait olduğu ortaya çıktı. Aracın bagajında üç kalaşnikof, bunlara ait 10 şarjör, bomba malzemeleri, polis ve asker yelekleri, krokiler ve bazı kişilere ait resimler bulundu. Kimliği belirsiz kişilerce ateş açılması sonucu otomobilde keşif yapan savcı incelemesini tamamlayamadı. Keşfi izleyen kalabalıktan Ali Yılmaz öldü, 5 kişi de yaralandı. İlk olarak olayı ortaya çıkaran yurttaşlar tutuklanırken, sonrasında Uzman Çavuş Tanju Çavuş, “savcının keşif yaptığı anda halkın üzerine ateş etmek ve Ali Yılmaz’ın ölümüne neden olmak”; itirafçı Veysel Ateş ise “kitapçıya bomba atmak” suçundan tutuklandı. Her iki sanık da tutuksuz yargılanmak üzere daha sonra serbest bırakıldı.
Bombalanan kitabevinin sahibi Seferi Yılmaz, “PKK’ya yardım ve yataklık suçundan“ tutuklanarak cezaevine konuldu.
HEDEFLENEN KİŞİLER LİSTELENMİŞTİ
15 Kasım 2005 tarihinde patlamanın faillerine ait otomobilin bagajında bulunan belgeler arasında 105 kişinin adının yazılı olduğu üç listeyle birlikte haritaların da yer aldığı 300 sayfalık dört klasör bulundu. “Sakıncalı”, “milis” ve “devlet yanlıları” başlıklarıyla adlandırılan listelerin yanı sıra Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) 18 delege aday adayının fotoğraflarının bulunduğu bir başka belge ortaya çıktı.
Olayı inceleyen Van Savcısı Ferhat Sarıkaya ise, hazırladığı ve devlet içindeki gizli yapılanmalara dikkat çeken iddianamesinden dolayı meslekten men edildi.
ÜÇÜNCÜ SUSURLUK: KADI-KUTUB-ERDOĞAN
AKP döneminde yaşanan ve “Susurluk Skandalı” ile benzerlik gösteren bir diğer olay ise 15 Şubat 2013’te İstanbul Bakırköy’de gerçekleşen bir trafik kazasıyla yaşandı. Arabada Erdoğan’ın finansörü olduğu iddia edilen Yasin El Kadı, iş ortağı Usame Kutub ve Başbakan’ın koruması İbrahim Yıldız yaralandı. Fakat raporda Kadı ve Kutub’un ismi çıkarılarak, olay örtbas edildi.
O dönem gündemde yer alan iddialara göre, kazadan hemen sonra yaralılar tedavi için hastaneye götürüldü, kaza El Kadı’nın yakın arkadaşı ve BİM marketleri sahibi olan Mustafa Latif Topbaş tarafından dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a bildirildi. Erdoğan haber üzerine oğlu Bilal Erdoğan’ı hastaneye gönderdi.
ABD’NİN ‘TERÖR LİSTESİ’NDEYDİ
Kazada adı geçen Yasin El Kadı, 2001 yılında BM ve ABD tarafından “El Kaide”yi finanse ettiği gerekçesiyle terörist ilan edilmişti ve mal varlığı dondurulmuştu. O dönemde Erdoğan, El Kadı’ya kefil olduğunu açıklamasıyla gündeme gelmişti. Erdoğan, El Kadı’yı “Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen bir Suudi işadamı” diye tanıtmıştı. Kadı, o dönem için ABD’nin “terör listesi”nde yer alırken, BİM, Ülker ve Al Baraka gruplarıyla yakın ilişkide olduğu biliniyordu.
AKP’NİN 90’LI YILLARLA OLAN İLİŞKİSİ
1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul katliamlarla devlet-mafya-siyaset ilişkileri, AKP dönemiyle birlikte kurumsal yapılarının dönüşümüyle sürdü. AKP iktidarı döneminde “Susurluk Skandalı”nda isimleri sıkça geçen dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve “Susurluk Skandalı”ndan hemen sonra İçişleri Bakanlığı görevini Meral Akşener’e teslim eden Mehmet Ağar’ın isimlerinin geçtiği katliamlar, faili meçhul cinayetler ve derin devlet ilişkilerinin üzeri kapatıldı. Mağdurlar ve kamuoyu baskısı sonucu başlatılan yargılama süreçleri ise ilerletilmedi.
SUSURLUK’TAN YENİKAPI’YA ÇİLLER
Susurluk’un aydınlatılmayan yüzünde yer aldıkları iddia edilen Çiller ve Ağar’ın, özellikle son yıllarda AKP ve Erdoğan ile olan ilişkilerindeki yakınlık dikkat çekiyor. 2018 yılında AKP’nin Yenikapı mitingine katılan Çiller, son dönemde de Erdoğan’ın talimatıyla yeni bir parti kuracağı iddialarıyla gündeme gelmişti.
AĞAR’IN OĞLU AKP’DEN MİLLETVEKİLİ
Ağar ise Haziran 2011’de AKP’ye desteğini açıklarken, tutuklandıktan sonraki süreçte bir süre sessizliğin ardından 1 Kasım 2015’te desteğini yineledi. 31 Mart 2019’daki yerel seçimler öncesi İstanbul Yenikapı’da düzenlenen Cumhur İttifakı’nın mitingine Mehmet Ağar da katıldı. Kendisi yıllar içinde AKP’ye daha da yaklaşırken, oğlu Zülfü Tolga Ağar da o süreçte siyasete girdi. 2014 yılında AKP’ye üye olan Tolga Ağar, 2018 Haziran seçimlerinde AKP Elazığ Milletvekili seçildi. Tolga Ağar’ın 2019’daki, „Cumhurbaşkanı denince bize, acayip, çok korkunç bir şey, Allah gibi geliyor“ sözleri kamuoyunda çok tartışıldı.
AKP’NİN HER YANI ‚SUSURLUK‘
Devlet-mafya-siyaset çarkının büyüttüğü Sedat Peker’den yıllar sonra gelen itiraflarla, AKP iktidarıyla bu yapının nasıl palazlandığı deşifre oldu. 90’lı yılların karanlık dosyaların üstünü bir bir kapatan AKP iktidarında hangi taşı kaldırsan altından „Susurluk“ çıkar.