Sertleşme bozukluğu; tatmin edici bir cinsel performans için yeterli ereksiyonu sağlama ve sürdürmede yetersizlik olarak tanımlanıyor. Bu durum erken boşalmadan sonra dünya genelinde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olarak karşımıza çıkıyor. Çalışmalar; sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, obezite ve sedanter yaşam tarzının sertleşme bozukluğu için önemli risk faktörleri olduğunu gösteriyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Yılmaz Aslan, sertleşme bozukluğu ve metabolik sendrom ilişkisi hakkında önemli bilgiler verdi.
Metabolik sendrom, 21. yüzyılın en önemli halk sağlığı sorunudur
Metabolik sendrom, 21. yüzyılın önemli halk sağlığı sorunlarının başında gelmektedir. Metabolik sendrom, birden fazla kalp damar hastalığı risk faktörünün kümelendiği hastalıklar grubu olarak tanımlanmaktadır. Son yüzyılda gittikçe önem kazanmakla birlikte gelişmiş ülkelerde kardiyovasküler hastalıkların ve bu hastalıklardan ölümlerin önemli nedenlerinden biridir. Batı tipi yaşam tarzı olan ülkelerde daha sık gözlenmektedir. ABD’de yetişkin nüfusun %34-39’unda metabolik sendroma rastlanmaktadır. Metabolik sendrom görülme sıklığı ülkemizde de Avrupa ve Amerika’daki oranlara benzerlik göstermektedir. Günümüze kadar farklı sağlık otoriteleri tarafından birçok tanımlama yapılmıştır. Tüm tanımlamaların beş ortak bileşeni; artmış açlık kan şekeri (insülin direnci), artmış kan basıncı, yükselmiş trigliserid seviyesi (TG), düşmüş yüksek dansiteli lipoprotein seviyesi (HDL) ve obezitedir.
Metabolik sendromlu kişilerde ürolojik problemler daha sık görülüyor
Yeni araştırmalar metabolik sendromun çeşitli ürolojik hastalıklar ile de ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu kişilerde iyi huylu prostat büyümesi, prostat kanseri, böbrek kanseri, aşırı aktif mesane, erkek kısırlığı, stres tipi idrar kaçırma ve hipogonadizm gibi ürolojik problemler daha sık gözlenmektedir.
Diyabet, hipertansiyon, obezitesi olanlar dikkat!
Metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalıklar ve sertleşme bozukluğu arasında kuvvetli bir ilişki olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Metabolik sendrom bileşenleri aynı zamanda vasküler enflamasyona ve damar iç yüzeyini döşeyen endotel fonksiyon bozukluğuna neden olmaktadır ve bileşenlerinin sayısı arttıkça sertleşme bozukluğu sıklığı ve şiddeti artmaktadır. 50 yaş altı metabolik sendromlu hastalarda çeşitli derecede sertleşme bozukluğu görülme sıklığı %68.4, 50 yaş üstü metabolik sendromlu hastalarda görülme sıklığı %74.8 olarak bildirmişlerdir. Ülkemizde metabolik sendromu olan hastaların %79’unda herhangi bir derecede sertleşme bozukluğu ve %24.8 oranında şiddetli sertleşme bozukluğu rapor edilmiştir. Birçok çalışmada 50 yaşın üzerinde sertleşme bozukluğu ile başvuran hastaların yaklaşık yarısında metabolik sendrom varlığı saptanmış ve bu hastaların yaklaşık yarısında da şiddetli sertleşme bozukluğu olduğu gösterilmiştir. Farklı çalışmalarda diyabet, hipertansiyon, obezitenin şiddetli sertleşme bozukluğu gelişimi için en önemli metabolik sendrom bileşenleri olduğu belirtilmiştir. Testosteron hormonu karın etrafındaki artmış yağ dokusu varlığında östrojene dönüşmektedir. Bu durum cinsel fonksiyon bozukluğuna ve cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir. Bu nedenlerle sertleşme bozukluğunun gelecekteki damar sertleşmesi, tıkanmalar, inme ve kalp krizi gibi kardiyovasküler hastalıkların ön belirtisi olabileceği belirtilmektedir.
Metabolik sendromlu kişilerde prostat büyümesi yaygın görülüyor
Metabolik sendromu olan erkeklerde olmayanlara göre yıllık prostat büyüme hızı daha fazla bulunmuştur. Bu kişilerde idrar yapma ile ilgili sıkıntılar daha erken yaşta görülmektedir. Metabolik sendrom bileşen sayısı arttıkça idrar yapma ile ilgili semptom şiddeti artmakta ve idrar akım hızı azalmaktadır. İyi huylu prostat hastalarında ilk basamak tedavi seçeneği olan alfa bloker ilaç tedavilerine yanıt metabolik sendrom varlığında daha azdır. Son yıllarda metabolik sendrom ile prostat kanseri arasında ilişki olabileceğini gösteren çalışmalar da yapılmıştır. Bu hastalarda prostat kanserinin daha saldırgan olduğu tedavi başarısının ve kanser nüksünün daha fazla olduğu söylenilmektedir.
Yaşam tarzı değişikliği çok önemli
Genetik ve çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığı metabolik sendromun temelinde insülin direnci yatar. İnsülin direnci ise vücudun insülin salgılamasına rağmen, insülinin hücre içine girip glukozu taşıyamaması durumudur. İnsülin etkisinin yetersiz olduğu bu durumlarda kanda ve organlarda yağ miktarı artar. İnsülin direncini artıran temel faktörler; hareketsiz yaşam biçimi ve yüksek kalori alımı sonucu oluşan aşırı kilodur. Bir süre sonra karın bölgesi etrafındaki yağlanma ve insülin direnci arasında kısır bir döngü oluşmaktadır. Bu döngünün dengeli beslenme, düzenli orta-yüksek tempolu fiziksel aktivite artışı ile kırılması gereklidir. Akdeniz tipi beslenme, yüksek kalorili besinlerden ve aterojenik diyetten kaçınmak ve fiziksel aktivite artışı tedavinin temelini oluşturmaktadır. Yaşam tarzı değişikliği olmadan sadece ilaç tedavisinin yeterli olmayacağının bilinmesi gerekmektedir.