in ,

Gladio, FETÖ’den mi ibaret? Ya da FETÖ ve diğerleri…

Türkiye’nin Gladio tarihi

15 Temmuz sonrasında devlet kademesinden FETÖ’cülerin tasfiye edilmesi (hangi oranda olduğu bilinmemekle birlikte) Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinden tamamen çıktığını ve bağımsız bir hatta yerleştiğini savunmak için yetersiz görünmektedir.

Emperyalizmin, komünizme ve dünya üzerindeki ilerici güçlere karşı örgütlediği Gladio’nun tarihini NATO’dan, emperyalizmin 20. yüzyıldaki yönelimlerinde ve tek tek ülkelerde attıkları adımlardan ayrıştırmak mümkün değil. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin çözülüşünden sonra sanki Gladio’ya bir ihtiyaç kalmamış gibi bir hava yaratılsa da dünyada ve ülkemizde meselenin o kadar da basit olmadığını tespit etmek gerekiyor.

Neşe Deniz Babacan

Ülkemizde Gladio tartışmaları ile ilgili 1990’lı yıllarda Susurluk kazası ile ortaya çıkan gerçeklerin yok sayılması mümkün değil. Ancak o dönem bahsedildiği gibi “derin devlet”in ortaya çıkması ve “demokrasi güçleri”nin buna karşı mücadelesi denilen olgu ya geleceğe havale edildi ya da bilinçli bir şekilde AKP iktidarı gibi Gladio ile oldukça içli dışlı bir yapının iktidara gelmesi beklendi. Bu bağlantının en güçlü noktalarından birinin FETÖ olması ve son yirmi yıldır yaşananlarda bunların payı hesaba katıldığında meseleyi kavramak daha da kolaylaşacaktır.

Hatırlanacağı üzere malumun ilâmı Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin tarafından bundan birkaç yıl önce ortaya konulmuştu. Pekin, “Fethullah Gülen ve Mehmet Şevket Eygi, 1959 yılında Özel Harp Dairesi’ne alınmıştır” diyerek bir devlet sırrını açık olarak ortaya koydu. Aynı zamanda verdiği demeçte “12 Eylül’den sonra gözaltına alınan Fethullah Gülen, kuvvet komutanlarının ve en sonunda 12 Eylül’ün faşist lideri darbeci Kenan Evren’in telefon talimatıyla serbest bırakılmıştır” diyerek Gülen’in gerçek kimliğini gözler önüne sermiştir.

2016’da darbe girişimiyle gündeme gelen FETÖ’nün 12 Eylül darbesini nasıl desteklediğini hatırlamak için de çok uzağa gitmeye gerek bulunmuyor. Bunun için Fethullah Gülen’in 12 Eylül’ün hemen öncesi ve sonrasında örgütün yayın organı Sızıntı dergisinde yazılan bazı satırlara bakmak yeterlidir. Gülen, derginin 1979 Haziran sayısında yer alan “Asker” adlı başyazısında, “Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celadetini gördük… Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçilmeseydi, bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı. Tuğa selam, sancağa selam ve onu tutan sancağa binlerce selam.” ifadelerine yer verdi. 12 Eylül faşist darbesi sonrasında Fethullah Gülen, aynı derginin 1980 Ekim sayısında kaleme aldığı “Son karakol” başlıklı yazısında da “Ve, işte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bin kere daha selam duruyoruz” demişti.

2016’da Amerikancı bir darbe girişiminde bulunduğu ayyuka çıkan ABD’nin açık bir şekilde arkasında olduğu 12 Eylül darbesinin lideri sayılabilecek Kenan Evren’i cennetlik ilan eden de aynı Fethullah Gülen’di. 31 Ocak 2005 tarihli Milliyet Gazetesi’nde Mehmet Gündem’e verdiği röportajda Kenan Evren’i şu sözlerle cennetlik ilan etmişti: “Evren Paşa, seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir…”

GLADİO FETÖ’DEN İBARET DEĞİL

Türkiye’de ilk Gladio şubesinin NATO üyeliğiyle paralel olarak 4 Nisan 1952’de açıldığı ve Alparslan Türkeş’in de katkılarıyla gizli ordunun kurulduğu bilinmektedir. Rakamlara göz atmak gerekirse, 1952’de Türkiye’de 320’si Dışişleri Bakanlığı’nda, 144’ü Güvenlik Teşkilatı’nda, 42’si Ticaret Bakanlığı’nda olmak üzere 507 Amerikalının çalışmakta olduğu görülecektir. 1953’de kurulan ve Ankara Bahçeli Jussmatt (Amerikan askeri yardım heyeti) binasında faaliyet gösteren Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kuruluş amacı ise düşman kuvvetlerinin saldırısı ve yurdun bazı bölümlerini ele geçirmeleri halinde düşman kuvvetlerine karşı gayri nizami savaşı örgütlemekti. Ancak bu noktada düşmanın kim olarak tarif edildiği önem taşımaktadır. Emperyalizm ve NATO eliyle örgütlenen bir yapının yaklaşık elli yıllık tarihi anti-komünizm ve işçi sınıfı hareketine karşıtlık üzerine kurulmuştur. Bu yapının oluşmasında Amerika’dan getirilen hocaların payı olduğunu ve bu yolda subayların ABD’ye gönderildiğini unutmamak önem taşımaktadır. 1965’de Seferberlik Tetkik Kurulu yeniden yapılandırıldı ve adı Özel Harp Dairesi olarak değişti. 1990’larda ise örgüt karşımıza Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak çıktı. Özetle, Türkiye’nin NATO’ya üyeliği ile birlikte ABD emperyalizmi Türkiye’de derin devlet ve Gladio örgütlenmeleri sayesinde adım adım sistemi kontrol eder hale geldi. Bugün TSK’nin komuta kademesinin NATO eğitimlerinden geçiyor olması ve NATO konseptine uygun bir kompozisyonda oluşması ile tarihte atılan bu adımlar arasındaki bağın kesintisiz boyutunu da görmezden gelmemek gerekmektedir.

Gladio örgütlenmesini doğrudan NATO’ya bağlıdır. Sadece savaşta değil barışta da komünistlere ve “sol” tehdide karşı iç politikada da kullanılmışlardır. Yine diğer ülkelerde olduğu gibi, örgütte sivil unsurlar da yer almaktadır. Türkiye Gladiosu’nun 1960-80 döneminde ağırlıklı olarak ülkücü ya da bozkurtlar denilen faşist gruplardan oluştuğu, yine diğer faşist kurumlar ve mafya gruplarından da destek aldığı bilinmektedir. Yine benzeri şekilde faşist komando kampları da bu dönemin ürünüdür ve o dönem yapılan başta Çorum ve Maraş gibi bir dizi katliam ve suikast bu örgütlenmelerin eseridir.

Bir adım öncesine gidilirse Gladio’nun misyonunun görülebilmesi açısından 6-7 Eylül olayları hatırlanabilir. Geçmişte Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapmış olan Sabri Yirmibeşoğlu 1955’de Menderes hükümeti sırasında yaşanan 6-7 Eylül olayları döneminde gündeme getirilen Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanmasını “Özel Harp Dairesi’nin düzenlediği mükemmel bir operasyon” olarak nitelemiştir. 1960’lardan 12 Eylül’e kadar olan dönemde yaşananlar ele alındığında Türkiye’de yükselen işçi sınıfına ve sol, sosyalist, komünist harekete karşı Gladio’nun canla başla çalıştığını ve emperyalizmin çıkarları adına pozisyon aldığını görürüz.

GLADİO TASFİYE OLDU MU?

Bugün Gladio’nun tasfiye olup olmadığını anlamak için öncelikle Türkiye’nin NATO üyeliğine ve emperyalizm ile ilişkilerine göz atmak büyük önem taşıyor. 15 Temmuz sonrasında devlet kademesinden FETÖ’cülerin tasfiye edilmesi (hangi oranda olduğu bilinmemekle birlikte) Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinden tamamen çıktığını ve bağımsız bir hatta yerleştiğini savunmak için yetersiz görünmektedir. Siyasal bağımsızlık için öncelikle iktisadi bağımsızlık ve iktidardaki sınıfın değişmesi gerektiği birinci sıraya yazılmalı.

Bununla birlikte, geçmişte FETÖ’nün merkezinde durduğu Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile birlikte Türkiye’de “derin devlet”in tasfiye edildiği masalına inanmak da, liberaller örneğinde olduğu gibi “Yetmez ama evetçilik” ile sonuçlanmış ve Türkiye’de piyasacı, gerici ve tam boy işbirlikçi bir rejime geçişin yolu döşenmiştir.

Bugün, ülkemizde emperyalizmin kontrol ettiği siyasal İslâmcı örgütlenmeler, faşist yapılanmalar, bir kısmı Osmanlı ocakları, Milli Beka Hareketi, SADAT örneğinde olduğu gibi doğrudan iktidarın aygıtı olarak ortaya çıkan oluşumlar ve yine 90’ların Gladio’sundan arta kalan mafyatik örgütlenmeler mevcut olduğu bilinmektedir. Bugün bu kanatlar yek vücut şekilde hareket etmiyor olabilir. Ancak bunların arasındaki mücadeleler ya da sermaye devletinde aldıkları pozisyonlar hiçbirini sütten çıkmış ak kaşık pozisyonuna taşımayacaktır ya da taşımamasına çok dikkat edilmelidir. Çarpıcı bir örnek olarak, Sedat Peker’in çıkıp Mehmet Ağar’ı karşısına almasını not edebiliriz. Ya da FETÖ ile AKP arasında yaşananlar bunun en büyük örneği olarak karşımıza çıkmıştır.

Türkiye’de ilericilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin işçi sınıfının örgütlü gücü dışında dayanacakları bir güç olamaz. Çünkü sermaye düzeninin tüm unsurlarının hepsi NATO’cu, emperyalizm yanlısı ve burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde kurduğu sömürü düzeninin devamlılığından yanadırlar.

O yüzden Gladio’ya karşı mücadele aynı zamanda NATO’ya, emperyalizme ve sömürü düzenine karşı mücadeledir.

Gazete Manifesto

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Kommission zeigt Wege für grünere und nachhaltigere EU-Handelspolitik auf

An Flughäfen fehlen 7.200 Beschäftigte