in ,

Almanya’nın Sol Partisi serbest düşüşte

Yolculuk Çeviri

Sol görüşleri ve hatta sosyalist politikaları temsil iddiası hep bir aldatmacadan ibaretti.

Sol görüşleri ve hatta sosyalist politikaları temsil iddiası hep bir aldatmacadan ibaretti. 1990’da Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) adı altında ortaya çıktığından beri kapitalizme koşulsuz destek çıktı ve toplumsal ve politik muhalefetin herhangi biçimde ifade edilmesini engellemeye ve bastırmaya çabaladı

Gazete Yolculuk Çeviri Kolektifi – Aysu Sultan Yankaş

Sol Parti serbest düşüşte. Geçen sene marttan beri birbirini izleyen yedi devlet seçimlerinde büyük oranda kaybetti. Şimdi Kuzey Almanya’da Hamburg ve Bremen şehir devletlerinin parlamentolarında ve Frankfurt’un da içinde olduğu Hesse eyaletinde temsil ediliyorlar.

Geçen sene federal seçimlerde Die Linke’nin oyları yüzde 9.2’den 4.9’a düştü (aday listesi için yüzde 5’lik barajın altında) ve parlamentoya sadece üç bireysel vekillik sayesinde dönebildi. Saarland’da mart sonu yüzde 12.8’den 2.6’ya çakıldı. Kuzey Rhine-Westphalia’da geçen pazar seçmenlerinin üçte ikisini kaybederek yüzde 2.1’lik oy oranıyla devlet parlamentosuna girmeyi başaramadı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarihteki en kötü sonuçlarını elde etse de, işçilerden yalnızca yüzde 1’i Die Linke’ye oy verdi.

Partinin gerileyişi iyi haber. Sol görüşleri ve hatta sosyalist politikaları temsil iddiası hep bir aldatmacadan ibaretti. 1990’da Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) adı altında ortaya çıktığından beri kapitalizme koşulsuz destek çıktı ve toplumsal ve politik muhalefetin herhangi biçimde ifade edilmesini engellemeye ve bastırmaya çabaladı.

Bunu yaparken, sendikalarla ve -2007’de Sol Parti’nin kuruluşundan beri- eski Saarland başkanı, SPD lideri ve Federal Maliye Bakanı Oskar Lafontaine öncülüğündeki dönek sosyal demokratlarla yakından çalıştı. Ne zaman politikalarını uygulamaya koyma şansına sahip olsa, diğer burjuva partiler kadar kapitalizm yanlısı, acımasız ve toplum düşmanı olduğunu kanıtladı.

2002’den 2011’e “Kızıla Kızıl” (SPD-Die Linke koalisyonu) Berlin Senatosu’ndaki (devletin idari organı) rolü kötü ünüyle meşhur. SPD ve Yeşiller, “Agenda 2010” ve Hartz yasalarını -refah ve emek ‘reformları’- geçirmeye uğraşırken federal düzlemde SPD ve PDS/Die Linke Berlin’de kamu sektöründeki işlerin yüzde 3’ünü yok etti, maaşları ve sosyal yardımları kesti, ve kamuya ait 150.000 apartmanı mülk canavarlarına sattı. Die Linke’nin federal devletlerdeki idari karnesi de buna benzer.

2008 ekonomik krizinden beri parti sol retoriğiyle sağ politikalarını uzlaştırmakta giderek zorlandığını gördü. Bankalar ve zenginler milyarlarca avroyla “kurtarılırken” fatura, düşük ücretler, sosyal kesintiler ve harap okul ve hastanelerle işçi sınıfına kesildi. Die Linke bu politikaların hepsini destekledi.

2009’da parti yüzde 12’nin biraz altında kalarak en iyi federal seçim sonucunu elde etti. O zamandan beri, ara sıra iniş çıkışlarla yalnızca düşüş gösteriyor. Seçmenleri ve üyeleri azaldı; iç tartışmaları arttı.

Katja Kipping ve görünüşte sol Marx 21 (Britanya’daki Sosyalist İşçi Partisi ile aynı hizada) önderliğinde bir grup, kimlik siyasetine ve zengin kentli yüksek orta sınıfın diğer gözde projelerine döndü. Sahra Wagenknecht’in temsil ettiği bir başka grup, miliyetçilik ve zenofobiye gelince aşırı sağ Almanya İçin Alternatif (AfD) ile yarışır hale geldi. Bundestag’taki parlamenter grubun lideri Dietmar Bartsch ve Thuringia başkanı Bodo Ramelow tarafından temsil edilen başkaları (federal parlamento) her şeyden önce güç elde etmekle ilgilendiler ve SPD ve Hristiyan Demokratik Birliği’ne (CDU) yakın olabilecekleri kadar yakın olma arayışındaydılar.

Ukrayna Savaşı’na destek

Ukrayna’daki savaş nihayet Sol Parti’nin pro-emperyalist karakterini açığa çıkardı. Kurucusu Gregor Gysi federal devletin 100 milyar Euro’luk silahlandırma programını bile desteklemek istedi ama şimdilik istediğini elde edemedi. Parlementer grup lideri Bartsch, SPD, Liberal Demokratlar (FDP) ve Yeşiller’in koalisyonuna saldırdı ve koalisyonu Rus oligarklara yaptırım uygulamamakla suçladı.

Kuzey Ren-Vestfalya eyalet seçimlerinin arifesinde, federal parti lideri Jörg Schindler, NATO’yu hafiften eleştiren gelecek bir etkinliğe öfkeyle saldırdı. Schindler, ZDF Kanalının “Berliner Runde” programının moderatörünün, pasifistlerin ve burjuva gazetecilerin yanı sıra bazı Sol Parti üyelerinin katılacağı “NATO’suz Yaşam—Barış İçin Fikirler” kongresiyle ilgili sorusundan öfkeyle uzak durdu.

“Partimizin tutumunun bu olmadığını açıkça söyleyebilirim” diye vurguladı. “Partimizin Ukrayna savaşı konusunda net bir duruşu var. Putin’in saldırganlık savaşını eleştiriyor ve kınıyoruz. Bu kadar basit ve söylenecek başka bir şey yok.”

21 Mayıs’ta Berlin’de gerçekleşecek kongreye çağrıda bulunan açıklama, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşını açıkça “uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendiriyor. Savunulan tek şey müzakere edilmiş bir çözüm ve “her iki taraf için de itibar kaybetmeden uzlaşma”.

Sol Parti, yeni yönetimin seçimi ve -“kendi kendini yok eden süreçlerin ve esaslı ablukaların” üstesinden gelmek adına- partiyi NATO’nun savaş rotasına taahhüt etmek için 24 Haziran’da Erfurt’ta bir parti kongresi topladı. Parti yöneticisi bu amaçla NATO propagandasını tamamen destekleyen bir önerge sundu.

Önergede, “Rusya, yıllardır ‘Sovyet sonrası devletleri Rusya’nın etkisi altında tutmayı amaçlayan bir politika’ izliyordu: Otoriter vasal rejimler kurmaya veya bunun başarısız olduğu durumlarda devletleri istikrarsızlaştırmaya çalışarak.” deniyor.

“Rusya, “farklı aktörlerin kaynaklara ve etki alanlarına erişim için savaştığı fosilleşmiş kapitalizmdeki jeostratejik güç merkezlerinden biriydi”. Ülke, “milliyetçi, militarist ve otokratik bir büyük güç ideolojisi tarafından kendi nüfusu karşısında meşrulaştırılan” bir “emperyalist politika” izledi.” diye de devam ediyor.

NATO’nun Rusya’ya yönelik sistematik genişlemesini ve Ukrayna’da 2014 yılında Batı yanlısı bir rejimi sağcı milislerin yardımıyla iktidara getiren ve mevcut savaşın tohumlarını atan ABD ve Almanya destekli darbeyi kınamak şöyle dursun söz bile edilmiyor.

Bunun yerine, Yürütme Komitesi özeleştiri yapıyor:”Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, Batılı devletler, ezici ekonomik ve askeri güçleri ve NATO ile, BM ve uluslararası hukuk gibi kurumları sıklıkla (bkz. Kosova ve Irak savaşları) hiçe saydı.” Bu, Sol Parti’nin eleştirilerinin odak noktası oldu. “Rusya’nın Çeçenistan ve Suriye’deki askeri müdahaleleri gibi NATO’nun ötesindeki emperyal savaşlara çok az ilgi gösterildi.” denildi.

Parti, NATO saldırısının merkezi bir parçası olan Rusya’ya karşı ekonomik savaşı destekliyor. Rusya’ya karşı zafer silah teslimatlarıyla değil, yaptırımların sıkılaştırılmasıyla elde edilecek: “Yaptırımlar, Putin sisteminin ekonomik güç tabanına, servetin birkaç kişinin elinde toplanmasına yöneltilmelidir. Alman hükümeti, Rus oligarklarının mal varlıklarını ulusal ölçekte ve Avrupa’da dondurma sorumluluğunu yerine getirmelidir.”

Aslında, yaptırımlar ve Ukrayna’nın yeniden silahlandırılması -savaş başladığından beri yalnızca ABD 53 milyar dolarlık askeri yardımı onayladı- aynı amaca hizmet ediyor: Rusya’yı ezici bir yenilgiye uğratmak, parçalanmak ve emperyalist güçlere boyun eğeceği koşulları yaratmak.

ABD medyası bunu açıkça söylüyor. Örneğin Washington Post geçtiğimiz günlerde Fransa, Almanya ve İtalya’nın ateşkes yoluyla dökülen kana son verme çabalarını kınadı. Washington Post,”Bay Putin tamamen yenilmeden üzerindeki baskıyı azaltmanın riskleri çok yüksek.” diye yazıyor. Paris, Berlin ve Roma’nın “bu yıkıcı savaşı kısaltmak ve böylece hem Ukrayna’ya hem de kendi kötü hırpalanmış ekonomilerine verilen zararı sınırlamak” arzusu bu hedefin önünde engel olmamalı, diye de devam ediyor.

Başka bir deyişle, “Putin’i tamamen yenmek” ve Rusya’yı boyun eğdirmek için NATO, Ukrayna’yı aylarca sürecek bir savaşta kurutmaya ve nükleer bir üçüncü dünya savaşı riskini almaya hazır.

Pasifist ifadeler

Ancak emperyalist savaş politikasına verdiği desteği, savaştan sorumlu emperyalist güçlere ve kurumlara yönelik ahlaki çağrılar ve barış çağrılarıyla örtmeye çalışması tam da Sol Parti’ye göre.

Parti’nin öncüleri, parmak sallayarak NATO’yu “yeni bir dünya düzeni kurma” girişimlerinin “birçok kez başarısızlığa uğradığı ve çoğu zaman feci sonuçlar doğurduğu” konusunda uyarıyor. “Dünya çapında yeniden silahlanma sarmalı ve hegemonik çıkarları zorlamanın bir aracı olarak savaşın kullanılması” “cehennem kadar tehlikeliydi” diyor. Önerge, diğer birkaç şeyin yanı sıra Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM’yi güçlendirerek “tüm aktörleri içeren küresel bir barış düzeni” çağrısında bulunuyor.

Ne harap bir bakış açısı! Sovyetler Birliği’nin 30 yıl önce çözülmesinden bu yana ABD, “tek dünya gücü” konumunu savunmak ve Çin’in yükselişini engellemek amacıyla neredeyse sürekli savaşlar açıyor. Bu süreçte, ABD ve NATO müttefikleri Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’nin yanı sıra çok sayıda ülkeyi yok etti ve Rusya’yı askeri olarak kuşattı.

Alman emperyalizmi, bütün bunlara, büyük güç politikasına geri dönerek ve hararetle yeniden silahlanarak tepki veriyor. Sol Parti, yeni “barış düzeni” hakkında zırvalarken bir yandan bu politikayı destekliyor.

Neyse ki, Sol Parti’nin oylarındaki düşüşün gösterdiği gibi, giderek daha fazla insan bu aldatmacayı görüyor. Ukrayna savaşını durdurmanın ve nükleer bir felaketi önlemenin tek yolu, militarizmin yükünü taşımak zorunda kalan uluslararası işçi sınıfının bağımsız bir hareketidir.

Bu, Putin’e ve rejimine destek çıkmak anlamına gelmiyor. Aksine, Putin’in NATO’nun Rusya’yı kuşatmasına tepkisi, gerici olduğu kadar dar görüşlü de ve NATO’nun işine geliyor. Bu, Sovyetler Birliği’nin toplumsal mülkiyetini yağmalayan ve işçi sınıfına uzlaşmaz bir biçimde karşı olan bir oligark rejiminin yanıtı.

Putin’i devirmek Rus işçi sınıfının görevidir. Bu, sağcı rejim ve Ukrayna işçi sınıfı için de geçerlidir. Rus ve Ukraynalı işçilerin bu konuda Avrupa, ABD ve tüm dünyadaki işçilerin desteğine ve dayanışmasına ihtiyacı var.

Böyle bir hareketin -kapitalist yönetime karşı giderek daha açık biçimde karşı duran bir hareket- nesnel koşulları hızla gelişiyor. Dünyanın her yerinde işçiler savaşın ve kapitalist krizin toplumsal sonuçlarına isyan ediyor: enflasyon, açlık, iş kayıpları ve artan sömürü.

Bu hareketin, savaşa, sömürüye ve toplumsal eşitsizliğe karşı mücadeleyi birleştirecek bir perspektife ihtiyacı var.

(*) İlk olarak World Socialist Website’da Peter Schwarz imzasıyla 20 Mayıs 2022’de yayımlanan bu yazı, Gazete Yolculuk Çeviri Kolektifi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Türkçeleştirdiğimiz versiyonda editöryal kimi değişikliklere gidilmiştir. Orijinalini okumak için tıklayınız. 

Gazete Yolculuk

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Habeck: „Wir stärken die Vorsorge weiter und ergreifen zusätzliche Maßnahmen für weniger Gasverbrauch“

Bayer Weimar und der Tag der guten Tat