Sosyalist gerçekçi edebiyatın öncüsü Maksim Gorki ‘Küçük Burjuvalar’ adlı oyunundan ayrı olarak bundan çok daha sonra ‘Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi’ adlı eserini yazmıştır. Bu eserinde kendilerini her şeyin merkezine koyan halleriyle küçük burjuva dünyasının riyakârlığını, kaypaklığını anlatır, özellikle gündelik hayat içerisinde suya sabuna dokunmayan, aydın sorumluluğu gibi bir derdi olmayan düşünce, sanat ve edebiyat insanlarını da betimler. Bu temelde küçük burjuvayı tanımlarken şöyle der:
“Küçük burjuva, uzun yıllar sürecinde oluşmuş düşünce ve alışkanlıkların dar çemberi içinde sıkışıp kalmış, bu çemberlerin dışına çıkamayıp, kurulu makine gibi düşünen bir varlıktır. Ailenin, okulun, kilisenin, ‘hümanist’ edebiyatın etkisi, ‘yasaların ruhu’, ‘burjuva gelenekleri’ denilen bütün şeylerin etkisi küçük burjuvaların kafalarında bir saatin çarklarına benzer. Küçük burjuva düşüncelerinin küçük çarklarını, küçük burjuvanın rahatına düşkünlüğünü harekete getiren bir zemberek, pek karmaşık olmayan bir cihaz yaratır.”
Gorki düzene bir şekilde eklemlenmiş ve edindiği konumu kaybetmemek için ona sıkıca bağlanmış küçük burjuvanın iç dünyasını açımlarken eğreti duran hallerine özelikle vurgu yapar, bunu ‘Tanrım bize acı!’ duasıyla somutlaştırır, böyle söyleyen küçük burjuvanın daha ileri halleri ‘Beni rahat bırakın, dilediğim gibi yaşayayım’ şeklindedir. Bu ruh halindeki küçük burjuvaya tüm gazeteler, düzenin görünür görünmez emniyet mekanizmaları onun her zaman asil ve dünyanın en iyi insanı olduğunu kulağına fısıldamaktadır. Oysa bu dünyanın en iyi vatandaşı Hıristiyan misyonerleri tarafından sorguya çekilen vahşilerdir, ikiyüzlülüğü, pohpohlamayı Gorki böyle betimler. Küçük burjuva çok az çalışıp çok az düşünüp çok yiyendir, ciddi düşünme tekniği onun düşünce gelişimini durdurur. Dünyasına yabancı düşünceler benimsediği zaman hasta olur, sanki bir böbrek hastası, ya da cilt hastalığına yakalanmış biri gibi kıvranır. Bu durumda da din, karamsarlık, içki, sefahat, rezalet çıkarma gibi yollara başvurarak sancılarını dindirmek ister.
Küçük burjuvanın düşünce dünyasında din ahlakın temelidir, ötesi din olmadığı zaman devlette olamayacaktır. Ama burjuva devletinin ne olduğunu çok iyi bilen Gorki, onun ahlaksız, hırsız, yağmacı, emekçi halkı sömüren egemen sınıfların vahşi bir aygıtı olduğunu iyi bilir, sıkıştığında Tanrıyı yardımına çağırandır, böylesine riyakar bir yapı her şeyi kendine hak sayar.
Küçük burjuva ahlakı bağlamında Gorki kitle psikolojisini de değerlendirir, Avrupa’nın belli başlı büyük kentlerinde hırsızlar ulu orta plan yaptıklarında bunlar hemen harekete geçerken devleti ardına alan büyük savaş çığırtkanlarının çok daha vahim tasarılarına küçük burjuvalar ses çıkartmazlar, oysa bunlar çok daha organize, çok daha tehlikelidirler. Küçük burjuvalar rahatına düşkündür, tehlike sezdiklerinde kıllarını bile kıpırdatmazlar, böyle olmaları aslında savaşa karşı çıkmayı gerektirir ama yakın tehlike gördüklerinden hiçte öyle değillerdir. Ötesi bu durumda bile aykırı sesler duyduklarında bunları duymazlıktan gelirler, çünkü alışkanlıkları, geleneksel kalıpları vardır, çeşitli kılıflar bulurlar, devlet onlar için bir külttür. Bu halleriyle aslında bunlar düzene eklemlenmiş çürüyen bir çeşit mahlûklardır.
Küçük burjuva dinden imandan bahsetse de esasen son derece maddi düşünen bir varlıktır, o her şeyden önce refahını düşünür, çok yemek, az çalışmak ister, konumunu kaybetmekten korkar, sızlanır. Alışkın olduğu yaşam biçimi içerisinde sıkışıp kalmıştır, bu yüzden kendine doğrudan dokunmadığında çevresinde olan bitenlere kayıtsızdır, ıslık çalıp geçiştirir. Kültürlü emekçi kitlelerin oluşmasına da gözlerini yumar, ötesi bu durum çoğu kez işine gelmez, bunlara düşmanca duygular besler. Bunu Gorki, önde gelen Rus yazarlar bağlamında Tolstoy, Dostoyevski felsefelerine sızmış deyişlerden örneklerle açıklar. Dostoyevski ‘Üstün zeka insanı tiksindirir’ derken Tolstoy ‘Bilinç insanın başına gelebilecek en büyük beladır’ diyendir, Gorki ayrıca diğer yazarlardan da alıntılar yapar.
Sosyalizmin yükselişe geçtiği zamanlarda Gorki, küçük burjuva ideolojisi ve ahlakının, ortaklaşmaya yönelen insan azmi ve aklını engellemeye çalıştığını söyler. Oysa bu ahlak o sıralar Sovyetlerde kaybolup gitmektedir. Gorki yükselen kolektif aklın bu sırada düştüğü yanılgıları, eksiklikleri de anlatır, bireyci eğilimlere dikkat çeker. Bu tür küçük burjuva eğilimler geçmişten kalan tortulardır, marazlı bir mirastır, ancak bunların kaybedeceğine inancı tamdır, çünkü bunun için bilinçli bir azim vardır.
İşçi sınıfı halkların birleşmesi yönünde ilerlerken burjuvazinin kulak tırmalayan çığlıkları daha çok duyulur hale gelmektedir. Burjuva kendini beğenmiş haliyle yıkıldığını görememekte, ayağının altındaki toprağın kaydığını fark edememektedir, sosyalizmin yükseldiği dönemde Gorki yönelimin bu yönde olduğunu söyler.
İşte böylesi bir zamanda Ekim devrimi günlerinde küçük burjuvalar; toprak sahipleri, sanayiciler, bankerler ve haydutlar tarafına geçerek işçi ve köylülere en acı tuz yutturan sınıftır, böyle söyleyen Gorki daha sonraları da bu sınıfın Sovyet iktidarına zarar vermeye devam ettiğini belirtir, bunların tıpkı bağırsaklarda yaşayan parazitler gibi olduğunu söyler.
Parazitler gevşek halkalarla birbirlerine bağlanmışlardır, her birinin ayrı üreme organları vardır, bir tane kalsalar bile hızlı bir şekilde ürerler. Vücuttan atılamayan parazite karşı durmak için bünyenin sağlam olması gerekir, aksi halde çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Parazitler gibi küçük burjuvalar da usareleri emerek yaşarlar, her koşulda yaşama yetenekleri vardır, hızlı ürerler, ortama çok kolay uyum sağlarlar. Gorki burada kalmaz, küçük burjuvanın temel özelliklerini de betimler, buna göre o kendisini eşsiz olarak görendir, buna inanır. Bu yüzden her merasime gidendir, düğünlerde, cenaze törenlerinde bulunan odur, ben buradayım derken devletin çevrenin ilgisini bekleyen, insanca muamele edilmesini isteyendir. Özgür komşusunun usareleri ile geçinmek başlıca sorunudur, sanki bu onun doğal hakkıdır. Bundan başka küçük burjuva insancıldır, bunu ispat etmeye çalışır, diğer yandan derin ve keskin bir zekâya sahiptir, dindardır. Küçük burjuva dünyasının bu özelliklerini Gorki örneklerle betimler. Din bağlamında kendine sorulan soruya karşılık şöyle bir yanıt verir:
“(Dine) Hayır, inanmıyorum. Emekçi halkı ezen bir silah olarak din hala vardır. Yüz kızartıcı, kötü, insanlık dışı rolünü oynamağa devam etmektedir. Bu rolü özellikle Katolik dini gayet güzel oynamaktadır; başında da Tanrıyı temsil eden ‘bir tek’ adam vardır.”
Gorki küçük burjuvanın konuyu çarpıtma konusunda da mahir olduğunu söyler, küçük burjuva mujiğe çarık giydirmek için toprak sahibine yardım edilmesini isteyendir, bu sıralar Sovyet iktidarının tarımda muazzam gelişmeler sağladığı zamanlardır, küçük burjuvanın asıl derdi buna engel olmaktır. İşte tamda bu noktada Gorki nettir, işe yaramadığı için kendisine kötü davranılan küçük burjuvayı avutmak istemeye niyetimiz yok der.
Oysa Sovyet ülkesinde eski rejime göre muazzam gelişmeler sağlanmıştır, köylere elektrik götürülmesi, çok sayıda okulun açılması ve diğer işlerin başarılması hayatı kökten değiştirmiştir, böyle olsa da küçük burjuva eski dönemi unutmuştur, açılan üniversitelerin sözü edildiğinde bile o bunları duymak istemez. ‘Cahil halkı yönetmek kolaydır’ diyen papazın parlak günleri geride kalmış olsa da Gorki küçük burjuvalara bunları ısrarla hatırlatır.
Gorki küçük burjuva ahlakı bağlamında köylülüğü de değerlendirir, buna göre kendini eşsiz gören küçük burjuva, özel mülkiyete tapan köylü zihniyetini çok iyi bilendir, bu özelliklerinden dolayı yüzyıllardır durduğu yerde duran köylü kitlesinin değiştirilebileceğine inanmaz. Ancak Gorki böyle olmadığını düşünür, köylüler yavaş yavaş başlarını topraktan kaldırmaktadırlar, çünkü sayısız kitap ve broşür okumaya başlamışlardır, köylü için yayınlanan kitap sayısının yüz milyona yaklaştığını söyler, ötesi bu kadar gazete okuyan köylü toplumu başka bir ülkede yoktur.
Bu değerlendirmeleri yapan Gorki küçük burjuvayı bütünlüklü olarak ele alır, düşünce ve duygularının bireyci olduğunu söyler. Küçük burjuvayı başka türlü düşünmek mümkün değildir, onun elinden gelen budur. Çünkü küçük burjuvanın bireyciliği burjuva dünyasının temelidir, bunun kökü de özel mülkiyet kurumudur, bunlara göre bu kurum güçlendirilmeli, haklı gösterilmelidir.
Gorki küçük burjuva bireyciliğinin kişilik karşısındaki tutumunu incelerken onun riyakarlığına ve sahtekarlığına özellikle vurgu yapar. Küçük burjuva düşüncesinin kişisel güç ve yeteneklerin normal gelişimini kösteklediğini ve bozduğunu belirtir. Burjuva devletinde kişiliğin gelişimi ulusal, dinsel, cinsel, sınıfsal baskı altındadır, felsefi ve hukuki sınırları vardır. Bu sistemin hedefi kişiliğin gelişimi değildir, bunun yerine insandaki toplumsal hayvan özelliklerini geliştirmeyi hedefler, ama bu sonucu elde edemez. Çünkü insanların çoğu azınlığa boyun eğen kuzu gibi hayvanlara dönüşürler, bu da azınlığın çoğunluğu rahatlıkla ezmesini kolaylaştırır. Bu ortamda açgözlü bir sermaye birikimi yağma sofrasında resmi ellerle yapılır, topluma karşı işlenen suçlar, yani küçük çaplı hırsızlık, haydutluk, katillik ve cinsel saldırılar kendini gösterir. Böylesine karmaşık sınıf baskısı insanların duygularını, bilinçaltlarını etkiler; anlayışsızlık, korku topluma egemen olur; bireyi, ilkel tanrıları, dinleri yaratan ilkel insan gibi düşünmeye zorlar, çaresizliği, boyun eğmeyi kamçılayarak insanı pasifleştirir. Böylesi bir burjuva toplumunda çelişkilere sinirlenen bireyde heyecanlar bilincin gelişimini durdurur. Bu ruh hali insan ile gerçeklik ayrımını derinleştirir, insanı anarşist hale getirir, bilincini bulanıklaştırır.
Sınıflı burjuva toplumunu böyle açımlayan Gorki çabucak rahat bir mevki sahibi olmak isteyen gençlere seslenir, bu acelenin onları geçmişe sürüklediğini anlamalarını ister, sürüklendikleri yer geçmişin kanlı bir cambazhane sahnesidir. Kapitalist gerçeklik bu kanlı meydanda her şeyi reva görmektedir, gemi azıya almıştır, bu sahnede hümanistler ve arabulucular birer soytarıdan ibarettir.