İktidar ile muhalefetin aynı kaynaktan beslendiğine işaret eden İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Salt AKP karşıtlığı üzerinden yapılan muhalefet bizi doğru bir yere götürmez” diyerek, tepki gösterdi.
Hafıza Merkezi’nin 2015-2021 tarihleri arasında hak savunucularına yönelik saldırıları içeren raporunun açıklanması ardından Galata’da bulunan Postane’de panel düzenlendi. Panel 3 oturum şeklinde yapıldı. Panelin ilk oturumu “İnsan Hakları Mücadelesinin Kriminalize Edilmesi” başlığına ayrıldı. Bu oturuma İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Rosa Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya, Haydarpaşa Dayanışma’dan Tugay Kartal ve Kaos GL Derneği’nden Kerem Dikmen katıldı. Oturumun moderatörülüğünü ise Burcu Bingöllü üstlendi.
SALDIRILARA KARŞI BİR ARAYA GELDİLER
Oturumda ilk olarak söz alan Adalet Kaya, saldırıların sistematik hale dönüştüğünü dile getirdi. Kürt kadın hareketine dönük saldırılara değinen Kaya, buna karşı bir araya gelme ve dernek kurma süreçlerine işaret etti. Kaya, “OHAL süreci ardından en iyi mobilize olup karşısında duran kesimler arasında Kürt kadın hareketi yer alıyor. Hak mücadelesi yürüten bütün kurumlarla örgütlü bir şekilde mücadele etmeye başladık. Bir araya gelip güçlü bir zemin oluşturduk. Bu durum toplum nezdinde etki yarattı. Bir hareket yaratabildik. Bu nedenle kadınlar derneğe gelip mücadele etti, kendini ifade etti. Daha sonra 24 kişi gözaltına altına alındık. 7 ay içerisinde 7 operasyon oldu. Her operasyonda onlarca kadın gözaltına alıp tutuklandı. Yoğun ve sistematik bir saldırı başladı” diye konuştu.
DAYANIŞMA VURGUSU
Sivil toplumun üzerinde inanılmaz bir baskının olduğuna işaret eden Kaya, “Saldırılar rutin hale geldi. Buna rağmen çalışmalarımızı nasıl yapıyoruz; Diyarbakır ve Kürdistan’da aktif çalışmalar yapmaya devam ediyoruz. İktidarın ilk olarak hedefine koyduğu bizler oluyoruz. Özellikle kadın hareketi oluyor. Çünkü en kolay kriminalize edebiliyorlar. Bir de Kürt kimliğimizden dolayı buna daha kolay yapıyorlar. Bu saldırı durumu Kürdistan’da çok farklı bir boyutta ilerliyor. Ancak buna karşı dayanışma ile ayakta duruyoruz. Öz savunma örgütlü olmak demektir. Bu durumu topluma yayma gibi bir hedefimiz var. Bunu başaracağımıza inanıyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar toplum karşısında bizi kriminazile edemediklerini de görüyoruz. Böyle bir güç var yanımızda” ifadelerini kullandı.
SOFRASINDAKİ EKMEĞİ ÇALDI
Daha sonra Eren Keskin söz aldı. Geçmişte hak savunucularının radikal çıkışlar yaptığını, buna dair açılan soruşturma ve davalarda tutuklanmadıklarını, cezanın kesinleşmesi halinde cezaevine konulduğunu anımsatan Keskin, “Bu gün ise fiziksel saldırılar eskisi kadar yok ama yine de var. Çok yakın zamanda Deniz Poyraz katledildi. Bu saldırı tehditleri hala devam ediyor. Şimdi de ise ifade özgürlüğü önünde inanılmaz bir engel var. Bundan daha zor bir şürec hatırlamıyorum. Eskiden bu tutuklama endişesi bu kadar olmadığı için insanlar sokağa daha kolay çıkıyordu. Bir de 90’larda olmayan yöntemler kullanıldı. İnsanlar KHK’larla işlerinden atıldı. İnsanlar işkence ve gözaltını göze alabilir. Ama ailesini ekmeksiz bırakmayı göze alamıyor. Bu devlet, insanların sofrasındaki ekmeği çaldı” dedi.
DERİN DEVLET VE AKP BİLEŞKESİ
Türkiye’nin sürekli derin devlet tarafından yönetildiğini dile getiren Keskin, hükümetlerin ise ikinci planda olduğunu ifade etti. Keskin, “Şimdi ise o derin yapı ile tabanı da güçlü olan AKP uzlaşmaya gitti. İşte bu derin uzlaşma devletin yapısını daha da korkutucu hale getirdi. Fütursuzca verilen cezalar, AKP iktidarının derin devletin birleşmesi ile öne çıkan bir sonuçtur. Bize alan bırakmadılar” diye belirtti.
10 YAŞINDAKİ DAĞITIMCILAR KATLETİLDİ
Kendisine yönelik baskılara da değinen Keskin, cezaevine girdiğini, onlarca yıl ceza aldığını ve en son olarak ise Özgür Gündem Gazetesi’nde Nöbetçi Yayın Yönetmenliği yaptığı gerekçesiyle “örgüte üye olmak” iddiasıyla ceza aldığını paylaştı. Keskin konuşmasının devamında, “Diğer arkadaşlarım gibi gazetenin avukatlığını yaptım. Orada birçok gazeteci arkadaşım oldu ve öldürüldü. Her şeyden önce Musa Anter katledildi. Benim için Özgür Gündem Musa Anter’dir, Ferhat Tepe’dir, Gürbetelli Ersöz’dür. Hepsini çok yakından tanımış bir insanım. Bu gazete bu coğrafyanın en yoğun baskı gören gazetesi. Yazarları katledildi, 10 yaşındaki dağıtımcıları dahi katledildi” sözlerine yer verdi.
‘HİÇBİR YERE GİTMİYORUM’
Keskin, gazete ile olan dayanışmasından dolayı “silahlı örgüte üye olmak” iddiasıyla ceza aldığını yineleyerek, “Ömrümde polis silahı dışında silah görmedim. Ve şu anda silahlı örgüt üyesi sayılıyorum. Yılları bulan cezalar verildi. Ancak buna rağmen hiçbir yere gitmeyeceğim. Çünkü bizim gitmemizi istiyorlar. Cezaevine hiçbirimiz girmeyelim ama bizi bununla korkutuyorlar. Birinin de bunu göze alması lazım. Başka çaremiz yok” diye konuştu.
‘MAĞDUR SEÇİLİĞİNİN SONUCU’
“Devletten çok kendine muhalifim diyenlerin ‘çifte standartlarıdır’ bizi bu duruma koyan” diyerek, sözlerini sürdüren Keskin, “Maalesef ki bu coğrafyada büyük bir mağdur seçicilik var. Coğrafyanın bir tarafında olanlar hiçbir zaman görülmüyor. Dün 80 yaşındaki bir kadın tutuklandı. Bir iki yer dışında kimse haberini dahi yapmadı. Haber değeri bile yok. Çünkü bir Kürt. Bu mağdur seçiciliği de hepimizin gündemine almamız lazım” dedi.
İKTİDAR VE MUHALEFET AYNI
İktidarın ile muhalefetin aynı kaynaktan beslendiğini dile getiren Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu durum bizi çok yoruyor. Geçen gün gördük; bazılarının büyük umutlar beslediği ve cumhurbaşkanı olarak beklediği bir insan, nasıl bir eleştiri yağmuruna tutuldu. Bu da çok tuhaf! Nagihan Alçı’yı otobüsüne aldığı için eleştirilen bir insan Topal Osman’ı savunduğu için hiç eleştirilmedi. Çok acayip bir coğrafya. Ayrıca salt AKP’ye karşıtlığı üzerinden yapılana muhalefetin bizi doğru bir yere götürmeyeceğine inanlardanım. Bize devleti unutturdular. Bir sol parti lideri, çıkıp şunu diyebiliyor; 20 yıllık AKP iktidarını yıkacağız ve eski güzel günlerimize döneceğiz. O eski günler bizim için hiç güzel değildi. O nedenle iktidar ve muhalefet birbirine benziyor. Bu nedenle birçok şeye cevap veremiyorsun.”
TOPLUMDAN DIŞLANIYORLAR
Söz alan Kaos GL Derneği’nden Kerem Dikmen de, LGBT+ların toplumdan dışlandığının altını çizdi. LGBT+ların faaliyetlerinin sürekli engellendiğini dile getiren Dikmen, “Türkiye’de ifade özgürlüğü olmadığını 7’den 70’e herkes biliyor. LGBT+ların kendini gösterebildiği ve sesini duyurabildiği faaliyetlerin başında onur yürüyüşü geliyor. Bu yürüyüş ile diğer toplumsal kesimler ile ilişkisi ve birlikteliği daha da güçlendi. Taksim’de o insanlar ne ile karşılaşacağını bilmesine rağmen yine de çıkıyor” dedi.
‘VAR OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
LGBT+ların topyekün bir şekilde ortadan kaldırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Dikmen, “LGBT+ların tamamen toplumdan izole etmeye dönük politikalar devrede. Ancak buna rağmen baskıya rağmen bir araya gelip konuşabiliyoruz. Bu bile var olduğumuzun ve olacağımızın göstergesidir. Bu baskı ortamını ilk biz yaşamıyoruz. Uzun zamandır çok geniş bir kesim aynı durumu yaşıyor. Ancak buna rağmen insanlar bir araya gelip örgütlü bir şekilde mücadele etmeyi biliyor. Var olmaya devam ediyoruz. Karşı koyuyoruz” ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından panel “Sivil alanın yasalarla daraltılması” başlığı ile sürdü. Oturuma Yurttaşlık Derneği’nden Emel Kurma, Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı’ndan Rona Kotan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nden Tezcan Eralp Abay katıldı. Son olarak ise, “Karalama Kampanyaları ve Hedef Göstermeler” başlığı ile 3’üncü oturum yapıldı. Oturuma Marmaris Kent Konseyi’nden Halime Şaman, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nden Selmin Cansu Demir ve Gezi Davası avukatlarından Tora Pekin katıldı. Panelin moderetörlüğünü ise Hafıza Merkezi’nden Banu Tuna üstlendi.
HAVUZ HEDEF GÖSTERDİ, SALDIRILAR BAŞLADI
Oturumda söz alan Cansu Demir, medyada hedef gösterildiklerini söyledi. Tarlabaşı halkının bu hedef gösterilmeye anlam veremediklerini belirten Demir, “Halk, ‘bu kadar çalışma yaptınız ama hedef gösterildiniz’ diye öfkeli ve şaşkınlar” diye belirtti. Havuz medyası tarafından hedef gösterilmesi ardından saldırıların başladığını dile getiren Demir, “İlk olarak ‘Müslüman çocuklara korkunç tuzak’ şeklinde haber geçtiler. Daha sonra ‘örgüt üyeliği’ üzerinden saldırıları devam ettirdiler. Ayrıca çocukların LGBT+lere özendirildiğine dair ifadeler kullandılar. Daha sonra saldırılar yoğunlaştı. Ve hakkımda davalar açıldı. Daha sonra yabancı kişiler mahallere gelip dernek hakkında kirli propaganda yaptılar” diye kaydetti.
İDDİA VAR EYLEM YOK!
Hedef gösterilmelerin ardından derneklerine bir tebligat geldiğini ve bu tebligatta “derneğin aslında olmadığının” iddia edildiğine işaret eden Demir, daha sonra ise derneğin kapatılmasına yönelik sürecin başladığını ifade etti. Tarlabaşı’nda her yönlü ayrımcılığın yoğun yaşandığını ve bunu ortadan kaldırmaya çalıştıklarını dile getiren Demir, “Dava hukuka aykırı bir şekilde açıldı. Yüklenen iddialara dair herhangi bir eylem yok ellerinde. Ama faaliyetlerden alıkoydular. İş öyle bir yere geldi ki derneğimizin kapatılmasına dönük kampanyalar yürütüldü. Daha sonra buna itiraz edip bu kararı kaldırdık. Bu yoğun saldırıları sivil toplum örgütleri ile bir araya gelerek anlatma fırsatı bulduk. Bu bizi çok güçlü kıldı” şeklinde konuştu.
KENDİ BELGELERİNDEN RAHATSIZ OLDULAR
Şimpaş tarafından hedef gösterilen Halime Şaman, Marmaris’in küçük bir yer olduğunu, yaşadığı olayın etkisinin ise büyük olduğunu ifade etti. Simpaş’ın mili parkta dinamit patlattığını ve her yeri betonlaştırdığını dile getiren Şaman, “Yaşam savuncuları olarak iki gücümüz var. Bir bilgimiz iki ise kamuoyu. Simpaş’ın faaliyetlerini didik araştırdık. Ve ne kadar hukuka aykırı hareket ettiklerini gördük. Kendi belgelerindeki bilgileri sadece sesli okuduğum için hedef gösterildim. Kendi belgelerinden rahatsız oldular. Hakkımda tazminat davası açtılar. Çok zor süreçler yaşadık. Kimi zaman özgürlüğünüzden ödün vermeye başlıyorsunuz. Mesele söz kurarken Simpaş yerine bir inşaat işçisi demeye başlıyorsunuz. En çok yorucu olan husus bu” dedi.
CÜZDANLARI AĞRIYOR
Hedef gösterilmenin ardından işçiler ile karşı karşıya getirildiğini ve işçilerin korkutulduğunu söyleyen Şaman, “Maddi kaygılar üzerinden korktular” dedi. Şaman, ayrıca Şimpaş şirketi ile belediyenin ilişkisine de değindi. Şaman, belediyenin Şimpaş’a ruhsat verdiğini ancak bunu yalanladığını kaydetti. Şaman, “Marmaris’in zencileri olduk. İnsanlar bizimle yan yana olmaktan korkuyordu. Konseyde yer alan birçok arkadaşımız baskılardan ötürü istifa etmek zorunda kaldı. Ancak çok da mücadele eden arkadaşlarımız var. Şu anda orada bir talan projesi var ve biz buna karşı çıkmaya devam ediyoruz. Onlara her dokunduğumuza cüzdanları ağrıyor” diye belirtti.
SUÇ ÖRGÜTLERİ KURULMUŞ!
Son olarak söz alan Gezi Davası avukatlarından Tora Pekin ise, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda ceza verildiğinin altını çizdi. Pekin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yargının Erdoğan’ın etkisi altında kaldığına dair karar verdiğini söyleyen Pekin, buna rağmen cezanın verildiğini dile getirdi. Pekin, müvekkillerinin ayrıca havuz medyası tarafından da hedef gösterildiğini dile getirdi. Uzun zamandır savcıların “gazetecilere” belgeler verdiğini ve ilk olarak toplumda hedef gösterilmesi için mekanizmalar yaratıldığını dile getiren Pekin, “Dosyadan belge alıp gazetecilerle paylaşmak suç. Adliyelerde bu suçu işlemek için suç örgütleri kurulmuş resmen. Sistematik olarak siyasi dosyalardaki belgeleri çıkarıp sunuyor. Buna dair bir yaptırım da yok. Bu konuda serbestler” dedi.
HAKİM VE SAVCILAR DA VAR
Sızdırmaların hedefinde hakim ve savcıların da olduğuna dikkat çeken Pekin, “Kavala’ya verilen beraat kararı üzerinden hakimler hedef gösterildi. Bu hedef göstermeden sonra beraat kararı verebilir mi? Bütün savcı ve hakimler iktidarın hoşuna gitmeyen bir karar vermek istemiyorlar” şeklinde konuştu.
Panel, yapılan konuşmalar ardından forum şeklinde devam etti. Ardından soru ve yanıtların ardından son buldu.