Akşam yemeği yemek için masaya oturduk. Ana haber bülteni spikeri, arka arkaya yapılan zamları sıraladı. Hemen ardından, sokak röportajında, vatandaşa uzatılan mikrofon, insanların sabrını zorlayan ekonomik kriz, vatandaşı çileden çıkarmıştı. Çalışan da, çalışmayan da, isyan etme noktasına gelmişti.
Birbirini izleyen iç karartıcı haberler, canımı sıkmıştı. Her gün daha da kötüye gideceğimizin bilincinde süreci izliyoruk. Sabah uyandıktan ve evdeki rutin işleri yaptıktan sonra, markete gittim. Rafların çoğu boştu. İnsanlar kıtlık var, söylentilerini dikkate alarak, marketteki raflara hücum etmişlerdi.
Ben rafların arasında dolaşırken, anne baba ve çocuk meyve reyonu izliyordu. Çocuk, anne bundan bundan, birde bundan istiyorum, diyerek parmağıyla işaret ediyordu. Anne – baba küçük kızı kıramadılar. Poşete içine iki elma, 2 portakal , 1 adet de muz koydular. Anne ve baba meyve yiyemezdi. Çocuk ise belki bir ay sonra 2 Elma 2 portakal bir de muz alabilirdi. Çocukların meyveye ulaşmasını zorlaştıran ekonomik kriz, sadece kötü yönetimin sonucuydu. Bu sahneye dayanamadım. Duygularım incindi. Kafamı çevirdiğimde, yaşlı bir amca, gözleri dolmuş, onları izliyordu. Beni fark edince hızlıca elinde tuttuğu makarnayla kasaya gitti. Sonra gözden kayboldu.
Ben alışverişimi yaptıktan sonra, etrafıma baktım hemen marketin yan köşesinde çömelen yaşlı amca ağlıyordu. Ben bir iki adım ilerledikten sonra dayanamayıp, geri döndüm. Usulca amcanın yanına yaklaştım. Elimdeki mendili yaşlı amcaya uzattım. Neyiniz var! neden ağlıyorsunuz? diye sordum. Bana baktı. Gözleri her şeyi anlatıyordu aslında.Tekrar önüne baktı İç geçirerek, mendili aldı ve gözyaşlarını sildi. Sözcükler boğazına takılı kalmıştı sanki; derin bir nefes aldıktan sonra kafasını kaldırîp yüzüme baktı. Markete görmüş olduğun çocuk benim torunum. Ben elimdeki son para ile makarna aldım. Bugünkü yemek listemde makarna vardı. Bu makarnayı almazsam yarın aç kalacağım. Hem bugün hem de yarın makarna yiyecem. “ Eşimi kaybettim. Oğlum da bana bir sürü borç bırakıp yurtdışına gitti. Uzun süre işsiz kalınca çareyi gitmekte buldu. Ben kendi savaşımı verirken, sevdiklerime destek olamıyorum. Torunumu çok seviyorum. Ancak ona bir şey alamadığım için torunumdan kaçıyorum. Benden bir şey istese ve ben bunu yerine getiremediği zaman yıkılırım. Bu yüzden kaçıyorum, dedi. Sizi anlıyorum diyerek oradan uzaklaştım.
Hangi cümleyi kullanırsan amcanın sorunu çözebilirdim ki! Yada o çocuğun her gün rutin meyve yemesi gerekirken, bunu bulduğuna dua etsin, bunu bulamayan da var diyerek, ahmakça bir açıklama mı yapacaktım. Yıllarca kötüye razı olma alışkanlığıyla beynimizi kemiren bu sözler, bize nasıl bir yol gösterebilirdi ki! yetkimizin, vasfımızın olmadığı bir yerde ancak anlık bir teselli verebilirdik. Bu kaç dakika işe yarardı. Kötü olana razı olma ritüelini nasıl değiştirebilirdik. Yoksa bütün suçu Allah’a mı atacaktık. En basitiydi bu seçim. Sorgulayan olmazdı o zaman. Her şeyin üretimini öğrenen İnsanoğlu, neden sadece tüketmeyi düşünüyor. Üreterek tüketme kısır döngüsünü neden bozdular. Güç savaşıydı; kendine mecbur etme çabasıydı. Cehalet kemiksiz, kifayetsiz bedenlerin içinde güç buluyordu. Çaresiz kalan toplum, sürece boyun eğiyordu. Kötü olana razı olma rutüelinden vazgeçmeliydik. Yürürken, çocukluğumu hatırladım. Ağaçların aldında çürüyen meyveleri anımsadım. Kıymetini bilmediğimiz her sey hesap soruyordu sanki. İnsanlık bu sınavda başarısız olmuştu.
MESİME ELİF ÜNALMIŞ / 14.05.2022
NOT: YOU TUBE KANAL İSMİM MESİME ELİF ÜNALMIŞ