Alejandro Zambra, Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı, Eve Dönmenin Yolları, Belgelerim, gibi kurmaca eserlerinin yanı sıra edebiyat üzerine denemeler yazan hem Türkiye’de hem de dünyada kendi okur kitlesini yaratmış bir yazar. Aynı zamanda Bahia Inutil ve Mudanza adlı şiir kitaplarıyla da bilinen bir isim. Romanları ve şiirleriyle olduğu kadar denemeleriyle de ilgi gören yazarın Soru Kitapçığı ve Serbest Kürsü dışında edebiyat ve gazete yazılarından oluşan denemeleri ise Okumamak’ta karşımıza çıkıyor.
Zambra’nın Okumamak isimli kitabı, Notos Yayınları tarafından Çiğdem Öztürk çevirisiyle yayımlandı. Kitap, yazarın ağırlıklı olarak 2002-2012 yılları arasında gazetelerde, dergilerde yazdığı denemelerden oluşuyor. Bazıları yeniden gözden geçirilmiş yazıların yer aldığı kitap okuyucu için nitelikli bir seçki sunuyor. Kitabın ismi ironik. Zambra, deneme ve incelemelerinde okuyucuyu farklı bir okuma eylemine davet ediyor diyebiliriz. Okumamak yazarın nasıl ve neden yazdığı gibi sorularla başlıyor. Ve en çok da nelere rağmen yazabildiği üzerine tespitlerde bulunuyor. Yazar bunu yaparken hayatla edebiyat arasında güçlü bağlar kurarak, bir arkadaşınızla konuşur üslupla meselesini anlatmaya çalışıyor.
Kitabın ismi edebi bir şaka gibi görünse de bu konuda Zambra da kararsız. Hatta yarattığı belirsizlikten zevk aldığını da söyleyebiliriz. Kitapta yer alan birçok yazısında ‘okumamak’ meselesini hep yanında taşıyan Zambra adeta ‘okumamanın’ zaman zaman makul olabileceğinin de işaretini veriyor. Hem de kitabın daha ilk sayfalarında yer alan ve arka kapakta da yer alan ‘yazarın notu’ bölümünde:
“Aslında başlık, bu seçkide bulunan birkaç konuya atıfta bulunuyor; edebiyat dünyasındaki sahtekârlıklara, yeniliklerin zulmüne, iç karartıcı zorunlu okuma listelerine, olağandışı ama artık kök salmış bir alışkanlık olarak kitapları hiç okumadan üzerine konuşmaya ve bir bakıma da başlık bulmanın zorluğuna. Fakat bu kitabın hepsinden öte okumaya övgü olduğu açık. Yine de bu muğlaklık hoşuma gidiyor. İnsanların az okuduğu bir çağda yaşadığımızı söylersem büyük bir keşif yapmış sayılmam. Okurken bilgiden fazlasını arayan insanların sayısı hâlâ az. Bu durumda bu kitap kibarca gidişata teslim oluyor ve iki davette bulunuyor: Kitabı okumak ve okumamak. Belki de son cümle bir şakadır.”
Şaka değil ama. Kitaba adını veren denemede Alejandro Zambra, lafı dolandırmadan Nobel ödüllü J.M. Coetzee’nin önerisi üzerine okuduğu Carla Guelfbein’i bir daha asla okumayacağını söylüyor. Yani Zambra, okumamayı bir tavır olarak konumlandırmaktan geri durmuyor.
Yazarın kendi deneyimlerinden yola çıktığı ve otobiyografik bir okuma da sunan kitabı üç bölümden oluşuyor. Okumamak’ın başında yer alan “Yazarın Notu”nda bir diğer dikkat çekici nokta yazarın gazeteler için kitap eleştirileri yazarken zorunlu okuma listelerinin olumsuz etkisinden bahsetmesi. Zambra burada çeşitli süreçlerin yaratıcı yazarlıkta nasıl altüst edici eğilimlere neden olduğunun altını çiziyor:
“Başta ideal bir işti ama gitgide tatsızlaşmaya başladı: Gündemi takip etmek zorunda olmaya dayanamıyordum artık, bilhassa da okuduğum her şeyin çok geçmeden bir metne dönüşecek olması hissine dayanamıyordum. Hobiyi işe, mecburiyete dönüştürmüştüm. Okuma ve yazma alanımı geri dönüşü olmayacak şekilde kirletmiştim. Zira pazar günleri yazdığım köşe benim okuma anlama yoklamalarım, final testlerim, haftalık sınavlarımdı.”
Zambra kitabın birinci bölümünü daha çok yazılarını sevdiği yazarlara ve eserlere ayırıyor. Kaynakları, okumaları ve referansları çok geniş. “Zorunlu Okumalar” isimli deneme eğitim sisteminin dayattığı kitaplar üzerine. Devlet mekanizmasının her coğrafyada benzer hikâyeler yarattığının çarpıcı bir örneği: “Bize okumayı böyle öğrettiler: döve döve. Hâlâ öğretmenlerin bizi kitaplarla büyülemeyi değil, kitaplardan caydırmayı, sonsuza dek uzaklaştırmayı istediğini düşünürüm. Okumanın hazzı üzerine konuşmak için hiç çene yormadılar, belki de bu hazzı çoktan yitirdikleri ya da kim bilir, gerçekte bu hazzı hiç tatmadıkları için: İyi öğretmen olduklarına inanılıyordu fakat o zamanla iyi olmak demek ders kitaplarından yazanlardan biraz fazlasını bilmeye eşdeğerdi.”
Cortázar, Bolaño Pavese üzerine
Yine bu bölümde en dikkat çekici denemelerden biri de Cortázar hakkında. Zambra, Arjantinli çağdaşlarının Cortázar’ı modaya uygun bir şekilde küçümsemelerine karşı çıkıyor. Zambra’ya göre ona olan eleştiriler edebi modanın ürünü ve sonunda pişmanlık yaratacak bir uğraş: “Cortázar geri dönsün. Hayran olunan bir yazarı bir anda harcanabilir bir efsaneye dönüştüren mekanizma bayağı gizemli. Fakat edebi modalar neredeyse hiçbir zaman gerçek okumalara ve yeniden okumalara tabii olmuyor.
En uzun denemelerinin yer aldığı ikinci bölüm ise Roberto Bolaño’nun şiirinin yorumlaması üzerine detaylı bir yazı. Zambra’ya göre Bolaño şiirlerindeki mizah ölüme meydan okur. Bununla birlikte İtalyan yazar Cesare Pavese’nin doğduğu kasabaya olan yolculuk ve yazarın eserleriyle özellikle de Türkçeye de çevrilen Yaşama Uğraş’ına dair düşünceleri de geniş yer buluyor:
“Yaşama Uğraşı’nın en büyük meziyeti, Pavese külliyatına dair ipuçları barındırması: Aşk hayatına yaptığı göndermeleri çıkarırsak geriye ince ve muhteşem bir kitap kalır. Şimdi günlükte (Yaşama Uğraşı’nı kastediyor) gereğinden fazla sayfa olduğunu düşünüyorum. Kadınlara dair izlenimleri mesela insanın Ay ve Şenlik Ateşleri’nde, Yalnız Kadınlar Arasında’da ya da şiirlerinin bir kısmında okuduğunu düşündüğü kadınlığın gerçek ya da en azından akla yatkın algısıyla örtüşmüyor. Pavese her zaman zekâ pırıltısı göstermiyor ve hayli kaba olabiliyor. Zambra bu tespitine örnek olarak, çoğu Pavese okurunun aklında kalan yazara ait şu cümle ile yapar: Hiçbir kadın çıkarı için evlenmez: Her kadın bir milyonerle evlenmeden önce ona âşık olacak kadar akıllıdır.”
Bu bölümde yer alan ‘Örümcek Ağında Ribeyro’ yazısı ise kitabın belki de en akılda kalacak denemelerinden biri olmaya aday. Ribeyro’nun parçalı, şiirsel yazılarını değerlendirirken Zambra’nın hayat ve edebiyat arasında kurduğu ilişkiyi de görmemizi sağlıyor. Dünyayı okuyabilmenin edebiyat için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor bize.
Zambra, Okumamak’ta yüzyıllar arasında gidip gelirken, disiplinler, kategoriler ve tanımlar arasında okuma eylemiyle birlikte yazmayı da değerlendiriyor. Yazarlar olarak, bir kafesin içinde açlığın uysal sanatçıları gibi dolanıp durduklarını ve her seferinde saçma saydam bir elbiseyi tamir ettiklerini söyleyerek bizlere soruyor: “Sonuç ne? Hiçbir şey mi yoksa, öncekilerin hepsi mi?”