İzleyenler bilir “8 yaşındaysanız hayat çok güzel” derdi çocukluğumun kahramanı Cedric. Televizyon ekranının başında onun hayatının maceralarında kaybolurken bir şeyi merak etmeden duramazdım; ikimiz de aynı yaşta olmamıza rağmen neden Cedric’in hayatı daha heyecanlıydı? Nasıl oluyordu da onun günlüğü hep satır satır dolup taşarken benimki hep aynı şeylerle karalanmaktan sıkılmış gibiydi?
Hayatı suçlamak yerine, kendimize farklı gözlükler denemek belki de her şey değişebilir. En azından ‘Ay Tavşanı, Dedem ve Ben’ bana bu yolda çok şey öğretti diyebilirim. Çünkü bu sayfalarda bilindik ve sıkıcı gibi görünen hayat sınırsız hayal gücü ve kalabalık bir aile sayesinde olağanüstü olaylara kapı açıyor.
Her gün aynı tonda seyreden, benzer problemlerle çevrili bir ana haber bültenini izlemek ne kadar eğlenceli olabilir ki, değil mi? Kitabın ilk sayfasını okuyana kadar ben de böyle düşünüyordum. İçeriği çok sıkıcı olan bu haberler, baş karakterimizin kafasının içinde evirilip çevriliyor; bilindik isimler değişiyor ve yaşanan olaylar tepetaklak oluyor. Sonunda da haber izleyeceğiz derken bir bakmışız ki sunucu uzun hava okumaya, korsanlar belirmeye başlıyor. Hatta ve hatta ‘İncir Çekirdeğini Doldurmayan Sıkıntılar Semineri’ne katılanlarla röportaj bile yapılıyor. Her şey ne kadar da normal değil mi? Anlayacağınız gerçeklerle hayal mahsulleri, bir tutam muzipliğin de eklenmesiyle karmakarışık bir düzen sunuyor okuyucularına.
Hayal gücü bir yavru kedi gibidir. Ele avuca sığmaz, kimse onu kontrol edemez. Çağırırsan gelmez, ama hiç beklemediğin bir anda kucağına atlayıp saatlerce mırlar, karnında neşeli kıpırtılar bırakır. Adeta düşlerinde kaybolmuş gibi hissedersin. Dahası, evin en alakasız, en tahmin etmeyeceğin köşesini kendine oyun yeri beller, sen de “Burayı nereden buldu ki?” diye şaşırıp kalırsın. İşte aynen böyle, kitabımızda da hayal gücünün hınzırlıkları en beklenmedik anlarda en alakasız eşyalarla bağdaşabiliyor. Mesela Küçük Prens’in ta kendisi kitabın içinden çıkıp sizinle simit yiyebileceği gibi kayıp çoraplar kendi gezegenlerini kurup bağımsızlıklarını ilan edebiliyor.
Kitapta hayal gücünün sınırlarını zorlamayı hayat gayesi edinmiş bir diğer kişi de dedemiz. Öyle ki, o konuşmaya başladığında sıradan bir şey duymanız neredeyse imkânsız. Gözlükleri ve bembeyaz saçlarıyla olgun ve yorgun bir kalbi olacağını düşündüğümüz bu dede, kitabın en yaramaz, en şakacı ve daha önemlisi en sevimli parçası adeta. Ayın üstündeki havuçlardan, uçan tavşanlardan, gizem dolu uzaylılardan ve daha rengarenk hayallerden bir dünya çiziyor torunu için. Bazen şarkılarla bazen de şiirlerle… “Kızım, biraz sessiz ol” demek yerine “Hadi empati gezegenine uçalım!” diye haykırıyor bizim bu deli-dolu dost. Böylece torununun neşesine ve gücüne bir sevgi pınarı oluyor.
Koray Avcı Çakman’ın kalemi ve Çağla Yıldız’ın çizimleriyle Can Çocuk Yayınları etiketiyle elimize ulaşan ‘Ay Tavşanı, Dedem ve Ben’, aynı karakterleri gibi kendisi de renkli bir hayal gücünün ürünü. Başka dünyalara seyahat etmek ya da maceralara atılmak için dünyanın değişmesine gerek olmadığını öğretiyor size bu sayfalar. Düşünceler, “bazı anlar ve bazı anılar” sizi seyahate çıkarmaya yeter aslında. Üstüne üstlük tüm masrafları hayal gücünüz karşılıyor. Bu kitap da gezi planlayıcınız olabilir isterseniz.