in ,

Meryem Gülbudak: YÜRÜYEN SEPET

Öykü

Köyün karşı tepesindeki çaylıklara korkuluğu olmayan dar, uzun, yaşlılıktan kararmış tahta köprüden geçilirdi.

Köyün karşı tepesindeki çaylıklara korkuluğu olmayan dar, uzun, yaşlılıktan kararmış tahta köprüden geçilirdi. Köylüler, bu doğa engelinin güvensiz köprüsünü günlük alışkanlıkla korkmadan geçerlerdi. Salarha Deresi, yemyeşil çay bahçeleriyle kaplı vadinin ortasında, her mevsim yağan yağmurlarla beslendiğinden her zaman coşkuyla akardı. Uzak tepelerden topladığı suları, suyun türküsüyle çağıldayarak durmadan yorulmadan Karadeniz’e taşıyıp dururdu.

Asiye, bu derenin kenarında ineği için topladığı yonca, çimen, eğrelti otlarını sepetine doldurdu. Otlar öyle çoktu ki sepetin dışına taştı. Öylesine taştı ki, başını ve gövdesini saran kırmızılı beyazlı peştemalı görünmez oldu. Sırtı ağırlığından iki büklümdü. Onu karşıdan gören birisi yürüyen bir sepet sanırdı.

Tahtaların gıcırtılı ezgisine kendisini kaptırıp yalpalaya yalpalaya köprüden geçti. Soluklanmak için yolun kenarındaki okulun boyaları dökülmüş bankına inleyerek bıraktı sepeti. Yüzü başındaki peştemalın kırmızısına dönmüştü. Başörtüsünün kenarıyla alnından yüzüne yol alan terleri sildi.

Her gün köprüden korkmadan geçen bu kadın, okuldaki Serpil öğretmenin dikkatini çekmişti. Kimdi? Her gün bu köprüden nereye gidiyordu? Kimi kimsesi var mıydı? Tanışmak için fırsat kollasa da bir türlü karşılaşamıyorlardı.

O gün bahçede nöbetçi öğretmendi. Yanına gitti. Gülümseyerek:

“ Merhaba, hoş geldin. Bu ne kadar ağır bir sepet? Neden bu kadar doldurdun? ” dedi.

Asiye derin bir oh çekerek:

“Hoş bulduk oğretmen hanum. Yağmırdan sona otlar çoşmuş. İnek de yem isteyi habire. Paraynanuk alacağuma ha şuradan bol bol doldurayrum. Yaruna gadar yem derdi olmayı.”

“Sepet çok ağır değil mi?

“Ağur olmasına ağur emme…”

“Kocan yok mu? Benim köyümde bu ağır işleri erkekler yapar.”

“Kocam var da…”

“Nerede şimdi? Neden taşımıyor otları?”

“Kahvede oyun oynayi.” 1

Asiye kolanı kollarından geçirdi, sepeti sırtladı. Gözlerinde sevginin ışıltısıyla biraz utangaç gülümsedi.

“Kıyamayrum esmerime. Anam bubam yok. O, benim her şeyim.”

Serpil öğretmen şaşkındı:

“O sana kıyıyor ya! Bu yükün altında eziliyorsun.”

Asiye başı eğik, suskun ot topanı haliyle:

“Size eyi günler.” diyerek yavaş yavaş uzaklaştı.

Sonraki günlerde bu küçük kadın aynı yollarda ot taşımayı sürdürdü. Rastlaştıkları zaman Serpil öğretmenle muhabbetleri derinleşti. Annesiyle babasının toprak kayması sonucu yıkılan evlerinin altında ölmelerini, kardeşleriyle yetim kalışlarının zorluklarını, şimdi yatılı okulda okuduklarını, eşiyle küçük yaşta severek evlendiklerini anlattı.

Çocukları olmamıştı. Bir kocasını bir de ineğini çok seviyordu. İkisine adamıştı kendini adeta. İneğine çocuğu gibi bakıyordu. O da mis gibi bol sütüyle emeğinin karşılığını veriyordu. Asiye bu yüzden üşenmeden ona otların en güzellerini sepet sepet toplayıp yediriyordu.

Göğün delinip de bütün yağmurlarını boşalttığı bir gecenin sabahında Asiye sepeti sırtında evden çıktı. Doğa, yeşilin denizine dönmüştü. Topraktan coşkuyla fırlamış otlar, parlak ve tertemizdi. Asiye, küçük bıçkısıyla kısa zamanda bir yığın ot kesti. Bastıra bastıra doldurdu. Ama her zamankinden fazla taştı otlar. Zorlanarak sepeti sırtladı. Kara lastik ayakkabıları çamurda kayıyordu. Adımlarını daha ağır ve dikkatli atıyordu şimdi. Köprünün başına geldiğinde derenin sularının iyice kabardığını tahtaların hizasına yaklaştığını fark etti. Ürkerek bir adım attı. İkincide sırtındaki yükün ağırlığı öyle arttı ki ayağının kaymasıyla dengesini yitirdi.

Çığlıkları azgın suların sesinden duyulmadı. Dere önüne kattığı ağaç dalları ve kütüklerle birlikte her şeyi sürükleyip götürdü. Köylüler, Asiye’nin kaybolduğunu akşama doğru öğrendiler.

Bu acı olaydan sonra Serpil öğretmen, okulun bahçesinde nöbet tutarken Asiye’nin yürüyen sepet halini hiç unutamadı. Salarha Deresi’nin tekinsiz köprüsünde bu hayali aradı gözleri.

Bir gün yine dalmış tepelere bakarken yürüyen bir sepet okula doğru yaklaşıyordu. Gözlerini ovuşturdu. Hızlı hızlı bahçeye indi. Yakınında durup heyecanla baktı. Sepeti taşıyan peştemallı Asiye değil, şapkalı esmer bir adamdı.

Meryem Gülbudak

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Rusya’dan ekonomik tehditlere misilleme açıklaması

Grünes Licht der Kommission