‘Güneş parçalı bulutlu, çıkıp çıkmamada kararsız. Hava hafiften rüzgârlı olsada sert değildi. Gökyüzünden kuş sürüsü, aceleleri varmışçasına geçiyor. Az ileride bir uçak, bir yüzücü gibi bulutların içine bir dalıp çıkıyor. Bulutlar birbirini kovalayarak geçiyor. Yeryüzünde insanlar, hikâyeleriyle önlerine bakıp yürüyorlar.’
Cüneyt okuduğu kitabın arasına kitap ayracını koydu ve kitabını masanın üzerine bıraktı. Oturduğu yerde kollarını havaya kaldırarak gerildi. Aniden ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Tül perdesinin arkasından dışarıya baktı. Dışarıya çıkıp çıkmamada kararsız kaldı.
Evin içinde girilmedik yer bırakmadı. Dayanamayıp sokağa çıktı. Nereye gideceğini kestiremiyordu. Cebini yokladı. Ekonominin çöküşü Cüneyt’in cebine de yansımıştı. Betonların arasından yürürken yerlere atılan izmaritleri, pandemide takılan maskeleri ve diğerlerini gördü. Kendi kendine… ‘Bugün sinirlenmeyeceğim. Veryansın etmeyeceğim’ diye söylendi. Sokak aralarında dolanmaya devam ediyordu.
Ana caddeye az kalmıştı ki, Servet’in sesini duydu:
“Asala! Asala…”
Cüneyt sesin geldiği yöne döndüğünde bağıranın yüz rengi koyulaşmıştı:
“Hayrola gece uykunda Asala’yı mı gördün? Yoksa kafan mı güzel?”
Öylece baktı bağırana… Sinirden olduğu yerde biraz bekledi. Oradan uzaklaşmayı seçti. Ana caddeden karşı sokağa nasıl girdiğini, dağın yamacına geldiğini hatırlamadı. Gelişigüzel toprakla bütünleşen, seyrek kısa otların üzerine oturdu. Olayı düşündü! Servet’tin öfkeyle bağırması kendisine anlatılan, kitaplardan okuduğu bin dokuz yüz on beş olaylarını anımsattı.
Oturduğu yerden sırtını geriye doğru toprağa bıraktı. Gökyüzünü görüyordu. Birkaç gün önce Servet ile çay ocağında karşılaşmışlardı. Konuşma sırasında Servet:
“Duyduklarım doğru mu?”
Cüneyt kıvırtmadan:
“Ne duyduysan doğrudur.”
“Sen şimdi Ermeni misin?”
“Ermeniysem ne olacak?”
Konuşma böylece soğuk bir ortamda sonlanmıştı.
Hüseyin Habip Taşkın / 01.02.2022