in ,

“Eleştiriyi kıymetli kılan özelliği, eleştirenin argümanını iyi açıklayabilmesinden geçer.”

Geleceğin sinema eleştirmeni Berke Koçyiğitoğlu ile söyleşi

Yazarlarımızı okurlarımıza tanıtan söyleşiler dizisinin bu defaki konuğu genç film yorumcusu Berke Koçyiğitoğlu oldu.

ALMANYALILAR – Yazarlarımızı okurlarımıza tanıtan söyleşiler dizisinin bu defaki konuğu genç film yorumcusu Berke Koçyiğitoğlu oldu. Geleceğin sinema eleştirmeni ve yorumcusu bu işe nasıl başladığını şöyle anlattı:

Süleyman Deveci: Sevgili Berke hemen ilk sorumuzla başlayalım. Sinemaya gelmeden önce biraz senden bahsedelim. Kimdir Berke Koçyiğitoğlu, kendini nasıl tanımlarsın okuyucularımıza?

Berke Koçyiğitoğlu: Kendimden kısaca bahsetmem gerekirse, 20 yaşında bir bilgisayar mühendisliği öğrencisiyim. Ne düşündüğünü utanmadan ve sıkılmadan anlatmaktan keyif alan, bu konudaki eleştirileriyse göğüsleyebilen açık görüşlü birisiyim.

Film yorum ve değerlendirmelerinle bir üniversiteli olarak izlediğini anlayan, anladığını da aktarabilen nadir sinemaseverlerden birisin. Biraz bundan bahsedelim. Nereden çıktı bu heves, nasıl başladı, neden izlediğin sinema filmlerini anlatma veya üzerlerinde konuşma ihtiyacını duyuyorsun?

Sinemaya olan merakım ortaokul döneminde izlediğim George Lucas tarafından yapılmış olan “Star Wars (Yıldız Savaşları)” serisiyle başladı. İlk izleyişimde serinin sunduğu aksiyon ve ilgi çekici tasarımların büyüsüne kapılsam da bu filmleri tekrar izledikçe altında yatan felsefi konseptleri fark etmeye başladım. İyilik, kötülük, aile yapısı ve adalet temalarıyla ilgili yapılan yorumların bilincine vardıktan sonra seriden daha farklı bir keyif almaya başladım ve izlediğim diğer filmleri de bu analiz eden bakışla izledim. Lise dönemindeyse bu anlatının ışık, kamera kullanımı, ses tasarımı gibi teknik detaylarla nasıl derinleştirildiğini öğrendim.

Sence iyi bir sinema yapıtı nasıl olmalıdır? Senin genç bir üniversiteli olarak aradığın kıstaslar neler?

İyi bir sinema yapıtının, bana göre, en önemli özelliği izleyiciye ayna tutabilmesidir. Sinemanın, tıpkı her sanat dalı gibi, kişisel olduğunu ve ancak kişisel eserlerin başarı ve hayranlık elde edebileceğini düşünüyorum. Herhangi bir film eleştirmeninin anlattığı filmlere bakacak olursanız, en çok övgüyü alan filmlerin kişisel öykülere sahip filmler olduğunu görebilirsiniz. Aynı durum dönemimiz sinemasını etkileyen filmleri araştırdığınızda da yaşanacaktır.

Yerli sinema hakkında neler düşünüyorsun. Beğendiğin ciddi yapıtlar var mı, neler bunlar? Ayrıca neden bu filmleri beğeniyorsun?

Ana akım yerli sinema, maruz kaldığı sansür ve baskıdan dolayı, yaratıcılığını yitirmiş bir halde. Sinemada yerli bir yapım izlemek istediğinizde, genellikle, iki seçeneğiniz oluyor; yıllardır aynı yapı ve mizah tarzına sahip komedi filmleri veya on yıl öncesinin sorunlarıyla karşılaşmaya devam eden karakterlerin dram hikayeleri. Bu köhne yapıyı bozmaya çalışan filmler olsa dahi sinema salonlarında yer bulamıyorlar veya çok kısa bir süre için ve az sayıda salonlarda vizyona giriyorlar. Günümüzde bu durum Netflix, Mubi ve Puhutv gibi yayın platformlarının sahneye çıkmasından sonra değişmeye başladı. Bu sayede senaristlerin üzerindeki yük, bir nebze de olsa, hafifliyor ve ezberleri bozan işleri yaratmaya daha müsait hale geliyorlar.

Sıkı bir izleyici olarak edebiyatla aran nasıl, neleri okuyorsun, senin kuşağın pek okumaz diyorlar bu izlenim ve fikir doğru mu? Zira okumayıp salt film izleyen biri izlediklerini senin gibi derinlemesine algılayıp yorumlaması bana pek o kadar kolay gelmiyor. Yani altyapısı olmayan birinin bir film hakkında söyleyebilecekleri çok kısır, yetersiz ve yüzeysel olacaktır. Sende tam tersini ben gözlemliyorum.

Şu sıralar Peter Ackroyd’un yazdığı ve Mehmet Gürsel’in çevirdiği Alfred Hitchcock biyografisini okuyorum. Öncesindeyse bilim-kurgu ve fantastik edebiyattan bolca eser tükettim. Sinemaya olan bakış açımı değiştiren en önemli kitapsa Matthew Stover’ın aynı isimli filmin senaryosundan romana uyarladığı “Star Wars Episode III: Revenge of the Sith” romanıydı. Filmden çıkarılan sahneler ve entrika noktalarının da tasvir edildiği bu roman, bir senaryodan nelerin çıkarılabileceği, nelerin çıkarılamayacağını ve bunların filmin akışı üzerinde yaratacağı etkiyi gözlemlemek adına güzel bir ders olmuştu.

Bir eleştiri yazarken göz önünde bulunduğum en önemli kriter, eleştirinin benim düşüncelerimi ve düşüncelerimin nasıl oluştuğunu iyi aktarabilmesi.

Yorumladığın filmlerde izlediğin belli başlı kriterler var mı, yani bu filmi anlatmalıyım derken çıkış ve mutlaka değinmek mecburiyeti hissettiğin noktan ne?

Bir eleştiri yazarken göz önünde bulunduğum en önemli kriter, eleştirinin benim düşüncelerimi ve düşüncelerimin nasıl oluştuğunu iyi aktarabilmesi. Bana göre bir eleştiriyi kıymetli kılan özelliği, eleştirenin argümanını iyi açıklayabilmesinden geçer ve ancak o zaman eleştiri, eleştirmene ait olabilir.

Almanyalılar hakkında ne düşünüyorsun?

Almanyalılar’ın ilgili en takdire şayan bulduğum özelliği, web sitesinin rahatça kullanılabilmesi. Herhangi birinin bile istediği içeriğe kolaylıkla erişmesine müsaade eden yapısı, günümüz gazeteleri için büyük önem arz eden bir husus.

Gelecekte de film anlatmaya devam edecek misin, varsa bu yönde başka planların neler?

Yakın gelecekte anlatmayı düşündüğüm iki film var. Birincisi, geçtiğimiz haftalarda vizyona giren ve yönetmenliğini Matt Reeves’in yaptığı “The Batman” filmi. Önceki eleştirilerimin aksine güncel bir yapım olan bu filmin eleştirisiyle ilgili daha çok geri dönüş alacağımı ve bunun benim için son derece faydalı olacağını düşünüyorum. Eleştirmek istediğim ikinci filmse Leyla Yılmaz’ın yönetmenliğini üstlendiği 2019 yapımı “Bilmemek” filmi. Önceki bölümlerde Türk sinemasının yaratıcılığını yitirmeye başladığından bahsetmiştim, bu algıyı kıran ve sinemamızın geleceğiyle ilgili bana umut veren bir film oldu “Bilmemek”. Anlattığı konular ve temaları korkmadan işleyen bu film, ironik bir şekilde çok fazla insan tarafından bilinmiyor. İnsanları böyle bir filmin varlığından haberdar etmek düşüncesi beni heyecanlandırsa da önceliğimi, güncelliğinden ötürü, “The Batman” filmine vereceğim. Uzak vadeli planlarımdaysa yine çoğu kişinin bilmediği bir yönetmen olan David Lynch’in filmlerini eleştirmeyi düşünüyorum. Filmlerinde kurduğu sürreal dünyayı yorumlayabileceğim zaman geldiğinde okurlarımın karşısına onlara bu sürreal dünyadaki önemli mesajları deşifre etmek ve yorumlamak için sabırsızlanıyorum.

Teşekkürler.

27.03.2022

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Yönetmen Ali Ergül’ün “Şeva Xîzê“ belgeseline Cannes World Film Festivali’nden ikinci ödül

Uzundere köyünde bir Tahtacı geleneği