in ,

Çanakkale Savaşı bir zafer mi?

Rasim Öztaş

Çanakkale Savaşı için sol cepheden, Çanakkale’de İngiliz ve Fransız donanması engellendiği ve Rusya’ya yardım götüremedikleri için Rusya zayıf düştü ve bu sonuç Ekim Devrimi’nin koşullarını yarattı denilerek utangaç bir şekilde Çanakkale Savaşı’nı savunanlar da var.

Çanakkale Savaşı için sol cepheden, Çanakkale’de İngiliz ve Fransız donanması engellendiği ve Rusya’ya yardım götüremedikleri için Rusya zayıf düştü ve bu sonuç Ekim Devrimi’nin koşullarını yarattı denilerek utangaç bir şekilde Çanakkale Savaşı’nı savunanlar da var. Bunlar için Lenin ayağa kalkabilseydi mutlaka, “kendi burjuvazisini destekleyen ll. Enternasyonalcilerini niçin eleştirdiğimi ve ll. Enternasyonalden niçin ayrıldığımı yeniden okuyun” derdi

Her 18 Mart’ta Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü nedeniyle törenler düzenlenir. İnsanlar da kendi sosyal medya hesaplarından Çanakkale Savaşı ile ilgili paylaşımlarda bulunup, bu savaşı büyük bir zafer olarak kutlarlar. Bazı kişiler ise Çanakkale Savaşının bir zafer olmadığını anlatmaya çalışırlar. Resmi tarih Çanakkale Savaşı’nın bir zafer olduğunu yazdığı için, genel kanı savaşı bu şekilde adlandırma yönündedir.

Çanakkale Savaşı’na verilen önem o kadar büyüktür ki, Çanakkale Boğazı’na yapılan yeni rant köprüsü 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılış tarihi 18 Mart olarak kararlaştırıldı. Hatta ilk başta 18 Mart olarak belirlenen köprünün açılış tarihi daha sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın doğum tarihi olan 26 Şubat olarak değiştirildi. Toplumun önemli bir kesiminde ortaya çıkan tepkiler üzerine köprünün açılış tarihi tekrar 18 Mart olarak kararlaştırıldı. Bu nedenle bugün Çanakkale Savaşı törenlerinin yanında, yeni köprünün açılış töreni de yapılıyor olmalı.

Çanakkale Savaşı ile birlikte Atatürk’ün bu savaşta oynadığı rol de tartışma konusu olur. Hassas bir durum olmasına rağmen bu iki konuya cevap vermeye çalışalım.

Birçok kesim Çanakkale Savaşı’nı Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olarak düşünür. Kafa karışıklığının bir kısmı resmi tarih anlayışından kaynaklanıyor olmakla birlikte, bu savaşın bazıları tarafından Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olarak düşünülmesinden de kaynaklandığını belirtmek gerekiyor.

Çanakkale Savaşı’nı anlamak için bu savaşın hangi koşulların bir sonucu olarak çıktığına bakmak gerekiyor.

Çanakkale Savaşı’na bir işgal hareketine karşı bir ulusun ya da en genel anlamda halkın direnişi olarak bakmak doğru değildir. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı’ndan ayrılan bir özelliğe sahiptir. Zaten tarih olarak da Kurtuluş Savaşı ile aynı döneme denk gelmez.

Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya (ya da paylaşım) Savaşı’nın bir cephesinde gerçekleşen bir savaştır. Bu nedenle birinci dünya savaşın ortaya çıkış nedenlerini, hedeflerini anlamadan Çanakkale Savaşı’nı doğru bir zemine oturtmak mümkün değildir.

Bugün dünya pazarlarının paylaşımı farklı yöntemlerle yapılıyor olsa da, eski dönemlerde emperyalist devletler sermaye birikimlerini yatıracakları pazarlara ihtiyaç duyduklarında dünyayı yeniden paylaşacakları savaşlara girişmekten geri durmuyorlardı. Bu nedenle dünya savaşları sömürge alanlarının emperyalist devletler tarafından yeniden paylaşılması savaşlarıdır. Yine bu nedenle dünya savaşları haksız savaşlardır ve ulusal kurtuluş savaşlarından ayrılırlar.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Macaristan – Avusturya İmparatorluğu ile birlikte Almanya’nın yanında yer aldı. Fiili olarak savaşa girilmesi, herhangi bir ülkenin Osmanlıya saldırması sonucunda değil, Fransız ve İngiliz donanmasından kaçan iki Alman savaş gemisinin Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Osmanlı Devleti’ne sığınmasının ardından, bu gemilere Osmanlı bayrağı çektirilip yanına kattıkları Osmanlı donanmasına ait savaş gemileri ile birlikte Karadeniz kıyılarındaki Rus kentlerini bombalaması sonucunda oldu. Yani ilk saldıran, ortada haklı bir neden yokken Rus kentlerine top atışında bulunan Osmanlı Devleti oldu.

Osmanlının fiili olarak savaşa girmesi savaş gemilerinin Karadeniz’deki Rus kentlerine top atışları yapması sonrasında ortaya çıkan bir sonuçtu, ama zaten daha önce Almanya ile yapılan anlaşmalarla hazırlıkları yapılan dünya savaşına taraf olmuştu.

Osmanlı bir emperyalist devlet olmadığı için ne elinde bir sermaye birikimi vardı ne de yıllarca sürecek bir savaşı kaldırabilecek askeri donanımı. Buna rağmen 23 Ocak 1913 tarihinde Bab-ı Ali Baskını (ya da darbesi) ile Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürüp, Sadrazam Kamil Paşa’yı istifaya zorlayarak Osmanlı yönetimine el koyan İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticilerinin hayalleri yüzünden, daha çok da Alman emperyalizminin çıkarları için kendilerine verilen görevleri yerine getirmek için bir oldubittiyle Osmanlı Devleti yaşanacak savaşta tarafını belirlemişti.

Enver Paşa’nın Turan İmparatorluğu kurup buraların sultanı olma hayalleriyle, Cemal Paşa’nın Mısır paşası olma hayallerine baktığımızda da Osmanlı Devleti’nin hangi hayaller peşinde koşarak bu savaşa girip yüzbinlerce askerin ölümüne sebep olduğu anlaşılacaktır

Birinci Dünya Savaşı’nda Enver Paşa’nın 2 Ağustos 1914 tarihinde Alman Büyükelçisi ile yaptığı anlaşma ile Osmanlı ordusu fiilen Alman Genel Karargahı’nın emrine girdi. Osmanlı Devleti’ne gelen ve çıkacak savaşta Osmanlı ordusunun komuta heyetini üstlenen Alman Askeri Heyeti Mareşal Liman von Sanders’in başkanlığında çeşitli rütbelerde 42 Alman komutandı.  Alman Genel Karargahı’na bağlı 42 kişilik Alman Askeri Heyeti’nin dışında savaş boyunca çeşitli birliklerde görev yapan 600 Alman subayının olduğu tahmin ediliyor.

Bu savaşta Almanya’nın Osmanlıya biçtiği görev, Rusya’nın yardımına gelecek İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale’de engellenmesi;

İngilizler tarafından Hindistan’dan getirilebilecek askerlerin hedeflerine ulaşmasını engellemek için Süveyş Kanalı’nın tutulması;

Kafkaslarda bir cephe açılarak Rusya’nın gücünün bölünmesi şeklinde özetlenebilir.

Enver Paşa’nın 20 Ekim 1914 tarihinde Osmanlı Ordusunun yaptığı hazırlıkları Alman Başkumandanlığına bildirdiği rapor bu durumu açıklıyor olmalı. Bu raporun ilgili kısımları şöyle:

“ 1 – Donanma savaş ilan etmeksizin, baskın halinde, Rus donanmasına saldıracak. (…)

“ 2 – Ermenistan’da bulunan Türk Ordusu Merkezi Erzurum’da olan lll. Ordu) Kafkasya’daki Rus kuvvetlerini oyalayacak (…).

“ 3 – Xll. Ve Vlll. Kolordular, Mısır’a doğru yürüyecek (…).”[1]

Görüldüğü gibi Çanakkale Savaşı, Osmanlı Savunma Bakanı’nın Alman Genel Karargahı’na rapor verdiği, ülke içinde sorumluluğun Alman generallerde olduğu, savaş cephelerinin Almanya’nın çıkarları doğrultusunda belirlendiği bir savaşın bir cephesiydi. Bu savaşın en önemli özelliği ise bir işgal savaşı olmasıydı. Osmanlı Devleti’nin bu savaşla Kafkasları ve Mısır’ı işgal etmeyi hedeflemesi bunun en somut göstergesi olmalı. Almanya’nın Hindistan’dan gelecek askerleri engellemek ve Kafkaslarda Rusya’yı meşgul ederek Rusya’nın battı cephesini güçsüz bırakma planlarıyla, Osmanlı’nın Kafkasları ve Mısırı işgal etme hedefi bir paradoks değildir. Osmanlı buraları işgal edebilmiş olsaydı, Almanya sömürge durumuna düşmüş bir Osmanlının işgal edeceği yerlerin aynı zamanda kendi sömürge alanları olacağını biliyordu.

Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’nın bir cephesi olduğu için, birinci dünya savaşı için yapılan tüm değerlendirmeler Çanakkale Savaşı için de geçerlidir. Bu nedenle haksız bir savaştır ve savunulacak bir yanı yoktur.

Çanakkale Savaşı’na haklı bir savaş dediğimizde, Osmanlı Devleti’nin Alman emperyalizminin istek ve çıkarları için Kafkasya’ya ve Mısır’a düzenlenen seferleri, en genel anlamda Birinci Dünya Savaşı’na girme nedenlerini de onaylamamız gerekiyor.

Bu durum Çanakkale Savaşı’nı görmezden gelmemiz anlamına gelmiyor. Bu savaşta emperyalist ülkelerin yeni sömürge alanları yaratma istekleri ve Osmanlı paşalarının Mısır ve Kafkasların sultanı ya da paşası olma hayalleri uğruna Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Fransız, İngiliz, Yeni Zelandalı, Avusturalyalı yüzbinlerce asker kırıma uğratıldığı için bilakis hatırlamak gerekiyor. Aynı durum Enver Paşa’nın Kafkasların sultanı olma hayalleri nedeni ile Sarıkamış’daki Allahuekber Dağı’nda 60 bin (bazı anlatımlarda 90 bine kadar çıkan) askerin donarak ölmesi için ve Cemal Paşa’nın Mısır Paşası olma hayalleri için Süveyş Kanalı’nda kırıma uğratılan on binlerce asker için de söylemek mümkün.

Hayaller gerçeklerle örtüşmediği için, Çanakkale’de askeri anlamda bir başarı elde edilmesine rağmen savaştan geriye kalan çöken, Mondros Ateşkes Anlaşması ve sonrasında Sevr Antlaşması ile emperyalist devletler tarafından silahları teslim alınan ve işgale uğrayıp paylaşılan bir devlet oldu.

Çanakkale Savaşı için sol cepheden, Çanakkale’de İngiliz ve Fransız donanması engellendiği ve Rusya’ya yardım götüremedikleri için Rusya zayıf düştü ve bu sonuç Ekim Devrimi’nin koşullarını yarattı denilerek utangaç bir şekilde Çanakkale Savaşı’nı savunanlar da var. Bunlar için Lenin ayağa kalkabilseydi mutlaka, “kendi burjuvazisini destekleyen ll. Enternasyonalcilerini niçin eleştirdiğimi ve ll. Enternasyonalden niçin ayrıldığımı yeniden okuyun” derdi.

Çanakkale Savaş’ının Kurtuluş savaşı ile bir ilgisinin olmadığını, iki savaşı ayrı ayrı, kendi koşullarında değerlendirmek gerektiğini bir kez daha söyleyelim. Kurtuluş Savaşı bir işgale karşı verilen haklı bir savaştır, bu nedenle desteklenmesi gerekiyor. Burada Atatürk’ün aynı yıllarda Karadeniz’de Rumlara yönelik katliamlardaki tutumu, Topal Osman’la ilişkileri, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını katledilmesi gibi sayabileceğimiz bir yığın yanlışlar Kurtuluş Savaşı’nın haklı ve meşru bir savaş olduğu yönündeki değerlendirmeleri etkilememeli.

Birinci Dünya Savaşı ise yeni sömürge alanları elde etmek için ülkelerin işgal edilmesini hedefleyen haksız bir savaştır. Çanakkale Savaşı bu haksız savaşın bir cephesi olduğu için desteklenecek bir yanı olamaz.

Çanakkale’de yaşanan bir zafer olamaz çünkü; yeni sömürge alanları yaratmak için çıkartılan işgal savaşlarında elde edilecek askeri başarılar, bu savaşlarda çıkarı olan, bu çıkarlar için yüzbinlerce – milyonlarca askeri savaş alanlarına süren ve kendi çıkarları için bu askerlerinin ölmelerine neden olan egemen sınıflar için bir zafer olabilir fakat, ezilen halklar için bir zafer değildir. Meşru olmayan savaşların zaferi olmaz.

Şimdi Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’ün oynadığı role gelelim.

Büyük bir çoğunluk Çanakkale Savaşı’nı Atatürk’le başlatıp Atatürk’le bitirirler. Kimileri de Çanakkale Savaşı’nda bütün komutanın Alman generallerde olduğunu söyleyerek Atatürk’ün bu savaşta oynadığı rolü önemsizleştirme yoluna giderler. Bu iki tavrın da yanlış olduğunu belirtmek gerekiyor.

Çanakkale Savaşı’nda komuta yetkisi Alman generallerdedir. Liman von Sanders Paşa V. Ordu Komutanı, Von der Golts Paşa l. Ordu Komutanı, Von Uzedum Paşa ise Çanakkale Boğazı Kuvvetleri Kumandanı olarak bu savaşta tam yetkili olarak görev yaparlar. Savaştaki önemi Alman karargahının kendisine biçtiği rolle sınırlı olmasına rağmen, Enver Paşa Osmanlı Devleti’nde Başkumandanvekili olarak en yetkili kişidir.

Atatürk Çanakkale Savaşı’nda Kaymakam (yarbay) rütbesi ile 19. Tümen Kumandanı olarak görev alır. Bu savaşta kolordu komutanı Esat Paşa’nın komutası altında görev yapmaya başlar. Savaşın ilerleyen zamanlarında rütbesi Miralaylığa (Albaylığa) yükseltilir.

Görüldüğü gibi Çanakkale Savaşı’nda en yetkili kumandan değildir. Deniz savaşlarının yaşandığı günlerde savaşa etki edecek bir durumu da yoktur. Fakat bütün bunlar Atatürk’ü bu savaşta önemsiz bir komutan durumuna getirmiyor.

Çanakkale Savaşı’nda sonucu belirleyen Arıburnu – Anafartalar cephesinde yaşananlardır. Atatürk kara savaşlarının yaşandığı en kritik günlerde Arıburnu – Anafartalar cephesindeki bütün kuvvetlerin Gurup Kumandanlığına getirildi. Atatürk bu cephede komutayı aldığı günlerden sonra Anafartalar – Conkbayırı’nda elde edilen askeri başarıların sonrasında savaş kazanıldı. Bu nedenle Çanakkale Savaşı’nın kaderini belirleyen komuta olduğunu söylemek çok yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.

19 Şubat 1915 tarihinde Fransız ve İngiliz donanmasının Çanakkale önlerinde mayın tarama ve top atışlarıyla başlayan, 18 Mart’ta İngiliz ve Fransız donanmasını Çanakkale Boğazı’na girmesiyle boğaz ya da deniz savaşına dönüşen, sonra 25 Nisan’da İngiliz ve Fransız birliklerinin Gelibolu’da karaya çıkmasıyla kara savaşlarıyla devam eden bu savaş, Anafartalar ve Conkbayırı’nda, Fransız ve İngiliz (ve Anzak) birliklerinin yenilmesiyle aralık ayında bitti.

Atatürk’ün generalliğe yükseltilmesi Çanakkale Savaşı’ndan sonra oldu. Kurtuluş Savaşı’nın önderliğini yapmasını sağlayan gelişmelerin önünü Anafartalar Grup Komutanlığı’nı üzerine alıp bu görevde gösterdiği askeri başarılarla açıldı demek yanlış olmayacaktır.

Dipnot:

[1] Şevket Süreya Aydemir, Enver Paşa, Cilt lll, Sayfa 63

Sendika.Org

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

UN-Weltwasserbericht 2022: Grundwasser

Entdecken Sie Europa in Ihrer Region