Yeni Ülke yayınlarından “Çocuk İnadı” isimli kitabı çıkan, bu kitapla birlikte yayınevinin çocuk edebiyatında alacağı yolun ilk kilometre taşına katkı koyan yazar Tülin Tankut ile kitabı üzerine sohbet ettik.
Hikayeniz Türkiye’nin doğu ya da güney doğusunda sarp, kıraç bir köyde, muhtemelen 80 öncesinde geçiyor. İlk bakışta, yoksulluk ve yoksunluğa odaklandığı izlenimini veriyor. Bugünden bakıldığında, ileri teknoloji çağında, o dönemlerin yoksulluğunu anlatmak güç olmadı mı? Bununla birlikte Altınbaş’ın babasının kendi çocuğunun ve köyün tüm çocuklarının kendisinin çektiği sıkıntıları çekmemeleri için; iyi bir gelecek umuduyla, geride bıraktığı köyüne dönme kararı alarak kentin yolunu tutması, karakterlerin iç dünyalarındaki iniş çıkışlar, anne Gül’ün iç konuşmaları ve anlatılan olaylar, hikayede “güncel”e dair de ipuçları içeriyor. Yoksulluğun zamana ve mekana göre değişebildiği düşüncesi kitabı yazma kararınızda etkili olmuş gibi.
Öncelikle kitapla ilgili kısa ama yoğun açıklamanız için teşekkür ederim. Kuşkusuz yazmanın ön koşulu yazın ilkelerine sadık kalmaktır. Ama sorun odaklı kitaplar yazdığımdan, “Çocuk İnadı”nda da motivasyonum yazınsal olmaktan çok siyasiydi.
Bizim gibi, eskilerin deyişiyle “çarpık kapitalizm”le kalkınma çabası içindeki ülkelerde, hikayenin geçtiği coğrafyada da görüleceği gibi feodal yoksulluk bitirilememiştir. Dünyaya büyük vaatlerle sunulan küresel kapitalizmse çoğunluk için yıkım oldu. İnsan haklarından, çocukları korumak için uluslararası sözleşmelerden vb. girişimlerden geçilmiyor, ileri teknoloji harikalar yaratıyor ama pandemi sırasında gördük ki, köylerde yaşanan iletişim sorunu nedeniyle çocuklarımız, uzaktan eğitimden yoksun kaldılar.
Yalnızca bizde değil, dünya genelinde çocukların bu denli ihmal edildiği başka bir dönemi hatırlamıyorum, savaşların dışında.
Yine de çocuk karakterlerin hayalleri onları diri tutuyor. Altınbaş’ın hayal dünyası çok zengin. Hayalleri bazen gerçeğin önüne geçebiliyor. Ama köy yaşamının “boğucu” dünyasına hapsolmuş gibi durmuyor. Keke ve Yeter de öyle. Keke’nin kuzusundan ayrılmanın bıraktığı boşluğu, köyün her tarafına, cami ve okul duvarlarına kadar resimler çizerek doldurmaya çalışması çok etkileyici. Çocukta hayal gücünün büyüme evresindeki rolünü önemsediğiniz belli.
Dünyayı değiştirmek isteyenlerin ortak özelliği hayal güçlerinin zenginliği değil miydi? İnsan hayal ederken içinde bulunduğu koşulların daha iyi olabileceğini de akıl edebilir. Günümüzde de çocuklar geniş bir hayal etme potansiyeline sahip; ancak okula başladıklarında, eğitim sisteminden kaynaklanan yarış havası, testler, baskı görme vb. nedenler, çocukların hayal güçleri üzerinde kısıtlayıcı bir etki bırakabiliyor. Medyanın güdülemesi, yaratıcılığı engelliyor. Bu arada hikayenin sonu için, yapay zekaya bir meydan okumayı akla getiriyor, diyenler de oldu.
Teknolojinin kölesi olmak / olmamak, çağdaş eğitimbilimcilerin ve hatta toplumun önündeki en önemli sorunlardan biri olmalı… Peki; Altınbaş, Keke, Yeter; sizce günümüz çocuğuna kıyasla görece daha mı özgürler?
T.T.: Kırsalla kent arasındaki fark bu soruya günümüzde de yanıt vermeyi güçleştiriyor. Kentte çocuk yetiştirmenin maliyeti çok yüksek. Çocuğun ihtiyaçları çeşitleniyor, artıyor. Sistem ebeveyn ve çocuğu karşı karşıya getiriyor. Çocuk anneye babaya güvenmiyor, anne baba da devlete…
Kitabınızda kısa bir İsmail Tonguç ve Köy Enstitüleri hatırlatması yapmayı es geçmemişsiniz. Bunu sadece küçük bir hatırlatma notu olarak mı düşünmek gerekiyor? Hikayeye girmesi nasıl oldu?
Baba Berat, okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş, bakkal dükkanındaki kese kağıdı yapılacak gazeteleri okumuş; kahvehanede, orada burada yapılan sohbetlere kulak kabartmış, kısacası kendi kendini yetiştirmiş biri. Oğlunu yetiştirirken de başta “Tonguç Baba” olmak üzere, çevresiyle etkileşiminden edindiği birikimi, donanımı ortaya koyduğunu görüyoruz. Dolayısıyla hikayeye girmesi şarttı. Köy Enstitüleri, gelecek kuşaklar için çok önemli bir eğitim, kültür, sanat kalıtıdır. Hiç gündemden düşmüyor. Köy Enstitüleri’ni yaşatmak için vakıf ve derneklerin kurulmasından da ne denli önemli bir toplumsal deneyim olduğu anlaşılmıyor mu? Umarım okur, “Tonguç Baba”yı merak edip araştırır.
Yazar olarak anne babalara önerileriniz olmalı; çünkü kitapta ebeveynler de önemli bir yer tutuyor.
Giderek ağırlaşan koşullar, onları ebeveyn olmaktan fazlasını göstermeye zorluyor. Çocuklarının taleplerini karşılayamıyorlar. Bunu daha ne kadar erteleyebilirler? Nitekim evden kaçan çocuk sayısında artış var. Veli örgütlenmeleri çok önemli; katılımcı olmalılar. Veliler, yurttaş olarak sorumluluk almalı, siyasete kayıtsız kalmamalılar.
Bir de eğitim alamayan, geçici işlerde çalışıp ailelerine destek olan çocuklar var. Onları çocuk kitaplarında göremiyoruz. Oysa bu konuyu işleyen “Dünya Klasikleri” hâlâ okunuyor, okutuluyor. Bu çocuklar yazarlarını bekliyor.
Çocuk kitaplarında her konu işlenmeli. Ancak yazar, pazarlama stratejilerini takip etmek zorunda bırakılıyor. Günümüzdeyse ekonomik krizin etkisiyle çocuk ve gençlik edebiyatı yayıncılığı zor bir dönemden geçiyor. Bağımsız yazar ve yayınevlerinin işi zor.
Her şeye karşın kitapları daha çok çocukla buluşturmak mümkün mü sizce?
Kitap eskiye nazaran daha ulaşılabilir oldu. Toplum bu konuda duyarlı. Kardeş okullar, STK’lar, şahıslar koliler halinde kitap bağışı yapıyorlar. Öğretmenlerin çabasıyla okul kitaplıkları oluşturuluyor. Halk kütüphaneleri, gezici kütüphaneler hizmet veriyor. E-kitap okur sayısını artırıyor. Konuya ciddiyetle yaklaşan belediyelerin desteği; gazetelerin kitap ekleri, kitap fuarları… Halkımız Milli Eğitim Bakanlığı’nın eksikliğini kendi çabalarıyla gidermeye çalışıyor. Okumuyoruz diye yakınıyoruz ama toplumun mayasında kitap sevgisi var.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Her okula bir kütüphane” kampanyası için ne düşünüyorsunuz?
Çocuğa kitabı sevdirmek için kuşkusuz okul kütüphanelerinin önemi büyük. Ama uzmanlara göre, okul kütüphanelerine mesleği kütüphanecilik olan kişilerin atanması da aynı derecede önemli. Öğrencinin ödev yapma ya da edebi yapıtları – şiir, öykü, roman gibi – seçme konusunda onunla etkileşim içinde bulunacak bir yol göstericiye ihtiyacı olacaktır.
Söyleşi için teşekkürler.
Ben teşekkür ederim. Ayrıca kitabın editörü Hande Durna’ya da katkılarından ötürü burada teşekkür etmek isterim.