in ,

Hüseyin Habip Taşkın: ÖTEKİLERİN GÜNAHI

Öykü

“Roman olduğu için vermedim desene… Sana ne oldu?”

Nazım F Tipi Cezaevinden çıkalı bir ay olmuştu. Cezaevi psikolojisini atamadığı bir yana, tanıdıkları da kendisine iş vermiyordu. On iki eylül bin dokuz yüz seksen öncesinde cezaevine düşen ile ailesi yalnız bırakılmazdı.

Yaşadığı yer ilçe olmuştu. Şimdi ise şehirleşmeye doğru gidiyordu. Dört bir yandan gelen ailelerin zaman içinde kültür yapılarının değişime uğradığını Nazım gözlemlemişti. Bir halkın dili, kültür yapısının yok olmasını zaman zaman arkadaşlarıyla konuşuyorlardı.

Arkadaşı Yakup dört sokak yukarıda mahalle içinde bulunan kahvehanede çalışıyordu. Bulaşık yıkama işi için gezmediği dükkân kalmadı. Yorgun argın arkadaşının çalıştığı yere geldiğinde içeride oturanların sayısı fazla değildi. Yakup ile selamlaştılar. Nazım dışarıda bulunan masaya oturdu.

Masa üzerinde bulunan gazeteyi alıp bir göz gezdirdi. Elinin arasından bıraktığı gibi masanın üzerine düştü.

Yakup çayı getirdiğinde yanına oturdu:

“Sen Ermeni olamazsın?”

Nazım şaşkınlığını üzerinden atınca:

“Neden olmasın! Ermeniler insan değil mi? Araştırmalarımın sonunda köküm Ermenilere dayanıyor.”

Yakup sinirlendi:

“Olmaz olamaz…”

“Yahu sana inanamıyorum. Beni devrimci yapan sensin. „Halkların Kardeşliği“ sloganını birlikte attık. Duvar yazılamalarında yazdık.

Kürtler inşaatlarda çalışırken ırkçı, faşist müteahhitler paralarını vermediler. Çözüm için derneğimize geldiler. Biz ne yaptık. İşçilerin paralarını alıp, sigortalarını yaptırdık. Derneğimize de bağış aldık. Bugün bile Kürtlere ileri geri laf ediyorsun. Hayrola şovenist yanın mı ağır bastı?”

Yakup söylene söylene masadan kalkıp, ocağa doğru yürüdü.

Yakup’un anormal değişimine üzüldü. Yıllardır aynı harekette birlikte mücadele verdiler. Cezaevinde birlikte yattılar. Direnişte birlikteydiler.

Nazım kalkacağı sırada Roman kadın yanında belirdi. Baktığında kadın:

“Abey parasını vereyim. Bir çay içeyim.”

Eliyle işaret etti:

“Ben kahveci değilim. Ocakta duran arkadaşa söyle çayını verir.”

Kadın içeriye girmesiyle Yakup’un sesi yankılandı. Nazım yerinden ayağa kalkıp içeriye baktığında kadın ağlayarak dışarıya çıktığında, Nazım:

“Kardeş gitme gel çayını ben alacağım.”

Dese de Roman kadın gözden kayboldu. Nazım hızlıca içeriye girdi. Avazı çıktığı kadar bağırarak:

“Sen nasıl çay vermezsin?”

Yakup el hareketiyle:

“Pis onun için vermedim.”

“Roman olduğu için vermedim desene… Sana ne oldu?”

Yakup sesini hepten yükseltti:

“Anlamadın mı? Pis o pis…”

“Kimin pis kimin temiz olduğu belli değildir. Ya ben tuvalete girip ihtiyacımı görüp elimi yıkamadıysam! Ya sen dediğim gibiysen. Ya da burada bulunanlar aynı şeyi yaptıysa…”

Nazım kahveden çıktığında müşteriler Yakup ile tartışıyordu.

Hüseyin Habip Taşkın

16.02.2022

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

HAZIR GİYİM FUARINDA 300 MİLYON DOLARLIK İHRACAT

75 Jahre Leidenschaft für Metall