“Daha doğru yazmayı bilmeyen bir yazarın kitabını mı alıyorsun?”
“Başka bir anlamı vardır onun mutlaka?”
“Ne anlamı olacak canım, gün gibi ortada işte. Aç sözlüğü bak doğru yazım ‘hep beraber’ mi yoksa ‘hepberaber’ mi?”
“Offf, sana laf yetiştiremeyeceğim şimdi. Kadını tanımadığın belli? Ben tanıyorum.”
“Tanımıyorum, ne olacak? Hem elimde bununla eve gidersem annem beni topa tutar. Kadın telefonlardaki mesajlarda bile kurallara dikkat ediyor!”
“Siz penguen belgesellerini çok seviyordunuz değil mi?”
“Sadece penguenleri değil, tüm hayvan belgesellerini çok seviyoruz. Sen sevmiyor musun? Hayvan düşmanı mısın yoksa? Bak çok şaşırdım şimdi. Bu yönünü hiç bilmiyordum?”
Başta istemeyerek kulak misafiri olduğum bu konuşmanın devamına tanıklık edemedim. Maskeli oldukları için yüzlerinin tamamını göremeyişime hayli hayıflandım. Kitabı satın alan yirmili yaşlarının ikinci yarısında olduğunu tahmin ettiğim genç kızın gözlerinden yüzünü hayal etmeye çalıştım sadece.
Adına algıda seçicilik mi denir başka bir şey mi bilemiyorum. Hemen yanı başımda önceki gün bitirmiş olduğum kitap hakkında konuşuluyor olması ilgimi çekmişti. İçimden ne kadar konuşmaya dahil olmak geldiyse de kulak misafirliğinde kalmayı tercih ettim. Gün boyunca o iki arkadaşı, zevklerini, ailelerini hayal ettim.
…
Bazı kitaplar sizi alır beraber bir yerlere gidersiniz, bazıları sizi zaten gitmiş olduğunuz yerde yakalar, bazıları da siz gitmiş, bir süre orada kalmış ve dönüş yolundayken önünüze çıkar. Ece Temelkuran’ın kitapları da işte böyle. Nerede olursanız olun orada bulur sizi.
Umut Yerine İnancı Seç, Gerçekliğin Tamamını Seç, Korkuyla Arkadaş Olmayı Seç, Gurur Yerine Onuru Seç, Öfke Yerine Dikkati Seç, Kudret Yerine Gücü Seç, Az Yerine Teri Seç, Enkaz Yerine Mercan Kayalıklarını Seç, Arkadaşlığı Seç, Hep Beraber Olmayı Seç, başlıkları altında toplanan yazılarla kendine yolculuk yapmaya başlıyor okur. Hayat zaten yaptığım seçimlerden ibaret değil mi? Bizler yaptığımız seçimlerin neresindeyiz, diye düşünmekten edemiyor insan yazarın satırları eşliğinde ilerlerken.
Haberleri dinlemekten daha çok insan kaçar oldu artık. Pek çok insan gündemi alternatif haber kaynaklarından takip ediyor. Kendini korumak adına hepsinden kaçanlar da var. Görmediğimiz, duymadığımız sürece kendimizi koruyabileceğimizi sanıyoruz. Kendimizi koruma çabası içerisinde masumca bir tavır gibi görünse de gerçek kapınızı mutlaka çalıyor. Gencecik yaşta tüm sakinliği ile hayata ve geride bıraktıklarına veda eden Enes Kara sizi nefessiz bırakıyor. Boğazımıza oturan yumruyu yutkunmakta zorlanıyoruz. Her defasında son olmasını dilediğimiz kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının ardı arkasının kesilmemesi, hayvanların uğradığı anlam veremediğimiz işkenceler ruhumuzu parçalarken bir yandan klavyelerimizin başında olmaktan utanır bir yandan bu toplumdan hiçbir şey olmaz sözleriyle öfkemizi dillendiriyoruz.
Nasıl girilirse öyle devam edileceğine inanılan, umutlar yüklenen yeni yılın ilk saatlerinde gelen zamlar her şeye kapattığınız kapılardan fatura olarak sızıp çıkıverir karşınıza. “Ulaşılmaz sayılmayacak kadar yakın ama incinmeyecek kadar uzak” kalmak diye bahsediyor ‘Gerçekliğin Tamamını Seç’ bölümünde ve şöyle devam ediyor: “Ancak gerçek kindardır. Kirinden pasından ustalıkla kaçınarak kendilerini temiz ve güvende tuttuklarını sananlardan er ya da geç intikamını alır.”
“Öfke Yerine Dikkati Seç” bölümünü okurken kadın cinayetleri yeniden gözümün önünden geçiyor. Kadının giyimini, olduğu yeri, ailesini eleştirirken erkeğin iyi halleri kulağımda çınlıyor. Erkeğin suçu, kadının suçu derken gündemden kaçırılan diğer başlıklar… Peki, hangi sistem bize bunları sunan?
Kitap, her birimizin yaşadığı duygular üzerine yazılmış on bölümden oluşmuş. Her bölümde tarihin geçmiş sayfalarından günlük hayatta sıkça karşılaştığımız olaylara örneklendirmeler var. İnce mizahıyla gülümsetirken bazı satırlar ayna görevini görüyor.
Yıllara meydan okuyan resimler vardır çerçevelenmiş. Sararsa da orada karşımızda durur. Hikâyeler vardır her satırın arasını yeni okuru doldurur. Hepimiz biliriz ki herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır. Bir şeylerin düzelebilmesi için hiçbirimizin süper kahramanlara ihtiyacı yok. O süper kahramanlar biziz. Önemli olan sanırım aynaya baktığımız sürece orada olmamız değil, onurlu duruşumuzla hep oralarda bir yerlerde olabilmektir. Güven duygusunun, inanmanın şiddetle sarsıldığı yıllarda ‘kalpsiz bir dünyaya inat HEPBERABER’ iyi ki okudum diyeceğim kitaplardan. Yazıyı, yazarın son sözleriyle bitireyim:
“Sana inanıyorum.
Vardın.
Varsın.
Ve hep beraber var olacağız.”
Duygu Uzel