“ Zaman dediğimiz boşlukların yerini, bazen yakınımızdaki insanların varlığı doldurur. Ve bundan sonrası sevinç gözyaşlarına, orada – burada, şurada olduğumuz, üçleme boşluklarına yerini bırakırız… “
Bir sokağın yer yöne açılan kapısından içeri girerken de, dâhil olmak üzere aynı özelliklere sahibiz. Ne kadar çok birbirine benzeyen kusurlarımız var. Kolay anlaşılır bir şey, çok basit bir açıklaması var. Her eşikte, her günde, kısa – uzun boylu insan bedenleri. Uzun boylu kilolu bir adam, ağırsiklet Muhammed Ali Clay tarzı. İstenilen her savaş gidilemeyeceğini bilen iri cüsseli biri. Çıt kırıldım uzun boylu bir zarif kadın. Yine de bir el verse gökyüzüne hiç fena olmaz. Bir roman kahramanı martı Jonathan ‘ ı çizecek kadar uçarı, neredeyse kanatlanacak maviye. Kısa boylu birini görünce, uzun boylu olduğunun çok iyi farkında. Kendi zıddının nasıl biri olduğunu iyi hatırlıyor… Daha önce parçalarını bir araya getiremediğim resmi, şimdi daha iyi görebiliyorum. Ve her şey yerli yerine oturuyor. Bir şeyi daha iyi görebilmenin en iyi yolu, kişinin, sevgi ve çıplaklığın bir arada yürümesine izin vermesiydi. Şimdi kendi zıddımın nasıl biri olduğunu daha iyi hatırlıyorum. Bir ana caddede yürürken, insanın kendi zıddının çelişkileriyle bir arada yürümesi, insana zarar veren kötü enerjiyi boşa çıkarıyordu. Günün kızgın sorular yumağı bir – bir gözlerimin önünde silinip gidiyor. Bir kez daha semboller ve işaretlerin gerçek olmadığı hazzına varıyorum. Bu sadece yönetenlerin, biz yönetilenlerin üzerinden oynadığı, bir algı, bir manipülasyon oyunuydu. En güzel düşünce: güzellikleri içinde barındıran düşüncedir. İçinde açlık, yokluk ve de yıkım olan düşünce sistematiğini de insanların sorgulaması gerek. Her şey zıddıyla birlikte vardır, sözünü doğrulayan, birlikte yürüdüğümüz bir yolda, bu boşluklara da izin vermekti. Ve bunu bir daha iyi düşün… Sonbahar, yine taptaze umutlarımızın üzerine döküntülerini serpiştiriyor. Ben yine seni, senin hatırlayabildiğin, ne el ne de etek öptüren, hiçbir peygamber imgesi olmayan, rengârenk yel yapraklı bir dilek ağacının altında bekliyor olacağım. Uzayan boşluklardan, uzak yollardan, oradan – buradan, her şey bir yalana dönüşmeden şuradan çıkıp gel, beni mahcup et. Sevginin zıddı her neyse “ Korku ‘ dur diyenlerin sesini duyar gibi oluyorum “ onu daha çok yaşatma, yeniden sevmeye ve değer vermeyi öğret bana. Ana caddenin santral mevkiinde orta yaşlı, güngörmüş geçirmiş bir beyefendi, kasketli şapkasının altında, gözlerini önündeki beyaz kartona dikmiş. Yer sofrasına oturmuş bir vaziyette, gelip geçenlerin, göz ucuyla bile bakmaya korktuğu, doğru olduğuna inanmak istemedikleri bir şey. Ne hissettiğini hiç birimiz bilmiyoruz. Beyaz kartona “ Yolda kaldım “ yazısını bir mendil niyetine önüne koymuş. Belli olan şu ki, dilenmek değil de isteyip de gidemediği bir yere ulaşmak için, parasızlıktan dolayı yolda kaldığı, bu insancıl mazeretini ifade etmenin bir yoluydu bu son seçeneği. “ Bazen insan yaşadığı kentten bir soluk uzaklaşmak ister. Farklı insan öykülerine dokunmak için. “ Kırlangıçlar yuva sıcaklığını hissettikleri evlerin tahta döşemeli balkonlarına yuva yaparmış. Ne yazık ki, bu orta yaşlı insanın sığınabileceği bir yeri yok, bu koca kentte. En güzel haz içinde güzellikler barındıran ve paylaşan düşüncedir. Oradan, buradan gelip birbirimize dokunarak, mesafeleri kısalttığımız zaman boşlukları, her yere yayılmış, her yerde… Oturma odalarına hatıra niyetine astığımız geçmiş zamanı gösteren fotoğrafların, ya da dekor niyetine yerleştirdiğimiz nesnelerin, eğer yerini değiştirmezsek dondurulmuş an’lardır. Donmuş bir zamanı gösteriyordu, hayatlarımızda. Artık tek yastıkta kocayın temennileri arasında geçen ilk evlilik günlerinin geçmişte kaldığını bilmeyenimiz yok. Kapı önlerinde, sonbahar ve ilkbahara açılan bahçelerin olmadığı hanelerde, evli eşlerin birlikte çürüyüp de gitmiyor. Bu yeni yılda 14 Şubat 2022 Çarşamba günü hastaneye ikinci kez gittiğimiz tarih: Daha önce acil servisine gittiğimiz hastanenin sekiz saatlik bir acil müdahaleden sonra hastanızı alıp eve gidebilirsiniz denildi. Eşime içinde on iki adet tablet olan on mg ‘ lık bir kalp ilacı reçetesi, cep telefonuma mesajla gelen bir kodla nöbetçi eczaneden alıp eve geçiyoruz. Eve gelmemizin üzerinden iki haftalık bir süreç geçti. Eşimin tekrar rahatsızlanması üzerine kardiyoloji poliklinik servisinde, zar zor bulduğumuz bir prof tan özel bir randevu alıyoruz, rutin bir muayeneden sonra eşim yatan hasta servisine alındı. İstanbul dönüşü göğüs ağrısından dolayı nefes almaktan zorlanıyordu. Meğer kalbi su içinde yüzdüğü için, eşim sağlıklı nefes almamasının sebebi, kalbinin su içinde yüzmesinden kaynaklanıyormuş. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinin Aciline gittiğimiz gün, benim bizzat doktora eşimi hastaneye yatırırsanız, en azında burada gözetim altında olur. Burada her türlü riski minimize edebilirsiniz. Eğer eve gönderirseniz her an kalp krizi geçirebilir, bunu sorumluluğunu üzerinize alabilir misiniz? Çünkü ben eşi olarak her gün – her gece ne yaşadığını çok iyi biliyorum. Doktorun bana cevabı ise: ne kadar meraklısınız eşinizi hastaneye yatırmaya diyerek, benim bu talebimi görmezden geldi. On beş gün sonra aynı hastaneye götürdüğümüzde bir kardiyologun hastayı tekrar muayene etmesinin ardında, bilgisayarda hastanın on beş gün önce acil servise geldiği bilgisi üzerine, yapılan kan testi, emar ( MR ) filmi ve tetkikleri görünce çok şaşırdı. Siz daha önce hastanemizin acil servisine gelmişsiniz, neden doktorlar sizin hastanızı hastaneye yatırmamış, sizin hastanızı bilinçli bir şekilde ölüme göndermişler. Ve üstüne basa – basa ne aşağılık ne rezil, zır cahil doktorların insafına kalmış hastalar. Ben sizin yerinizde olsam, o gün acil serviste sizin hastanıza bakan doktoru mahkemeye veririm. Veririm ki, bir daha bu tür yanlışları bir daha yapmasın. Bu son yıllarda sağlık çalışanlarına yapılan saldırı ve ölümcül olayların artığı bir dönemde, benim bir sağlık çalışanını şikâyet etmenin, hiç de etik olmaz düşüncesiyle, şikâyette bulunmuyorum. Bir haftalık hastanenin kardiyoloji servisinde anjiyo olduktan sonra hastaneden eşim taburcu edildi. Başhekimliğe kalp pili talebiniz ve raporlarınız iletilmiş, onaylanır onaylanmaz, biz size haber vereceğiz. Bu bekleme sürecini evinizde geçirmeniz, sağlık açısından sizin için daha iyi olur. Şimdilik yapabileceğimiz bir şey yok, geçmiş olsun, denilerek eşim taburcu edildi. Bu soğukta, bu karda kışta henüz dışarıya adım atamadık, eşimin kalbine takılacak kalp pili onayını ve hastanenin haber verme sürecini evimizde birlikte bekliyoruz… “ Her yerde kar var “ 1965 – 1980 yılları arasında yabancı şarkı sözlerinin Türkçeye çevrildiği yıllar. Nilüfer ‘ in söylediği bu şarkının bir cümlesi aklıma çalınıyor. “ Her yerde kar var, kalbim serin bu gece. “ Evet, çocukluğumdan bu yana, bir kar tanesinin ne kadar mükemmel olduğunu unutmuşum. Şimdilerde ise kar yağışının, çocukluğumdan kalma bir hatırat olarak kalmasıydı. Bir daha doğduğum topraklara ayak basma ihtimalimin çok düşük olduğu gerçeği gün gibi ortada varken. Her kar damlasının ağırlığı ve hacmi farklı – farklıdır. Karmaşık ağırlıkları, kendisiyle oldukça uyumlu, kar tanelerini seyrederken insanın şaşkınlığı daha da artıyor. Bizim sadece göz ucuyla gördüğümüz, kar tanelerinin düzeni belli bir ahenk içinde, düşme anlarını kavramaktan bile insan zorlanabiliyor, o kadar harikulade… Doğanın bir kez daha ne kadar olağanüstü bir şey olduğunu görüyoruz. Bizim göremediğimizin, çok ötesinde kucaklayamadığımız her şey var…
İşte elmanın kırmızısı, bir manav tezgâhında al – al. Göz banyosuna sunulmuş, alım gücüne göre müşterisini bekliyor. Orada – burada her yerde var. Armudun iyisinin Ayı ‚ ya düştüğü, soğuk kış günleri uzun mu uzun? Üzümün çöpü – sapı ve siyah rengi, asma ağacı – bağ bozumu, sadece bizim gördüklerimiz. Evrenin bütünselliği içinde, melek ve şeytan, iyi ve kötü, karanlık ve aydınlık arasında geçen ölçülebilir bir zaman dilimi. “ Yine görünenle görülmeyeni her şey bir arada. Çünkü bir şeyleri yaratma sürecini birlikte yaşıyorlar. “
“ Göremediğimiz; tek kavramlar arasında zaman dediğimiz boşluklarında bir zıddı yoktur. Ancak bir daire içinde birbirinden oluşan parçalara bölünerek oluşturulmuşlar/ dır… “
“ Zaman dediğimiz boşlukların yerini, bazen yakınımızdaki insanların varlığı doldurur. Ve bundan sonrası sevinç gözyaşlarına, orada – burada, şurada olduğumuz, üçleme boşluklarına yerini bırakırız… “