Yazar Mehmet Kabadayı, zorunlu din derslerinin okul öncesi eğitime kadar indirilme önerisine karşı Aleviler öncülüğünde yürütülen imza kampanyasına destek verilmesi çağrısında bulundu. Kabadayı, “Din dersleri açıkça bir asimilasyon ve dönüştürme politikasından başka bir şey değildir” dedi.
AİHM’in zorunlu din dersi kararlarına rağmen AKP hükümetinin alınan kararları uygulamaması ve Aralık 2021’de yapılan Eğitim Şurası’nda gündeme getirilen ‘Okul öncesi için zorunlu din dersi’ önerisine Alevilerden ve demokratik kitle örgütlerinden tepkiler her geçen gün artarak devam ediyor.
28 Aralık’ta Demokrasi Konferansı bileşeni olan Aleviler öncülüğünde laik, bilimsel bir eğitim sistemi isteyen demokrasi güçleri tarafından imza kampanyası başlatıldı. Ana okullarına din dersi dayatmasına karşı başlatılan imza kampanyası 3 Mart’a kadar devam edecek.
Yazar Mehmet Kabadayı, zorunlu din derslerinin okul öncesi eğitime kadar indirilme önerisine ve Aleviler öncülüğünde laik, bilimsel bir eğitim sistemi isteyen demokrasi güçleri tarafından imza kampanyası başlatılmasıyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Kabadayı yazısında, başlatılan imza kampanyasına duyarlı tüm kesimlerin destek vermesi gerektiğini vurgulayarak, bu tür dini eğitim dayatmalarının asimilasyonun en önemli aracı olduğunu belirtti.
Kabadayı’nın yazısı şöyle;
“ASİMİLASYON BİR İNSANLIK SUÇUDUR
Asimilasyon, insan doğasının tahribine yönelik, insanı yozlaştırmayı ve insanı kendi değerlerine yabancılaştırmayı amaçlayan vicdansız bir plan olup, özel olarak planlanmış, bir ideolojik aygıt olarak kullanılan uzun erimli bir süreçtir. Asimilasyon, inançsal, etnik, kültürel farklılığı eritmeyi, yok etmeyi, ortadan kaldırmayı, dönüştürmeyi ve insanı kendisi olmaktan çıkarmayı hedef alır. Bu bağlamda asimilasyon; bir ülkede iktidarı elinde bulunduran hâkim (egemen-baskın) bir ırk, sınıf veya inanç grubundakilerin devlet olmanın imkânlarını kullanarak kendi yönetimi ve sınırları içinde yaşayan ve kendilerinden ırk (etnik), dil, din, inanç ve kültür olarak farklı olan grupların hâkim “ulus” içinde ayrı bir kimlik veya toplum olarak var olmanın koşullarını ortadan kaldırmaya yönelik bir devlet uygulamasına (politikasına) verilen genel bir addır. Bu anlamıyla bir yok etme politikası olan asimilasyon gayri insanidir ve insanlık onurunu yaralayan bir şeydir ve bir insanlık suçudur…
ZORUNLU DİN DERSLERİ
12 Eylül Darbesi’nden sonra, 1982 Anayasasıyla (Md. 24), ilk ve orta öğretimde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi adıyla din dersi zorunlu hale getirildi. Zor ve zorunluluk kavramı zaten kendi içerisinde rızasızlık ve baskıyı barındıran sorunlu bir kavramdır. Hangi etnik kimlikte ve hangi din ve de inançta olur ise olsun çocuklara yönelik ayrımcılık insan hakları ihlalidir. Bu anlamıyla zorunlu din dersleri başta laiklik ilkesine, insan hak ve hürriyetlerine haykırıdır. Belli bir din ve mezhep anlayışının kavram, kural ve uygulamalarının çocuklara dayatılmasının kabul edilemeyeceği Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hükümlerinde (Madde 18. “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır) yer alıyor. Ve de Madde 26’da, “anne ve baba, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir” diyor.
Çocuklara hiçbir konu da dayatma ve zorlama yapılmayacağı Çocuk Hakları Sözleşmesi maddeleri içerisinde yer almaktadır. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Madde 1. “Her çocuk vazgeçilmez haklara sahiptir.” Madde 2. “Çocuk Hakları, bütün çocuklar içindir. Doğum yerleri, konuştukları dil ne olursa olsun fark etmez. Büyüklerinin inançları ya da görüşleri nedeniyle hiçbir çocuğa ayrım yapılmaz.” Madde 3. “Çocuklarla ilgili bütün yasa ve uygulamaları oluşturanlar, önce çocukların yararını düşünmek zorundadır.” Madde 28. “Her çocuk eğitimini tam yapabilmek için desteklenir ve korunur. Öğretim parasız ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm çocuklar için bir haktır ve zorunludur.” Madde 29. “Çocuklara verilen eğitim onların gelişimlerini en fazla ölçüde sağlayacak düzeyde olmalıdır. Eğitim, çocukların kendi kültürüne ve farklı kültürlere saygısını, ayrımcılığa karşıtlığını, doğaya saygısını arttıracak biçimde düzenlenir” diyor.
Din eğitimi, hazırlanışı, içeriği, pedagojisi ve devlet eliyle veriliyor olması itibariyle tümüyle ideolojiktir. Bu nedenledir ki, devleti yönetenler, 40 yıldır uygulanan bu zorunlu din dersiyle de yetinmediler. 2012’de “Kur’an-ı Kerim”, “Hz. Muhammed’in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” adıyla bu dersler de seçmeli dersler olarak müfredata ilave edilip çocuklarımızın önüne konuldu bir nevi çocuklarımıza bu dersler dayatıldı. Açıkçası bütün bunlarla da yetinilmedi, müfredata ilave edilen bu ders programıyla birlikte sadece din dersleri değil, din derslerinin dışında mihver ders olarak hayat bilgisi, sosyal bilgiler, Türkçe gibi derslere de dini konular serpiştirildi. Böylece İslam dininin Ortodoks (Sünni ve özellikle Hanefi-Maturudi) yorumu Alevi çocuklarına, genelde tüm çocuklara dayatılmış oldu. Din dersleri açıkça bir asimilasyon ve dönüştürme politikasından başka bir şey değildir.
Çocukların din dersinden muaf tutulması ya da söz konusu derslerin tümden kaldırılması yönünde defalarca kez mahkemelere başvuruldu. Söz konusu ders içerikleri yerel ve uluslararası (AİHM) mahkemelerce de yasalara aykırı bulundu ve nihai karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 2014 yılında çıktı. AİHM, Türkiye hükûmetinden “Zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını da sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini” talep etti. Bu kararlar da din derslerinin bu şekliyle verilmesi bir insan hakları ihlalidir denilmiştir. Mahkemenin aldığı bu kararları uygulaması gereken mevcut iktidar bu kararları tanımadı ve din eğitimini daha da yoğun bir şekilde uygulamaya koydu.
ASİMİLASYONUN İLK HEDEFİ ÇOCUK BEYİNLERDİR
Millî Eğitim Bakanlığının en yüksek danışma kurulu olan Millî Eğitim Şurası, 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara’da “Eğitimde Fırsat Eşitliği” ana temasıyla toplandı. Yani 20. Milli Eğitim Şûrası’nın ana konusu “Eğitimde Fırsat Eşitliği” idi. Mevcut uygulamada 4. Sınıfta başlayan zorunlu din derslerinin birinci sınıftan itibaren verilmesini talep eden önerilerin de sahibi olan Eğitim Bir-Sen adlı sendika, ana gündemle ilgili olmayan bir meseleyi, yani okul öncesi eğitim dönemindeki çocuklara (4-6 yaş) din eğitimini tavsiye kararları arasına aldırmayı bu toplantıda da başarıyor. Eğitim Bir-Sen adlı bu sendika âdeta kendisini eğitimin dinselleştirilmesinde adamış gibi gözüküyor. Eğitim Bir-Sen’in son önerisi komisyonda kabul edilmemiş ama şura genel kuruluna sunulmuş ve çoğunluk kararıyla ana sınıfında din eğitimi tavsiye kararı alınmış!
Eğer bu tavsiye kararı, yasal bir düzenlemeyle yürürlüğe konulursa, 4-6 yaş grubundaki ana sınıfı öğrencilerine din ve ahlak dersleri verilecek! Din, ahlak ya da değerler eğitimi adı altında, bu öğelerin 4-6 yaş grubundaki çocuklara tanıtılması ve/veya empoze edilmesi (dayatılması), çocuğun zihninde anlam veremediği düşüncelerin veya karışıklığın, kimi zaman da korkuların oluşmasına yol açabileceği kaçınılmaz bir gerçekliktir. Aynı zamanda bu durum çocuğun üstün yararı ilkesine ve çocuk haklarına aykırı olduğu gibi, başta Aleviler olmak üzere farklı inanç ve inancı olmayanların asimilasyonuna yol açan, aynı zamanda pedagojik anlamda da çocuğun sağlıklı gelişimine aykırı olan bir durumdur. Ve de din, vicdan, inanç veya inanma ya da inanmama özgürlükleri ile evrensel hukuka ve aynı zamanda bir insan hakları ihlalidir.
Tekçi- inkârcı, cinsiyetçi, ötekileştirici, laik olmayan, bilimden uzak, asimilasyoncu eğitime ve zorunlu din derslerine ve de okul öncesi eğitim dönemindeki çocuklara (4-6 yaş) tavsiye edilen din eğitimine hayır diyoruz. Eşit yurttaşlık temelinde özgür bir toplum için tekçi-inkârcı-asimilasyoncu değil, sevgi dolu, barış içinde bir arada yaşamı esas alan; çoğulcu, laik, akılcı ve bilimsel bir eğitim istiyoruz!”
“OKUL MÜDÜRLÜKLERİNE VE İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİNE DİLEKÇEYLE BAŞVURULMALI”
Yazar Mehmet Kabadayı, ana sınıfına getirilmek istenen din dersine karşı yürütülen kampanya için çağrılarda da bulundu.
Kabadayı şöyle devam etti:
“Laiklik, demokrasi ve barış yanlısı olan herkes ve Alevi kurum başkanları, yöneticileri, Alevi pirleri, Alevi akademisyen-yazar-çizer ve sanatçıları bu kampanyayı destekleyecek şekilde öncülük edip, kamuoyunu açık bir şekilde bilgilendirmeliler. Mevcut durumda çocukları okulda zorunlu din dersine maruz bırakılan alan anne ve babalar çocuklarının gittiği okul müdürlüğüne ve il milliği eğitim müdürlüğüne çocuklarının din dersinden muaf tutulması için bir dilekçe ile başvurmalıdır. (Başvurunun kopyası ve “alnındı” numarasını saklamalıdır.) 30 gün içinde olumsuz cevap geldiğinde, 60 gün içinde “din dersinden muafiyet talebiyle” idare mahkemesine başvurup toplu davalar açılıp aynı zamanda yürütmeyi durdurmayı talep edilmelidir.
“KAMPANYAYI İMZALAYIN” ÇAĞRISI
Millî Eğitim Bakanlığının en yüksek danışma kurulu olan Millî Eğitim Şurası, 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasındaki toplantıda, okul öncesi eğitim dönemindeki (4-6 yaş) çocuklara zorunlu din eğitimini tavsiye eden kararın ardından; Demokrasi Konferansı bileşenleri, ortaya çıkabilecek sakıncalara dikkat çeken bir metni bir ay önce imzaya açtılar. Demokrasi Konferansı bileşenlerinin başlattığı ve Alevi kurumlarının da destek verdiği zorunlu din dersine ve okul öncesi eğitim dönemindeki (4-6 yaş) grubundaki çocuklara zorunlu din eğitimini tavsiye eden karara karşı başlatılan imza kampanyasına imza vererek katıldım. Bu imza kampanyasını destekliyorum. Çeşitli kurumlar, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar bu metni imzaladılar!
Değerli canlar; sizler de https://forms.gle/ezerkjWTgBuS9Ctw5 adresinden imza vererek, dayanışarak, paylaşarak, duyurusunu yaparak ve yaratılmak istenilen karanlığa karşı bir delil (ÇERAĞ) uyandırabilirsiniz. Aşk ile.”