in ,

Mesime Elif Ünalmış: DOĞANIN  FISILDADIĞI  ŞARKILAR

Öykü

Yılbaşı sabahıydı, gözlerimi yeni bir yıla umutla açmak için,  önce içimden güzel şeyler dileyerek başlamıştım güne.

Yılbaşı sabahıydı, gözlerimi yeni bir yıla umutla açmak için,  önce içimden güzel şeyler dileyerek başlamıştım güne.

Henüz hayallerime gölge düşmemişti. Sınırsız hayal kurma özgürlüğüm vardı. Umut bir  sonraki güne sabırsızlıkla uyanmaktı   benim için, uyanırken apar topar kalkmazdım.  Önce esnetirdim  bedenimi,  güne öyle hazırlanırdım.  Uyanan  bedenimi!   Sonra kendimi  dinlerdim. Gözlerimi açtığımda karanlık beyazla öpüşmüstü.  Her yer aydınlanmıştı.  Gece karanlığını bembeyaz bir örtü ile karşılamıştı.  Heyecanlandım! Yılın ilk karı yağmıştı. Daha bir ay önce  sonbaharda sararan yaprakları havaya atarak dans etmiştim. Doğa  bana her ay yeni bir oyuncak hediye ediyordu. Sararmış  yaprakların üzerine dökülen  yağmur toprakla birleşince bitmişti,  oyun.  Artık sırada bembeyaz örtülerle buluşmaktı hayalim.  Doğa ile oynamak ne büyük lütuftu. Uyandım!  Kahvaltımı yapmadan Önce,  sıkı sıkı giyindim.  Sonra,  beyazla buluşmanın keyfini, çıkarma zamanıydı.  Bunu  hiçbir şeye değiştiremezdim. Oturduğumuz evin çatısı yoktu. Babam damda biriken karları temizliyordu. Böyle eğlenceli bir  işte geri kalamazdım. Küçük bir faraşla koyulmuştum işe,  biriken karları aynı yere atıyorduk. Sıradaki oyun kardan adamla oynamaktı. Damın üzerindeki karları temizledikten sonra annem kahvaltının hazır olduğunu  haber veriyordu. Oldukça kalabalık bir sofrada kar sohbetleri yapıyorduk. Abim   kapının önünü temizlemekle görevlendirilmişti. Ablam, ben  ve  küçük kardeşim. Evin temizliği ile görevlendirilmiştik. Kar yağdığında evde kilimlerin üzerine biriken tozları karla temizlerdik. Kilimleri topladıktan sonra 15 santimetrelik karın yağdığı yere sererdik kilimlerin üzerindeki  tozlar biz zıpladıkça,  karla  karışıyordu.  Kilimler temizlenirken  biz  alabildiğince eğleniyorduk.  Zıplıyorduk, bazen de  yuvarlanarak dans ediyorduk.  Çok eğleniyorduk! Yarını düşünmeden.  Günün tadını  çıkartıyorduk. Kilimi  her defasında  ters düz yaparak,  iyice temizlerdik.  Donmakta olan ellerimiz umurumuzda  olmazdı. O kadar soğuk olmasına karşın,  kolay hastalanmıyorumduk.  Kilimlerimizi iyice temizledikten sonra,  içeri girer sobaya atılan meşe odunları ile ısınıyorduk.

Kızgın yanan sobanın karşısında yanaklarımız al al oluncaya kadar ısınırdık. Biraz ısındıktan sonra  bir sonraki oyuna geçiyorduk. Kayak  ya  da kardan adam yapmaktı. Sonra  da desenlerini yitirmiş  eski ayakkabıları giyinerek kayardık. Kimi  kızakla, kimi naylon leğenlerle,  kimi,  poşetle kayardı. Kayak pistinde kaymak için, farklı objelerde kayan amatör kayakçıların, birbirleri ile çarpışmasına bile,  aldırış etmezdik. Düşe kalka oynardık. Annemin haydi  akşam oldu,  eve gelin artık!  Diyen sesiyle,  günün bittiğini anlardık, ertesi gün kardan adamlar yapardık, en güzelini en büyüğünü kim yapar diyerek yarışırdık, günler haftaları kovalayınca,  cılız parlayan güneş,  öpüyordu beyazı kucağına alarak ve sonrasında daha da parlayarak, kuşların şarkısını  fısıldıyordu kulağımıza.  Doğa   baharı müjdeliyordu  bize. Doğa  yarışmıyordu. Orda  her mevsim birbirini kucaklayarak yer değiştiriyordu. Görevini yapan mevsim sahneyi bir sonraki  mevsime  devrediyordu. Biz dört mevsimin güzelliğini yaşıyorduk. Bizde her mevsimin güzelliğine  ve zorluklarına karşı gerekli önlemleri alıyorduk. Elbette yılda dört mevsimi  yaşayacağımızı biliyorduk. Doğayı  kendi akışında izliyorduk. Yıllar yılları kovalayınca doğanın kafası karışmıştı  mevsimler iç içe geçmişti ne yazı ne baharı, ne kışı, ne de Sonbaharı  tanıyamaz olduk. İnsanoğlu doğanın işine karışıyordu. Doğa  bize çok kızmış kendini insanoğluna teslim etmişti.  Ne tehlikeli bir oyundu bu… Doğa onun işine karışmamza çok kızmıştı. Salmıştı kendini o da insanoğlunun merhametine!  Zaman geçtikçe insanoğlunun  kafası karışmıştı. Güzel  olan  her şey bir bir yok oluyordu. Dogal afetler kıtlık iklim değişimi birbiri ardına  yaşanırken doğanın  fısıldadığı şarkılar duyulmaz olmuştu. Tokat yemiş gibi afallanmıştı insanoğlu. uyanmıştı aniden!  Yeniden doğaya sarılmıştı. Doğaya  verilen tahribat nasıl  düzeltilebilirdi, Bir yerden  başlanmalıydı elbet. Bir kez daha   düşünmeliydi bir  hata  daha  yapmadan…

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Uzmanından ‘Diz Kapağı Gevşekliği’ Uyarısı

Die teuren Modelle sind die besten