“Yakası açık sokağın giriş kapısından içeri, üçer – beşer şairler geçiyor. Ve bu şiirin bitmek bilmez mürekkebiydi.” “
Birkaç dizeyle de olsa kendi beni ‘ ini yazmak bu topraklarda hemen – hemen herkese nasip olmuş bir gerçeklikti. Yaşamının her hangi bir evresinde duygu yoğunluğunun bir arayışıyla kendini ifade etmek de her insanımızın şiirle tanışmasının bir yoluydu, bu kendine olan özgüveni. Bundan olsa gerek, yine mi, şiir yakarışı! Bir cümleyle bir dünyayı ifade etmek ya da edebilmek, bu sadece şiirin bitmek tükenmek bilmeyen bir eylemselliğidi. Kendini sokakta var edebilen – yazılan ve aynı oranda da kendini çok tüketen edebiyatın farklı biçimiydi. Ya da bir eğriltilmeyle şiir ve sokak birlikte bir mucize yaratıyor da diyebiliriz.
Ben: Kentin sokaklarına karışırken, yürüyen sokakta iki kadın arkadaşla karşılaşıyorum. Kısa bir merhaba diyalogu ve hal hatırdan sonra, kadınlardan biri tebessüm ederek sizin kitaplarınızı çok keyifle okuyorum, yüreğinize sağlık. Bende teşekkür ederek kendisine diyorum ki, bu önümüzdeki Pazar günü iki etkinlik bir arada bir ortak etkinliğimiz var, benden sonra Gürsel Fırat dostun tek perdelik “ derviş “ adlı tiyatro oyunun gösterimi olacak Narlıdere AKM ‘ de eğer gelirseniz bizi onure edersiniz. Diğer kadın arkadaş: Yaşadığım kenttin semt polikinliğinde hemşirelik yapan bir sağlık çalışanı. Her şeyi toptan alan bir tavırla sözümüzün arasına toplayıcı bir tırmık gibi giriyor. Kitabın henüz içeriğinin bile farkında olmadan çok ukala bir dille sözüne devam etti. “ Yine mi şiir “ ben oldum olası şiir sevmiyorum ki… Bende gayet mütevazı bir tavırla kendisine diyorum ki sizin şiiri sevip – sevmemek gibi bir derdiniz varsa, o sizin bileceğiniz bir iştir. Kahvehane taburelerinde kalçaları yaygınlaşmış “ Qenê Badok “ kişilerin bile bir şiir yazmışlığı vardır, bu topraklarda en azında kirpik kırpığı mesafesinde bir canlıya ya da börtü böceğe sevgiyle bakmışlardır. Aşk ve sevda ya da gurbetlik adına çala kalemde olsa bir kaç dize şiir yazmışlığı vardır, diye varsayıyorum. Yine sanatın farklı bir alanında kalem çalıştıran bir insanımız, var olan siyasi partilerin yedeğine eklemlenmiş torununu bile işe yerleştiren bir ressamın “ Niye bu kadar çok kitap yazıyorsunuz? “ sorunu bana sorması ne kadar çelişkili. Bunu çok iyi biliyoruz ki, bütün kötülüklere ve iyiliğe alet olan iki elin işlevini artık iyiliğe doğru çalıştırmamasıydı, bu arkadaşın yersiz tenkiti… Ama sokaklar kanıyor, toprak kanıyor ve bizimde yüreklerimiz bir yerlerde kanıyor. Evet, yazmakta kendi beni ‘ ini aramaktı. Eğer bu ben kitap sayfaları arasında bize dönüşebilirse, o yapıt edebi anlamda toplumsallaşabilir. Bu günlerde tıkır – tıkır işleyen tek komutluk sese ne de çok benziyor, yurdumun insanı. Tanıdık simaların sesi tamda bu sese uyuyor, ne diyelim kendileri bilir. Bu iki çok yersiz tartışmalara girme gereğini duymadım, umarım beni anlayışla karşılarsınız.
Gözler bize: Var olanın varlığını farklı bir şekilde ele veriyor. Maalesef kafalarımızın içi ve metafizik olan duyularımız, düşüncelerimiz, inanç yapılarımız her şeyi aynılaştırıp – tek tipleştirebiliyor “ Bilinmeyen bir dilde, bana yanağındaki gamzenle gülümse, çocuk!.. Yeni kitabınız çıkmış hayırlı olsun serzenişiyleriyle karşılaşıyorum. Bilindik bir cümle, okuru ve yolu açık olsun. Yine mi, şiir! Yine peşinen çok acele hüküm veren bir insanımız. Belki de hayatında şiirle yolları hiç kesişmemiş, ya da bir kızgınlık anında başından geçen, her hangi bir olayı bir resme veya bir düşünceye dönüştüremediği her halinden belli oluyordu. Henüz kitap sayfalarından hiçbir okurun gözleriyle gezintiye çıkmadığı, buğusu üzerinde yeni bir yapıt… “ Yeni bir kitaba karşı bakış açısı soğuk, ölü ve kilitli bir dil. “ Hiç şansı yok, yeni çıkan şiir kitaplarının günümüz insanın kafasının içindeki giyotinli bir pencereden dünyaya bakmaları sakat bir düşünce. Çokça tanık olduğumuz bir cümle, iyi bir gün, iyi bir zaman birileri için her zaman iyi olabilir ama yaşam bir yerine bir kaç delik açabilir. Tabiidir ki, ha değince ne şiir ne de sanatın başka biçimleri olan her hangi bir alanında yazmak mümkün olmayabilir. Bu süreci her yazın – düşün insanı yaşayabilir, buda olması gereken boşluklardır yazın insanını besleyen. Bu yüzden kentin ve varoluşların, köylerin, bozkırların topraklı yollarında yürümeyi yazın insanına bırakmak daha doğru. Bir şiir dizesiyle yıkanıp giyinen milyonlarca sosyal medya kullanıcısı, şiir adına güne not düşüyor. Şiir sevmeyenlere buradan duyurulur. Yine mi, şiir diyenlerin eğer dağarcığı yetiyorsa kendini birkaç şiir dizesiyle ifade etsinler bekliyorum… Yeni kitap çalışmam olan “ Yaz Yaprağı ” alt başlığı “ Yeni bir güne uyanmak için insan uyumalı “ olan isimli kitabımın tanıtım – imza – buluşma etkinliği dolayısıyla yaşadığım kentin bazı giriş – çıkış noktalarında imza etkinliği afişlerim yerini almıştı. Hatırı sayılır bir yazın – düşün insanı olarak tanınıyordum. Bu tanınmışlık parmakların karanlığı kavrayamadığı kadar az, ama mümkünde değildi. Bu süreci beklerken beklemek de somut şeylerin var olduğunun bilincine tekrar varmak da güzel ve keyif vericiydi benim için. Kolay anlaşılmanın oldukça zor olduğunu çok iyi biliyorum. “ Bilirsin, her koşulda hiç kaybetmeyen bir sıfırın hükmüydü. Henüz anlamadığımız tek sözcük ise adım atmamaktı. “ Ama ben yine adım atarak önümü görmeye çalışıyorum, şimdilik bununla yetinebilirim. Bir tek kitap kapağını bile açmaya üşenen ya da gözlerin bize kopya olarak verdiği çok renkli – çok sesli bir dünyada gözlem yapmayan kişilere göre şiir çok basitmişçesine yazılan – yazılabiliyormuş gibi bir izlenim yaratabiliyor. Çılgın kalabalıklara açılan kentin kapıları bağırış – çağırış sesleri arasında kimsenin kimseye aldırmadığı ve yüzüne bakmadığı bu günlerde. “ Sen yine de yazın ve düşün hafif bir soluğunda, bana bir şiir dizesiyle fısılda olur mu? Kimse görmez kendi bildiği yaralarını…” Ahilikle – delilik asındaki ramakta ben yine bir şiir dizesiyle cevap vermiş olayım size. “ Yürüyen sokağa karışman öyle doğal ki, tıpkı yeni sabahlara özgü… “ Evet, bu elimdeki yeni kitap çalışmam, tamamıyla bir şiir kitabı değil. Yalnızca birkaç şiir, şiirsel bir dille yazılmış anekdotların yanı sıra yoğunluklu olarak deneme ve inceleme yazılarından oluşuyor. Ama üçüncü bir kişi bana “ Yine mi, şiir “ sorusunu sorarsa bu yukarıdaki cevabı vereceğimi bilmenizi isterim.
Ve bizler bu kısacık sonbahar günlerini yaşarken etkinlik günü gelip çatmıştı. Bir kitap standında kitapların pırıltısını görüp ve içeri giren insanlar yinede var, en azında şimdilik bununla yetinebiliriz. Boş masaların üstünde ön ve arka kapağıyla okuru kapıda karşılayan birkaç elin sayısı kadar kitap şimdilik bekleyebilir. Kitap tanıtım – imza etkinliğinin iyi ya da kötü gitmesini yazar da bekleyebilir, bu da ellerimizle dokunabildiğimiz başka bir şeyin yani kitabın somut olması anlamına gelir. Belki de, bu coğrafya ve diğer coğrafyalarda hemen herkesin başvuracağı bir yazım eylemselliği ve aramak işiydi şiir.
Yaşamımızda onlarca pencere var. Dolayısıyla evrensel bir kompozisyonda yazmak da, bu farklı pencerelerden evrendeki bütünsüzleri olduğu gibi görebilmekti. Gözlerimiz zaten bu farklılıkları ele veriyor, gerisi yazın – düşün işi yapan şahsiyete kalmış bir şey. Bende bu farklı pencerelerde gördüklerimi arayarak, yazmaya çalışıyorum…
“ Bende sonsuzluğa çağrışım yapan iki şey, akan bir ırmak ve dilimlere bölünen bir zaman olgusunun kaçınılmaz ve gerçek olmasıydı… “
Ali Şeker