Dünya Hapisteki Yazarlar Günü’nde halen çok sayıda yazarın yazdığı yazılar nedeniyle cezaevinde olduğunu belirten yazar Herdem Merwanî, herkesi yazarlara ve eserlere sahip çıkmaya çağırdı.
„Tutuklu yazar ve eserlerine sahip çıkalım“
Yazar Herdem Merwanî
Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN), 1981’de 15 Kasım’ı Dünya Hapisteki Yazarlar Günü olarak ilan etti. 15 Kasım, takibata alınan ve hapishanelerde işkence gören bütün dünyadaki yazar ve gazetecilerin durumuna dikkat çekmek amacıyla “Dünya Hapisteki Yazarlar Günü” olarak her yıl anılıyor. Türkiye’de ise Cumhuriyet tarihinden bu yana cezaevi görmemiş yazar neredeyse yok gibi. Sabahattin Ali’den Rıfat Ilgaz’a, Nazım Hikmet Ran’dan Kemal Tahir’e, Orhan Kemal’e kadar birçok yazar ve şair yazdıkları yazılar nedeniyle tutuklandı.
Yazdıkları için içeri girenlerin yanı sıra, içeri girdikleri için yazanların sayısı da oldukça çok. 2017’de 21 yıldır hapisteyken, kalp krizinden yaşamını yitiren yazar Murat Saat, 12 Eylül’de idam edilen Mustafa Özenç ile Nibel Genç, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Murat Türk, İlhan Sami Çomak, Murat Saat ve Rojbin Perişan gibi isimler onlardan sadece birkaçı.
Bu yazarlardan biri ise Kürt PEN yöneticilerinden, yazar Herdem Merwanî.
CEZAEVİ ONUN İÇİN OKUL OLDU
Henüz daha 12 yaşındayken siyasi sebeplerle tutuklanıp Muş, Elazığ, Urfa, Sivas, Batman ve Diyarbakır Cezaevinde kalan Merwanî, babası Abdulhalim Kırtay’ın bilinen ve sevilen bir şahsiyet olması sebebiyle evlerine sık sık gelen dengbejlerin stranlarıyla sanata ilgi duymaya başladı. Şakiro’yla olan anılarını henüz çok küçük yaşta olmasından dolayı pek hatırlamadığını söyleyen Merwanî, “Sürekli onun stranlarını dinlerdik. Büyüdükçe ona olan sevgim biraz daha arttı. Annem bize onunla anılarımızı anlatırdı. Ona karşı çok derin bir sevgim vardı. Bu sebeple dengbejliği çok sevdim” dedi. Cezaevine girdiği zaman edebiyata yöneldiğini ve daha küçük yaşlardayken yazmaya başladığını ifade eden Merwanî, cezaevlerinin kendisi için “okul” manasına geldiğini belirtti.
İLK ŞİİRİ: ÇUKA AZAD
Cezaevi hayatının kendisi için bambaşka bir dünya olduğunu sözlerine ekleyen Merwanî, “O dönemler cezaevine girdikten sonra maalesef dengbejleri dinlemek gibi bir fırsatım olmadı. Hislerim çok ağır geliyordu yaşadıklarım sebebiyle. Bu sebeple de edebiyata yöneldim. Edebiyatta da ilk olarak şiirle başladım. Cezaevinde de gerçekten güzel ve edebiyata gönül vermiş insanlarla tanıştım. Fatma Savcı, Mizgin Ronak onlar da cezaevlerinde yazma hayatlarına başlayan şairlerden bir kaçı. Ben de ilk şiirimi Fatma Savcı’yla birlikte kaleme aldım. Şiirimizin ismi de ‚Çuka azad’ idi. Belki şiir böyle yazılmıyordu ama bu da bizim ilk tecrübemizdi ve birlikte yazdık.”
KORKMADAN YAZIYORLAR
Şiir yazmanın hayatını renklendirdiğini söyleyen Merwanî, şiirlerinde genel olarak cezaevi etkileri bulunduğunu ve bunu işlediğini söyledi. Cezaevinden bahsederken havasız, biçare, karanlık atmosferi değil, özgürlük ve duygunun oluşturduğu bir hissi tariflemeye çalıştığını söyleyen Merwanî, “Zindan hayatı gerçekten daha özgürdür. İnsanlar korkmadan, çekinmeden hissettiklerini kâğıda dökebiliyorlar. Bu sebeple zindan hayatını bu şekilde görmek gerekiyor. Zindandakiler bu his ve özgürlüğe bağlı kalırlar” şeklinde konuştu.
BABASIYLA CEZAEVİNDE KALDI
Kendisinin tutuklandığı sene babası Abdulhalim Kırtay’ın da tutuklandığını ve babasının yaklaşık 30 senedir cezaevinde bulunduğunu söyleyen Merwanî, babasının tutukluluğunun kendisi üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu ifade etti. Hatta baba-kız Batman’da aynı cezaevinde kaldıklarını ve haftada bir babasını görebildiğini anlatan Merwanî, “Babam Kürtlüğe, Kürtçeye çok önem verirdi. Her daim etrafında dengbejler, ses sanatçıları vardı. Kürt sanatını çok severdi. Onun etkisi her zaman üzerimdeydi. Cezaevinde de babamlaydım. 2 kere bırakıldım, tekrar tutuklandım. Babam ise bir kere tutuklandı ve öyle kaldı. Bugün de kendisi hasta bir tutuklu” şeklinde konuştu.
İLK KİTABI KAYBEDİLDİ
Cezaevlerinde yazar olmanın zorluklarına da değinen Merwanî, “Bazen yazmak için kalem kağıt dahi bulamıyorsun. Bir çok kez yazılanlar, yaşanan sürgünler sebebiyle kayboluyor. Örneğin bu güne kadar 2 kitap yazdım, ilk kitabım cezaevi yönetimi tarafından kaybedildi. Ama buna rağmen yazmaktan vazgeçmiyorsun. Tüm zorluklara rağmen çok güzel işler yapılıyor” dedi.
TOPLUM İÇİN YAZIYORLAR
Tutukluların her birinin bir hikâyesi olduğunu ifade eden Merwanî, “Dışarı ve içerdeki hayat tutuklular için başlı başına edebiyat malzemesi. Hepsinin zindanlardan önce de bir hayatları vardı. Sorunlarıyla, duygularıyla toplumun içindeydiler, onlarla alakadarlardı. Yazdıklarının çizdiklerinin hemen hemen hepsi toplum için zaten” dedi.
ESERLERE SAHİP ÇIKMA ÇAĞRISI
Son olarak cezaevlerinde üretilen eserlerin dışarıda sahipsiz kaldığının altını çizen Merwanî, şunları söyledi: “Cezaevlerinden kitap ya da metin dışarı çıktığında üzerinde çok durulmaması eleştiri konusudur. Yıllarca edebiyat kitaplığında duruyor o kitaplar. Bu açıdan bir sahip çıkma yok maalesef. Ancak bu eserlere sahip çıkılması gerekiyor. Cezaevi toplumun vicdanıdır diyoruz. Bu açıdan vicdanımıza biraz duyarsız kalıyoruz. Dışarıdaki yazarlar da cezaevinde bulunan yazarların kaçının kitabını tanıtıyor? Bu benim çok ilgimi çekiyor. Bugün cezaevinde olanlar bir dava için bizim için oradalar. Bu insanlar bizim için özgürlüklerinde feragat ettiler. Yapacağımız tek şey buna sahip çıkmaktır ancak onu da çoğu zaman yapmıyoruz.”