Kadın güzelliğiyle, zarafetiyle, duruşuyla göz dolduran bir varlıktır. Kadın doğa gibidir; ona baktıkça büyür, çoğalır, güzelleşir. Mutluluktur, huzurdur, candır emektir kadın. Ancak kadınlar dünyanın bir çok yerinde gereken değeri ve önemi görmemiştir. Batı henüz medenileşmediği dönemlerde kadın her türlü şiddete maruz kalmıştır. Selçuklular Döneminde ve öncesinde türkler kadını önemsemiş, dolayısıyla toplum yönetiminde çoğu zaman söz sahibi olmuş ve siyasetin çeşitli alanlarında önemli başarılar elde etmiştir. Selçuklulardan sonra İslamiyetin kabulü ve Arap kültürünün örnek alınmasıyla kadının, erkeğin karşısındaki statüsü yani; eş olması, kız çocuğu olması, anne olması belli zihniyetleri rahatsız etmiştir. Kadını pasifleştirmek için her türlü çabayı sarfetmişlerdir. Bu ilkel zihniyetler karşısında baskılar uygulanmış, kadın her türlü şiddete maruz kalmıştır. Zamanla kadın iyice pasifleştirilmiştir. Medenileşen toplumlar ise kadına gereken önemi vermiştir. Bugünün Türkiyesi’nde ise kadın varlığını bir türlü hazmedemeyen kesim açıkça kendini belli etmektedir. Her gün ardı arkası kesilmeyen kadın cinayet haberlerini görüyoruz. Kız çocukları ne yazık ki en yakın akrabaları veya aileleri tarafından cinsel ve ruhsal istismara maruz bırakılıyor. Korkuyla susturulan kadın ya genç yaşta intihara sürükleniyor ya da çeşitli tramvalarla yaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Geçmişten günümüze kadını bir türlü bir yere konumlandıramadılar. Kadın erkek eşitliği tartışmaları kabuk bağlamayan bir yara gibi sürekli kanamaya devam ediyor. Çoğu zaman kadının narin bedeniyle ilişkileniriliyor.Ancak kadın, bu ilkel zihniyetler arasında biraz olsun sıyrılmayı başarmıştır. Bu çok yeterli olmadığından; kendi varoluş savaşını veririken çeştli bedeller ödemiştir ve ne yazık ki ödemeyede devam ediyor. Toplum kadına gereken önemi vermesede kadını kendi yaşamının ekseninden çıkaramamış, hatta kadınsız yaşamayıda becerememiştir. Kadınların üzerinde yaşattıkları bu kaos belki de onlar kadar güçlü ve akıllı varlıklar olmadığı içindir. Fiziksel gücünü kadın bedeni üzerinde güçlü imajı yansıtmak için kullanmalarıdır. Tüm dünyada maalesef ki kadın sadece doğurganlığı ile kutsaldır. Kadına başka alanlarda çok şans verilmemiştir. Ülkemizde okul başarı sıralamasında kadınlar önde ancak mezun olduklarında bu başarılı insanlar göremiyoruz. Ya genç yaşta evlendiriliyor ya da pasif görevlerle iş dünyasında yer almaya çalışıyorlar. Tabi ücret eşitsizliğide cabası. Toplumda şu şekilde bir algı var; kadın sonuçta doğurduğu çocuğu eğitir. Burda yanlış eğitilen çocuklar olunca hemen kadına suç damgası vurulur. Bu bir yanılgıdır.
Kadın evde nasıl bir değer görüyorsa çocuk bunları görerek büyür. Kendi varlığını kabullendirmek için güçlü olan figürü örnek alır. Eşi tarafından değer görmeyen anneyi çocuğuda dinlemez. Toplum da gerekli saygıyı göstermez. Kadın figürü onun gözünde hep zayıf halka olarak görülür. Ataerkil toplum bakış açısıyla büyüyen bir çocuktan farklı bişey beklememek lazım. Kadına verilen önemin artmadığı sürece o ülkenin gelişmesi, refaha kavuşması çok zor. Kadının söz sahibi olduğu ortamlarda toplum daha çok gelişir. Çocuklarımız annelerinin hangi görev yerlerinin olduğunu görerek büyür. Anne evde hep hizmetçi pozisyonundadır.
Dışarda bir erkekle aynı koşullarla çalışsada kadın yorulmayan bir varlık olarak görülür. Kadının mesaisi bitmez ve makineye benzetilir. Biraz dirençsiz kalınca klasik laftalanmış sözlerle aşşağılıyıcı bir tavırla ‚bunun tarihi geçmiş, en kısa zamanda değiştirmek lazım“ diye küçümserler. Toplumun bilinç altına yerleşen bu zihniyeti değiştirmek çok kolay görünmüyor: “köyde yaşayan kadınlar mı, yoksa şehirde yaşayan kadınlar mı daha çok eziliyor?“ diye sorulursa eğer: Her iki toplumdada kadın farklı sıkıntılar yaşıyor örneğin; köyde yaşayan kadınların büyük bir kısmı eğitim, kıyafet, sosyal hayat ve benzeri bir çok konudan mahrum kalıyor. Şehirde yaşayan kadın ise fırsat eşitsizliğine maruz kalır. Şehirde okuyan çocuğu varsa yükü daha da ağırlaşır. Tüm sorumluluğu üstlenir. Bir öğretmen kadar efor sarfeder. Ya akşam yemeği.. elbette aksatmaz. Evdeki hizmetçilik pozisyonu değişmez.
Çalışması, öğrencisiyle ilgilenmesi, evdeki her işin yolunda gitmesini sağlaması gerekiyor. Tabi bir de şöyle bir yeteneği daha var; Bu kadar hayat mücadelesi vermesine karşın kimse ne iş yaptığını görmez. Böbürlenmeden her işe yetişecek kadar güçlüdür. Kadın toplumun çeşitli etnik gruplarına karşı çizgisini korumak zorundadır. Küçük bir hatayı canıyla öder. Kadın hep zavallıymış gibi erkek egemenliği altına konumlandırılır. Erkek kadına koruyucu bir kalkan görevi üstlenerek kadını aciz olduğuna inandırıp bununla böbürlenir.. Sanki kadın başka alanlarda başarı sağlayamıyormuş gibi medyada da kadın hep dişiliği ile ön plandadır.
Çizgi film karakterlerinde ise kadın zavallı kurtarılmayı bekleyen bir figür gibi çocuklarımıza erken yaşlarda empoze edilir. Örneğin; pamuk prenses, rapunzel, sindirella ve benzeri bir çok karakterlerle kadına bu elbiseyi giydirirler. Ancak tüm yaşanmışlıklara rağmen inanıyorum ki bir gün gelecekte kadınların önemi artacak, hatta çıtayı bir üst basamağa yükseltecekler. Teknoloji o kadar gelişti ki ürettiğimiz teknolojinin eseri konumuna geldik.
Her geçen gün insanlık biraz daha yalnızlaşıyor. Toplumda psikolojik travmalar her geçen gün artarak devam ediyor. Yine kadınlarımız duygusal zekalarını konuşturacak ve oluşan bu duygusal boşluğu daha kucaklayıcı, yapıcı, sevgi dolu kalpleriyle dolduracaklar. Kadınlar her türlü zorluğun ve zorbalığın karşısında varolma mücadelesine devam edeceklerdir. Umudun güzelliğin hoşgörünün adresinin kadın olduğunu anlayacaklar. Kadının değerini bir gün çok daha iyi anlayacaklar.