Işıl ÇALIŞKAN
RUS Yazar Anton Çehov’un son oyunu Vişne Bahçesi, 19’uncu yüzyıl Rusya’sında, toprak sahibi bir ailenin farklı dönemlerdeki seyirciyi kendi hayatlarına bakmaya davet eden bir klasik. İnsan ve yaşam gerçeğinin tüm sadeliğiyle aktarıldığı oyunda; hüzün ve mutluluk, aşk ve keder, komedi ve yıkım iç içe…
Mehmet Birkiye’nin yönettiği oyunda Esra Bezen Bilgin, Sezen Düzakar Çetindaş, Ezgi Özbalı, Nuri Karadeniz, Fatih Sevdi, Başar Alemdar, Bülent Baytar, Seda Güven Şahin, Emre Işık, Zeynep Özan Topçu, Cüneyt Gürbüz, İlker Bağlam gibi isimler rol alıyor. Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın sahneleyeceği oyun 25. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 12 Kasım Cuma 20.00’de ve 13 Kasım Cumartesi 15.00’te DasDas’ta izleyiciyle buluşuyor. Birkiye ile Vişne Bahçesi’ni ve Çehov’u konuştuk.
Vişne Bahçesi’nin sizin için anlamını dinlemek isteriz öncelikle…
İzin verirseniz bu soruya öznel bir yanıt vermek istiyorum. Vişne Bahçesi’ni sahnelerken bu öznel durum sahneleme biçimimi etkilemedi ama oyun seçimimi, Vişne Bahçesi’ni tercih etmemin nedeni oldu.
Konservatuar 3’üncü sınıf öğrencisiyken hocam Yıldız Kenter Vişne Bahçesi’ni okul oyunu olarak sahneliyordu. Ben de Lophain oynuyordum. Bir türlü de beceremiyordum. Bir gün benimle özel olarak saatlerce çalıştı. Okulun birinci katında bir piyano odasında. Tabii yine beceremedim. Çok sinirlenip karnıma bir yumruk attı. Buranda algılayacaksın diye de bağırdı. Çok garip gelebilir ama sanırım ne yapmam gerektiğini anladım. Oyunu oynadık. Yıl sonunda da yüksek bir bitirme notu aldım.
Aradan epey bir zaman geçti, aynı okulda ben de hocalık yapmaya başladım. Ve okul oyunu olarak Vişne Bahçesi’ni sahneledim. Yıldız Hanım izledi, herkesi tebrik etti ve ertesi gün tiyatroda beni odasına çağırıp bir metin verdi; Refik Erduran’ın Ramiz ile Jülide oyunu. “Bunu sahneleyeceksin” dedi, “Müşfik’le ben oynayacağım”. Belki beklediğiniz cevap bu değildi ama benim için böyle bir yeri var.
Yönetmen Mehmet Birkiye
Şahane bir hikâyesi varmış. Bir Çehov oyunu sahnelemekle ilgili neler söylersiniz peki?
Çehov oyunları yapılan tartışmalar hepimizin malumudur. “Oyunları komedidir.” “Hayır trajedidir.” “Aslında traji-komiktir.” “Çehov’da devrimin ayak sesleri vardır.” “ Çehov’da zaman size sürtünerek geçer.” “Çehov’da hüznü elle tutabilirsiniz.” “Absürt Çehov ile başlar.” vb. Bunların hepsinde gerçek payı vardır kuşkusuz. Bir analoji ile anlatmaya çalışayım: Benim için Çehov sanki pencereden sokağı izlemek gibi. Yapacak bir şey bulamayınca oturup dışarıya bakarsınız. -Annemin tabiri ile camdan bakarsınız- sokak durağandır, pek dikkate değer büyük olaylar olmaz. Zaman hızlı akmaz, olaylar birbirini takip etmez, bir köşede bir şey olurken öbür köşede başka bir şey olabilir. Bazen kısa süreli bir heyecan dalgası eser, siz anlayana kadar geçip gider. Söz, zaman zaman anlam bağlantısını yitirir. Doğru mu duydum? diye düşünürsünüz. Güneş açar, kar yağar, yer buz tutar insanlar düşer kalkar, karşı apartmana gelin gelir, bir yerden ölüm acısının hıçkırıklarını duyarsınız ama yine de önemli şeyler olmuyor gibidir. Tek ilgi çekici olan pencereden kalkmanın aklınıza gelmemesidir. Galiba artık sokağa bakmıyor ilk defa sokağı görüyorsunuzdur. Bunu sağlayan da Çehov’dur.
DAĞILANLARIN METAFORU
Bu metnin yıllara meydan okuma nedeni nedir sizce?
Bence bu metin kaybolup giden, zamanın gücüne dayanamayıp eriyen, dağılan her şeyin bir metaforu sanki. Kimi zaman geçmiş bir mutlu yaşamın, kimi zaman geri gelmesi mümkün olmayan bir güzelliğin, kimi zamanda bizi geçmişe bağlayan ama ileri gitmek için kurtulmamız gerektiğini kendimize itiraf edemediğimiz şeylerin bir sembolü. Ben böyle algılıyorum.
Vişne Bahçesi günümüz için nasıl bir önem atfediyor?
Eğer bir önceki sorudaki çıkarımım da gerçek payı varsa; yapay bir hızla ilerleyen dünyamızda her insanın geride bıraktığı birçok şey var. Üstelik şimdi bunlar eskiden olduğu gibi zamanın gücüne dayanamayıp eriyen şeyler de değil. Şimdiki zamanın sizden zorla kopardığı şeyler. Vişne Bahçesi oyunun sonunda ölür ama bu ölüm doğaldır. İçindeki insanlar onunla birlikte keyifli bir yaşam sürmüştür. Ölümü acıdır ama boşa da gitmemiştir. Oysa şimdi bir şeyin ne olduğunu bile anlamadan bizden koparılıyor. Vişne Bahçesi, bugünlerde bize doğal gelen bu koparılmanın doğal olmadığını, yaşamın hoyratça tüketilmesi olduğunu anlatabilir belki. Önemi burada olabilir mi?
Kesinlikle… 25. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bu oyunla sahne almanın sizin için nasıl bir anlamı var?
İstanbul Tiyatro Festivali dünyada yeri olan önemli bir tiyatro etkinliği, burada yer almak sadece bizim için değil, dünyanın sayılı tiyatroları için de önemli bir gösterge. Üstelik önemli bir dönüm noktasında 25’inci yılda yer almakta başka bir ayrıcalık.
YÜZLEŞME İHTİYAÇTIR
Oyun Kocaeli Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. Bir şehrin tiyatrosunun olması o şehir için neden önemli?
Bu sorunuza cevap vermek zor. Çünkü tüm klişeler kapıda bekliyor. Şöyle sorsak, “Tiyatrosu olmayan bir şehirde mi yaşamak istersiniz, tiyatrosu olan bir şehirde mi?” Dilerim orta sınıf buna (Klasik Küçük Burjuva anlamında kullanıyorum) büyük çoğunlukla tiyatrosu olan diye cevap verir. Umuyorum ki tiyatronun etkisini biliyordur ve tiyatronun aslında son iki yüzyılda temel taşıyıcılarından en önemlisi olduğunun farkındadır. Nasıl bir tiyatro anlayışı olursa olsun temel beklentisi gerçekle yüzleşmek ihtiyacıdır diye düşünmek istiyorum. Şu post-truth (gerçeklik ötesi) zamanlarında, şehirlerin karmaşık yaşam ilişkileri içinde üstünüzdeki günlük sosyal tozu silkelemenin en etkili yolunun, gerçekle yüzleşme olduğunun farkındadır diye umut ediyorum. Bir tür katarsis de denebilir mi? Bilemedim. Umarım çok karmaşıklaşan, anlamın giderek toz toprak altında kaldığı bugünkü şehirlerimizde tiyatro, yaşam gerçeği ile bağımızı tekrar kurabileceğimiz yerlerden biri olur. Dilerim savrulup gitmemek için tiyatrosu olan bir şehirde yaşamak herkes tarafından tercih edilir.