in ,

„Apocular düşündü, inandı ve yaptı“

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık

PKK’nin kuruluşu öncesi koşulları ve yapıları hatırlatan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Rêber Apo hiç kimsenin düşünmediği ve inanmadığı bir çıkış gerçekleştirdi. İğneyle kuyu kazar gibi geliştirdi” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, PKK’nin kuruluşunun 44. yılı vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü:

PKK her anı mücadeleyle geçen 43 yılı geride bıraktı, 44. PKK yılına giriliyor. Çıkış dönemini ve günümüzü karşılaştırdığınızda, PKK 70’li yılların başında hangi koşullarda ve misyonla, nasıl bir karakterle ortaya çıktı, günümüz koşullarında nasıl bir rol oynamaktadır? Bu süreçler boyunca neler değişti? Buna karşı PKK’nin kuruluşundan günümüze kadar değişmeyen ve devam eden karakteristik özellikleri nelerdir?

1970’li yıllar dünyada devrimci hareketlerin ve ulusal kurtuluş hareketlerinin geliştiği yıllardır. Topluluklar ve ezilen halklar kurtuluşu sosyalizmde aramaktadır. Kürtler ise on milyonlarca nüfusuyla varlığı inkar edilen halk konumundadır. Bu inkarcılığın en yoğun uygulandığı Kürdistan parçası ise o zaman Orta-Kuzey-Batı olarak ifade ettiğimiz Bakurê Kurdistan’dır. Rêber Apo, 1970’li yılların başında bu gerçekliği görerek bu ülke, bu halk özgürleşmelidir, demiştir. Bu özgürleşmenin de o dönemin yükselen yıldızı olan sosyalizm ideolojisiyle olacağına inanmıştır.

DÜŞMAN GERÇEĞİ VE KÜRT GERÇEKLİĞİ

Soykırımcı sömürgecilik altında Kürtler, Kürdistan’ın dört parçasında baskı ve zulüm altında çırpınır durumdadır. Bakurê Kurdistan’da ise Kürtler ölüm döşeğine yatırılmıştır. Kürtlük en büyük suç haline getirilmiştir. Kürtlük ölüm, Türkleşme ise yaşam kapısı olarak gösterilmektedir. Kürtler var ama Türkleşmekten başka geleceği olmayan bir halk durumuna düşürülmüştür. Rêber Apo, Kürdistan’da bir özgürlük mücadelesi verilmesi gerektiğini düşünmesiyle birlikte Kürdistan sömürgedir, demiştir. Türk devletinin sömürgeciliğini tanımlarken bu sömürgecilik, Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek, istiyor tespitini yapmıştır. Türk devletinin toplumsal, ekonomik, eğitim, kültür-sanat, siyasal yaşam, güvenlik, yargı, diplomasi, spor ve tüm yaşam alanlarıyla ilgili politika ve uygulamaları, Kürt’ü Türkleştirmeye yöneliktir. Anayasa da ulusal strateji de tüm kurumlar da bu amaca yönelik şekillendirilmiştir. Kürtler zor, baskı ve şiddet yanında kültürel soykırım kıskacına alınmıştır. O zaman şimdiki gibi soykırımcı sömürgecilik demiyorduk ama Kürtlerin üzerinde dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir soykırım politikası uygulanmaktaydı. Rêber Apo’nun, Apocuların, PKK’nin en temel farklarından biri bu gerçekliği derinden hissetmeleriydi. Rêber Apo’yu tarih sahnesine çıkaran da bu düşman gerçeği ve bunun yarattığı Kürt gerçekliğidir.

Türk devleti, Kürtleri kimliği, dili ve kültürü ile yok edip Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek için her türlü baskı ve zulmü uygularken, tüm dünya böyle bir soykırıma sessiz kalmaktadır. Türkiye, NATO üyesi olma konumunu da kullanarak Kürtleri yok etme politikasını açık ve pervasız bir biçimde uygulamaktadır. NATO ülkeleri Sovyetlerin güneyinde Türkiye’ye verdikleri rol nedeniyle Türkiye’nin tüm yaptıklarına ve işlediği suçlara göz yummuşlardır. Aslında Avrupa ve ABD, 100 yıldır uygulanan bu soykırım politikasının suç ortaklarıdır.

HİÇ KİMSENİN İNANMADIĞI BİR ÇIKIŞ

Kürtler soykırımcı sömürgecilik altında böyle yok oluşa doğru giderken, var olan örgütlerin Türk devlet karakterini doğru değerlendirme, Kürtlerin karşı karşıya olduğu tehlikeyi görme ve buna denk bir ideolojik-siyasi duruş, örgütsel yaklaşım ve mücadele anlayışları soykırımcı sömürgeciliği durduracak nitelikte değildi. Halkta da soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edilemez gibi bir yargı vardır. Her bakımdan cesaret kırıcı bu ortamda mücadeleye sevk edici ve inanç yükseltici etkenler neredeyse yok gibidir. İşte böyle bir ortamda Rêber Apo hiç kimsenin düşünmediği ve inanmadığı bir çıkış gerçekleştirdi. Koşullar zor olsa da bir örgüt yaratılabilir, mücadele edilebilir ve sömürgecilik yenilgiye uğratılabilir, demiştir. İmkansızlıkları şikayet konusu değil, mücadele gerekçesi yapan bir anlayışla ilk adımlarını atmıştır. İğneyle kuyu kazar gibi Apocu grubu yaratmış ve geliştirmiştir.

RET VE KABUL ÖLÇÜLERİNİN DÜZEYİ

Rêber Apo, ilk önce zihniyette büyük bir değişiklik yapma çabası içinde olmuştur. Mevcut durum kabul edilemez, demiştir. Mevcut Kürt gerçekliğini kabul etmeyi, normal görmeyi Kürtlüğe ihanet olarak görmüştür. Bu nedenle bu durumun kabul edilemeyeceği anlamında „Kendisine ihanet ettirilmemiş Kürt bırakılmamıştır“ biçiminde bir değerlendirmede bulunmuştur. İşte bu düzeyde ret ölçüleri; güçlü kabul ölçüleri ortaya koymak demektir. Zaten bu nedenle Apocu grubun da PKK’nin de yaşam, örgüt ve mücadele ölçülerini en yüksek düzeyde tutmuştur. Apocu grup o koşullarda hiç kimsenin, hiçbir örgütün, siyasi gücün inanmadıklarına inanarak farklılığını ortaya koymuştur. Apocu grup, söylediklerine inanan, buna göre yaşayan, davranan, örgütlenen ve mücadele eden bir grup olarak kısa sürede hiç kimsenin beklemediği gelişmeler yaratmıştır. Apocu grubun böyle gelişeceğini hesaplamayarak devlet de diğer gruplar ve birçok kesim gibi büyük bir yanılgı içine düşmüştür.

BAŞINDAN BERİ ÖZ GÜCE DAYANMAK

Biz soğuk savaşın keskin sürdüğü bir dönemde tarih sahnesine çıkmıştık. O dönem bizler açısından sosyalizmin varlığı ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmiş olması güç veriyordu. Bunun dışında tüm etkenler aleyhimizeydi. Biz zaten o dönemin sosyalist ülkeleri olarak bilinen ne Sovyetlerle, ne Çin’le, ne de Arnavutluk’la bir ilişki içindeydik. Hatta bu ülkelerle ilişkili sol güçlerin çoğunluğu bize karşıydılar. Biz ne bu ülkelerden güç aldık ne de bu ülkelerde sosyalist denilen sistem yıkılınca etkilendik. Biz başından itibaren öz gücümüze dayandık. Neredeyse kurduğumuz her 3-4 cümlede özgüce vurgu yapıyorduk. Sadece ideolojimize, inancımıza ve örgütlü gücümüze güvenen bir hareket olarak tarih sahnesine çıktık. Biz tarih sahnesine çıktığımızda 6-7 tane Kürt örgütü vardı. Bunlar neredeyse kendilerini Kürdistan’ın sahibi olarak görüyordu. Bizim gibi bir hareketin gelişmesine şans tanımıyorlardı. Bizim grubumuzun tümüne yakını işçi, köylü ve yoksul aile çocuklarından oluşmuştu. Diğer örgütleri oluşturanlar ya ağa, bey, aşiret, reisi yada ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarıydı. Bu farklılığımız çok belirgin ve çarpıcıydı.

DARBE VE DİĞER ÖRGÜTLERİN DAĞILMASI

1970’li yıllarda Türkiye’de sol güçlerin, Kürdistan’da ise PKK başta olmak üzere Kürt grupların önemli bir örgütlülüğü gelişmişti. Bu durum NATO’nun önemli ülkesi olan Türkiye’yi zayıf düşürdüğünden NATO ve Kürt egemen sınıflarına korku yaşatıyordu. Bu gelişmelerin önünü almak, Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve sol güçleri ezip tasfiye etmek için Türk ordusu 12 Eylül 1980’de askeri faşist bir darbe gerçekleştirdi. İşte bu faşist darbe dünyanın en zor mücadelesi olan Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından bazı netleşmeleri ortaya çıkardı. Kürdistan devriminin zorluklarına göre örgütlemeyen ve kadro duruşunu ona göre şekillendirmeyen diğer Kürt örgütleri bu baskı ortamında dağıldı.

İLK GÜNDEN İTİBAREN DOGMATİK DEĞİLDİ

1980’li yılların sonrası aynı zamanda Sovyetler, Doğu Avrupa, Arnavutluk, Çin gibi ülkelerin sosyalist rejimlerinin yıkıldığı yıllardı. Çin zaten devlet kapitalizmine yönelmişti. Bu ve başka nedenlerden dolayı Çin’e yönelim olmadı. Ulusal kurtuluş mücadeleleri veren ülkeler de kısa sürede kapitalist modernist sistemin yörüngesine girdi. Birçok sol güç ideolojik olarak sağa kaydı; sistem içi partiler haline geldiler. Sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gerilediği bir dönemde PKK örgütsel, siyasi ve askeri olarak daha etkin ve mücadele eden bir güç haline geldi. Öz güce dayanarak gelişmiş PKK’nin Önderliği sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır, diyerek bu gelişmelere karşı tavrını ortaya koydu. Daha ilk günlerden itibaren dogmatik düşünce tarzına sahip olmayan Rêber Apo, reel sosyalizm yıkılmadan önce de bazı yanlışlıkları eleştiriyordu. Reel sosyalizmin çözülüşünü esas olarak iç etkenlerden gördüğünden ideolojik ve politik alanda geliştirdiği eleştiriler o yılların sosyalizm karşıtı rüzgarları karşısında PKK’yi sadece ayakta tutmadı, aynı zamanda gelişmesini de sağladı.

PKK’Yİ AYAKTA TUTAN TEMEL ÖZELLİKLERİ

Kuşkusuz 1973’te başlayan grup aşamasından bugüne kadar dışındaki birçok etkenin değişmesi yanında; PKK’de de önemli değişiklikler yaşandı. Zaten gelişip güçlenmesi de PKK açısından yeni durumları ortaya çıkardığı gibi, yeni sorunlarla da karşılaştı. Ancak PKK’yi bugüne kadar ayakta tutan ve değişmeyen etkenler çok önemlidir.

PKK’nin en temel kimliği başından itibaren tüm geriliklerle, sistemle bağını koparmaktır. PKK insanlığı ve Kürt halkını zulüm, baskı, sömürü ve soykırım altında tutan sistem ve onun yaşam tarzıyla bağını koparmıştır. Arkasındaki geri ilişkileri bırakıp köprüleri yakmış, tamamen Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamına kilitlenmiştir.

Öz gücü dışında hiçbir güce dayanmamıştır. Kendine öz güveni esas almıştır. İmkansızlıkları ve zorlukları hiçbir zaman şikayet konusu yapmamıştır. Kürdistan devriminin her zaman zorluklarla karşılaşacağına inanmış; bu nedenle karşısına çıkan her zorluğu mücadele gerekçesi ve mücadeleyi daha güçlü verme gerekçesi olarak ele almıştır.

Örgütü ve yoldaşlık ilişkilerini en temel güç kaynağı olarak görmüştür. Bu var olduğu müddetçe mücadelenin hiçbir saldırı karşısında yıkılamayacağı inancıyla tüm zorluklar örgüt gücü ve yoldaşlıkla aşılmıştır.

PKK militanları özgür ruhlu olmuş; bu özgür ruh da hiçbir baskı ve zulüm karşısında boyun eğmeyeceğinden tüm düşman saldırıları boşa çıkmıştır. PKK’nin bu değişmeyen yanları değişen yanları ile birlikte PKK’yi her zaman güçlü tutmuş, bugün sadece Kürtlerin değil; tüm Ortadoğu halklarının ve insanlığın umudu haline gelmiştir.

HAREKETİ PARTİLEŞTİRMEK GEREKİYORDU

43 yıllık kesintisiz mücadelenizde önemli değişim ve dönüşüm süreçleri oldu. İlk grup döneminden başlayarak, Kürdistan’a açılım, Partileşme, zindan direnişi, 15 Ağustos Atılımı, KONGRA-GEL ve KCK ilanları, PKK’nin yeniden inşa süreci, devrimci halk savaşı stratejisine evrilme, demokratik ulus modeli ve demokratik modernite paradigması… Bu önemli atılımlar ve değişim-dönüşüm süreçleri ile birlikte PKK nasıl bir hareket halini aldı?

Ocak 1976’da Ankara’da yapılan bir toplantıyla grubun artık tümüyle Kürdistan’a taşınması kararı alındı. Bu tarihten önce de Kürdistan’ın birçok şehrinde çalışmalar oluyordu. Bunların bir kısmı dönemsel çalışmalarken, bir kısmı da süreklileşen çalışmalardı. Ancak grup tümüyle Kürdistan’a yönelmemişti. Ocak 1976’dan sonra Ankara hala değerlendirilse de esas olarak Kürdistan’da çalışan bir grup durumundaydı. Tüm önemli kadrolar ve yeni kadrolaşmış arkadaşlar artık çalışmalarını Kürdistan’da yürütüyordu. Haki Karer’in 1977’deki şehadeti, genişleyen kitle ve artan kadrosuyla Apocular ciddi bir siyasi hareket halini almıştı. Bu nedenle önemli toplumsal zemine ve kadroya ulaşmış hareketi partileştirmek gerekiyordu. Böylece mücadelenin daha örgütlü, programlı ve planlı hale getirilmesi sağlanacaktı. Bu mücadeleyi yürütecek profesyonel bir organa kavuşması için 27 Kasım 1978’de 1. Kongre gerçekleştirildi. Bu aynı zamanda soykırımcı sömürgeci Türk devletine karşı mücadeleyi daha etkili geliştirme, mücadelede kararlılığı ve süreklileşmeyi ifade ediyordu. Ortaya konulan düşünce ve hedefler de güçlü bir iddia ortaya koyma oluyordu.

12 EYLÜL’E ZİNDANDA VE DAĞDA YANIT

Türk devleti, parti öncülüğünde mücadelenin gelişmesine 12 Eylül faşist darbesiyle karşılık verdi. 12 Eylül faşizmi, Kürt halkı üzerinde ağır bir baskı yürütürken tutsaklar şahsında PKK’yi zindanlara gömmek ve halkın özgürlük umudunu kırmayı hedeflemiş; ancak zindan direnişi düşmanın bu uğursuz amacını tersine çevirmiştir.

Zindan direnişinin ideolojik yenilgiye uğrattığı 12 Eylül faşizmine, 15 Ağustos’ta tarihi diriliş hamlesiyle karşılık verilmiştir. 15 Ağustos, 1990’lı yıllarla birlikte gerçekleşen serhildanlarla diriliş devrimine dönüşmüştür.  Rêber Apo’ya yönelik uluslararası komployla Kürt halkının özgürlük mücadelesi tasfiye edilmek istendi. Ancak Rêber Apo’nun vurguladığı tarihsel komplolar gelişmeleri durduramaz hızlandırır, tespiti Rêber Apo’nun yeni paradigması temelinde PKK’nin yeniden inşası ile yaşadığı dönüşümle gelişip güçlenmesiyle doğrulanmıştır. KONGRA GEL kongreleri ve bu temelde ilan edilen ve inşa edilen KCK sisteminin kuruluşu ile birlikte PKK açısında yeni bir dönem başladı. Rêber Apo buna PKK açısından 3. Doğuş dedi. 3. Doğuş, kapitalist moderniteye karşı kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasıyla demokratik modernite alternatifini ortaya koymak oluyordu. Bu 5 bin yıllık erkek egemenlikli devletçi sisteme karşı kadın özgürlükçü devlet dışı bir toplumsal siyasi sistemi hedefliyordu. Bu da örgütlü demokratik topluma dayalı demokratik konfederal toplumsal ve siyasi sistemle demokratik sosyalizmi gerçekleştirmek anlamına geliyordu.

YENİ İDEOLOJİK POLİTİK YAKLAŞIMIN ETKİSİ

PKK bu önemli atılımlar, değişim-dönüşüm süreçleriyle yeni bir siyasal hareket haline geldi. Kuşkusuz önceleri de PKK’nin sunduğu ideolojik ve siyasi sistemi parça parça benimseyen ve mücadele eden ideolojik siyasi hareketler vardı. Ancak PKK bütünlüklü bir paradigma ve ortaya koyduğu yeni siyasi ve toplumsal programla o güne kadar var olan tüm siyasi hareketler, devrimci hareketler ve sosyalist hareketlerden çok farklı bir parti haline geldi. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin uluslararası ve bölgesel boyutu ve çok zorlu bir mücadele olması, böyle bir ideolojik güç ve politik yaklaşım ortaya çıkardı. Bu ideolojik politik yaklaşım Kürt halkının özgürlüğünü sağlayacak esas yol, yöntem, strateji ve taktik olduğu gibi, Ortadoğu’yu demokratikleştirecek ve insanlığı sömürü ve baskıdan kurtaracak bir ideolojik ve politik çizgidir. Hala dünyada yeterince tartışılmış değil, hala tüm Ortadoğu halklarına ulaşmış değil. Ancak Kürt halkının mücadelesi içinde pratikleşmesi Ortadoğu ve tüm insanlığın sorunlarına çözüm olacak bir nitelikte olduğunu gözler önüne sermiştir. Soykırımcı sömürgecilik ve onu destekleyen kimi uluslararası güçler PKK’nin bu yeni çizgisini görüp etkisiz kılarak tasfiye etmek isteseler de böyle düşüncelerin yeni yaşam projelerinin tasfiye edilmeyeceği tarihteki örneklerde görülmüştür. Yeter ki pratiğe girip siyasi bir güç olduktan sonra sapmaya uğramasın. Ancak bu yeni paradigma temelinde ortaya konulan ideolojik-politik çizgide iktidarcılık olmadığı için bu tehlikeyi bertaraf edecek bir öze sahiptir.

SİSTEM ÇÖZÜLDÜ, ALTERNATİFİ DE KONULDU

Rêber Apo’nun reel sosyalizmin yıkılış süreci ve sonrasındaki yoğunlaşmaları uluslararası komployla İmralı’da esaret altına alınmasıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Rêber Apo için İmralı, yoğunlaşmasının zirveleştiği inziva süreci haline gelmiştir. 5 bin yıllık sömürücü, baskıcı, devletçi sistemin tüm şifreleri çözülmüştür. Artık erkek egemenlikli devletçi kapitalist modernist sistem kendi gerçeğini gizleyemez. Sistem çözüldüğü gibi alternatifi de güçlü biçimde konulmuştur. Klasik sosyalizmin içinde taşıdığı eksiklikler aşılmış; reel sosyalizmin durumuna düşmeyecek bir sistem gerçeği ortaya çıkarılmıştır. Günümüzün ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal sorunlarının neden arttığı ortaya konulduğu gibi, çözüm yolları da gösterilmiştir. Bu karakteriyle PKK, tüm insanlığa kurtuluş yolunu gösteren hareket haline gelmiştir. PKK, Kürt halkının varlığını güvenceye alacak ve Kürtlerin özgürlüğünü sağlayacak ideolojik-politik çizgiyi ortaya koyduğu gibi Demokratik Modernite, Demokratik Ulus, kadın özgürlüğü, Demokratik Konfederalizm, özgür birey ve demokratik komün, yeni demokratik toplum yaşamı, tüm insanlık için kurtuluş reçetesidir. Kuşkusuz mutlaka derinleştirilmesi, ayrıntılandırılması gereken yanları olacaktır. İmralı koşullarında yazılması ve dışarıya çıkarılma zorluklarının getirdiği bazı sınırlılıklar olabilir. Ancak insanlığın kurtuluşu için esas doğrultunun verildiğini düşünüyoruz. Bu açıdan Önderliğin düşünceleri ve PKK’nin mücadelesi, bugün evrensel karaktere kavuşmuştur.

ERKEN İKTİDAR HASTALIĞI

PKK’nin ideolojik, politik, örgütsel ve eylem çizgisi Kürdistan, bölge halkları ve dünya genelinde ne tür sonuçlar açığa çıkardı? Dünyadaki diğer devrim güçleri ve ezilen halklar açısından nasıl bir deneyim yarattı?

PKK başından itibaren Kürt halkının özgürlüğü için tarih sahnesine çıkmıştı. Sosyalist ideolojisiyle halkların kardeşliği temelinde bir mücadele çizgisine sahipti. Ancak ulus devlet anlayışının etkisi vardı. Özgürlüğü esas alan bir parti olarak devlet fikri yapılanması çok öne çıkmıyordu. Ancak ulus devlet teorisi düşünce ve pratiğimizde etkisini gösteriyordu. Böyle olunca zihniyet ve düşünce olarak ulus devlet temelinde Kürtlerin üzerinde soykırım uygulayan Türk devletinin argümanlarını aşmada yetersizlikler ortaya çıkıyordu. 1990’lı yıllarda gerilla çok büyümüş; Kürdistan’ı tümden özgürleştirecek hale gelmiştir. Ancak erken iktidar hastalığı nedeniyle imkanlar değerlendirilemedi; gerillanın eylemleri Kürdistan’ı özgürleştirme doğrultusunda geliştirilemedi. Türk devletini yıpratan bazı darbeler vurarak dönemi kurtaran bir durumdan çıkamadı. Bunda Rêber Apo’nun dediği gibi ortaya çıkan imkan ve gelişmeler karşısında bunu sonuç alıcı hamlelere dönüştürme yerine erken iktidar hastalığı ile değerlendirememe durumu yaşandı.

BİZZAT HALKI GÜÇ YAPMAYA DAYALI

Rêber Apo’nun yeni paradigması ulus devleti değil, özgür toplumu hedeflediğinden; halk adına güç olma değil, bizzat halkı güç yapmaya dayalı Demokratik Konfederalizm anlayışına sahip olduğundan kadın ve gençlik başta olmak üzere tüm toplumu demokratik örgütleme içine çekti. Özgür ve demokratik yaşamın örgütlenmesi devrim ve Kürdistan’ı özgürleştirme sonrasına bırakılmadan bugünden halkın güç olmasını sağlayan özgürlük ve demokrasi mücadelesi gerçeği ortaya çıktı. Artık tüm siyasi yapılar ve her türden örgütlenme, örgütlenerek güç olmuş halkı, gençliği ve kadını dikkate almak zorunda kaldı. Öyle ki iktidar ve devleti hedefleyen merkeziyetçi yönetim alışkanlıklara sahip siyasi partiler, hatta sivil toplum örgütleri olarak ifade edilen kuruluşlar, kadınların ve gençlerin bu örgütlü tutum ve duruşlarından rahatsızlık duymuşlardır. Yani merkezi ve sadece talimatlarla yönetememenin rahatsızlıklarını dışa vurmuşlardır.

Kuşkusuz PKK’deki eleştiri-özeleştiri kültürü toplumda da belli düzeyde yer etmişti. Ancak Rêber Apo’nun yeni paradigmasıyla birlikte toplum daha fazla düşünce belirten ve eleştiren duruma gelmiştir. Öte yandan demokratik ulus anlayışı, Kürdistan’daki tüm diğer etnik ve dinsel toplulukların özgürlük mücadelesine daha fazla yakınlaşmalarını beraberinde getirmiştir. Bir tek etnik kimliği ve inanç kimliğini esas alan bir Hareket olmadığımız daha net görüldü. Aslında PKK bugünkü demokratik ulus anlayışına yakın anlayışı başından beri savunuyordu.

KADIN ÖZGÜRLÜK İDEOLOJİSİ

Toplumsal değişim ve dönüşümde en büyük etkinin kadının örgütlenmesi ve özgürleşmesinden ileri geldiği çok iyi görüldü. Rêber Apo’nun kadın ve aile çözümlemeleri, 1990’lı yıllarda geliştirdiği kadın ordulaşması, 8 Mart 1998’de kadın kurtuluş ideolojisini ortaya koyması, İmralı’da daha kapsamlı bir ideolojik teorik derinliğe kavuştu. Rêber Apo’nun paradigması, ideolojisi ve özgürlükçü demokrasi sisteminin merkezine oturan kadın özgürlük ideolojisi sadece PKK’de değil, toplumda da çok büyük değişiklikler ortaya çıkardı. Kadınlar artık örgütsel yapıların ve siyasi mücadelenin en temel aktörü haline geldi. Rêber Apo’nun siyasi örgütlenmeler ve tüm örgütsel yapılarda eşbaşkanlığı ve kadın-erkek eşit temsilini savunması zihniyette, toplumsal, kültürel ve siyasal yaşamda çok ciddi değişiklikler ortaya çıkardı. Güneşin doğuşuna bakar gibi tüm dünya kadınları Kürdistan’a ve Kürt kadınına bakmaya başladı. Herkes şunu gördü; kadındaki büyük değişim ve dönüşüm toplumsal yaşam ve siyasette radikal dönüşüm anlamına gelmektedir. Özgürlük ve demokrasi bilincinin toplumsallaşmasının esasının kadının özgürlük mücadelesiyle sağlanacağı en somut biçimde Kürt toplumsal gerçeğinde görüldü.

HALKLARIN NEFES ALDIĞI ZİHNİYET

Rêber Apo’nun ortaya koyduğu demokratik ulus anlayışı zaten Kürtler açısından demokrasi ve özgürlükleri esas alan siyasi anlayışı geliştirdiği gibi bölge halklarının da Kürtlere bakışını değiştirdi. Başta Türkiye ve Suriye’de olmak üzere Kürtlerle Türkiye halkları, Kürtlerle Suriye halkları arasında kardeşlik ve eşitlik temelinde ortak yaşama dayalı anlayış gelişti. Milliyetçilik, dincilik ve mezhepçiliğin yükseltildiği Ortadoğu’da demokratik ulus, halkların nefes aldığı bir zihniyet ve kültür yarattı. Özgürlüğü devlet olmada gören anlayış yerine özgürlüğün ancak örgütlü topluma dayalı demokratikleşmede olduğunun görülmesi de demokratik ulus anlayışının gelişmesinde etkili oldu. Bu durum Kürtlerde özgürlüğü kazanma için demokrasi kültürü ve demokrasi mücadelesini geliştirmesi gerektiği bilincini yükseltti. Bu aynı zamanda özgürlük için tüm halkın seferber olmasını beraberinde getirdi. Kürdistan’ın özgürlüğü açısından tüm Kürt halkının harekete geçtiği yeni bir dönem başlattı. Çünkü Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü çok somut hale geldi. Toplumsal özgürlük, bireysel özgürlük ve bir bütün olarak Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü iç içe geçti. İşte bu gerçeklik Kürdistan halkının özgürlük mücadelesine yönelik her türlü saldırıya karşı durmasını sağladı. Kürt halkı ve Kürdistan’ın özgürlüğünün bizzat toplumun demokratik örgütlenmesi ve demokratik yaşamına dayandığının görülmesi, kuşkusuz çok önemli bir zihniyet değişimidir. Bu da politik mücadele ve özgürlük mücadelesine çok büyük bir güç katmıştır.

ORTADOĞU HALKLARI İÇİN KURTULUŞ YOLU

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Rêber Apo’nun yeni paradigması temelindeki ideolojik ve politik çizgisine kadar Ortadoğu bir çıkmazı yaşıyordu. Sorunların nasıl çözüleceğini bilmiyordu. Neredeyse despotik iktidarlar, Ortadoğu halklarının kaderi gibiydi. Ortadoğu’daki özgür ve demokratik yaşamdan yoksunluk değişmeyecek bir kader gibi duruyordu. Rêber Apo’nun yeni paradigması ve ideolojik-politik çizgisiyle birlikte Ortadoğu halkları için de bir kurtuluş yolu açıldı. Kuşkusuz Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisi hızlı ve yaygın biçimde Ortadoğu halklarına yansıtılamadı. Bu nedenle Arap halkının her yerde ayağa kalkışı doğrultusuz kaldı. Kuşkusuz bu ayağa kalkışta Kürt halkının özgürlük mücadelesinin belli bir etkisi olmuştur. Ancak doğrultusuz kalması, DAİŞ’in bu ayağa kalkışı yönlendirerek kendi sapkın siyasi anlayışına alet etmesi gerçekleşti. Rêber Apo’nun düşünceleri daha erken ve yaygın Arap halkına ulaşsaydı DAİŞ ortaya çıkmaz, halkların arayışı kadın özgürlükçü demokratik ekolojik toplum ve demokratik ulus çizgisinde demokratik konfederal sisteme yönelebilirdi. 5 bin yıllık devlet ilk çıktığı alanda en ağır çöküntüsünü yaşarken alternatif yönetim modeli demokratik konfederalizme yönelim sağlanırdı.

ROJAVA DEVRİMİ MODELİ

Rojava Devrimi ile başta Araplar olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına bu model gösterildi. Zaten DAİŞ esas olarak askeri alanda değil bu alanda yenildi, daha doğrusu Rêber Apo’nun demokratik ulus ve demokratik konfederalizm çizgisi halklar tarafından görülmeseydi DAİŞ sadece askeri olarak yenilgiye uğratılamazdı. Askeri yenilginin yaşatılması böyle bir paradigmanın toplumlar tarafından görülmesi ortamında sağlandı. Ortadoğu halkları milliyetçilik, mezhepçilik ve iktidar çatışmasına girmeden barış, kardeşlik ve huzur içinde yaşanılabileceğini gördü. Bu nedenle artık Ortadoğu’da despot iktidarlar eskisi gibi yönetemezler ve ayakta kalamazlar. Halkların iradesi bölge ülkeleri tarafından da uluslararası güçler tarafından da şöyle ya da böyle dikkate alınacaktır.

Şu anda Suriye’de, Irak’ta ve tüm Ortadoğu’da halklar, Kürtlere Abdullah Öcalan sadece sizin değil bizim de önderimizdir, diyor. Zaten kadınlar Rêber Apo’yu kendileri için yeniden doğuş olarak görüyor. Ortadoğu’da halkların Kürtlere bakışı değiştiği gibi PKK’nin ideolojik-politik çizgisi her geçen gün Ortadoğu halkları için de daha fazla benimsenmekte; Ortadoğu’nun insanlık tarihinde yeniden yükselişe geçmesi bu çizgide görülmektedir.

ROJAVA DEVRİMİ’NE İLGİ

İktidara, devlete dayalı demokrasiyi esas almayan reel sosyalist pratiğin çökmesi sonrası ütopyasız, doğrultusuz hale gelen insanlık ve halklar için Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisi, bunun teorik çerçevesi büyük bir umut yarattı. Klasik sosyalist anlayışta olan hareketler olsa da bunlar halkların özlemlerine tam karşılık olamıyorlar. Çünkü iktidarcı devletçi zihniyetten tam kopamıyorlar. Sosyalizmle demokrasinin buluşturulmaması hala birçok sosyalist devrimci hareket için bir sorun olmaya devam ediyor. Bu açıdan Rêber Apo’nun çizgisi bu siyasi hareketler için bir değişim, tam anlamıyla demokrasiye dayalı bir sosyalist hareket olmalarında önemli etkide bulunmaktadır. İdeolojik olarak belli arayışlar yaşayan devrimci demokratik güçler özgürlük mücadelemizi daha iyi tanımaya yönelmişlerdir. Bu nedenle Rêber Apo’nun paradigması doğrultusunda pratikleşen Rojava Devrimi’ne yüzlerini çevirmişlerdir. Rojava, Rêber Apo’nun çizgisini az düzeyde pratikleştirebildiği halde kadın özgürlüğü ve devletsiz yaşam demokratik sol güçlerin ilgilerini çekmektedir. Bu gerçeklik Rêber Apo çizgisi tam uygulandığında halklar için daha büyük bir heyecan yaratacağını göstermektedir.

Rêber Apo’nun kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasının Bakurê Kurdistan’da yarattığı toplum gerçekliği de mevcut haliyle dünya halklarını, demokrasi ve özgürlük güçlerini etkilemektedir. Bakurê Kurdistan’a dünyanın dört bir köşesinden giden heyetler, kişi ve çevreler Kürt halkının yaşadığı değişimden, özgülük ve demokrasi anlayışından etkilenmektedirler. Rêber Apo’nun teorik olarak kapsamlı ortaya koyduğu demokratik sosyalist çizgi, bunun Bakurê Kurdistan ve Rojava’da yarattığı toplumsal yaşam dünya halkların ilgisini çekmektedir. Avrupa’daki Kürt halkının örgütlülük düzeyi ve yaşamı da halkları ve devrimci güçleri etkilemektedir. Dinciliğin ve milliyetçiliğin sadece Ortadoğu halkları için değil, dünya halkları için tehdit oluşturduğu günümüzde PKK’nin demokratik ulus anlayışı; dine demokratik devrimci anlayışla doğru yaklaşması dünya halklarını etkilemekte, bu yönlü deneyimler dikkatle takip edilmektedir.

1. ANF

Cemil Bayık: PKK’de şehadetler, bir emir makamıdır

PKK’de şehadetlerin bir emir makamı olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “PKK şehitler partisidir; şehitlerin ölçüleri ve inançları, mutlaka Kürt halkının özgürlüğünü sağlatacaktır” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile PKK’nin kuruluşunun yıl dönümü vesilesiyle ANF´in yaptığı söyleşinin ikinci bölümü:

RÊBER APO SADECE BİR KİŞİ DEĞİLDİR

PKK ve Önder Apo arasında nasıl bir ilişki vardır? PKK’de ve yarattığı gelişmelerde Önder Abdullah Öcalan’ın rol, misyon ve önderlik pozisyonunu nasıl tanımlıyorsunuz?

PKK, ilk önce Apocular olarak bilindi, tanındı. Hareketin ilk sözcüğünden sonrasındaki tüm ideolojik, teorik ve politik çizgisine bu Önderlik damgasını vurdu. Düşünce, tarz, üslup, yöntem ve tempo olarak zihniyetini ve karakterini, Önderlik belirledi. Hepimiz bu Önderliğin düşüncesine, tarzına, üslubuna, yöntemine ve temposuna katıldık. Onun takipçisi ve izleyicisi olarak bu Hareket içinde yer aldık. Bizler üniversite öğrencileriydik. O dönemin sosyalist düşüncelerden etkileniyorduk. Bu yönlü kitaplar okuyor, pratikleri takip ediyorduk. Yine Kürt sorunu konusunda düşüncesi olan kişiler ve eğilimler vardı. Ancak bizler Önderliği dinledik, düşüncelerini doğru bulduk. Apocu grubun ve PKK’nin oluşumunda, katılımda ve büyümesinde Rêber Apo’nun etkisi ve damgası vardır. Rêber Apo bir tek kişi değildir; onda somutlaşan düşünce, tarz, üslup, yöntem ve tempodur. PKK büyüdü ve geliştiyse, etkili olduysa bunda ilk çıkışın doğruluğunun payı büyüktür, belirleyicidir. Kök önemlidir, öz önemlidir. Gövde, dal, budak artık ona göre şekillenir. Bu açıdan ilk doğuş çok önemlidir. Zaten bir kişiyi, toplumu, hareketi tanımak için onun ilk ortaya çıktığı an’a, zamana ve döneme bakılır. Bu bilimsel sosyolojik bir gerçektir. Derler ya 7’de ne ise 70’inde de oldur. Kuşkusuz değişim her zaman vardır ama o da kökleri üzerinde onun temel özelliklerini yansıtarak olabilir. Bazıları Apo niye bu kadar etkilidir, diyor. Hareketi o yarattı, düşüncesini, teorisini, stratejisini, politikasını, taktiğini ilk o belirledi. Sonradan biz katılsak da biz de bu düşüncelerle şekillendik. Bir yönüyle de Rêber Apo’nun yansımaları oluyorduk. Kuşkusuz tümüyle Rêber Apo gibi düşünüp pratikleşemiyoruz ama bizdeki olumlu ne varsa bunu yaratan ve sağlatan Rêber Apo olmuştur. Eksikliklerimiz ise Rêber Apo çizgisinde değişmeyen ve yetersiz kalan yanlarımızdır.

Rêber Apo bu Hareket içinde her zaman inisiyatifli, yaratıcı ve hamleci oldu. Biz takip edicisi ve uygulayıcısı olmaya çalıştık. Zaten her yerde bir kişi gelişkin ve etkinse o damgasını vurur. Tabi ki herkesin katkısı olur, emeği olur ama damgasını vuran o olur. Bu da insanlık tarihimizin, toplumsal siyasal mücadelelerin bir gerçeğidir.

KİŞİLİĞİ, DÜŞÜNCE GÜCÜ VE EMEĞİYLE

PKK, milyonlarca halkı ayağa kaldırdı, örgütledi, Kürdistan’ın dört parçası ve dünyada etkisi gelişti; gerilla mücadelesi güçlendi ve büyüdü. Daha üç kişi, 5 kişi, 10 kişi, 20 kişiyken Apocu grup ve PKK içindeki etkisi, saygınlığı, demokratik otoritesi bu düzeydeydi. Rêber Apo ile ilk tanışanlar Kemal ve Haki oluyor. Rêber Apo cezaevinden çıktıktan sonra ev sorunu ortaya çıkıyor. Kemal ve Haki’nin kaldığı ev öneriliyor. Rêber Apo oraya gidiyor. Kemal bu gidişi anlatırken ‘daha ilk günden kişiliği bizi etkiledi; bir hafta sonra evin yönetimi o oldu; bir ay içinde de düşüncelerini benimsedik’ diyerek Rêber Apo’nun temel özelliklerini ortaya koymuş oluyordu.

Rêber Apo ilk günden itibaren grup içinde düşünce gücü, liderlik özelliği, saygınlığı ve hep yaratıcı, çözümleyici rolü ve başarılı pratiğiyle öne çıkmıştır. Rêber Apo grup içindeki rolünü kişiliğiyle, düşünce gücü ve emeğiyle almıştır. Gruba katılan ve tanıyan herkes Rêber Apo gerçeğini böyle görmüştür. Rêber Apo her zaman tüm arkadaşlarının da etkili ve güçlü olması için teşvik etmiş, gereken desteği vermiştir. Zaten Rêber Apo’nun yanında kalan ve güç almayan hiçbir arkadaş olmamıştır. Zaten Rêber Apo gerçek yoldaşlık, yoldaşını güçlendiren ve alnını yıldızlara değdirendir, diyerek kendi Önderlik gerçeğini, PKK’de yönetim ve kadronun nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur.

AYAKTA KALMASINI SAĞLAYAN RÊBER APO’DUR

Şu açıkça söylenebilir ki; Rêber Apo olmadan ne bu Hareket gelişebilir ne de zorlu dönemleri atlatabilirdi. 12 Eylül askeri faşist darbeden sonra PKK ayakta kaldı ve 15 Ağustos’ta gerilla hamlesi başlattıysa bunu sağlatan Rêber Apo’dur. Zindandaki arkadaşlar bile Rêber Apo’ya inanarak güvenerek direnmişlerdir. Rêber Apo’nun kazandırdığı ruh onları büyük direnişçi yapmıştır. Rêber Apo, Kürdistan devrimi zordur, zorluğu göğüsleyecekler bu devrimi yürütebilir, dediği için zindanlardaki yoldaşlar en zor koşullarda direnmesini bilmişlerdir. Şehit düşmeden önce Rêber Apo’nun mutlaka örgütü toparlayıp mücadeleyi geliştireceğini söylemişlerdir. Rêber Apo’nun mücadeleyi geliştireceğine inançları tamdır.

HİÇBİR ZORLUK RÊBER APO’YU ALIKOYMADI

12 Eylül’den sonra PKK kadrolarının Ortadoğu sahasına, Lübnan’a, Filistin kamplarına çekilişi sağlandı. Filistin kamplarında gerilla eğitimi görüldü. 1980-84 arasında 12 Eylül faşizminden darbe alan PKK’nin toparlanması, yeniden örgütlendirilmesi tarihin en büyük önderlik çalışmalarından biri olmuştur. 12 Eylül askeri faşizmi, Türkiye ve Kürdistan’a tam hakim olmuştu; neredeyse cezaevleri dışında yaprak kımıldamıyordu. Türkiye’deki devrimci demokratik örgütlerin büyük çoğunluğu etkisizleşmiş, tasfiye olmuştu. Kürt gruplarının zaten 12 Eylül askeri faşist darbeyle birlikte sanki önceden böyle gruplar yokmuş gibi varlıkları hissedilmedi. PKK içinde de artık ülkeye dönülmez, mücadele edilemez, uzun yıllar mülteci olarak kalmak zorunda, gibi tasfiyeci eğilimler vardı. Bunlar Rêber Apo’nun çabalarını geriye çekseler de Rêber Apo arkadaşlarıyla birlikte partiyi toparlayıp mücadeleye hazırlamada ısrarlı ve kararlı davrandı. Hiçbir zorluk Rêber Apo’yu çalışmaktan alıkoyamadı. Tarzı, yöntemi, üslubu ve temposuyla tarihin az rastladığı bir çalışma yürüttü. Soykırımcı sömürgeciliği boşa çıkarmak; bir an önce mücadeleyi başlatmak için kendisine yüklendi, arkadaşlarına yüklendi ve en az imkanla çok iş yapma ve değer üretmeyi esas aldı.

İNANILMAZ ÇABA GÖSTERDİ

Rêber Apo’nun öğretmenlerinin ‘sen cıva gibisin’ sözü en çok da 1980-84 arası temposunda görüldü. Rêber Apo gerçekten önderlik etkisini ve ağırlığını bu dönemde öyle ortaya koydu ki, önderlik rüştünün ispatı en fazla da bu dönemde gerçekleşti. Çünkü Rêber Apo’nun tarzı dışında o dönemde örgütü toparlayıp mücadeleye hazırlamak mümkün değildir. Böyle inanılmaz çaba gösteren bir önderlik tabii ki etkili olur. Rêber Apo emek verin, çaba yürütün, sonuç alın siz de etkili olun diyerek önderlik gerçeğinin ve yönetim olmanın esasını ortaya koymuştur.

ETKİSİNİN SİLİNEMEYECEĞİ ÖNDERLİK GERÇEĞİ

Rêber Apo, 50 yıldır etkili olmuşsa; 23 yıldır cezaevinde olmasına rağmen etkisi hiç zayıflamamış aksine her gün daha da artmışsa; kadrodan halka ve dostlara kadar herkes Bijî Serok Apo, Önderliksiz yaşam olmaz diyorsa, en fazla kadınlar bağlıysa, dünyada en fazla karalanan, aleyhinde çalışılan, tarihin en büyük uluslararası komplosuyla karşılaşan bu Önderlik olmasına rağmen hiçbir biçimde etkisi sarsılmıyorsa, bu birilerinin bu Önderliğe verdiği destek ya da planlı bir propaganda çalışması ve birilerinin öne çıkarmasıyla olmuyor. Tamamen Önderliğin düşünce gücü, çabası ve emeğiyle oluyor. İğne ile kuyu kazarak, zorlukları aşarak gelişmeleri yarattığı gibi hiçbir gücün etkisini silemeyeceği Önderlik gerçeğini de böyle yaratmıştır. Bu Öndelikte engel diye bir şey yoktur, zorluklar diye bir şey yoktur, imkansızlıklar diye bir şey yoktur; bunların hepsi aşılmak ve amaca ulaşmak için vardır. Rêber Apo önderlik gerçeğinde yeni bir aşamadır, zirvedir. Devrimci olanlar da kadro olanlar da bir topluma, bir halka, bir mücadeleye önderlik etmek isteyenler de bu Önderlikte aradıkları her şeyi bulabilirler. Rêber Apo bir liderlik abidesidir, bir öncülük abidesidir. Tüm yaşamı okunup öğrenilecek bir önderlik kitabıdır.

RÊBER APO’NUN ŞEHİTLERE BÜYÜK BAĞLILIĞI

Bu gelişmeleri yaratan bir gerçeklik de şehitlerin emeği, mücadelesi ve bıraktıkları kahramanlık mirası. Bu gelişmelerin yaşanmasında ve PKK’de şehitler gerçeği nedir? PKK’de şehitler nasıl bir rol oynuyor, günümüze ve geleceğe neler katıyor?

Rêber Apo, PKK şehitler partisidir, dedi. Bunun anlamı; PKK’de yaratılan her değerin şehitlere ait olduğudur. Rêber Apo, ben şehitlerin sözcüsüyüm, takipçisiyim, onların emeğini kimseye ezdirmem, yedirmem, dedi. Onların mücadele kimliği, yaşam anlayışları, ölçüleri, bağlılıkları, amaçları ne ise PKK’ninki de odur. Ondan gerisini hiç kimse bizlere dayatamaz, kabul ettiremez, diyerek PKK’ye nasıl bakılacağını, PKK’nin nasıl görüleceğini çok açık bir biçimde ifade etmiştir. Rêber Apo’yu büyük çalıştıran, büyük mücadele ettiren, büyük değerler yaratmaya sevk eden diğer bir temel etken de şehitlere olan büyük bağlılığıdır. Haki Karer’in şehadetiyle artık bu düşünce bir dava haline gelmiştir; bizlere düşen sorumluluk bu davayı başarıya götürmektir, diyerek şehide nasıl yaklaşılması gerektiğini ilk büyük şehidimiz olan Haki Karer’e bağlılıkta, onun şehadetine verdiği karşılıkta görebiliriz. Partileşme başta Haki arkadaş olmak üzere verilen emekler ve bu temelde yaratılan gelişmelere cevap olmak için geliştirilmiştir. Bu açıdan partileşme ve PKK’nin ortaya çıkarılışı da şehitlerin özlemlerini, amaçlarını gerçekleştirme olarak ortaya konulmuştur. Kuşkusuz Kürdistan’ın özgürlüğü ve Kürt halkını soykırımdan kurtarmak için bu parti kurulmuştur. Ancak bu amaçları da net ve açık ortaya koyan ve mutlaka gerçekleştirilmesini isteyenler de şehitlerdir. Şehadet, zorluklar ne olursa olsun bu amaçtan vazgeçmeme ve mutlaka gerçekleştirmek için sonsuz bir çabayı vermedir. İşte Rêber Apo şehitlerin emri olarak partiyi kurmuş, büyütmüş ve mutlaka başarıya ulaştırma çabası ve mücadelesi içinde olmuştur.

TÜM ŞEHİTLERİN TEMEL ÖZELLİKLERİNİN TOPLAMI

Haki Karer şehadetiyle sadece partinin kuruluşunun temeli ve sütunu olmamış, parti kültürünü yaratan ve ruhunu oluşturan bir şehadet olarak mücadelemizdeki yerini almıştır. PKK’nin kültürü, yaşam anlayışı ve çizgisi Haki Karer’den başlayarak tüm şehitlerimizin en temel özelliklerinin toplamıdır. PKK böyle bir parti gerçeğidir.

Rêber Apo’nun PKK’ye kazandırdığı en temel değer şehitlere nasıl yaklaşılacağı ve karşılık verileceği konusudur. Şehitlere sıradan yaklaşılamaz. Rêber Apo ve tüm PKK’liler açısından her şehadet bir devrimci hamle yapma gerekçesidir. Her şehadet yeni gelişmeler yaratmanın zemini, temeli ve gerekçesi yapılmak durumundadır. Şehadete sadece böyle yaklaşılır. Şehadete böyle yaklaşmamak Rêber Apo gerçeğinde, tabii ki PKK gerçeğinde şehide yapılacak en büyük saygısızlıktır. Her şehadet amaca bağlılığı zirveleştirmiyorsa bu, şehadete anlam vermemektir; PKK’de şehadetin ne olduğunu anlamamaktır. PKK’de şehadetler yönetimden kadroya ve halka kadar bir emir makamıdır. PKK’de her şehit, partisine ve yoldaşlarına büyük inançla şehadete yürümüştür. Çünkü partisinin ve yoldaşlarının kendi amacını gerçekleştireceğini bilir; bu nedenle gözü arkada kalmadan her türlü fedailiği yapar ve şehadete yürür. Şehadetinin partide ve mücadelede gelişmelere yol açacağını bilir; kendisini de mücadelesini de eylemini de böyle anlamlandırır. Her saniyesi, son nefesi de bu anlamla yüklüdür. Şehitler şehadete giderken, böyle düşünürken PKK kadroları da şehitlere bu anlamı verdiklerinde onların anısına mücadeleyi geliştirebilirler.

ŞEHİTLER ÖLÇÜ KAZANDIRIR VE YÜKSELTİR

Şehitlerin mücadelesinde en önemli özellik partiye ölçü kazandırmalarıdır; fedailik ölçüsünü sürekli yükseltmeleridir. Şehitlerin en büyük rolü ölçü kazandırma ve ölçüleri yükseltme olmaktadır. Çünkü başarıyı getiren ve mücadeleyi geliştiren, süreklileştiren ve yenilmez kılan da parti ölçüleridir. Şehitlerin yarattığı ölçüler var oldukça mücadelemiz mutlaka başarılı olacaktır. Öte yandan birçok eylemin ve çalışmanın başarısında da şehitlerin rolü belirleyicidir. Halkımızın mücadelesinde de en önemli güç kaynağı şehitlerimizdir. 1990’lı yıllardaki ilk serhildanlar da, sonraki birçok serhildan da şehitlere sahiplenme temelinde gelişmiştir. Halkımız her şehadeti serhildanlarla karşılamıştır. Mart 2006’daki büyük Amed serhildanı da şehitlere sahiplenme temelinde gerçekleşmiştir. Şehitler mücadelemizin gelişmesinde hep ateşleyici rol oynamıştır. Her şehadet, mücadelenin daha fazla gelişmesini ve kökleşmesini sağlamıştır.

Kürdistan’da neredeyse her ailenin bir şehidi vardır; ya da yakın akrabalarından şehit düşenler olmuştur. Her köyde, her sokakta PKK’nin öncülük ettiği mücadelenin bir ya da birkaç şehadeti vardır. Bu gerçeklik bile şehitlerin mücadeledeki rolünü açıklar. Bizim şehitlerimiz zorunlu askerlik ya da para ile askerlik yaparken değil, fedai olmak için mücadeleye katılanların şehadetidir. PKK şehitler partisidir; şehitlerin ölçüleri de inançları da mutlaka Kürt halkının özgürlüğünü sağlatacaktır.

YARIM ASIRDIR ÇOK BÜYÜK İŞLER BAŞARILDI

İdeolojik grup olarak tanımladığınız çekirdek kadronuz Türkiye’de bir araya geldi. Ardından Kürdistan’a açıldınız. Rojava Devrimi deneyimi ve Şengal direnişi ile birlikte Kürdistan’dan bölgeye, dünyaya taşıyor. Bu gelişmeleri o günlerden öngörebiliyor muydunuz? Böylesi muazzam bir gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?. Bu durum size ne hissettiriyor?

PKK daha ilk sözden itibaren farklı bir düşünce gücü ve grup olarak ortaya çıktı. Daha 10-15 kişilik bir grupken iddiası büyüktü. Bu nedenle diğer örgütler, gruplar Apocu grubun bu iddiasını abartılı buluyorlardı. Hatta daha küçük bir grupken Türk devletine karşı mücadele edip Kürdistan’ı özgürleştireceğiz, denildiğinde gülüp geçenler bile oluyordu. Kimileri bunlar çılgın mı, deli mi bile diyebiliyordu. Bu açıdan dışımızdaki hiçbir kimse bu grubun büyüyeceğine, böyle bir mücadele vereceğine, büyük gelişmeler yaratacağına inanmıyordu. Birçok grup gibi Apocuların da kısa sürede etkisiz kalacağını düşünüyordu. Zaten devletin de ilk başlarda bu grubu ciddiye almadığı açıktır. Dikkatleri daha fazla diğer gruplar üzerindeydi.

Biz grup olarak bu iddiadaydık. Ancak hepimiz Rêber Apo gibi bu gelişmeleri kısa sürede yapabileceğimiz inancı içinde miydik; buna tam olarak evet, diyemem. İddiamız vardı; bizim grubun devrimci bir grup olarak gelişeceğine inanıyorduk. Diğer grupların gelişmesine bizim grubun varlığı ortamında fazla bir şans vermiyorduk. İddiamız, coşkumuz ve heyecanımız vardı. Grubu geliştirme ve güçlendirme isteğimiz çok fazlaydı. Bu yönüyle daha küçük bir grupken tam anlamıyla devrimci özellikler taşıyorduk. Önderliğin cıva gibi olma özelliği bir yönüyle gruba da yansımıştı. Devrimci bir grup olduğumuzun en önemli kanıtı, normal insanların, başkalarının inanmadığına inanmamızdı. Bu yönüyle diğer grupların inanmadığına inanarak onlarla olan farkımızı ortaya koyuyorduk. Bu açıdan söylediklerimize inanarak pratik yapıyorduk. Grubun canlı, coşkulu, heyecanlı ve kıpır kıpır olma özelliği vardı; ancak yine de Önderlikle aramızda mesafe vardı. Bu nedenle Önderlik bu büyük iddiamızın, bu büyük hedefimizin, bu büyük ve zorlu mücadelenin bu grupla verilip verilemeyeceği kuşkusu taşıdığını bile söyler. Rêber Apo bizden daha fazla düşman gerçeğinin, zorluklarının farkındadır. Kürdistan devriminin başka devrimlerden farkını ve çok zorlu olduğunun bilincindedir. Bize bu bilinci ne kadar kavrattığını; acaba bu bilincin ve bunun gerektirdiği ciddiyetin ne kadar farkındadırlar diye düşündüğü olmuştur.

Rêber Apo devrimci bir önderdir. Kendini koşullarla sınırlamayan ya da en az imkanla büyük gelişmeler yaratılacağına inanan bir önderdir. Kendi tarzına, yöntemine, üslubuna, temposuna fazlasıyla güvenen bir önderdir. Zaten bu özellikte olmasaydı o günkü siyasal toplumsal gerçeklik ortamında böyle iddialı düşünceler ortaya atmazdı. Rêber Apo bu mücadelenin kısa sürede geliştirileceğine inanıyordu. Bu nedenle Ankara ortamında, üniversite gençliği ortamında 10-15 arası kadroya ulaşınca çalışmaların tamamen Kürdistan’a kaydırılması kararına ulaşmıştır. Bir yere tek bir kadronun gitmesinin bile orada gelişme yaratacağına inanmıştır. Kürdistan’da gerilla mücadelesinin geciktirilmeden yapılması gerektiğini düşünmektedir. PKK’nin kuruluş gerekçelerinde toplumsal alandaki gelişmeler ve bunun artık profesyonel bir örgüt, yani parti ile yürütülmesi gerektiği kararı yanında olası bir gerilla savaşını da partinin yönetmesi gerektiği düşüncesi de vardır. Zaten Haki’nin şehadeti ile birlikte partinin kuruluş çalışmalarına başlandığı gibi örgütleme önündeki ajan kişi, yapı ve kurumlara karşı da devrimci mücadele sürecine girilmiştir.

Kuşkusuz PKK’nin mücadelesiyle gelişmeler yaratılacağına inanıyorduk. Ancak bu gelişmelerin tümüyle nasıl olacağını o zamanlar düşünemezdik. Şu bir gerçektir ki, gelişmelerin olacağını düşünmekle bizzat bu gelişmeleri görmek ve yaşamak farklıdır. Devrimci bir hareketin tabi ki hedefi büyük olacaktır. Rêber Apo hedefi büyük olanların çabası da temposu da mücadelesi de büyük olur, demiştir. Ancak her iddianın gerçekleşebileceği diye bir kural da yoktur. İddiaya denk bir tarz, tempo, üslup ve mücadele gücü gerekir. Bunu yapamayan örgütler olmuştur. Bu açıdan bugün bu gelişmeleri yaratmak bizim için özlemlerimizin, duygularımızın, hedeflerimizin, programımızın gerçekleşmesini ifade etmektedir. Bu bizim için onurdur, gurur kaynağıdır. Sözümüzde durmak, iddiamızın peşinden koşmak, mücadeleyi yarım asırdır kesintisiz bugünlere taşımak büyük bir başarıdır. Ancak şu kesindir ki, daha büyük başarılar elde edebilirdik. Bunun imkanları da fırsatları da oluşmuştu. Bu da bizlerin eksikliği ve eleştirilecek yanımızdır.  Eksiklik ve yetersizliklere rağmen PKK çok büyük işler başarmıştır. Kürt halkını Kürdistan’ın dört parçasında bu düzeye taşımıştır. PKK’nin mücadelesi olmasaydı bırakalım bu gelişmelerin ortaya çıkması şu anda var olan siyasi hareketlerin varlığı bile söz konusu olamazdı. Bugün PKK’nin yarım asırlık mücadelesinin yarattığı gelişmeler ve siyasi iklim ortamında birçok Kürt hareketi varlığını sürdürmektedir.

2. ANF

Gerilla Türk ordusunu durdurdu

Libya’dan Ermenistan’a kadar önünde durulamaz gibi gösterilen Türk ordusunun Medya Savunma Alanları’nda durdurulduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bayık, bunun önemli siyasi sonuçlar doğurduğunu söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile PKK’nin kuruluşunun yıl dönümü vesilesiyle ANF´in yaptığı söyleşinin üçüncü bölümü:

Neden paradigmal bir değişim-dönüşüm yaptınız, hangi ihtiyaçlardan kaynaklı böylesi bir yenilenmeye gittiniz?

Apocu grup çıkışından itibaren Sovyet, Çin ve Arnavutluk’un ortaya koyduğu reel sosyalist pratiğe hep mesafeli yaklaştı. Belli eleştirileri oldu. Öte yandan Rêber Apo, PKK’nin öncülük ettiği mücadele içinde de süreklileşen bazı eksik ve yetersizliklerle karşılaşıyordu. Önderlik gücü ve yaptığı çözümlemelerle bunları giderme yoluna gidiyordu. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra Rêber Apo eleştirilerini daha da geliştirdi. PKK içindeki sorunların, mücadeledeki yetersizliklerin de o döneme kadarki paradigma ve tarzındaki yetersizliklerden kaynaklandığı anlaşıldı. Aslında o dönemdeki sosyalist ortamın katı ve dogmatik yaklaşımları, Rêber Apo’nun sorgulayan ve eleştiren yanlarını belli düzeyde frenliyordu. Reel sosyalizmin çözülüşü bir yönüyle Rêber Apo’nun sorgulayıcı ve eleştirici yanını frenleyen etkenlerin de ortadan kalkması anlamına geliyordu. Rêber Apo, sosyalizm teori ve pratiğine yönelik yoğunlaşmasını ve eksiklikleri çözümleme çabalarını artırdı. 1990’daki PKK 4. Kongresi’nde bu yönlü değerlendirmeleri vardır. Bir taraftan reel sosyalizmin eksik ve yetersizlikleri, bunun teoriden kaynaklanan yanlarını ortaya koyarken diğer taraftan sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır, diyerek tüm çabalarının sosyalizm teorisi ve pratiğinin daha da güçlendirme yönünde olduğunu göstermiştir.

Rêber Apo, 5. Kongre’yi PKK’nin ideolojik, teorik, örgütsel, siyasi ve eylemsel alanda değişim ve yenilenme kongresi olarak ele almıştır. PKK 5. Kongresi’ne sunulan politik rapor bunun belgesidir. Bu rapor kamuoyuna açık kitap olarak basılmıştır. Burada çok önemli değişim konuları bulunmaktadır. Rêber Apo, değişim yaptırmazsa PKK’nin de diğer sosyalist partiler gibi tıkanacağını görmüştür. Yine kendisini sosyalist özde değiştirmeyenlerin nasıl sağa kayıp sistem içileştiğini de görmüştür. Bu nedenle 5. Kongre’de köklü değişimler öngörmüştür. Kadronun değişimi, örgüt yapısının değişimi; halkın mücadeleye katılımının yeni bir anlayışla geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. 1990’lı yılların başında kadrodaki erken iktidar hastalıkları ve çeteleşmelerin klasik sosyalist zihniyet ve örgüt anlayışından ileri geldiğini görerek örgüt ortamını daha demokratik karaktere kavuşturmayı hedeflemiştir. Yine kadın ordulaşması ve kadının özgürleşmesinin örgütün ve toplumun demokratik değişimi ve dönüşümünde önemli rol oynayacağını vurgulamıştır. 1990’lı yıllarda başlayan kadın ordulaşması, 1995’te ayrı bir kadın karargahı ve örgütlendirilmesi biçiminde geliştirilmiştir. 5. Kongre’deki değişim kararı önemli bir adım olmuştur.

KOMPLOYU KARŞILAMA VE BOŞA ÇIKARMA HAZIRLIĞI

Rêber Apo, PKK’ye karşı bir uluslararası komplonun kurulduğunu; PKK’nin üzerine gelineceğini hesaplamıştır. Mevcut zihniyet ve örgüt yapısıyla, mücadele anlayışıyla bu tür bir saldırının karşılanamayacağını görmüştür. PKK’deki değişimle aynı zamanda örgütü önceden yenileyip yeniden yapılandırarak bu komployu karşılamayı ve boşa çıkarmayı amaçlamıştır. Ancak iki temel etken bu değişimin zamanında yapılmasını engellemiştir. Birincisi; parti yönetim ve kadrosunun bu değişimin özünü ve diyalektiğini derinliğine kavrayamamasının pratikteki değişim ve dönüşümü zayıf bırakmış olmasıdır. Bu yetersizlik, Rêber Apo’nun çabası ve yönetimin yoğunlaştırılmasıyla aşılabilirdi. Ancak ikinci etken parti içinde ortaya çıkan tasfiyecilik olmuştur. Şemdin Sakık tasfiyeciliği, örgütün bu tasfiyeciliği tasfiye etme üzerinde yoğunlaşması durumunu yaratmıştır. Tasfiyeciliğin var olduğu ortamlarda köklü değişiklikler yaratmak her zaman risklidir. Çünkü değişimi muğlaklaştırabilirler; tasfiyeciliğe zemin yapabilirlerdi. Nitekim 2003 tasfiyeciliği Rêber Apo’nun değişim ve dönüşüm çabalarını kendi tasfiyecilikleri için bir zemin ve fırsat olarak değerlendirmek istemiştir.

Rêber Apo uluslararası komplo gerçekleşince bu değişimi daha da zorunlu görmüştür. Hem İmralı’daki yoğunlaşmaları bunu gerektirmiştir hem de uluslararası komploya karşı mücadelenin sonuç alması için de değişim gerçekleştirmiştir. Bu bazılarının sandığı gibi kapitalist modernitenin hakim olduğu dünyaya ayak uydurma değil, aksine daha etkili mücadele edebilmek için yapılmıştır. Eğer bu yapılmazsa parti öncülüğü etkili kılınamaz; mücadele etkili verilemez, bu da partiyi büyük tehlikelerle karşı karşıya getirirdi. Değişimi gerektiren etkenleri böyle ifade edebiliriz. Zaten Rêber Apo yeni paradigmayı gerektiren etkenleri İmralı’da yaptığı çözümlemelerde kapsamlı biçimde ortaya koymuştur.

BÖLGESEL VE ULUSLARARASI MÜCADELE ZORUNLULUĞU

PKK, bir ulusal kurtuluş hareketinden dünya halkları için çözüm projeleri üreten, kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite ve demokratik ulus modelini geliştirip kadın özgürlük ideolojisini Kürdistan ve Ortadoğu özgünlüğünde hayata geçiren bir Özgürlük Hareketi olma vasfını nasıl kazandı?

Böyle bir paradigmaya ulaşması; bunun Kürdistan’ı aşarak bölge ve dünyayı etkileyen hale gelmesi, Rêber Apo’nun devrimci kişiliği ile Kürdistan devriminin özellikleriyle ilgilidir. Rêber Apo bu paradigmaya ulaşmasını ‘Kişisel ve toplumsal temelimin teorik güce ulaşmamda rolü olmakla birlikte, esas etken tarihsel toplumu tüm sistematik yapısı içinde anlayabilmemdir. Anlayabilmenin altında ise yaşadığım mücadelenin özellikleri ve sorumluluk sahibi olmayı başarabilmemde yatmaktadır’ biçiminde ifade etmiştir. Kürdistan, Ortadoğu’nun göbeğinde 4 parçaya bölünmüştür. Ortadoğu’da tarih boyu önemli devletler kurmuş Fars, Arap, Türk egemenlerinin egemenliğinde soykırıma uğratılmak istenen bir halk konumundadır. Öte yandan dünya siyasi dengeleri Ortadoğu’da kurulmaktadır. Böyle olunca Kürdistan özgürlük mücadelesi bölgesel ve uluslararası bir mücadele olmaktadır. Bu durum, sadece Türkiye’yi ve Bakurê Kurdistan’ı değerlendirmeyi değil, Ortadoğu ve dünya siyasal gerçekliğini de çok kapsamlı ve doğru ele almayı gerektirmektedir. Bu da Rêber Apo’nun daha fazla yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bunu yapmadan da Kürt halkının özgürlük mücadelesi başarılı biçimde yürütülemezdi. Bu açıdan Kürt halkının özgürlük mücadelesini veren bir parti olarak dar bir ulusal kurtuluş hareketi olamazdı. İnsanlık ve Ortadoğu açısından doğru çözüm projeleri ortaya koymadan Kürt halkının mücadelesi için doğru politika, program stratejisi ve taktikler geliştirilemezdi. İşte bu gerçeklik ve Rêber Apo ve Kürdistan devriminin özellikleri; kadın özgürlükçü demokratik ekolojik toplum paradigmasının ortaya çıkmasını sağladı. Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite ve bunun önemli bir boyutu olan demokratik ulus anlayışı geliştirilmiş oldu. Böylece tüm insanlık açısından kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum anlayışına dayalı devlet dışı yönetim olan demokratik konfederalizm gerçeğine ulaşıldı. Bu çizgi doğal olarak ilk önce Kürdistan ve Ortadoğu’da uygulanmaya konuldu.

PKK, KÜRDİSTAN’DAN VAZGEÇMİYOR, TÜMÜNE SAHİP ÇIKIYOR

Bazı çevreler her gün bedeller ödemenize, Kürdistan ve Kürt halkı için verdiğiniz bunca mücadeleye rağmen Kürdistan’ı kurmaktan vazgeçtiğinizi söylüyor. Böyle düşünenlere yönelik cevabınızı almak istiyoruz. Kürt halkının ezici çoğunluğunun PKK’yi her koşul altında destekliyor oluşu bu bağlamda ne anlama geliyor?

Böyle söyleyenler en hafif deyimle cahildirler. Bunlar Kürt ve Kürdistan gerçeği ile düşmanı tanımayanlar olduğu gibi, PKK’nin yarım asırlık kesintisiz süren mücadelesinin neler yarattığını göremeyenlerdir. Böyle yaklaşanlara olay ve olgulara at gözlüğüyle bakıyor, derler. Özcesi Kürt ve Kürdistan’ın gerçek anlamda kurtuluşunun; özgür ve demokratik yaşama kavuşmasının nasıl olacağını görmemeleridir. Kendilerine 2-3 şehirde iktidar bahşedilerek Kürdistan’ın yüzde 80’inin soykırımcı sömürgecilik sistemine teslim etmek isteyenlerdir. Bu zihniyet, Kürt ve Kürdistan’dan vazgeçen zihniyettir. Kürt’ü ve Kürdistan’ı kurtarmayı değil, 2-3 şehirde iktidar olup Kürt halkı üzerinde baskı ve zulüm düzeni kurma ufkunu aşmayanlar, böyle ucuz konuşur. Tarihten, Kürt halkının özgürlük mücadelesinden bihaber olanlar böyle konuşur. Bunlar biraz zorlandıklarında her türlü değeri bırakıp kaçanlardır ya da kaçacaklardır. Bunlar için çok şey belirtilebilir.

Bugün Kürtler içinde en etkili parti ve hareket, PKK’dir. En etkili önderlik de Rêber Apo’dur. Herhalde Kürt halkı akılsız değildir. Dünyanın mücadele içinde pişen ve en politik özelliğe sahip halkı Kürtlerdir. Bu açıdan Kürt halkı kimin Kürtlere ve Kürdistan’a sahip çıktığını çok iyi bilmektedir. Bölge ülkelerinin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini istemek, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamının güvenceye alma stratejisidir. Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü ile bu strateji iç içedir. Her biri diğerini koşullandıran ve gerçekleştiren karakterlerdedir. Halkların kardeşliği, demokratik ulus, bölge halklarıyla bir arada yaşama hedefinin neresi Kürt ve Kürdistan’dan vazgeçmedir. Aksine Kürtlerin ve Kürdistan’ın tümüne sahiplenmedir. Birkaç şehirde iktidar olmak için Kürdistan’ın büyük bölümü ve Kürtlerin çoğunluğunu soykırımcı sömürgecilere bırakan ve peşkeş çeken PKK değildir. PKK nerede Kürt’ü ve Kürdistan’ı bırakmış? PKK düşüncesi, politikası ve eylemliyle Kürt’ü ve Kürdistan’ı bırakmak isteyenlerin önünü almakta; Kürt’ü ve Kürdistan’ı her yerde savunmaktadır.

DAİŞ saldırdığında Hewlêr kapısını tutan ve Kerkük’e gidip pêşmergelerle göğüs göğse DAİŞ’lilerle çarpışan, Şengal’de Ezidi Kürtler tümden soykırıma uğratılmak istenirken fedaice savaşarak DAİŞ’i durdurup soykırımı engelleyen PKK değil miydi? DAİŞ Kobanê’yi düşürüp tüm Rojava Kürdistan’ı ele geçirmek isterken Kobanê’nin düşmesini engelleyip Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’nin DAİŞ’ten temizlenmesi için binlerce fedaisini şehit veren kimdi? Ortadoğu’da Kürt ve Kürdistan gerçekliğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkaran, Kürt’ü Ortadoğu’da ve dünyada saygın bir yere getiren hareket hangisidir?

PKK şimdiye kadar hiçbir sömürgeci Kürt düşmanı ve soykırımcı güçle Kürtlerin aleyhine ya da başka Kürt örgütleri aleyhine bir ilişki ve pratik içine girmemiştir. Kürtleri ve Kürdistan’ı her yerde koruyan, savunan ve Kürtlerin güçlenmesi ve örgütlenmesi için çalışan bir mücadele içinde olmuştur. PKK gerçekliğini hiç kimse çarpıtamaz. PKK’nin ne olduğuna en başta da Kürt halkı, dostları ve demokrasi güçleri karar verir. PKK gerçekliğini çarpıtmak, PKK’ye saldırmak Kürt  düşmanlarına hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz. PKK hakkında bu yönlü propaganda yapanların arkasında MİT vardır ya da MİT’le, TC’yle ilişkili güçlerin yönlendirmesi vardır. Kürt ve Kürdistan gerçekliğini ve PKK’nin mücadele tarihini bilmeyen bazılarının da bu tür söylemlere alet olmaları söz konusudur. Belirtilen söylemler aslında cevap verilecek şeyler değildir. Pratik yaşam, tüm gerçeklikleri çıplak biçimde gözler önüne sermektedir.

DAİŞ’İ SALDIRTIRKEN ÇÖKTÜRME PLANI HAZIRLADI

1 Haziran 2010’dan itibaren başlayan süreci 4. Stratejik Dönem (hamle) olarak adlandırıyorsunuz. Bu tarih itibarıyla “Devrimci Halk Savaşı Stratejisi”ne geçtiniz. Bu temelde Kürdistan’da öz yönetim direnişi (öz savunma dahil olmak üzere her boyutuyla inşa çalışmaları) devam ediyor. Bu stratejinin özellikle Güney Kürdistan ve Medya Savunma Alanları’na (Xakurkê, Heftanîn, Garê, Zap, Metîna, Avaşîn) dönük gelişen işgal saldırılarına karşı gerilla direnişi bağlamında açığa çıkardığı sonuçlar nelerdir?

Rêber Apo, yıllarca AKP iktidarına Kürt sorununun çözümü için şans verdi. Kürt sorununu makul bir biçimde çözmesi için her türlü kolaylığı sağladı. Kürt sorununun çözümü için kapsamlı yol haritasını devlete sundu. AKP iktidarı, bu yaklaşımlara karşı oyalama, demokratik siyaseti baskı altına alma, tutuklamaları artırma ile cevap verdi. Bu durum karşısında halkın aktif biçimde yer alacağı devrimci halk savaşı, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı açısından kaçınılmaz hale gelmişti. Böyle bir mücadele sürecine giren Kürt halkının mücadelesi karşısında AKP yine Rêber Apo’ya başvurarak çatışmasızlığın sürdürülmesini istemiştir. Rêber Apo’nun olumlu yaklaşımına karşın 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra demokratik çözüm için adım atma yerine Temmuz’dan itibaren Sri Lanka modeli adını verdikleri gerillayı ve Özgürlük Hareketi’ni ezme saldırısı başlattı. Buna karşı yürütülen devrimci halk savaşı, AKP iktidarını çökme noktasına getirince yine İmralı’ya koştular. Rêber Apo buna karşı da çatışmasızlık ilan etme yanında Newroz’da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözüm manifestosunu kamuoyuna sundu; gerillanın Türkiye sınırları dışına çıkması çağrısı yaptı. Ancak AKP iktidarı bu çok önemli çabaları ve adımları da karşılıksız bıraktığı gibi 2014’te her yerde saldırıya geçen DAİŞ’in destekçisi oldu. Bir taraftan DAİŞ’i saldırtırken diğer yandan Çöktürme Planı hazırlayarak Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmeyi hedefledi.

DÜŞMANA KOLAY ZAFER BAĞIŞLANMAZ

Rêber Apo bu savaş politikasını engellemek, Türkiye’de demokrasi güçlerini güçlendirmek ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açmak için 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’nı hükümet ve HDP üyeleri aracılığıyla kamuoyuna sundu. Bu, Türkiye ve Kürdistan’da iyimserlik ve büyük bir umut yaratmışken Tayyip Erdoğan bu mutabakatı reddedip demokratik çözüm çabalarına tekme vurdu. Arkasından Kürt halkına ve demokrasi güçlerine savaş anlamına gelen ağır tecrit sistemini İmralı’da devreye koydu. 7 Haziran sonrası yaygınlaştırılan kapsamlı savaş aslında 5 Nisan’da başlatılmıştı. Bu savaş DAİŞ’le birlikte yürütüldü. 5 Haziran’da Amed’de, 25 Haziran’da Kobanê’de, 20 Temmuz’da Suruç’ta 10 Ekim’de Ankara’da gerçekleşen DAİŞ saldırıları, AKP’nin MHP ile ittifak kurup öz yönetim örgütlenmesi içinde olan yerleşim alanlarına saldırısı aynı savaş kararının sonuçlarıydı. Bu savaş karşısında halkın direnişe geçmesi Kürt halkının soykırımcı sömürgeci faşizme karşı demokrasi direnişiydi. Halk öz yönetimin kabulü temelinde demokratik Türkiye’yi hedefliyordu. Bu nedenle Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmek isteyen faşizme karşı tarihi bir direniş gösterildi. Çiyagerler, Axînler, Zeryanlar’ın direnişi, halkımızın özgürlük mücadelesinde fedai çizgisini yeni bir aşamaya taşıdı. Nasıl ki 14 Temmuz zindan, 30 Haziran Zîlan direnişi ve birçok fedai direniş özgürlük mücadelesinin yenilmezliğini yarattıysa öz yönetim direnişleri de mücadelemizin yenilmezliğinde tarihi rolünü oynadı. Böylece Özgürlük Hareketi’ni ezmek isteyen AKP-MHP faşizmine Özgürlük Hareketi’nin ezilemeyeceğini direnişleriyle bir daha gösterdiler. Direnerek mücadele etmek direnmeden ezilmekten her zaman bin kat daha iyidir. Direnmeden ezilmek, mücadeleleri bırakmak düşmana kolay zafer bağışlamaktır. ,

Eğer bugün Medya Savunma Alanları olan Garê, Metîna, Zap, Avaşîn, Heftanîn ve Xakurkê’de fedaice direniş sürdürülüyorsa bu Çiyager, Zeryan ve Axîn fedailiğinin daha üst bir düzeye çıkarılmasıdır. Şu an Medya Savunma Alanları’ndaki gerilla direnişi tüm Kürt halkına onur veren, gurur kazandıran bir direniştir.

GARÊ BOZGUNUNUN YARATTIĞI TRAVMA SONRASI

Medya Savunma Alanları’ndaki bu direniş tarihi sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Şubat’ta Garê’ye işgal saldırısı yapıp bozguna uğratılması AKP-MHP faşizmine vurulmuş ağır darbeydi. AKP-MHP faşist ittifakı, Garê’ye işgal harekatı yapıp başarılı bir sonuç alarak seçime gidip 5 yıl daha Türkiye’yi yöneterek devleti tamamen on yıllar sürecek bir faşist kurumlaştırmaya kavuşturmayı hedefliyordu. Garê’de yaşatılan bozgun, AKP-MHP iktidarının hesaplarını bozduğu gibi Türkiye demokrasi güçlerine ve soykırımcı saldırılara karşı direnen Kürt halkına moral ve güç verdi. AKP-MHP, bu bozgunun yarattığı travmadan kurtulmak, Garê’de elde edemediği zaferi Zap ve çevresinde elde etmek için 23 Nisan’da kapsamlı bir saldırı başlattı. Amaç Medya Savunma Alanları’nın stratejik yerlerini ele geçirip bir zafer ilan ederek seçime gitmekti. 15 gün içinde ele geçireceğini sandığı alanlarda 7 aydır darbe üstüne darbe almaktadır. Herhalde KDP destek olmasaydı 2008 Zap’ta kaçtıkları gibi arkasına bakmadan ricat edeceklerdi. Ancak yüzlerce gerilla karşısında on binlerle ifade edilen askeri gücü ve kullandığı savaş teknikleri sonuç vermedi. Saldırılar sonuçsuz kalınca insanlık suçu görülen kimyasal silahlara sarıldı. Ancak gerilla her türlü silah tekniğine ve kimyasal silaha karşı da tarihi bir direniş ortaya koymuştur.

Türk ordusu yıllardır önünde durulamaz bir güç gibi gösteriliyordu. Rojava’da işgaller gerçekleştirmiş, Libya’da yaptığı askeri müdahaleyle askeri ve siyasi dengeleri değiştirmiş; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı almasını sağlamış bir askeri güçtü. Bu nedenle Türkiye giderek Ortadoğu’da herkese istediğini yaptırır duruma gelmişti. İşte böyle bir ordunun Medya Savunma Alanları’nda durdurulması Ortadoğu siyasetinde önemli sonuçlar doğurdu. Her siyasi güç bu devlete karşı durulabileceğini gördü. Türkiye’de demokrasi güçleri ve Kürt halkı bu direnişle büyük bir moral kazandı; soykırımcı faşizme karşı direnişi her yerde güçlendirdi. Rojava halkının işgale karşı mücadelesini güçlendirdi. Kürt halkında her yerde soykırımcı faşist Türk devletine karşı mücadelenin başarılabileceği inancı daha da pekişti. Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından tarihi görevler yerine getirdi. Özgürlük mücadelemizin en zorlu döneminde önemli bir nefes oldu. Saldırılar karşısında durmada büyük direnç kazandırdı. Askeri sonuçlarından çok Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da önemli siyasi sonuçlar yaratan bir direniş olarak tarihteki yerini aldı.

ARTIK BU DİRENŞÇİLİĞİN GERİSİNE DÜŞÜLEMEZ

Gerillanın bu direniş sürecinde ulaştığı ruh ve maneviyat dünyası ile moral, ideolojik düzeyi biraz anlatır mısınız?

Avaşîn, Zap ve Metîna’da genç kadın ve erkek gerillaların gösterdiği direniş anlatılamayacak düzeyde değerlidir. Bu genç yoldaşlarımız bizlere de büyük bir moral ve güç verdi. Bizler bu duyguyu yaşadığımıza göre bu direnişlerin büyüklüğünü düşünmek gerekir. Böyle söylemeseydik bu direnişe gereken anlam ve değeri vermemiş olurduk. Parti tarihimizin fedailiğinin zirvesini ifade eden 14 Temmuz fedailiğinin, Zîlan fedailiğinin örnek temsilini yaptılar. 14 Temmuz şehitleri de şehit Zîlan da bu direnişçilerle büyük onur duyardı; bu direnişin şehitlerine en büyük saygıyı gösterirlerdi. Bu genç arkadaşlar ve şehitlerimiz için ne söylersek azdır. 14 Temmuz direnişinde arkadaşların en moralli anlarının şehadete yaklaştıkları an olduğu bilinir. Bu genç gerillalar da bu direnişi halay çeker gibi büyük bir coşkuyla moralle yürütmüşlerdir. Bu duruşlarıyla düşmanın yüreğine büyük korku salmışlardır. Bu moralle, bu ruhla 14 Temmuz ve 30 Haziran fedailiğini en üst düzeyde temsili yapıldığı gibi yarım asırlık mücadelenin tüm değerlerinin yarattığı coşkuyla, moralle yürütülen bir direniş olmuştur. Rêber Apo çizgisinin, şehitler çizgisinin, bu çizgiyi yaratan ideolojinin militanların hücrelerine kadar yedirildiği bir gerçeklikle karşılaştık. Şehitlerimiz ve direnişçilerimiz, bir ideoloji nasıl somutlaşırı bize en çarpıcı biçimde gösterdiler.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; bundan sonra gerillamız da halkımız da bu genç yoldaşlarının yurtseverliğini, halka bağlılığını, ülkeye bağlılığını, yoldaşlarına bağlılığını, partiye bağlılığını ve Önderliğe bağlılığını ve bu bağlılık temelinde ortaya konulan fedailiği kendilerine ölçü alacaklardır. Artık 14 Temmuz’u, 30 Haziran’ı en yüksek düzeyde temsil eden bu direnişçiliğin gerisine düşülemez. Zaten soykırımcı sömürgeci Türk devletine karşı bunun gerisinde bir direnişçilikle de mücadele edilemez.

Bu direnişçiler, bu fedailiği gösterirken 14 Temmuz direnişçileri gibi bu direnişlerinin ne anlama geldiğinin derin bilincinde olmuşlardır. Düşmanın uğursuz ve kötü emellerini iliklerine kadar hissettikleri gibi direnişlerinin özgürlük mücadelesine, Kürt halkının varlığına ve özgürlüğüne nasıl bir güç kazandıracağını da derinden hissetmişlerdir. İşte böyle bir tarihi sorumlulukla direnmiş ve zaferi kazanmışlardır. Bu direnişin şehitleri zafer kazanmışlardır. Artık görev bundan sonra her yerde direnen direnişçilere aittir. Halkımıza aittir. Kürt gençlerine ve kadınlarına aittir. Onların da bu direnişin yarattığı ruh ve moralle direneceklerine ve AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratarak bu direnişçilerin, bu direniş şehitlerinin özlemlerini gerçekleştireceklerine inanıyoruz.

3. ANF

Bayık: İktidarın korktuğunu başına getireceğiz

44. yılda AKP-MHP faşizmini yıkmayı hedeflediklerini belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Zaten şu anda AKP-MHP faşizmi her an yıkılma korkusu yaşıyor. Biz bu korkuyu gerçekliğe dönüştürmek istiyoruz” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile PKK’nin kuruluş yıl dönümü vesilesiyle ANF´in yaptığı söyleşinin son bölümü:

Kürt halkı başta olmak üzere bölge halklarının barışçıl ve bir arada özgürce yaşayacağı bir paradigma ve model için savaşıyorsunuz. Batı’nın ve uluslararası güçlerin işgalci devletleri destekleme durumu devam ediyor. Bu güçler neden 50 milyonluk bir halkın haklı talepleri karşısında cephe alıyor?

ABD ve Avrupa, hala Türk devletine destek veriyor, ancak kamuoyları Türk devletine mesafelidir. Demokrasi güçleri ve halklar, özgürlük mücadelemize sempati duyuyor. Bu açıdan TC’ye destek verilse de bu destek eskisi gibi olmuyor. Destekleri biraz isteksiz ya da eskisi gibi açık olmuyor. Destek verseler de kamuoyları nedeniyle zaman zaman eleştiriler de yapmaktadırlar. Bu da Türkiye’yi zorlamaktadır. Öte yandan destek verseler de dünya halkları ve demokrasi güçlerinin Özgürlük Hareketi’mizden yana tutumu, bu devletleri verdikleri destekten dolayı sıkıntıya sokmaktadır.

Ortadoğu dünya dengelerinin kurulduğu bir coğrafyadır. Bu açıdan devletlerin tutumu daha fazla dikkate alınıyor. Böyle olunca da söz konusu devletlerin zulüm politikalarına göz yumuluyor; onlara destek veriliyor. Kürtlerin dört parçaya bölünmesi ve Ortadoğu gibi dünya dengelerinin kurulduğu bir alanda mücadele yürütmeleri, böyle zorluklarla karşı karşıya gelmesini beraberinde getiriyor. Soğuk savaş dönemi gibi devletlerin birbirini kayıtsız şartsız destekleme döneminin son bulması; Kürtlerin Ortadoğu’da önemli bir güç haline gelmesi, bu devletlerin Türkiye’yi eskisi gibi kayıtsız şartsız destekleme politikalarının gevşemesi, bu güçleri de zamanla Kürtleri dikkate almaya götürecektir. Şimdi soykırımcı güçleri destekleseler de mücadelemiz sürdüğü taktirde diğer devletlerin de tutumlarının eskisi gibi kalmayacağnı; bazı değişiklikler yapma durumuna gideceklerini düşünüyoruz.

Eski statükonun yıkıldığı ancak yenisinin hala inşa edilmediği değerlendiriliyor. Bu bağlamda devam eden III. Dünya savaşı var. Siz bu sürecin sonunda Kürdistan’ın geleceğinin nasıl olacağını öngörüyorsunuz, geleceğin Ortadoğu’su nasıl olacak?

III. Dünya Savaşı’nın sonlanıp göreceli siyasi dengelerin kurulduğu Ortadoğu’da, Kürtlerin Kürdistan’ın dört parçasında özgür ve demokratik yaşama kavuşacağına inanıyoruz. Kürtler, şu anda demokratik zihniyet ve bilinçle sadece Ortadoğu’da değil, dünyada da öndedir. 21. yüzyıl demokrasi yüz yılı olacaktır. Bu açıdan demokrasi bilinci ve örgütlenmesi olan toplumların gelişme ve kazanma imkanları artmıştır. Kürtler şu anda dünyanın en güçlü ideolojisine sahiptir. Kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasıyla Ortadoğu’da demokrasinin öncüsüdürler. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da öncüdürler. Kürtler, özgür ve demokratik yaşamlarıyla bu ülkelerde önemli bir etkiye sahip olacak. Kürtler ulus devletçi zihniyetle değil, demokratik zihniyetleriyle büyük kazanacak. Ulus devlet zihniyeti Kürtler için tehlike ve tuzaktır. Demokratik Ulus, demokratik özerklik ve ülkelerin demokratikleşmesi temelinde Kürtler sadece tek tek ülkelerde değil, Ortadoğu’da yükselen halk haline gelecek.

Artık ne eski Türkiye, Irak, Suriye ve İran olur ne de eski Ortadoğu. Ortadoğu halkları özgürlük ve demokrasi çağına adım atmıştır. Ortadoğu yeniden uygarlığın önemli bir coğrafyası olacaktır. Kuşkusuz Ortadoğu şimdiye kadar hakim olan ulus devlet sınırları içinde boğulmayacaktır. Halkların demokratik iradeleri gelişeceğinden Ortadoğu’da dayatmacı hegemonya çağı da son bulacaktır. Her ülke ile karşılıklı çıkara dayalı demokratik ilişkiler olacaktır. Kuşkusuz demokratik iradeye dayalı halklar, emperyalist hegemonya ilişkisini kabul etmeyecek.

III. Dünya Savaşı Ortadoğu’da bir dönem daha sürecektir. Kürtler bu savaş içinde bedeller ödemeye devam edecektir, ancak şu anda örgütlülükleri, bilinçleri, bölgede ve dünyada kurdukları ilişkiler temelinde Ortadoğu’nun özgür ve demokratik yaşama kavuşmuş halkı haline gelecek; demokratikleşmede yapacağı öncülükle tüm Ortadoğu halklarının özgür ve demokratik yaşama kavuşmasında rollerini oynayacak.

PKK’nin 44. yıl hedefleri nelerdir?

PKK, 43. yılda Kürdistan’da ve Ortadoğu’da çok önemli gelişmeler yarattı. Kürt halkını her yerde özgürlüğü için mücadele eden bir halk haline getirdi. Kürt’ü ölüm döşeğinden aldı, kefenini yırttı. Kuşkusuz Türk devleti başta olmak üzere Kürtlerin üzerinde egemenlik kuranlar Kürtleri soykırıma uğratma politikasından vazgeçmedi, ancak soykırımcı zihniyettekiler yıkılma noktasına getirildi. Soykırımcı zihniyeti esas olarak yürüten de Türk devletidir. Tüm Kürt düşmanları da buna dayanıyor. 44. yılda AKP-MHP faşizmini yıktığımızda sadece Kürdistan’da değil, tüm Ortadoğu’da önemli değişiklikler yaşanacaktır. Bu açıdan 44. yılda AKP-MHP faşizmini yıkmayı hedefliyoruz. Zaten 43. yılda Garê bozgunu, Zap-Metîna-Avaşin yenilgisi yaşatıldı. Yine Kürt halkı ve demokrasi güçleri yürüttüğü mücadeleyle AKP-MHP faşizmini çok geriletti ve zor duruma düşürdü. Zaten şu anda AKP-MHP faşizmi her an yıkılma korkusu yaşıyor. Biz bu korkuyu gerçekliğe dönüştürmek istiyoruz. AKP-MHP iktidarının korkusundan dolayı yapacağı her saldırı ve işgal, yıkımını daha da yakınlaştıracaktır.

AKP-MHP faşizmi, Medya Savunma Alanları’na yaptığı saldırılara pişman ettirilecek. Zaten KDP, TC’ye destek vermezse Medya Savunma Alanları’na karadan girmeye cesaret edemezdi. Türk devleti saldırılarını sürdürecektir. Biz de her saldırısını yenilgiye dönüştürmek için üstümüze düşen sorumluluğu yerine getireceğiz. Demokrasi güçleri ve Kürt halkı da bu süreçte mücadeleyi geliştirirlerse AKP-MHP iktidarı 2022’nin sonunu göremez.

Faşizmi yıkma yanında Rêber Apo’nun özgürlüğü için de bir hamle yapmış bulunuyoruz. Dem Dema Azadiyê Ye Hamlesi’nin  en önemli hedeflerinden biri de İmralı kilidini kırmaktır. 2021’de bu konuda çok önemli çalışmalar yürütüldü. Bakurê Kurdistan, Rojava ve Avrupa başta olmak üzere bu yönlü mücadele önemli düzeye ulaştı. Artık Rêber Apo’nun özgürlüğünü Kürt halkı kadar dünya demokrasi güçleri ve halkları da istiyor. Bu yönüyle büyük çaba gösteriyorlar. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü artık gündemleşmiştir. İmralı’da uygulanan tecridi sürdürmenin koşulları her bakımdan zayıflamıştır. Artık Türkiye’de de İmralı’da hukuksuz bir tecrit uygulandığı ve İmralı kapılarının açılması gerektiği söyleniyor.

AKP-MHP’yi yıkıma götürdük. Tecrit de artık sürdürülemez. Türk devleti askeri işgalleri de zor sürdürüyor. Bu üç alanda da mücadeleyi yükselteceğiz. Türkiye’yi demokratikleştirip Kürt halkını özgür ve demokratik yaşama kavuşturacağız. Zaten bu hedeflerimiz gerçekleştiğinde bu durum domino taşı etkisi yaparak Ortadoğu’da çok önemli değişiklikler sağlayacaktır.

Yeni PKK yılı bağlamında PKK kadroları ve Kürt halkı, nasıl bir mücadele anlayışı içinde olmalı, neler yapmalılar?

Rêber Apo önderliğinde 43 yıllık PKK pratiği göstermiştir ki, PKK’nin siyasi, örgüt, yönetim, yaşam ve mücadele tarzı kazandırıyor. Bu açıdan kadrolarımız ve halkımız bu gerçekliği görüp PKK tarz ve ölçülerini kendi mücadelelerinde somutlaştırırlarsa mutlaka kazanırlar. PKK, militanlık ölçülerini yükselttiği için bugüne kadar ayakta kalmıştır. PKK, yurtseverlik ölçülerini yükselttiği için halkın mücadelesi süreklileşmiş ve bugün Ortadoğu halklarının demokratik öncü halkı haline gelmiştir.

Yeni PKK yılında tüm PKK kadroları kendilerini Önderlik çizgisi ve PKK ölçülerinde sorgulamalı, eleştiri ve özeleştirilerle mücadele güçlerini yükseltmeli. Başarıyı sağlatan PKK’nin zihniyet, yaşam, örgüt ve mücadele ölçüleridir. Bu konuda kimi yerlerde aşınmalar ve yetersizlikler var. Bunlar eleştiri ve özeleştirilerle giderilmeli. Hiçbir yönetim ve kadro, yanlışlıklarla yan yana yaşamamalı. Kapitalist modernite şimdi kendini çok inceltmiş, sinsi bir biçimde kadro ve örgüt yaşamına sızıyor. Kapitalist modernitenin bireyci, maddiyatçı, liberal, edilgen ve pasif kişilik yaratan özelliklerine karşı mücadele şarttır. Böyle bir mücadele verilmeyince kadro ve örgüt, kapitalist modernite karşısında savunmasız kalıyor. Böylece kadronun ruhu çekilmekte, mücadelesi yetersiz kalmaktadır. Bu gerçeklik görülerek parti içinde, kadrolar içinde kapitalist modernitenin her türlü olumsuzluğuna karşı ciddi bir mücadele gerekmektedir. Bunun en somutlaşmış hali olarak da cins ve sınıf mücadelesini geliştirmektir. Maddiyatçılığa, bireyciliğe ve liberalizme karşı mücadele cins ve sınıf mücadelesiyle bütünleştirildiğinde PKK ölçülerini koruyup geliştirmek ve başarılı mücadele vermek mümkündür.

Böyle bir parti kişiliği ile Rêber Apo’nun yeni paradigması pratikleştirildiğinde önemli gelişmeler yaratılır. Artık sadece propaganda yapan ve belli eylemlerle dönemi kurtaran değil, halkı örgütleyen ve demokratik ulus toplumunu inşa eden bir gerçekliğe ulaşılması önemlidir.

PKK’nin nasıl bir parti ve siyasi Hareket olduğunu en iyi halkımız bilmektedir. Başka örgüt ve siyasi partileri de görmüş; PKK’yi de yaşam, pratiği ve kadrolarıyla görmüştür. PKK, halkımızın gözünde sınanmış ve denenmiş bir siyasi harekettir. Rêber Apo’nun nasıl bir halk sevgisine sahip olduğunu, halkı eğitmede çok önemli rolü olduğunu bilmektedir. Rêber Apo halk için, kadınlar, gençler, yaşlılar ve çocuklar için bir öğretmen olmuştur. Halkımızı dünya halkları içinde en seviyeli, en onurlu yere getirmek için büyük çaba sarf etmiştir. Bu nedenle Rêber Apo ile halkımız arasında kopmaz bir bağ oluşmuştur.

Rêber Apo eğitimiyle halkımızın yurtseverlik ölçüsü yükselmiş, aile ve toplum yaşamında önemli demokratik özellikler kazanmıştır. Özellikle son 10 yılda kapitalist modernitenin maddiyatçı, bireyci, manevi değerlerden koparan; sadece tüketim maddeleri peşinden koşturan özelliği, Kürt halkı içinde de yavaş yavaş etkisini göstermiştir. Bu, yurtseverlik ölçülerini yıpratmaktadır. Öyle ki, Kürtlük, Kürdistan’a özgürlük, demokratik yaşam gibi değerler yerine, maddiyatçı yaşam, konformizm öne çıkmaktadır. Toplumsal özgürlük, Kürt halkının özgürlüğü yerine bireysel özgürlük adına halkı ve ülkeyi özgürleştirme düşüncesinde zayıflama yaşanmaktadır. Demokrasi ise kapitalist modernitenin bireyleri sistemin kölesi yapan yönetim sistemi olarak ele alınmaktadır. Kapitalizmin kölesi ve egemen sınıfların egemenliği altında olan bir özgürlük ve demokrasi anlayışı geliştirilerek insanlar gerçek özgürlük ve demokrasi anlayışından ve mücadelesinden koparılmaktadır. Kapitalist modernite zihniyeti ve yaşamı, soykırımcı sömürgecilik ve özel savaş kadar Kürt halkına ve özgürlük mücadelesine en büyük zararı vermektedir. Kapitalizm her bakımdan tam bir Kürt düşmanı işlevindedir. Bu açıdan halkımız, kapitalist modernite zihniyet ve yaşamından uzak durarak toplumcu ve manevi değerlerle Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamını esas almalıdır. Bu temelde demokratik modernite ve onun zihniyeti ile hem kendini örgütlemeli hem de soykırımcılığa karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltmelidir.

Rêber Apo, yeni paradigmasıyla halkı sadece eylemlere katılan ve mücadeleye destek veren değil, örgütlü toplum haline gelerek söz ve karar sahibi olarak irade haline gelmesini istemektedir. Bu açıdan halkımız her yerde komün ve meclislerde örgütlenerek kendi yaşamını demokratik temelde kendi eline almalıdır. Halkımız mutlaka her yerde kendini örgütlü toplum haline getirmelidir. Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü de özgür ve demokratik yaşama kavuşmak da böyle örgütlü toplum olmaya bağlıdır. Örgütlü toplum aynı zamanda mücadeleyi yükselten ve süreklileştiren toplumdur. Sadece propaganda yapılan, zaman zaman da eyleme kalkılan örgüt ve mücadele anlayışından örgütlü toplum olarak sürekli kendini eğiten ve direnişi her boyutta süreklileştiren bir halk gerçekliğine ulaşmak önemlidir. Bu da tüm halkın komün ve meclislerde ve yaşamın tüm boyutlarında kendisini örgütlemesiyle gerçekleşir.

Kadın ve gençlik ise bu mücadelenin öncüsüdürler. Halkı örgütlemede, örgütlü topum haline getirerek mücadeleye sevk etmede kadın ve gençliğin rolü belirleyicidir. Bu açıdan PKK ve PAJK’ı en iyi temsil eden, toplumu örgütleyen, mücadeleye sevk eden sorumluluklarını her yerde ve her an yerine getirmelidirler. AKP-MHP faşizmini yeneceksek, işgalleri sonlandırıp Rêber Apo’nun özgürlüğünü sağlayacaksak kadın ve gençlik öncülüğünde her yerde mücadeleyi yükseltmemiz gerekir.

Tabi ki bu mücadelenin en büyük alanı ise gerilla mücadelesi alanıdır. AKP-MHP faşizminin yenilgisini gerçekleştirmede rollerini gerilla saflarında yer alarak oynamalıdırlar. Metîna, Zap ve Avaşîn’de şehit düşen genç kadın ve erkek yoldaşlarımız bizlere nasıl bir ruh ve kararlılıkta mücadele edeceğimizi gösterdi. Hepimize düşen şehit düşen bu genç yoldaşlarımızın özlemlerini gerçekleştirmek olmalıdır.

4. ANF

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Hotel Vier Jahreszeiten eröffnet einen der größten und exklusivsten Weinkeller Europas

Erasmus+ 2022