Araştırmacı – yazar Hüseyin Siyabend Aytemur, Dr. Şükrü Mehmed Sekban’ın Lozan Anlaşması’ndan hemen sonra ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından kısa bir süre önce Kürtlerin geleceğine ilişkin Mustafa Kemal’e gönderdiği “Kürtler Türklerden ne istiyorlar?” mektubuna ulaştı.
Kürdistan Teâli Cemiyeti ve Xoybun Örgütü’nde çeşitli görevler üstlenen Dr. Sekban’ın Osmanlıca yazdığı mektubunda Kürt meselesinin çözümüne ilişkin önerilere yer veriliyor.
Aytemur’un Latinize edip yayımladığı kitapta, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından kısa bir süre önce Dr. Şükrü Sekban’ın Ankara’ya gönderdiği mektubunda Kürt meselesinin çözümüyle ilgili imkân ve ihtimaller hakkında analizleri bulunuyor.
Dr. Sekban’ın Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta yaptığı tespitlere göre Kürt sorununu çözmek için dört yol bulunuyor.
Birincisinde; Kürtlerin kendi coğrafyalarında Osmanlı dönemindeki gibi dokunulmadan bırakılması öneriliyor.
İkinci öneride, Türkleştirme siyaseti güdülerek Kürtlerin eğitim yoluyla asimile edilmesinin yanlış olduğu belirtiliyor.
Üçüncüsünde “Pantürkizm” amacıyla imha ve tehcir politikasının doğru olmadığına dikkat çekiliyor.
Dördüncü öneride ise Ankara’nın Kürt kimliğini kabul ederek birlikte yaşamayı kabul etmesi önerisi bulunuyor.
Mektupta, Türklerin Kürtlere karşı izledikleri siyasetin doğruluğunun araştırılması önerisinin yanı sıra, cebren imha ve asimilasyon politikalarıyla Kürtlerin Türkleştirilmesinin mümkün olamayacağı ve Kürt-Türk ilişkisinin geleceğinin sağlam esaslara dayanması gerektiği belirtiliyor.
Mektupta ayrıca Kürtleri bir millet olarak tanımanın yüceliğine, hayırlı, doğru ve daha faydalı olacağı yer alırken, Kürtlerin anadiline de dokunulmaması gerektiği ifade ediliyor.
Dr. Şükrü Sekban’ın Mustafa Kemal’e gönderdiği mektup yanıtsız kalıyor.
ÇALIŞMANIN AMACI
Hivda İletişim’de çıkan kitap hakkında K24’e konuşan Aytemur, Dr. Şükrü Sekban’ın Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta açık bir şekilde Kürtlerle Türklerin birlikte yaşama çağrısı olduğunu söyledi:
“Cumhuriyet kurulurken Dr. Şükrü Mehmed Sekban’ın yaptığı çağrı, ‘Farklı kimliklerimizle ama birlikte yaşayalım’ çağrısı, son derece açık net ve yalındı ancak yanıtsız kaldı. Kürt meselesinin çözümünde tercih edilen yol askeri ve güvenlik politikası olarak ele alındı. Dr. Sekban, Mustafa Kemal’e gönderdiği bu mektupta gerçek bir durum tespiti yapıyor. Mektup; millet kavramı içinde I. Dünya Savaşı, öncesi ve sonrasıyla milli kimliklerin şekillendiği yıllarda yazılmış. Bu döneme daha yakından bakmak günümüze devreden Kürt sorununu anlamak açısından da büyük önem taşıyor. ‘Milli Mücadele’ yıllarında Kürt halkının fedakârlıkları karşılığında uğradıkları haksızlıkları dile getiren Dr. Sekban, bu durumu çok güçlü şekilde Kürt ve Türk kamuoyu ile paylaşmaya ihtiyaç duymuştur.”
PARTİ LİDERLEYLE GÖRÜŞME
“Mektubun içeriği bugünün siyasi partilerine model olabilecek niteliktedir” diyen Aytemur şu değerlendirmede bulundu:
“Dr. Şükrü Sekban Kürtlerin geleceğini Türklerin geleceğine bağlı bir Kürt siyaseti izlemekten geçtiğine inanıyor. Yaşadığı umutsuzluk, mektupta dile getirdiği çözümü, eleştiriler karşısında zayıflatıyor ve anlamsızlaştırıyor. İşte bu tekrar eden anlamsız başa dönmelere bir son vermek için bu kitapçık önemli bir Cumhuriyet parantezine dikkat çekiyor. O gün zor ve baskıyla üstü kapatılmaya çalışılan bu sorunu bugünün çağdaş dünyanın şartlarında demokratik alanda tartışmaya açmak, silahlarla manipüle edilen ve köreltilen zihinlerin açılmasına yardımcı olabilir. PKK etkisinden kurtarılmış bir HDP bu rolü en iyi kullanılabilecek siyasi aygıttır.”
Aytemur son olarak, ileriki günlerde bir program dahilinde Türkiye’deki bazı siyasi parti liderleriyle görüşerek kitaplaştırdığı mektubun içeriğini kendilerine anlatacağını ifade ederek ilk görüşmeyi de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yapacağını söyledi.
DR. ŞÜKRÜ SEKBAN KİMDİR?
Dr. Şükrü Sekban, 1881 yılında Diyarbakır’ın Maden ilçesinde doğdu. (Maden ilçesi daha sonra Elazığ’a bağlanıyor.) İlkokulu Ergani-Maden ve Hozat’ta, ortaokulu Diyarbakır’da, liseyi ise İstanbul Çengelköy Askeri Tıbbiyesinde bitiriyor. Bir sene Gülhane Hastanesi’nde staj yapıyor. 1904 yılında Edirne Askeri Hastanesinde Cildiye Mütehassıslığına tayini çıkıyor. Daha sonra İstanbul Tıbbiye okuluna geri dönüp çalışmasına burada devam ediyor. 1909 yılında Karantina ocağında görevlendirilen Sekban, 7 Kasım 1910 yılında Yemen’e giderek Hudeyde Hastanesi’nde çalışıyor. Beş ay sonra istifa edip İstanbul’a dönüyor. 8 yıldan fazla Gureba Hastanesi’nde çalışıyor. Dr. Şükrü Sekban, Meşrutiyet döneminde Kürt ulusal mücadelesi içinde çeşitli faaliyetlerde bulunuyor ve Kürt Cemiyetlerinin kurucu üyesi ve yönetimi arasında yer aldığı gibi Kürt Hêvî Talebe Cemiyeti’nin İstanbul Sirkeci’deki şubesinin kirasını belli bir dönem kendisi karşılıyor. Dr. Sekban Rojî Kurd mecmuasının da çıkarılmasında önemli bir etkiye sahip ve Kürdistan Teâli Cemiyeti ile xoybun Örgütü’nün yönetiminde yer alıyor. Dr. Şükrü Sekban, 1939 yılında İstanbul Cağaloğlu’nda, 1940 ile 1960 seneleri arasında Beyoğlu’nda özel klinik açıyor. 1960’tan ölümüne kadar devletin gözetimi altında yaşayarak İstanbul’da sessiz sedasız hayata veda ediyor. Musavver Emraz-ı Zühreviye (Resimli Zührevî Hastalıklar) ve Musavver Emraz-ı Cildiye (Resimli Cilt Hastalıkları) adlı iki kitabı bulunuyor.