in ,

Çürük Elma

Öykü

“Onun adını Tekel Arif olarak biliyorduk. Gerçek adına ulaşamadık gitti.”

Erdinç mezarlığa arkadaşlarıyla gelmişti. Bir elinde bastonu ve aksayan sol ayağıyla ağır adımlarla dört yıl önce kanserden kaybettiği Hakan yoldaşının mezarına doğru ilerliyordu. Mezarların araları daracıktı, iç içe girmişlerdi. Mersiye ağaçlarının çokluğu dikkat çekiyordu. Mezarın çevresini yoldaşları çevirdi. Yanlarında getirdikleri kırmızı gül ve karanfilleri mezarın üzerine bıraktılar. Erdinç mezara baktığında, kendisinin bir ayağı çukurda olduğu hissine kapıldı.

‘Hakan fazla yaşayacağımı sanmıyorum. Her yerim dökülüyor. Ağrılarım da arttı. Hap kolik oldum. Bekle beni, sana geliyorum,’ diye mırıldandı.

Slogan atılınca kendine geldi, mezarlık sloganlarla inliyordu. Erdinç’de eşlik etmeye başladı. Gençlik dönemlerine dalıp geri geliyordu. Oysa gençliği yıllar öncesinde kalmıştı. Yoldaşlarına baktığında çoğunun saçları pamuk tarlasına dönmüştü, kel olanları çoğunluktaydı.

Anma bittiğinde yoldaşları birbiriyle sohbet ede ede mezarlığı terk etmeye başladı. Erdinç sık sık başını geri çeviriyordu.

Mücadeleleri cezaevinde de devam etmişti. Tahliyelerden sonra mücadele içerisinde de yer aldılar. Yeri geldi polis copu yediler. Mahkeme kapılarına düştüler. Son durakta ise birbirlerini toprağa verme gerçeğini görerek yaşadılar. Gençliklerinden bugüne kadar birbirlerini bırakmamışlardı. Düzenin bozuk ayarlarına karşı seslerini alanlarda duyurmaya devam ediyorlardı. Onlar bir kuşağın mücadele veren insanlarıydılar.

Erdinç Aysel’in kullandığı arabaya bindi. Aysel’e baktı. Saçları bembeyazdı. Yüzündeki kırışıklar bir dönemin anılarıydı. Çok konuşan, girişkendi, görev aldığı işi hakkıyla yerine getirmeye çalışırdı. Şimdi de aynı yapısını koruyordu. Erdinç yüksek sesle konuşmaya başladı:

“Ruhumuz genç, yaşamımızın sonuna kadar yoldaşlarımıza verdiğimiz sözü tutacağız. Darbeler gördük, darbeler içinde işkenceler gördük. Halkımızdan asla kopmadık. Yol ve ışık olmaya devam ediyoruz.”

Arka koltuğun ortasında oturan Hayri:

“Mücadelemizden kopacak değiliz.”

Yollar kıvrımlarıyla, kenarlarında çıplak dağlarıyla, tek tük evleriyle gerilerde kaldığında yerleşim birimine girildi. Anmadan dönen yoldaşlar belirli aralıklarla indiler. Aysel ile Erdinç baş başa kaldıklarından on beş dakika sonra araba ara sokağa girdi. Eski yapılı tek katlı evleriyle, daracık sokakta yol aldılar. Bahçeli evin önünde araba durdu. Bahçeli evin dış kapısından içeriye girdiler. Sema ile Ayhan yoldaşlarını karşıladılar. Bahçedeki tahta masanın etrafındaki tahta sandalyelere oturup Hakan’ın ölüm yıldönümüyle ilgili konuşmaya başladılar. Konu aralarına giren istihbaratçıya geldiğinde Sema:

“Aklımdan çıkmıyor, o istihbaratçı aramıza nasıl girdi? Onun zararını da gördük.”

Aysel sinirlendi:

“Hareketimizden ayrılıp, yeni yapı kurduk. Gelene geçene haklılığımızı anlatıyorduk. Derneğimiz yasaldı. Gelen insanları iyice eleyemedik. Çok kısa zamanda yeraltına geçmeye çalıştık.”

Ayhan Aysel’in sözünü kesti:

“Onun adını Tekel Arif olarak biliyorduk. Gerçek adına ulaşamadık gitti.”

Erdinç ellerini dizlerinin üzerine koyarken devam etti:

“Tekel Arif’in evine ben, Hakan, Hayri, Ayhan ve şehir sorumlumuz birkaç kez ayrı ayrı ya da birlikte gitmiştik. Hiç unutamam, her gidişimizde eşi bizlere yemek hazırlar, sofrada yemeklerimizi yerken ağlamaklı, dayanamıyorum derdi. Tekel Arif sinirleri şaha kalkarak devreye girer, kendine gel diye bağırırdı, ben ve oraya gidenlerimiz buna defalarca tanık olmuştu. Eşinin yanında onu uyardığımızda, bize eşimin rahatsızlığı var demişti. Bizler de inanmamıştık. Sanırım bir ay sonra istihbaratçı olduğu öğrenilmiş ve bizler uyarılmıştık. O günkü konuşmalarda ortak düşüncemiz şuydu. Eşi bizi uyarmak istiyordu. Biz eve girdiğimizde bize sarılıp, yanaklarımızdan öperdi. Karşımıza oturur hüzünle bakardı. Bunlar ince detaylardı, olan olmuştu. Sıkıyönetim bazı illere geldiğinde bizler Tekel Arif’in sayesinde yeraltı örgütlenmemizi yapamadan toparlanmıştık.”

Biran sessizlik oldu. Düşünceleriyle baş başa kaldılar. Ayhan’ın cılız sesi duyuldu:

“Hakan o günlerde arandığından hareketimiz onu başka yere göndermişti. Askeri darbeden birkaç yıl sonra yolu şehir merkezine düşmüş, yolda yürümeye devam ederken Tekel Arif’i görmüş. Geriye dönememiş, her yer asker, sivil polis kaynıyormuş. Eliyle işaret etmiş, etrafındaki siviller harekete geçince “Yerlerinizde durun,” diye bağırmış. Tekel Arif “Burada ne arıyorsun?” demiş. Hakan’ da “Yeni bir hayat kurmak için buraya geldim,” demiş, ama konuşması bitince “Siktir” cevabı almış. Bizimkisi bozuntuya vermemiş, “Her şeyi biliyorsun. Hareketten ayrıldığımı da biliyorsundur. Ne de olsa istihbaratçısın,” demiş. Tekel Arif bir anlık suskunluktan sonra “Çok konuşma hadi yürü git. Eğer ilişkin olduğunu öğrenirsem seni yaşatmam,” dedikten sonra Hakan ayrılmış yanından. Hakan’ı hareketimiz şehrin başka bir semtine göndermiş ve yeraltı çalışmasına devam etmişti. İlişkiler aksadığında bir gece baskınında çatışmada yaralı yakalanmış.”

Suskunluğun arkasından çaylarını yudumladılar. Arada bir geçmişe dalış yaparak şimdiki zaman içinden konuşuyorlardı.

17.09.2021

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Das Online-Angebot SPIEGEL START launcht eine gleichnamige Print-Ausgabe

„Ağır hasta tutuklu Ayşe Özdoğan’ın cezası ertelenmeli“