Yaşamı Yeniden İnşa Hareketi’nin panelinde konuşan Sinemilli Ocağı’ndan Pir Süleyman Deprem, “Aleviyim demekle Alevi olamıyoruz. Alevice yaşamakla Alevi olabiliriz. Aleviliğin temel kurallarından birisi dört kapı kırk makamı özveriyle, rızalıkla ve ikrarla sahiplenebilmektir” dedi.
Yaşamı Yeniden İnşa Hareketi, Kahramanmaraş Elbistan’a bağlı Sevdilli ve Çevre Köyleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği‘nin İstanbul Bahçelievler’de bulunan binasında “Bölgemizde yeni bir yaşamı inşa etmek mümkündür” başlıklı bir panel düzenledi.
Araştırmacı, yazar Mehmet Kömür‘ün moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Sinemilli Ocağı‘ndan Pir Süleyman Deprem, Yaşamı Yeniden İnşa Sözcüsü Ahmet Güden ile maden mühendisi ve iş insanı Hasan Berkpınar konuşmacı olarak yer aldı. Panel kapsamında, insanların köylerine dönerek, ekolojik yaşamı ve üretimi yeniden yaratması tartışıldı.
“SÜRGÜN EDEREK ALEVİLERİ YOK EDİYORLARDI, ŞİMDİ ALEVİLİĞİ YOK EDİYORLAR”
Gülbeng ile konuşmasına başlayan Süleyman Deprem, Alevilerin köylerinden sürgün edilmesi ile inançlarına yönelik gerçekleştirilen saldırılara dikkat çekti. Deprem, şunları söyledi:
“Her şeyin başı anadır. Yaşam, iki ananın var ettiğidir. Birisi kadın ana, insanlığın anası; birisi ise yaşamın anası, toprak anadır. Bu iki ananın varlığıdır cümle alemi, doğayı, canlıyı var eden. Alevilikte pirlik, emir-komuta makamı değildir. Pirlik, hizmet makamıdır. Pir, talibin hizmetkârıdır. Öğretmenidir, eğitmenidir, yol gösterenidir. Ama pir, talibin komutanı, emredeni değildir. Bu anlamda Alevilikte pirliğin yerini iyice öğrenmemiz gerekiyor. Dayanışma, rızalık esasına dayalı ortak yaşam toplumu olan Aleviliğin temel felsefesidir.
İki soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Biz Alevi miyiz? Neden Aleviyiz? Beş vakit namazımızı kılarız. AKP’ye de gider boyun bükeriz. Dolandırıcılık, hırsızlık da yaparız. Günümüzü gün ederiz. Zor bir şey mi? Ama biz niye Aleviyiz? Aleviyim demekle Alevi olamıyoruz. Alevice yaşamakla Alevi olabiliriz. Aleviliğin temel kurallarından birisi dört kapı kırk makamı özveriyle, rızalıkla ve ikrarla sahiplenebilmektir. Ama kendi topraklarımızdan savrulduk, sürgün edildik. Hiçbirimiz keyfimiz için İstanbul’a, Almanya’ya taşınmadık. Hepimiz saçma sürgünüyüz. Biz sürgün edildik.
12 Eylül’de özellikle bu sürgün politikası kendi topraklarında yaşayan Alevilere gücü yetmeyen ve gelecekte yetmeyecek olan sistem, Alevileri kendi topraklarından sürgün ederek, önce Alevileri yok ediyorlardı sürgün ederek; şimdi Şiiler kanalıyla, IŞİD kanalıyla ve diğer gerici anlayışlarla Aleviliği yok etmeye başlıyorlar. Geçmiş yıllardan çok iyi biliyoruz ki; Şiiler dedi ki, “Ya siz Alevileri Sünnileştirin; ya da bize verin biz Şiileştirelim. Alevi olarak kalırlarsa eğer sömürmemize, ahlaksızlığımıza müsaade etmezler. Ortak dayanışma içerisinde insanlığı koruyarak, savunarak bizim insanlık üzerinden sömürü geliştirmemize müsaade etmezler. Özü bu.”
“ALEVİLİĞİN YAŞAM FELSEFESİNDE SÖMÜRÜ, SEVGİSİZLİK, RIZASIZLIK YOKTUR”
Deprem, özel mülkiyet kavramına da değinirken, “Özel mülkiyet insanlık toplumunda ortaya çıktığı gün dinlerle beraber devlet denilen baskıcı, ceberut sistemi oluşturdular. O güne kadar Alevice yaşayan toplumlar, ikrar ve ortak paylaşım doğrultusunda doğada su, hava, ateş ve toprak denilen çar anasını esas alarak, yaşam felsefesini oluşturmuşlardır. Bu çar anasına bağlı varoluş felsefesinde sömürü, sevgisizlik, izinsiz, rızasız lokma yemek yoktur. Eğer sömürü yoksa devlet olmaz. Savaş yoksa bir devlet ayakta durmaz” ifadelerini kullandı.
“BU ÜLKE ERMENİLERİN, KÜRTLERİN, ALEVİLERİN MAL VARLIĞI ÜZERİNE KURULDU”
“Bu ülke Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin ve Alevilerin mal varlığı üzerine kurulmuştur” diyen Deprem, “Herkes kendi malına sahip çıktığı zaman bu sömürü sistemi de ortadan kalkacaktır. Ama buna meydan vermemek için sürgün edecek, öldürecek, hapsedecek, yetmedi aramıza nifak sokacak, bizi birbirimizden uzaklaştıracak” şeklinde konuştu.
“BİZ DOĞAYI ESAS ALIRIZ”
“Topraklarımızla buluşmak zorundayız” diyen Deprem, son olarak şunları söyledi:
“Biz doğayı, güneşi, toprağı, havayı, suyu esas alıyoruz. Bizde Hak vardır. Hacı Bektaş diyor ki; “Hararet nardadır sacda değil, keramet baştadır tacda değil, her ne arar isen kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de Hac’da değil”. Eğer biz bu yolu takip ediyorsak; hala “İslam’ın özüyüz” diye ortada dolaşıp, birbirimizi izzetullaha havale ediyorsak; “Cami de bizim cemevi de” diyerek kendimizi kandırıyorsak, oturalım bir aynaya bakalım. Aynaya baktığında Ali’yi görüyorsan, aynada gördüğün sensin. Felsefemiz batıni bir anlayışla çözümlediğiniz zaman siz gerçeği görürsünüz. Her din bir inançtır ama her inanç bir din değildir. Marksizim de, Alevilik de, Ezidilik de bir inançtır, din değildir. Din de inanç da birer toplumsal projedir.”
Yaşamı Yeniden İnşa Sözcüsü Ahmet Güden konuşmasını anadili olan Kürtçe olarak yaptı. Hasan Berkpınar ise bölgenin coğrafik önemine dikkat çekerek, topraklara dönüş çağrısında bulundu.