in ,

„1923’ten beri süren haksızlığa son verin!“

Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, batılı ülkeleri 1923’ten bu yana süren haksızlığa son vermeye, Kürt halkının meşru mücadelesini tanımaya çağırdı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’ın Medyanews’e verdiği mülakatın ikinci bölümü yayımlandı. Karayılan bu bölümde, özellikle batılı ülkelerin Kürt sorunundaki rolünü ele aldı.

Karayılan’ın Medyanews’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Yakın zamanda İngiltere’de bir parlamento grubu tarafından hazırlanan ‚Türkiye’de Kürtlerin politik temsiliyeti ve eşitlik‘ raporunda (‚Kurdish Political Representation and Equality in Turkey‘) PKK’nin bir terör örgütü olduğuna dair ne Avrupa ne de dünya genelinde herhangi bir mahkeme kararı olmadığı vurgulandı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer PKK, ABD ve AB tarafından terör örgütleri listesinden çıkarılırsa bunun ne gibi politik sonuçları olur?
Sorunuz için teşekkür ederim. Doğrudur, ne Avrupa’da ne de dünyada hiçbir mahkeme PKK’nin terörist olduğuna dair, terörist faaliyetlerde bulunduğuna dair bir karar vermiş değil. Çünkü PKK’nin böylesi bir pratiği veya eylemi olmamıştır. PKK bir terör örgütü değildir. Aksine, bugün Kürdistan’da Türk devleti terör uygulamaktadır. PKK Türk devletinin bu faşist, sömürgeci şiddeti karşısında meşru savunmayı geliştiriyor. Halkımız varlığını, kültürel haklarını ve dilini koruyor ve PKK bunun meşru savunmasını yapıyor. Şimdi bugün, Britanya veya Fransa yabancı bir güç tarafından işgal edilirse ve oranın dili yasaklanırsa, kültürü yasaklanırsa, bütün zenginliklere el konulursa, bütün tarihleri yasaklanırsa böylesi bir durumda Britanya veya Fransa halkı ne yapacaktır? Herhalde direneceklerdir. İşte Kürt halkı da direnmektedir. Ve bugün HPG Kürt halkının meşru direniş gücüdür. PKK ve Önder APO Kürt halkının siyasi temsilcileridir. Şimdi esas olan hakikat budur. Ama Amerika ve AB kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için PKK’yi kendi terör listelerine almışlar. Eğer şimdi bu devletler PKK’yi terör listesinden çıkarırlarsa ne olur, diye sordunuz. Büyük ihtimalle yeni bir barış süreci gündeme girecektir ve savaş duracaktır. Türk işgalciliğinin üzerinde baskı yine İran, Suriye gibi diğer devletler üzerinde baskı gelişirse büyük ihtimalle savaş durur. Şimdi hakikat budur. Eğer Amerika ve AB dürüst yaklaşırsa, gerçekten eğer Kürtlerin işgalci devletler tarafından (ister Türkiye, İran veya başka bir devlet olsun) öldürülmelerini istemiyorlarsa, eğer gerçekten Kürtlerin özgür yaşamalarını istiyorlarsa, PKK ve Önder APO şahsında Kürt halkına yapılan haksızlığa artık son vermeliler. Yani bu devletler aldıkları kararlarla savaşı destekliyorlar, Kürdistan’daki şiddeti destekliyorlar. Zaten görünürde de bu devletler Türkiye’nin arkasında. Bu şekilde Türk devletinin terör ve şiddetinin ortaklığını yapıyorlar. Bunun için de buna son vermeliler. Buradan çağrı yapıyoruz; 1923 Lozan kararından beridir siz Kürt halkına haksızlık yapıyorsunuz. Artık bu haksız ve yanlış siyasetinize son verin (durdurun). Kürt halkının özgürlük mücadelesi, doğal hak mücadelesi meşru mücadeledir. Buna terör demeyin. Bunu bırakın, bu vicdansız, haksız ve adaletsiz siyasetten vazgeçin (bırakın). Kürdistanda’ki katliamlara ortak olmayın. Bu devletler için çağrımız budur. Bunlar bu yaptıkları ile bu tavırları ile bugün Kürdistan topraklarındaki savaşı, egemen devletleri teşvik ediyorlar, doğrudan ya da dolaylı destek veriyorlar. Bu şekilde Kürdistan’da yaşanan trajedilere ortak oluyorlar. Bunun için bu devletlere çağrımız; bu yanlış ve haksız siyasetten vazgeçin. Halkımız 100 yıldır bu yanlış siyasete karşı direniyor artık buna anlam verin ve bu siyasetinize son verin, çağrımız budur.

PKK, dünyada üzerine çok fazla tartışılan politik hareketlerden biri. Terör, silahlı özgürlük mücadelesi ve gerilla mücadelesi gibi kavramlar etrafında şekillenen bir akademik literatür oluşmuş durumda. Bu röportajı izleyecek ve PKK hakkında fikir sahibi olmayan kişilere kendinizi kısaca nasıl anlatırsınız? PKK’nin mücadelesini ve politik çizgisini nasıl açıklarsınız?
Öncelikle bu hakikatin bilinmesi lazım. Halkımız, Kürdistan halkı Ortadoğu’nun ve Mezopotamya bölgesinin en kadim ve yerli halkıdır. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği dönem, 1923 Lozan antlaşmasıyla Kürt halkının varlığı inkar edildi ve Kürdistan 4 devlet arasında paylaşıldı. Bu büyük bir haksızlıktı. Halkımız yüz yıldır buna boyun eğmedi. Fakat işgalci devlet çok vahşi bir şekilde halkımızın üzerine geldi. Yani o tarihten şimdiye kadar Kürdistan’da büyük trajediler yaşandı. Soykırım, asimilasyon ve katliamlar gelişti. 70’li yıllarda, bu siyasetin korkunç bir şekilde kuzey Kürdistan’da geliştiği dönemde, Önder APO bir Kürt genci olarak, fakir bir aileden Türkiye metrepollerinde, Ankara’da üniversite okuduğu dönemde bu gerçeklik Önder APO’nun gündemine girdi. Kürt halkı şahsında insanlık ayaklar altında alınıyordu. Bu hakikati fark eden ve anlayan biri artık bu gerçeklik karşısında gözlerini yumamaz. Eğer gözlerini yumsaydı insanlıktan çıkmış olurdu. İşte Önder APO böyle yaptı. O dönemde böylesi bu haksızlık karşısında vicdan sahibi olan bir grup genç, Kürt ve Türk gençleri toplandılar ve 1973’de bir grup oluşturdular. Bu grup böyle mücadele etmeye başladı ve PKK olarak bugüne kadar geldi. Fakat Türk devleti NATO üyesiydi. Ve tüm NATO güçleri Kürtlerin özgürlük mücadelesi karşısında Türk devletini desteklediler. Kürt meselesine ve PKK’ye Türk devletinin gözüyle baktılar. Bunun için de terör olarak gördüler. Hatta sadece terör olarak görmek ile de kalmadılar, terör olarak bilinmesi için çaba harcadılar.

Örneğin 1985 yılında İsveç devlet başkanını hem de demokrat, bütün özgürlükçü hareketleri destekleyen bir siyasetçi olan Olaf Palme’ye suikast düzenlediler ve PKK’nin üzerine attılar. Neden? Kürt özgürlük mücadelesinin terörist olarak tanınması için. Fakat sonradan ortaya çıktı ki öyle değil. Yani bu hakikati bilmek gerek. Hiçbir zaman Türk devleti tek başına bize karşı savaşmadı. Her zaman NATO devletlerinin desteği ile bize karşı savaştı. Bu savaşı Türk devleti böyle yürüttü. Biz meşru haklarımızı istiyoruz. Biz gidip kimsenin mal ve mülküne el koymuyoruz. Onlar gelip ülkemize el koymuşlar. Biz buna karşı var olma hakkını istiyor, doğal hakkımızı istiyoruz. Ama buna rağmen de NATO güçleri sürekli Türk devletini destekliyorlar. Türk devletinin zulmünü desteklediler.

Daha sonra 98′ yılında Önder APO’ya karşı 9 Ekim’de bir komplo sürecini başlattıklarını gördük. ABD’nin öncülüğünde gelişen uluslararası bir komplo. Böylece Önderimizi esir aldılar ve Türkiye’ye teslim ettiler. Hedefi neydi? Amaç bu hareketi tümden tasfiye etmekti. Fakat Önder APO İmralı işkence sisteminde dâhice yoğunlaştı. Bu komployu boşa çıkardı. Ve yeni bir paradigma ile cevap verdi. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğü temelinde bir paradigma geliştirdi. Ve böylece PKK’nin yenilenmesine ve daha da büyümesine yol açtı. Önderlik hem Ortadoğu halklarının sorunlarına çözüm geliştirdi hem de kapitalist modernite karşısında tıkanan sosyalist dünyaya çıkış yolunu sundu. Veya kapitalist modernite karşısında demokratik modernitenin gelişimine ilişkin teorisini oluşturdu, perspektifini oluşturdu. Böylece hem Kürt halkının mücadelesi yükseldi, hem Önder APO bütün Ortadoğu halkları için önemli bir hizmet geliştirdi ve hem de bütün dünya için kapitalist modernite karşısında demokratik modernite alternatifini geliştirdi ve tüm dünyaya hizmet etti. Önder APO, halkımızı ve PKK’yi tasfiye ve yok etmek isteyen komplocuların saldırılarına bu şekilde cevap verdi. Bu da PKK’nin büyümesine sebep oldu. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin, Arap, Asuri-Süryani, Ermeni, Türk, Fars ve bütün halkların özgürlük mücadelesi olmasını sağladı. Yani mücadele daha da yayıldı ve büyüdü. Bunun için bugün PKK özgürlük, demokrasi ve demokratik sosyalizm mücadelesi vermektedir. PKK, halkların özgürlük mücadelesini, kadınların özgürlük mücadelesini ve demokrasi mücadelesini yürütmektedir. Ve PKK’nin Ortadoğu’da geliştirdiği siyaset, Ortadoğu dogmatizmini temelinden sarsmıştır. Ortadoğu’da yeni bir yol açmıştır. Yani kısaca PKK’yi böyle izah edebilirim, böyle tanıyabiliriz. Kapitalist modernitenin haksızlığına karşı bir halkın direnişi nasıl halkların direnişi oldu, PKK, hegemonyanın ezdiği tüm insanların direnişi olmayı nasıl başardı ? işte PKK, bunun hikayesidir.

Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde Kürt özgürlük mücadelesini kriminalize etme çabaları devam ediyor. Hatta sadece Kürtlere değil, Kürtler arası olası bir savaşı önlemek için harekete geçenlere, bir barış heyeti kuranlara bile baskılar oldu, oluyor. Bu kriminalizasyon politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi bir gelenek olarak Alman devleti 150 yıldan beridir sürekli Kürt halkına karşı, geçmişte Osmanlı İmparatorluğunu şimdi ise Türkiye cumhuriyetini desteklemektedir. Soykırım siyasetinde hatta Ermeni soykırımında Alman devletinin payı vardır. Yine Kürtlere, Rumlara uygulanan katliamlarda da Almanya’nın rolü vardır. Şimdi ise sadece Almanya değil, NATO güçleri de buna dahildir.
Bundan önceki soruda cevapladığım gibi, Kürt halkı doğal haklarını, var olma hakkını istiyor başka bir şey istemiyor. Kürt halkının da bu topraklarda özgür yaşama hakkı var. Fakat maalesef Almanya ve bir çok Avrupa devletleri ve NATO üyeleri tarafından bu hakikat görülmüyor, kendi kirli ekonomik ve siyasi çıkarları için, Kürt halkına yapılan zulme göz yumuyorlar ve bununla da kalmayıp Türk devletini destekliyorlar. Bu şekilde de Kürdistan’da yapılan katliamın da ortağı oluyorlar. Hakikat böyle.
Hatta Almanya ve Avrupa’da çok sayıda dostumuz, arkadaşlarımız ve enternasyonalistler var. Bize destek vermek istiyorlar ancak onlara yönelik de baskı var, saldırılar gelişmekte. Bu emperyalist bir siyasettir, ezilen halkları, sınıfları görmezden geliyorlar. Sadece hegemonyasını esas alıyor. Bu doğru bir siyaset değildir. Bir taraftan demokrat olduklarını, insan haklarından yana olduklarını iddia ediyorlar diğer yandan Kürdistan’daki şiddete ortak oluyorlar. Şüphesiz halkımızın bu güçlere dönük çağrısı ve talebi vardır. Bu zulmü yapmayın. Soykırım saldırılarına ortak olmayın. Yani halkımızın talebi budur. Haksızlık, hukuksuzluk yapıyor. Türk devleti uluslararası hukuku ayaklar altına almış durumda. Bugün İmralı’da Önder Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan işkence hiçbir uluslararası kanunda yok, hiçbir hukukta yok. Ahlaki değil. Önder APO’nun kaçırılmasında ve Türkiye’ye teslim edilmesinde de bu devletlerin rolü var. Ve biliyoruz ki İmralı sisteminde de rolleri var, ortaktırlar. Tüm bu politikalar bilgileri dahilinde yürütülüyor. Bunun için de şüphesiz halkımızın onlardan talebi bu haksızlığa son verilmesidir.
İmralı’da yapılan zulüm bütün Kürdistan’da uygulanmaktadır. Fakat halkımızın bu haksızlığa karşı mücadelesi büyük bir iradeyi açığa çıkarıyor. Ve umuyoruz ki enternasyonalist, demokratik ve insan haklarından yana olan çevrelerin desteği ile Kürt halkının özgürlük davası başarı ile sonuçlanacaktır. Çünkü haklı bir davadır. Şimdi onlar sürekli PKK’yi zayıflatmak ve tasfiye etmeyi istiyorlar. PKK tasfiye olmaz. Neden? Çünkü PKK halktır, toplumdur, nasıl tasfiye olacak? Bugün PKK ne istiyor? Kürdistan’da bir köylü, işçi hatta sermayedar ne istiyorsa PKK de onu istiyor. Yani PKK Kürt halkının taleplerini temsil ediyor. Kendi kültürel zenginliği, dili ile bu topraklarda özgür yaşamak istiyor. Bunun mücadelesini yürütüyor. Eğer bu devletler de biz çağdaşız, özgürlüklerden yanayız diyorlarsa o zaman bu yanlış siyaseti terk etmelidirler.

Dünyada halklar yararına politik bir değişim sağlamak için mücadele yürüten devrimci çevreler, yıllardır PKK’nin mücadelesini ve genel olarak Kürtlerin özgürlük mücadelesini, son dönemde de özellikle Rojava’daki gelişmeleri dikkatle izliyor. Birçok kişi ve grup enternasyonalist dayanışma duygusuyla Kürt halkının mücadelesinde bizzat yer de alıyor. Dünyada hakim ekonomik-politik sisteme karşı verilen mücadele açısından bu mücadeleyi yürütenlere mesajlarınız ne olur?

Öncelikle enternasyonal duygu ve anlayış ile Kürdistan’a gelen ve faşizme, soykırım siyasetine karşı direnen halkımızın özgürlük mücadelesine katılan, mücadeleye güç veren yoldaşları sevgi ile karşılıyor ve saygı ile selamlıyorum. Çok anlamlı ve insani bir şeydir. Yine bildiğiniz gibi gelip saflarımıza katılan ve şehadet düzeyine ulaşan arkadaşlar var. Ben Ronahî (Andrea Wolf) arkadaş ve yine Şiyar (Jakob Raimer) arkadaşın şahsında bütün enternasyonal şehitleri anıyorum. Anıları önünde saygı ile eğiliyorum. Gerçekten Almanya’dan veya dünyanın başka bir yerinden Kürdistan halkı ile dayanışmak için gelmek ve şehit olmak çok insani ve insanlık için onur vericidir. Bu insanlık açısından çok yüksek bir mertebe ve gurur vericidir. Şehitlerin amaç ve hayallerini temsil edebilmek, gerçekleştirebilmek için mücadelelerini başaracağımıza, yükselteceğimize ve umutlarını gerçekleştireceğimize dair söz veriyoruz.
Şimdi mücadelemiz ile ortaklaşan birey ve örgütler var. Bunu kutsal buluyoruz. Fakat genel olarak yani sol, sosyalist ya da kendilerini demokrat olarak tanımlayan hareketler açısından bir zayıflık sözkonusu. Kürdistan’da yürütülen mücadeleye istenilen düzeyde ilgileri yok, soğuk bir yaklaşım var. Bu hareketler tarafından gösterilmesi gereken dayanışma düzeyi halen açığa çıkmış değil.
Bugün Kürdistan’da sadece Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi değil, halkların mücadelesi verilmekte. Bugün Kürdistan’da yeni bir çizgi temsil ediliyor. Hem ezilen sınıfların, halkların mücadelesi yürütülüyor, hem de hegemonik güçlere karşı mücadele yöntemleri geliştiriliyor. Örneğin demokratik modernite gerillası, 21. yy gerillası mücadele yöntemi ile Kürdistan’da, Suriye’de ve Ortadoğu’da yeni mücadele yöntemleri geliştiriyor.
Yani dünyadaki sol sosyalist güçlerin daha fazla destek vermesini umut ediyor ve bekliyorduk. Bu konuda eksiklikler var.
Örneğin Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği düşünce ve paradigma, özellikle kadın kurtuluş çizgisi olarak ve yine demokratik ulus formülasyonu açısından Ortadoğu’nun dogmatik temellerini sarsmış durumda. Devrimci bir durum ortaya çıkardı. Kapitalist modeniteye karşı dünya halkının çaresiz olmadığını gösterdi, çözümü açığa çıkardı. Demokratik Modernite’nin geliştirilmesi ile yeni bir dalga başladı, yeni bir alternatif ortaya çıktı.Yani bu demokratik sosyalizmin mücadelesidir, halkların mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir, gerçekten de yeni bir yaşamın mücadelesidir. Bunlar çok çekici ve önemli şeylerdir. Bunun için dünyanın demokratik ve sosyalist güçleri daha çok Kürt halkını ve bu fikir ve düşünceyi desteklemelidirler. Bugün işgal saldırıları geliştiriliyor. Bugün Türk işgalciliği bir faşist rejim olan AKP-MHP ve Ergenekon öncülüğünde gerçekleşmektedir. Bu faşizm, halkların özgürlük mücadelesini yenilgiye uğratmak istiyor, hatta bizi imha etmek ve kendi iktidarını sürdürebilme planlar yapıyorlar. Bunlar bizi bu yıl tasfiye edip Güney Kurdistan’ı işgal etmeyi ve böylece seçimlere gitmeyi hesapladılar. Kasım ayında seçimlere gidip, faşist iktidarlarını sürdürmeyi hesaplıyorlardı.
Apocu gerillalar, halkımız, demokratik siyaset ve zindanlarda başta Önder APO olmak üzere bütün zindan direnişçileriyle birlikte halk, hareket ve Önderlik olarak direniyoruz. Bu direniş ile faşizm dalgasını kırdık. İşte bu yıl seçimlere gidemedi. Neden? Çünkü bizi tasfiye edemedi. Bugün fedai bir ruh ile, yol ve yöntemi ile verilen bu direniş, insanlık ve tüm bölge halkları içindir.
Bu direniş Ortadoğu’da faşizmin hegemonyasını kırıyor, halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yolunu açıyor. Yani biz insanlık için böylesi çok önemli bir hizmette bulunuyoruz. Bu yeni bir devrimci dalgadır. Ama görüyoruz ki dünya güçleri özellikle beklentimizin olduğu sosyalist, demokratik, sol çevreler ve insan haklarından yana olan güçler daha çok egemen basını dikkate alıyorlar.
Medya hegemonik, egemen güçlerin kontrolü altında ve bu kesimler daha çok Türk devletinin egemen basınını esas alıyorlar.
Bundan dolayı da bugün Kürt halkı ve halklar adına Kürdistan’da insanlık adına verilen büyük direnişin hakikati görünmüyor. İnsanlık için önemli bir rol oynayan büyük direniş görülmüyor. Bunun için de istenilen dayanışma gelişmiyor. Yani biz Kürdistan hakikatinin daha büyük olduğunu söylüyoruz. Önder Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde yürütülen hakikat daha büyüktür. Kapitalist modernitenin vahşetine karşı çıkış yolunu, çözümü, özgürlük ve demokrasi yolunu göstermetedir. Bu mücadele bunun için verilmekte. Bunun için bugün Kürdistan dağlarında mücadele ediyoruz.
Örneğin şimdi Türk devleti bize karşı kimyasal silah kullandı. Belki hegemonik güçler bu durumdan haberdardır, zaten bu güçlerin bazıları Türk devletine yardım etmişlerdir. Türk devleti sırtını onlara dayıyor, faşist bir devlettir. Kürdistan’da zulmü sürdürmek istiyor, hatta Türk halkına karşı da zulüm yürütmek istiyor. Hegemonik devletler buna göz yumuyor, fakat sosyalist, demokratik ve insan haklarından yana olan güçler buna karşı çıkmalı, kıyamet koparmalıdırlar. Yani Türk devleti insanlığa karşı suç işlemekte. Yasaklı silahlar kullanıyor, buna ilişkin örneğin kamuoyundaki çıkışın daha güçlü olmasını bekliyorduk ama bu gerçekleşmedi.

Fakat yine de umudumuz ve inancımız var. Biz her şeyden önce kendi gücümüze ve halkların gücüne inanıyoruz. Biz sırtımızı kimseye yaslamayız. Biz sırtımızı kendimize, kendi güçlerimize, halkların dostluğuna ve enternasyonal dayanışmaya yaslıyoruz. İnanıyoruz ki özgürlük, demokrasi ve eşitlik mücadelemiz kadın ve gençliğin öncülüğünde kazanacaktır ve dünyada hak ettiği desteği bulacaktır. Devrimci enternasyonal bir dayanışma gelişecek ve kesinlikle faşizme karşı kazanacağız. Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi bayrağını yükselteceğiz. Bu da Ortadoğu halkları ve bütün dünya halkları için yeni bir çağrıdır, yeni bir yoldur.

ANF

Karayılan’dan çağrı: Kimyasal saldırılar için yerinde inceleme yapılsın

HSM Karargah Komutanı Murat Karayılan, Türk devletinin kimyasal silah kullanımının “kesin” olduğunu belirterek uluslararası heyetleri inceleme yapmaya çağırdı. Karayılan ayrıca, „Acilen ulusal birlik ve ortak Kürdistani siyasete ihtiyaç var“ dedi.

Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan, Medya News’in sorularını yanıtladı.

Karayılan, işgalci Türk devletinin kimyasalla saldırdığını belirtti, uluslararası heyetleri inceleme yapmaya çağırdı. Gerillanın direnişi karşısında Türk devletinin ilerleyemediğine dikkat çeken Karayılan, acilen ulusal birliğe ve Kürdistani ortak siyasete ihtiyaç olduğunu kaydetti. Karayılan, „Kendini özgücüne dayanarak koruyabilen bir gücün başarıya ulaşacağı kesindir“ dedi.

„Şüphesiz Kürdistan’daki işgalci güçler açısından Kürt halkının kazanımlarına karşı sürekli bir tehdit var“ vurgusunda bulunan Karayılan, şöyle konuştu:

„Şimdi en büyük tehdit ise Türk devleti öncülüğünde geliştirilmekte. Şimdi Türk devletinin 23 Nisan’dan itibaren geliştirdiği saldırının üzerinden neredeyse 6 ay geçmekte. Bu aylarda çok büyük bir savaş yaşandı ve yaşanıyor. Bunları birkaç cümle ile dile getirmek zordur. Şimdi Türkiye devleti 2021 yılını kendisi için özel olarak planladı. Planlarında bu yıl Güney Kürdistan’da veya Irak Kürdistanı’nda bulunan tüm mevzilerimizi işgal etmeyi, gerillayı tasfiye edip oralardan çıkarmayı, buralardaki merkezlerimizi dağıtıp hareketi koordinesiz bırakmak istedi. Nasıl ki 1998 yılında Türk devleti ve komplocu güçler Suriye’ye bir saldırı düzenleyip Önder Abdullah Öcalan’ı, Önderimizi esir alıp tasfiye etmek istedilerse, şimdi de veya 2021 yılında da böyle bir plan yaptılar. Yine Amerika, Almanya ve İngiltere gibi hegemonik güçler destek verdi. Yılın başında zaten Türkiye’nin savaş bakanı Bağdat’a gitti, Hewlêr’e geldi veya Irak devletine geldi, PDK’yi işte böylesi bir konsepte destekçi yaptılar. Onlar 2 veya 3 ay içerisinde Irak Kurdistanı’ndaki bütün gerilla yerlerini, Kandil ve Garê de dahil olmakla birlikte işgal etmeyi hesaplıyorlardı, hedefleri böyleydi.

‚TÜRK ORDUSU İLERLEYEMİYOR‘

Bunun için daha yılın başında, 10 Şubat’ta Garê’ye sürpriz bir saldırı gerçekleştirdiler fakat orada kırıldılar. Öyle ki Garê sınıra uzaktır, PKK orada çoktur, eğer sınırda saldırırsak kazanırız, diye düşündüler. Bu temelde bu saldırılar başladı. Xabur suyundan Şemzînan’a kadar, havadan, 3 koldan hem karadan hem havadan neredeyse 100 kilometrelik bir arazide gerilla mevzilerine saldırdılar. Birinci ve ikinci günde Türk ordusu gelip nereye ulaşmış ise, nerede havadan asker yerleştirmişse bu altı aydır da hâlâ oradalar. Yani savaş hâlâ oralarda yaşanmakta. Planladıkları gibi ilerleyemediler. Güçlerini indirdikleri yerlerde hakimiyet kuramıyorlar. Yani bazı yerlerde 6-7 kilometre ilerlemişler, bazı yerlerde de 3-4 kilometre ilerlemişler, o kadar. Şimdiye kadar da savaş oralarda yaşanmakta. Şimdi Türkiye ordusu bütün çağdaş tekniği kullanmakta. Özellikle hava savaşı olarak yürütüyor, hava gücü ile yürütüyor. Her yeri bombalıyor, sürekli bombalıyor. Bu şekilde de işgal etmek, ilerlemek istiyor. Fakat şimdiye kadar bunu başarmış değil. Neden? Gerilla da bir süredir kendinde yenilik geliştirdi. Yeni yöntemler kullanıyor gerilla. Birincisi, böyle küçük, uzman ve birbiriyle koordineli gerilla timleri geliştirdi, biri buydu. Gerillanın geliştirdiği diğer şeylerden bir tanesi de araziyi savunmak için, yer ve mekan olarak, savaş yöntemi açısından tünel savaşı. İşte gerilla bu her iki yöntemi kullanıyor. Yüksek bir taktik performans açığa çıktı. Öyle görünüyor ki Türk devleti bu kadarını beklemiyordu, onlar da bu durum karşısında afalladı. Fakat ilk hafta yoğun bir biçimde çok fazla basına vermelerine ve üzerinde çok konuşarak zafer havası oluşturma istemelerine rağmen, tıkanıklık yaşandığında ve git gide tehlikeyi ve yenilgiyi gördüklerinde bu savaşı Türkiye’den ve dünya kamuoyundan gizlemeye başladılar. Yani böyle geniş ve büyük bir savaşın yaşandığını göstermiyorlar.

Türk devleti kendini bu tıkanıklıktan kurtarabilmek için, esasında tıkanmış ve düşmüştür, kendi düşüşünün üstünü kapatmak için çağın bütün teknolojisinin yanında kimyasal silah kullanıyor. Uluslararası kanunları böyle ihlal ediyor ve şimdi bu şekilde kendini bu düşüşten çıkarmak istiyor. Bu çerçevede Avaşin, Zap ve Metina alanında savaş devam etmekte.“

‚ACİL BİR ŞEKİLDE ULUSAL BİRLİĞE İHTİYAÇ VAR‘

Karayılan, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

„Kürdistan’ı işgal eden devletlerin arasında her ne kadar çelişki olsa da Kürt ve Kürdistan meselesinde ihtiyaç duydukları zaman bir araya gelip, ortak planlar yapıp, karar alıp siyaset belirliyorlar. Fakat maalesef bu siyaset karşısında dört parça Kürdistan bir araya gelemiyor. Ortak bir siyaseti netleştiremiyor. Şüphesiz bunun birçok sebebi olmakta. Fakat çok acil bir şekilde ulusal birliğe ve ortak Kürdistani bir siyasete ihtiyaç var. Fakat sömürgeci işgalci güçlerin eli var, Kürdistan siyaseti üzerinde oynuyor. Yani onların ağırlığı var. Şimdi YNK’nin durumu normaldir. Fakat KDP özellikle Türk devletinin PKK’yi ve PKK şahsında Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırma konseptine dâhil oldu. Şimdi Türk devletinin yürüttüğü bu saldırının bir tarafı da KDP güçleridir. Yani onlar da gerilla alanlarını kuşatıyorlar, ambargo uyguluyorlar, yolları kapatıyorlar. Bu şekilde Türk devletinin işgal konseptini adeta tamamlıyorlar. Yine öyle görünüyor ki anlaşmışlar ve böyle Türk devleti Irak Kürdistanı topraklarını işgal ettiğinde KDP buna karşı hiçbir tepki göstermiyor. Bunun için de köylülere yapılan zulmü, köylülerin gördüğü zarar Türk devletinin saldırıları sonucu bu zarar yaşanıyor. Yani Türk devleti Güney Kürdistan halkımızı da korkutmak için, kimsenin PKK ile hareket etmemesi için zaman zaman insanları bilinçli bir şekilde hedef alarak öldürüyor ve bağ ve bahçelerini tahrip ediyor. Bu da bir işgal siyasetidir. Türk devleti bunu bilinçli yürütüyor. KDP bunu bilmesine rağmen kalkıp PKK’yi suçluyor. Bu doğru bir şey değil, siyasettir bu. Halka zarar veren, bu saldırıları geliştiren bellidir, Türk devletidir. Türk devletinin buralarda ne işi var? Neden bu kadar saldırı geliştiriyor? Bilinçli bir şekilde köylü halkına zarar veriyor. Bu yapılanlara karşı Türk devletine tavır almak yerine, diyorlar PKK bunlara sebep oldu. Bu doğru değildir.

Fakat buna rağmen bu dönemde Kürdistan özgürlük mücadelesinin ortak bir siyasete ihtiyacı var. Çünkü işgalcilik Kürdistan topraklarında çok fazla plan ve oyunları var. Biz de bu planları boşa çıkarmak için Kürt ulusal, demokratik ve ortak bir siyaset için çabalıyoruz. Bunun için mücadele yürütülüyor. Ama KDP’nin şimdi Türkiye ile beraber hareket etme tavrı, bunun erken bir şekilde gerçekleşeceğini göstermiyor. Yani böyle bütün temiz kalpli Kürtlerin, Kürtlerin dostlarının umut ettiği gibi bir birliğin şimdilik, bilinmeyen bir tarihe ertelendiğini gösteriyor. Yani bu kısa bir süre içerisinde olmayacak. Çünkü Kürt siyasetinde ailesel çıkarlar, örgüt çıkarları ulusal çıkarlar üstünde tutma var, bundan dolayı da ulusal çıkar birinci planda değil. Böyle bir ayrımcı süreç gelişiyor. Şimdiki durumu insan böyle izah edebilir.

‚KİMYASAL SİLAH KULLANILDIĞI KESİNDİR, İNCELEME YAPILSIN‘

Türk devletinin kimyasal silah kullandığı kesindir, Türk devleti Güney Kürdistan’da kimyasal silahları gerillaya karşı kullanıyor. Konuya ilişkin HPG birçok kez açıklama yaptı. Belgelerde var, görüntüler var, görünüyor, hem tünellerin içinde çekilmiş görüntüler var hem de tünellerin dışında çekilen görüntüler var. Gazların kullanıldığını gösteren mühimmatlar var, böyle çok sayıda belge var ve HPG bu belgelerin çoğunu kamuoyuna da açıkladı. Elimizde bazı mühimmat kalıntıları var, onlar da inceleniyor, belki onlar daha somut kanıtlar olabilir. Fakat burada uluslararası sorumlu güçler çok ilgisiz yaklaşıyorlar, ilgilenmiyorlar, bu kadar çağrı olmasına rağmen sessiz kalıyorlar, neden? çünkü Türk devleti NATO üyesidir. Bundan önce Suriye’nin oradaki silahlı güçlere karşı kullandığını söylediler, tüm dünya ayağa kalktı, Suriye’ye muhtıra verdiler, müdahale ettiler, saldırdılar, peki bu çiftestandartın nedeni nedir? insanlara karşı kimyasal kullanan bir devlete karşı bir tepki olmalı. NATO üyelerine her şey reva görülüyor, NATO ülkesi olmayanlara karşı ise tepki gösteriliyor. Uluslararası güçler ve kurumlar kimyasal silah kullanılan bölgelere gelebilir, kimyasalın kullanıldığı bölgenin bir bölümünde KDP var, tüm dünyanın da KDP ile ilişkisi var, Güney Kürdistan’a gelirlerse gerilla alanlarına da gelebilirler. Kuzey tarafında ise HPG 6 yoldaşımızın Girê Sor’da kimyasal ile şehit edildiğini açıkladı. Girê Sor sınır hattında bulunuyor. Girê Sor ve sınır karakolu Sivri tepe arasında bir kilometre mesafe var, sınır taşı Girê Sor tepesinde bulunuyor. Girê Sor’un bir bölümü Türkiye sayılıyor. Orada bir tünel var, biz oradaki tüm güçlerimizi çektik, Türk devleti hâlâ o tünele girmemiştir, arkadaşlarımızın cenazeleri ise hâlâ orada. Uluslararası kurumlar gidip orada kimyasal olup olmadığı konusunda inceleme yapabilirler, kimyasalın izleri hâlâ o tünellerde mevcuttur, bunun içindir ki Türk devleti de giremiyor. Her şey gözler önündedir, daha somut belge isteyenler müdahale etmelidir. Bizi inandırıcı bulmuyorlarsa o zaman bağımsız heyetler gelip bakabilirler. Türk devleti Kürdistan’da uluslararası savaş hukukunu ayaklar altına almakta ve suç işliyor, yetkili kurumlar Türk devletinin suçlarına göz yummamalı ve müdahale etmeli. Eğer gelip inceleme yaparlarsa daha somut kanıtlara da ulaşabilirler, bizim imkanlarımız bu kadardır, bundan önce Garê sürecinde de çağrı yapmıştık, şimdi yine çağrı yapıyoruz; heyetler gelip yerinde inceleme yapabilirler, daha somut tespitler de yapabilirler.

‚TOPLUM ÖRGÜTLENİRSE HER SALDIRININ ÜSTESİNDEN GELİR‘

Başta Amerika ve küresel güçler dünya siyasetlerinde bir yeniliğe gidiyorlar. Kendi çıkarları doğrultusunda siyasetlerinde yeni bir dizayn yapıyorlar. Bu çerçevede değişimler var. Bu onların dünyadan ellerini çekeceği anlamına gelmiyor. Değişim yapıyorlar ama ellerini de çekmiyorlar. Afganistan’da durum farklı. Amerika ve NATO Afganistan’da yenildi. Geri çekilmek zorunda kaldılar. Burada şu ortaya çıktı: Eğer bir toplum kendisini örgütlerse çağdaş teknolojiler ve her türlü saldırılara karşı da kendilerini koruyabilirler. Bu bir kez daha ispatlandı. Küresel güçler dünyanın tümünden ellerini çekmeleri daha iyi olur. Eğer bugün Amerika Irak ve Suriye’den çekilmek istiyorsa çekilebilir. Bu daha iyi olur fakat bu gelişmeler hemen olmuyor. Başka güçlere dayanarak, hele de bu güçler hegemonik güçler ise bu kesimler başarılı olamazlar. Başarının yolu özgüce dayanmaktır. Kendi iraden ile siyaset yapmak istiyorsan özgücünü esas almalısın, düşüncemiz bu şekilde. Rojava, Suriye ve Irak’taki güçler de herkes kendi özgücüne dayanmalı, kendi kendini savunmalı, doğru olan da budur. Eğer bir siyasi güç bunu esas alırsa diğer güçlerin çekilmesi ya da çekilmemesinden etkilenmez, kendini özgücüne dayanarak koruyabilen bir gücün başarıya ulaşacağı kesindir.“

ANF

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Gefährdungslage im Cyberraum ange-spannt bis kritisch

Konferenz zur Zukunft Europas