ABD’nin Afganistan’dan çekilişinin iki önemli yanı vardır. 2001’de ikiz kulelerin yıkılışından sonra ABD, “uluslararası terörle mücadele” bayrağını açmıştı. İlk işgal edilen ülke Afganistan olmuş, ardından bölgenin canına okuyan Irak’ın işgali gelmişti. Biden Afganistan’dan çekilirken 2001’de başlatılan uluslararası terörle mücadele stratejisi konusunda hiçbir muhasebe yapmadı. Çekilişin ikinci önemli yanı, ABD liderliğinin durumu veya Biden’in dediği gibi “Amerika geri döndü” iddiası açısından anlamıdır.
Dünyaya emperyalist propagandanın etkisi dışından bakabilenler için ABD’nin “terörle mücadelesinin” bambaşka bir anlamı olduğu biliniyordu. 1990 sonrası değişen güç dengelerinde, “silahların dehşet dengesinden” kurtulan bir dünyada Amerika, savaş veya soğuk savaş olmadığında sürekli kaybedeceğini görünce, ikiz kulelerin yıkılması senaryosu üzerinden yeni bir stratejik yönelişe girdi. Ortadoğu cehenneme döndürüldü. Bu büyük gürültünün ardında bölge enerji kaynaklarına Avrupa, Çin ve Japonya’nın el atmasının engellenmesi yatıyordu. Washington bunu kısmen başardı. Ancak cehennemin ateşi yaygınlaştıkça başarısı bir kâbusa dönüşmeye başladı. Uluslararası terörle mücadele stratejisi tam tersine dönerek bölgeyi ve dünyayı teröre boğdu.
ABD arada yarım ağızla bu yılların muhasebesini yaparken trilyonların yatırıldığı bu savaşın kendileri açısından bir kayıp olduğunu itiraf ediyor. Bunu en çarpıcı şekilde Trump yaptı. Ve Afganistan’dan çekilme mutabakatını Taliban’la Doha’da imzaladı. Sonuç olarak, “uluslararası terörle mücadele” masalının sonu hazin oldu. Yıkılmış ve yeni “terör” yuvaları haline gelmiş Ortadoğu ve Güney Asya; süper güç konumunu pekiştirmek için yaptığı girişimden sonra ortaya çok kutuplu bir dünyanın çıkması; Batı dünyasını iyice rahatsız eden büyük bir göç dalgasının tetiklenmesi, 2001’deki stratejinin en özet sonuçlarıdır. ABD sözde uluslararası terörle mücadelesinde tam bir yenilgi almıştır. Ancak bunun bir güç savaşının örtüsü olduğu zaten biliniyordu.Orada durum nedir?
Burada çekilmenin diğer yanına gelinir. Washington’un Afganistan’dan çekilişinin dünya güç dengelerinde kesin bir anlamı vardır. Bu savaşlardan ABD güç kazanıp konumunu güçlendirememiş, tam tersine sürekli mevzi kaybettiği için yeni bir güç dengeleri savaşı için soluk alma gereğini duymuştur. ABD’nin Afganistan’da yenilip yenilmediği tartışılıyor. Ortada Taliban’ın kazandığı açık bir zafer yoktur. Ancak Washington 2001’de yola çıktığı stratejisinde tıkanmış, bu anlamda yenilmiştir. Sözde terörle mücadele yıllarında kendisi güç kaybederken, Çin ve Rusya güçlenmiş, 2000’li yılların başlarıyla kıyaslandığında dünyada yeni bir güç dengesi kurulumunun sancıları içine girilmiştir. Bu sancılı döneme ABD, zafer kazanmış olarak girmiyor, tersine güç ve itibar kaybıyla giriyor.
Biden’in dediği gibi “ABD geri dönebildi mi?” Afganistan’dan çekiliş bunun olmadığını kanıtlıyor. Avrupa, Trump yıllarındaki gibi kendini yine arafta hissediyor. Biden’ın koyduğu yeni hedeflere, yani Rusya ve Çin’le gerilimi arttırma stratejisine sıcak bakamıyor.
Çekiliş zaman zaman Vietnam’dan çıkışla kıyaslanıyor. Evet, ABD Vietnam’da kesin bir yenilgiye uğramıştı. Ancak o dönem H. Kissinger’in söylediğini unutmayalım: “Vietnamı’ı kaybettik ancak Çin’i kazandık!” Bugün Afganistan’dan çekilirken ABD’nin bir kazancı var mıdır? Mesela kazanılan bir “Çin” var mıdır? Çok kutuplu dünya, Çin’in ve Rusya’nın yükselişi, Hindistan’ın kazanılamayışı, hatta Avrupa’nın yine arafta bırakılması ABD’nin açık kayıplarıdır. Kazanç denilebilecekse, özellikle Ortadoğu’da köhnemiş diktatörlükleri yerinden edebilecek isyanların ezilmesi, bölge halklarının parçalanarak bir cehennem içine atılması, emperyalizm için bir kazanç sayılabilir.
Ancak şu gerçeklik unutulmamalıdır. Dünya artık çok kutupludur, her şeyi yönettiğini sanan büyük güçler artık düz bir yolda değil, mayın tarlasında yürümektedir. Öte yandan, bölgenin (buna artık güney Asya’yı da katmak gerekiyor) sorunları çözülmemiş, yıkımlarla çürümeye itilmiştir; biriken sorunların yarattığı muazzam gerilim, kendini şimdilik “kör terör” ve göçlerle açığa vuruyor, ancak bu yolların da tıkanma noktasına yaklaştığı göz önüne alınırsa, dünyada yeni güç dengelerinin kurulması dönemine girilirken bu gidişe artık halkların aktif ve örgütlü müdahalesi yakındır.