Açıklamada, ayrımcılık-nefret söylemlerinin tetiklediği ırkçı saldırıların olduğu, yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin arttığı, ağırlaşan yargısal ve mesleki sorunlarla yeni adli yıla girildiğine vurgu yapıldı.
2015 yılında silahlı saldırı sonucu katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayetine ve bu cinayete ilişkin yargı sürecine de değinilen açıklamada, cinayetin hâlâ aydınlatılmadığı hatırlatılarak, “Uzun ve eksik bir soruşturma sürecinden sonra her ne kadar dosya bir iddianame ile davaya dönüştürülmüş ise de, soruşturmanın ne denli eksik ve manipüle edilerek yürütüldüğü, son celsede alınan tanık ifadeleri ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yeni adli yılda etkin bir kovuşturma ile faillerin tespiti ve cezalandırılması için Diyarbakır Barosu olarak hukuk mücadelemize devam edeceğiz” ifadesi kullanıldı.
Açıklamanın devamında ülkede yaşanan çatışmalar ve yaşanan can kayıplarına da değinildi.
40 yıla yaklaşan çatışmalar sebebiyle 40 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği hatırlatılan açıklamada, 2013 yılında toplumsal destekle başlatılan çözüm sürecinde çatışmalar ve can kayıplarının önemli oranda son bulduğu, hak ihlallerinin gerilediği, ifade özgürlüğünün alanı genişlediği ve toplumda önemli oranda refah seviyesinin yükseldiği kaydedildi.
Ülkenin en önemli sorununun Kürt meselesinde yaşanan çözümsüzlük olduğu belirtilen açıklamada, “Kürt meselesinde çözümün konuşulduğu dönemlerde toplumsal barışın zemini genişlerken, çatışmaların olduğu dönemlerde çatışmalardan siyaset devşiren kişi ve kurumların da körüklemesiyle toplumsal kutuplaşma derinleşmektedir. Nitekim son dönemde batı illerinde yükselen nefret söylemi ve artan ırkçı saldırılar bu tehlikenin geldiği endişe verici boyutu bir kez daha gözler önüne sermiştir” dendi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’a yaptığı ziyarette Kürt meselesinde “2005 yılında nerede duruyorsa bugün de o noktada durduğunu” ifade ettiği anımsatılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün yeniden o noktada durduğunu söylemesi ve Çözüm Süreci’ne ilişkin değerlendirmeleri, sorunun yeniden barışçıl çözümüne yönelik toplumsal beklentileri de arttırdığını hep birlikte görüyor, gözlemliyoruz. Diyarbakır Barosu olarak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çözüm Süreci’ne yönelik değerlendirmelerini ve 2005’teki konumunun altını çizen açıklamalarına dikkat çekiyor ve bu niyetin somut adımlarla hayatımıza yansımalarını görmek istiyoruz. Bu vesileyle ülkenin en can yakıcı sorunu olan Kürt Meselesinin demokratik zeminde barışçıl çözümü için gereken adımların atılmasını talep ediyor, sorunun çözümü için gerekli olan yasal ve toplumsal hazırlık sürecinde her türlü sorumluluğu almaya ve katkı sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz.”
Açıklamanın tam metni şöyle:
„Bugün yeni adli yılın ilk günü ve aynı zamanda 1 Eylül Dünya Barış Günü.
Bu vesileyle öncelikle yeni adli yılın, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygının tam olarak sağlandığı ve bütün dünyada barışın hakim olduğu bir yıl olmasını diliyoruz.
Diyarbakır Barosu olarak her adli yıl açılışında ülkedeki mesleki, hukuki ve toplumsal sorunlara ilişkin tespit, görüş ve önerilerimizi kamuoyuyla paylaşıyor ve çözüm talep ediyoruz. Ancak üzülerek belirtmek isteriz ki, özellikle son yıllarda her adli yıla yine benzer sorunlarla ve çoğu kez bu sorunların ağırlaşmış olduğu gerçeğiyle giriyoruz.
Bu adli yıla da maalesef iki yıldır bütün dünyayı etkisi altına alan, can kayıplarına ve hayatın her alanında önemli kısıtlamalara sebep olan pandemi koşullarında karşılıyoruz.
Hayatımızı derinden etkileyen pandemi ile birlikte; son aylarda yaşanan yangın ve sel gibi doğal felaketler; ayrımcılık ve nefret söylemlerinin tetiklediği ırkçı saldırılar ve bu saldırıların sebep olduğu yaşam hakkı ihlalleri, bütün itiraz ve karşı duruşa rağmen İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olmakla kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin arttığı, ağırlaşan yargısal ve mesleki sorunlarla adli yıla girmekteyiz.
Yokluğunda altıncı adlî yılı açarken, ebedi başkanımız Tahir Elçi cinayetinin hâlâ aydınlatılmadığını da hatırlatmak isteriz. Uzun ve eksik bir soruşturma sürecinden sonra her ne kadar dosya bir iddianame ile davaya dönüştürülmüş ise de, soruşturmanın ne denli eksik ve manipüle edilerek yürütüldüğü, son celsede alınan tanık ifadeleri ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yeni adli yılda etkin bir kovuşturma ile faillerin tespiti ve cezalandırılması için Diyarbakır Barosu olarak hukuk mücadelemize devam edeceğiz.
Değerli Basın emekçileri…
Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki; avukatlık mesleği savunma hakkının, adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün; avukatların meslek örgütü olan Barolar da, insan haklarının, özgürlüklerin ve hukuk devletinin güvencesidir. Bu sebeple savunma makamının, yani avukatların özgür ve etkili olamadığı bir toplumda hiç kimsenin özgürlüğü garanti altında olamaz. İnsan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunma ve koruma sorumluluğu olan baroların bu amaçla mesleki, toplumsal ve hukuki sorunlara ilişkin tespit, çalışma ve önerilerinin dikkate alınmadığı bir düzende hukuk güvenliğinden ve bağımsız yargıdan bahsedilemez. Baroların insan hakları ihlallerine karşı vermiş olduğu mücadelenin zaman zaman kriminalize edilmesi ve soruşturmalara konu edilmesi, demokratik bir toplumda söz konusu olamaz.
Son yıllarda ülkede yaşanan gelişmelerle birlikte, hukuk güvenliği kaygı verici boyutlara ulaşmış, yargı bağımsızlığı başta olmak üzere adil yargılanma hakkı gibi hukukun temel ve evrensel kuralları adeta yok sayılmıştır. Darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL ile başlayan temel haklar alanındaki sınırlamalar, lekelenmeme hakkı ihlal edilerek yapılan ihraçlar, demokratik kitle örgütlerinin, basın-yayın organlarının ve derneklerin kapatılması, seçilmiş Belediye Başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atamalarının yapılması, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerinin tutuklanması zaten kırılgan olan demokratik sisteme ve bu sistemin işleyişine ciddi zararlar vermiştir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen yargıya düşen sorumluluk ise tüm yurttaşların adil şekilde yargılanması; yurttaşlara karşı suç işleyen devlet görevlilerinin de etkili şekilde soruşturularak yargılanmalarını sağlamaktır.
Bir kez daha belirtmek isteriz ki ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel değeridir. İfade özgürlüğü ve bu özgürlüğün araçlarından olan toplanma ve gösteri özgürlüğünün olmadığı bir yerde demokrasiden söz edilemez. Geçtiğimiz adli yılda Türkiye’nin dört bir yanında ifade, toplanma ve gösteri özgürlüğü hakkına ağır müdahaleler yapıldı. Güvenlik görevlilerinin orantısız, aşırı ve keyfi güç kullanımına tanıklık ettik. Yeni adli yılda başta ifade, toplanma ve gösteri özgürlüğü hakkına saygı bekliyoruz.
Diyarbakır Barosu, başta özgürlükler alanına ve demokratik kazanımlara yönelik yapılan bu tür müdahalelere karşı, geçmişten gelen hak temelli mücadele pratiği ile karşı koymaya devam edecektir.
Değerli Basın emekçileri Bugün aynı zamanda Dünya Barış Günü..
40 yıla yaklaşan çatışmalar sebebiyle 40 binden fazla insanımızın yaşamını yitirdiği bir dönemden sonra, 2013 yılında büyük umutlarla ve toplumsal destekle başlatılan çözüm süreci vesilesiyle çatışmalar ve can kayıpları önemli oranda son bulmuş, hak ihlalleri gerilemiş, ifade özgürlüğünün alanı genişlemiş ve toplumda önemli oranda refah seviyesi yükselmişti. Ne yazık ki bu süreç, kamuoyunun beklentilerinin aksine istenilen sonuca ulaşamamış, kalıcı bir çözüm ve toplumsal barış sağlanamamıştır.
Ülkenin en önemli sorunu olduğu konusunda toplumun kahir ekseriyetinin ittifak ettiği Kürt meselesinde yaşanan çözümsüzlük; toplumsal, kültürel ve ekonomik alanda ağır tahribatlar yaratmaya devam etmektedir. Kürt meselesinde çözümün konuşulduğu dönemlerde toplumsal barışın zemini genişlerken, çatışmaların olduğu dönemlerde çatışmalardan siyaset devşiren kişi ve kurumların da körüklemesiyle toplumsal kutuplaşma derinleşmektedir. Nitekim son dönemde batı illerinde yükselen nefret söylemi ve artan ırkçı saldırılar bu tehlikenin geldiği endişe verici boyutu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu sebeple, toplumsal barışı sabote edecek sert siyasal söylemlerden kaçınılmasının ve sorunların toplumsal barışı önceleyen bir anlayışla evrensel hukuk ilkeleri esas alınarak, diyalog ve müzakere yöntemi ile çözülmesinin elzem olduğuna inanıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Temmuz 2021’de Diyarbakır’a gerçekleştirdiği ziyarette yakın tarihimizdeki en olumlu gelişme olan Çözüm Süreci’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve Kürt meselesinde “2005 yılında nerede duruyorsa bugün de o noktada durduğunu” beyan etmiştir.
2005 yılındaki Diyarbakır ziyaretinde “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur.… Bu ülkenin başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur… sorunu daha çok demokrasi daha çok vatandaşlık hukuku daha çok refahla çözeceğiz, bu anlayışla çözüyoruz ve çözeceğiz de…“ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün yeniden o noktada durduğunu söylemesi ve Çözüm Süreci’ne ilişkin değerlendirmeleri, sorunun yeniden barışçıl çözümüne yönelik toplumsal beklentileri de arttırdığını hep birlikte görüyor, gözlemliyoruz.
Diyarbakır Barosu olarak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çözüm Süreci’ne yönelik değerlendirmelerini ve 2005’teki konumunun altını çizen açıklamalarına dikkat çekiyor ve bu niyetin somut adımlarla hayatımıza yansımalarını görmek istiyoruz. Bu vesileyle ülkenin en can yakıcı sorunu olan Kürt Meselesinin demokratik zeminde barışçıl çözümü için gereken adımların atılmasını talep ediyor, sorunun çözümü için gerekli olan yasal ve toplumsal hazırlık sürecinde her türlü sorumluluğu almaya ve katkı sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Genel olarak belirttiğimiz yargısal ve toplumsal sorunların yanı sıra, mesleğimizin içinde bulunduğu sorunlar da bütün ağırlığıyla ve artarak devam etmektedir.
Mesleğin icra edilmesi esnasında, kolluk ve adli makamların savunmayı temsil eden avukatlara yönelik olumsuz tutumları, avukatların mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanması, yargılanması ve haksız cezalara maruz bırakılması pratiği maalesef halen devam etmektedir. Adaletin tesisi için savunma makamında olan avukatların bağımsızlığının öncelenmesi zorunludur. Bu bağımsızlık, avukatın kişisel menfaatinden öte, topluma sunulacak savunma hizmetinin etkin hale getirilmesinin de yegâne yoludur.
Mesleki sorunlarımız bütün ağırlığıyla ortadayken, Avukatlık Kanunu’nda yapılan son değişikliklerle savunmanın, barolar ve avukatlık mesleği üzerinden uzun mücadeleler neticesinde elde ettiği kazanımlar adeta yok edilmiştir. Bu geriye gidiş, elbette ve sadece bir mesleğin mevzi kaybetmesi olarak nitelenemez; bir bütün olarak tüm toplumun savunmasız bırakılması gibi daha genel ve kaygı verici sonuçlar yaratacaktır. Oysa bu geriye gidiş yerine, savunma fonksiyonunun önemine eşdeğer bir çalışma yürütülerek avukatlık mesleğinin daha güçlü ve nitelikli hale getirilme çabası içinde olunmalıdır. Hukuk eğitiminin niteliğinin güçlendirilmesi adına hızla artan hukuk fakültelerinin önüne geçilip, avukatlık stajının daha nitelikli bir yapıya kavuşturulması elzemdir.
Tüm bunlarla beraber mesleğin ve özelikle mesleğe yeni başlayan avukatların ekonomik sorunlarına acil ve kalıcı çözümler üretilmelidir. Bu amaçla atılacak ilk somut adım mesleğe yeni başlayan avukatların temel kazanç alanı olan zorunlu müdafilik hizmetlerinden kaynaklı ücretlerin bir an önce iyileştirilmesi olacaktır.
Diyarbakır Barosu olarak yargı camiasının yeni adli yılını kutluyoruz.
Adli yılın yargı ve mesleki sorunlarımızın çözüme kavuşacağı, herkes için adaletin gerçekleştiği bir yıl olmasını diliyoruz.“