Sosyolog-yazar İsmail Beşikçi, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması süreçlerinde Mele Mustafa Barzani’nin Kürtlere karşı böylesine ağır bir yaptırımın gerçekleştirildiği bir ortamda, Kürtleri küllerinden yeniden yaratan bir rol üstlendiğini söyledi.
İsmail Beşikçi, Eylül Devrimi’nin 60’ıncı yıldönümünde K24’ün sorularını yanıtladı.
Beşikçi, ölümsüz lider Mele Mustafa Barzani’nin ve Barzanilerin Kürdistan’da ve Ortadoğu’da yarattıkları etkinin çok büyük olduğuna dikkat çekti.
Beşikçi, Mele Mustafa Barzani’nin silahlı mücadeleye katılım için Zaho ve Süleymaniye’de yürüyüşler gerçekleştirerek halkın nabzını yokladığını söyledi.
1961 yılında Kürdistan’da başlayan Eylül Devriminden ilk ne zaman ve nasıl haberdar oldunuz?
Ben 1963’te askerdim Şemdinli’de. O zaman Mele Mustafa Barzani’nin mücadelesi vardı. Biz de sınırdaydık. Zaten bu mücadele başladığında Türkiye sınırdaki birliklerini çok güçlendirmişti. Örneğin Bitlis piyade alayından, Muş, Erciş piyade alayından birlikler göndererek sınır güvenliğini güçlendirmeye çalışıyordu. Ben Bitlis alayındaydım ve Şemdinli’de 1963 yaz aylarında askerdim. O zaman Kürtler konusunda çok yoğun bir bilincim yoktu ama mücadele görülebiliyordu. İzlenebiliyordu.
Irak savaş uçakları Kürtleri bombalıyordu. O bombaların bir kısmı da Şemdinli’de ki sınır köylerine düşüyordu. Kürtler arasında da bir mücadele vardı. Örneğin Bradost bölgesi Mele Mustafa Barzani’yle çatışma içerisindeydi. Öyle bir didişme söz konusuydu. Onlardan bir kısmı Mele Mustafa Barzani’ye ait birlikler yüzünden Şemdinli’ye Mülteci olarak geldiler. Yani Türkiye’ye mülteci olarak geldiler. Şeyh Reşit Bradost bölgesinden. Böyle bir durum vardı. Durmadan da emir geliyordu. Hani 1947’de bir geçiş olmuştu ya. 1947 Mahabad döneminde Mele Mustafa Barzani İran’a geçmiş oradan da Sovyetler Birliğine geçmişti. O geçiş gever (Yüksekova) üzerinden gelişmiş. Birlikler önce Yüksek Ovaya geçmiş, oradan İran’a İran’dan da kuzeye doğru çıkıyorlar. İşte 1947’de Gever üzerinden böyle bir geçiş olmuş, o geçişi durdurmak için veya bir geçi olacaksa engellemek için. Belki de Mele Mustafa Barzani’yi veya Kürt güçlerini sınırda yakalamak, geçişlerine izin vermemek için böyle bir durum vardı.
Devrim 9 Eylül 1961’ de başladı ve 63’te çok yoğun bir biçimde sürüyordu mücadele. Benim kanımca o bölgede Kürtler el altından Barzani’ye çok yardım ediyorlardı. Tuz, şeker, çorap, gaz falan gönderiyorlar.
O zaman Türkiye devleti de Mele Mustafa Barzani’nin fotoğrafını çevredeki aşiretlere dağıtmıştı. Onu Eşkıya olarak gösteriyorlardı ve bulup devlete teslim edene büyük bir para ödülü verileceği söyleniyordu. Benim o zaman Kürtler konusunda Mücadele konusunda fazla bilincim yoktu ancak yine de devletin resmi ideolojisine de tam anlamıyla bir teslimiyetim söz konusu değildi.
Mustafa Barzani’nin Eylül Devrimi’ndeki rolünü ve öncülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz? O süreçte bölgede cereyan eden bölgesel siyasi çekişmeler ve dünyanın bu sürece bakışını düşünecek olursak böyle bir devrim hareketinin Mustafa Barzani önderliğinde başlamasını nasıl yorumlarsınız?
Bunun biraz tarihsel geçmişine bakmak gerekir. Şöyle: 1920’ler milletler Cemiyeti dönemi, Kürtlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması Kürtlere çok ağır darbeler indirmiştir. Bu dönemin iki emperyal gücünün ve Ortadoğu’nun iki köklü devletinin birbirleriyle işbirliği içerisinde gerçekleştirdikleri bir politikadır. Kürtler için çok ağır bir durumdur bu. Bir insanın iskeletinin parçalanması gibi bir etki yaratmıştır Kürtler üzerinde. Bir insanın beyninin dağılması gibi bir etki yaratmıştır Kürtlerin üzerinde. Bu, Kürtleri tarihten silmek, yeryüzünden silmek için gerçekleştirilmiş bir politikadır. Kürtlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması. Mele Mustafa Barzani’nin Kürtlere karşı böylesine ağır bir yaptırımın gerçekleştirildiği bir ortamda, Kürtleri küllerinden yeniden yaratan bir rolü vardır. Tabi Mele Mustafa Barzani derken, bunu sadece Mele Mustafa Barzani olarak almamak gerekir.
Şeyh Abdulselam Barzani, Şeyh Ahmed Barzani, Mele Mustafa Barzani bu sürecin devamı şeklinde almak gerekir. 1947 Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin yıkıldığı bir dönem. Qazi Muhammed’in ve Kürt yöneticilerin tutuklandığı bir dönem. Böyle bir dönemde Mele Mustafa Barzani Kürtlerin geleceği konusunda İran Şahı’yla görüşmek için Tahran’a gider. İran Şahı ile görüşmesi sırasında İran istihbaratında bir kurum Şeyh Ahmed Barzani’ye direktif gönderir. O direktifin içeriği şudur: ‘Silahlarınızı bırakın ve Hamedana yerleşin.’ Şeyh Ahmed Barzani de çok kısa bir zamanda şöyle bir cevap verir: Der ki: ‘Silahlarımızı bırakmıyoruz, silahlarımızı bırakmayacağız. Hamedana yerleşmeyeceğiz. Karlar eridiği zaman, yollar açıldığı zaman Başur’a döneceğiz. Mele Mustafa Barzani ve yanındaki arkadaşlarına istediğinizi yapın. Biz de Mele Mustafa Barzaniler çoktur. İşte bu kararlı tutumdan sonra Mele Mustafa Barzani Kürt güçlerinin yanına döner.
Ondan sonra Sovyetler Birliğine sığınma, Sovyetler Birliğine geçiş böyle bir dönemde başlar. Sovyetler Birliğine geçiş de çok önemli bir dönemdir. Kürtlerin Sovyetler Birliğindeki hayatı bir mültecilik hayatı değildir. Toprak köleliği hayatıdır. Kürtler Azerbaycan’dan sürülmüştür. Bu Mele Mustafa Barzani’yle Sovyetler Birliğine geçen 500’ün üzerinde Peşmerge Orta Asya’ya sürgün edilmişlerdir. Yıl 1948. Oradaki hayatları toprak köleliğidir hiçbir mültecilik durumu söz konusu değildir. Kürtlerin biraz durumlarının iyileştirilmesi Stalin’in ölümünden sonra 1952-53’lerde gerçekleşmiştir. Ondan sonra Mele Mustafa Barzani’ye Moskova’da bir ev verilmiştir Sovyet yönetimi tarafından. Mele Mustafa Barzani orada kalmıştır, arkadaşlarıyla görüşmelerini orada gerçekleştirmiştir. Stalin’in ölümünden sonra Kürtler toparlanmaya başlamıştır. Birbirlerinden haberdar olmaya başlamıştır. Bir araya gelmeleri başlamıştır.
1958 Irak’ta krallığın yıkılması, Mele Mustafa Barzani’nin 500 Peşmerge ile daha kalabalık bir şekilde Irak’a dönmesi Kürt tarihinde ve Ortadoğu tarihinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu çok önemli bir dönemdir. Çünkü sadece Kürdistan üzerinde değildir bunun etkileri. Bütün Ortadoğu üzerinde, özellikle de Türkiye üzerin de çok büyük bir etkisi vardır. Türkiye’de askeri darbelerin tamamının kökeninde Kürt Sorunu vardır. Mele Mustafa Barzani’nin Irak’ta yarattığı ortamın kırılması, etkilerinin engellenmesi, yani Kürdistan’ın kuzeyinde etkilerinin engellenmesi, etki yaratmaması için… Bütün askeri darbelerin temelinde bu vardır. 7 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 Türkiye’deki bütün askeri darbelerin temelinde Mele Mustafa Barzani’nin Irak’ta yaratmış olduğu durumun etkileri söz konusudur. Bunların Türkiye’ye ve Kürdistan’ın Kuzeyine yansımaması için bu darbeler gerçekleştirilmiştir. Kendi adıma bu etkinin çok büyük olduğunu düşünüyorum.
Biraz önce Moskova’da ki bir evden söz ettim. Orası Kürtler ve Kürdistan için çok önemli bir hafıza mekanıdır. Kürtler o evi satın almak için çaba sarf etmelidir. Bu ev Kürtler açısından çok önemli bir mekandır.
Mele Mustafa Barzani’nin, Barzanilerin Kürdistan’da ve Ortadoğu’da yarattıkları etki kanımca çok büyüktür. Ama örneğin Türkiye’deki etkisinden söz ettim. Darbelerin esas nedeninin Kürtler olduğunu, Barzani’nin Kürdistan’ın güneyinde başlattığı hareket olduğunu belirtmeye çalıştım. Ama Türk devlet yönetimi, Türk siyaseti, Türk basını, Türk Üniversitesi katiyen bu durumu analiz etmemiştir. Yani darbelerin temeli, nedeni bu olduğu halde, Kürtler olduğu halde buna ilişkin hiçbir analiz yapılmamıştır. Bunun nedeni şudur: Kürtler inkar edilmektedir zaten. Zulümle baskı altında tutulmaktadırlar. Böyle bir inkar sürecinde kişilerin, kurumların bilincine Kürtler konusu çarpmaması için Türk siyaseti, Türk devlet yönetimi, Türk üniversitesi, Türk basını bu konuda hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Halen de yapmamaktadır. Yani 27 Mayıs’ın nedenleri neydi? Ne bileyim işte öğrenci hareketiydi, Kamu düzeni bozulmuştu, yeni bir düzen yaratılamıyordu işte onun için askeri müdahale oldu” denir. Lakin öyle değildir. Temelinde Kürt sorunu, Kürdistan sorunu vardır. Özellikle Kürdistan’ın yaratılan bu durumun kuzeye ve Kürdistan’ın tamamına etkisini sınırlandırmak ya da engellemek maksadıyla yapılmışlardır. Tabi Mele Mustafa Barzani tek başına bir kişi değildir. Barzaniler bir süreç içinde değerlendirilmelidir. Abdülselam Barzani, Şeyh AhmedBarani, Mele Mustafa Barzani çok önemli bir süreçtir. Kişi olarak ben Abdülselam Barzani’yi, Şeyh Ahmed Barzani’yi, Mele Mustafa Barzani’yi sevgiyle anıyorum.
Kürdistan coğrafyası ve Kürt toplumu Eylül Devrimi’ne nasıl bir katkı sağlamıştır? Devrim sırasında Kürdistan’daki siyasi ortam devrime nasıl bir etki yapmıştır?
Yıl 1961 Mele Mustafa Barzani Bağdat’tan dönmüştür. 1958’de bir anlaşma söz konusudur, Bağdat’taki hükümetle, Abdülselam Kasım ile bir anlaşma söz konusudur. Ancak süreç içerisinde bu anlaşmanın yerine getirilmediği fark edilmiştir. Bunun üzerinde Mele Mustafa Barzani Bağdat’tan Kürdistan’a dönmüştür ve silahlı mücadelenin yolunu yordamını aramaya başlamıştır. Şöyle bir durum söz konusudur: Mele Mustafa Barzani 1961’de önce Barzan’danZaho’ya doğru bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. Yani halkın mücadeleye katılımını öğrenmek için, bu konuda halkın düşüncelerini, duygularını öğrenmek için veya bir mücadele başladığı zaman ne kadar olabileceğini öğrenmek için bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. Ancak halkta bu konuda bir heyecan görmemiştir.
Zaho’da böyle bir açıklama yapmak üzereyken yani halkın henüz böyle bir şeye hazırlıklı olmadığını açıklamak üzereyken, Kuzeyde Goyan’lar “biz silahlarımızla birlikte sana katılmaya hazırız” demişlerdir. Bu katılımda gerçekleşmiş ve ondan sonra Mele Mustafa Barzani onların katılımıyla Zaho’dan tekrar Barzan’a doğru bir yürüyüş gerçekleştirmiştir. O yürüyüş sırasında bu defa çok büyük bir katılım olmuştur. Goyan’ların katılımından sonra çok büyük bir katılım olmuştur. Ondan sonra Barzan’dan bir de Süleymaniye’ye doğru bir yürüyüş gerçekleştirilmiştir. O yürüyüş daha kalabalık olmuştur. İşte 9 Eylül Devrimi böyle başlamıştır. Yani halkın sürece katılması böyle başlamıştır. Ancak halkın sürece ilk başladığı dönemde Kürtlerin pek fazla silahı da yoktur. Zaten Kürtlere bu süreçte hiçbir yerden yardım gelmemiştir. Yani 1960’ların başlarında, 60’ların ortalarında Kürtlerin hiçbir yerden yardım alamadığı görülmektedir. Çok sonra öğrendik, 1960’ların ortalarında İsrail İran üzerinden çok küçük yardımlar yapıyormuş. Ama İran yönetimi yani Şah, bu yardımları tam ulaştırmıyormuş Kürtlere. Misal İsrail 10 tüfek gönderdiyse, 2-3 tanesini Kürtlere gönderiyormuş diğer 8-9 tanesini kendisine kaldırıyormuş. Yani Şah’ın Kürtler için düşüncesi şu: “Kürtler Irak’ı rahatsız etsinler ama hiçbir zaman başarıya ulaşamasınlar.” Böyle bir tutumu var Şah’ın. Kürtler Irak yönetimini rahatsız etsinler, ama hiçbir zaman başarıya ulaşamasınlar. Bunun için de kısıtlı olsa da İsrail’den gelen yardımı da tamamen yerine ulaştırmıyorlar. Kanımca bunun halkın üzerindeki etkisi büyük olmuştur bu Eylül Devrimi’nin.
Komşu ülkelerin Eylül Devrimi üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Tabi çok büyük etkisi oldu ama şunu görmek gerekir, Kürtlere karşı o dönem Sovyetler Birliği de dahil, Amerika’da dahil Kürtlerin yanında hiçbir güç yoktur. Kürtlerin yanında, Kürtleri destekleyen, hiçbir güç yoktur. Sovyetler de dahil, Amerika Birleşik Devletleri de dahil, Avrupa devletleri de dahil, İngiltere, Fransa, Almanya da dahil hiçbir güç yoktur. Ortadoğu devletlerinin hepsi zaten hasımdır Kürtlere. Türkiye, Irak, İran, Suriye hepsi de hasımdır. Yani Kürtlerin mücadelesi böyle düşman güçleri içerisinde gerçekleşen bir mücadeledir. Yani Filistin gibi değildir. Filistin’in tek bir hasmı vardır o da İsrail’dir. Ancak bütün çevre ülkeleri, Mısır, Suudi Arabistan, Irak, İran, Suriye, herkes Filistin’i desteklemektedir. Ama Kürtler böyle bir desteği hiçbir zaman bulamamışlardır. Kürtler her zaman yalnızdır. İşte İsrail’in yardımını belirtmek önemli olabilir. Ama bunu da Kürtler de açıklamamıştır, İsrail de açıklamamıştır şimdiye kadar.
Bütün Arap ülkeleri Filistin’i sevsinler ya da sevmesinler maddi olarak yardım etmek durumundadırlar. Politik olarak, diplomatik olarak yardım etmek durumundadırlar. 22 Arap devleti bunun dışında 57 İslam devleti, İslam konferansına bağlı 57 İslam devleti Filistin’e hem maddi yardım yapmaktadır hem de diplomatik yardım yapmaktadır. Kürtler böyle bir yardımı hiçbir zaman bulamamışlardır. Bilakis, İslam devletleri de, Arap devletleri de Ortadoğu’da Kürtlerin etrafındaki hasım devletler de her zaman Kürtlerin mücadelesini engellemek için, bastırmak için bir iş birliği içerisindedirler.
Kürtlere dair bakışınız ilk ne zaman ve nasıl değişti?
Tabi, Kars’tan Ardahan Arpaçay’dan bir er vardı Kürt’tü. Biz keşif yaparken sınırı geçmişiz. Her kilometrede bir sınırtaşı vardı. Çok belirgin değildi. Biz de farkında olmadan sınırı geçmişiz. Yaklaşık 400-500 metre geçmişiz. O zaman Peşmerge bize söyledi. Burası sizin bölgeniz değil demiş. Ben de tabi anlamadım Peşmerge’nin ne dediğini. İşte o sırada Arpaçaylı er dedi ki Teymenim ben konuşabilir miyim? Bana söyledi. Teymenim bu işiyle ben konuşabilir miyim”? dedi. Ve konuştu. İşte o zaman bir şey fark ettim. Hani o zamanlar Ankara’da deniyordu ya. Kürt diye bir şey yoktur, Kürtler yoktur, kimse kimsenin dilini anlamaz. Bir dağın önündeki Kürt dağın arkasındaki Kürdü anlamaz. Öyle şeyler söyleniyordu. İşte o zaman fark ettim. Arpaçay ve Barzan Bölgesi arasında yaklaşık bir 700 km mesafe vardı ve birbirlerini çok iyi anladılar. Çok iyi konuştular. Bu önemli bir dönüm noktası oldu benim için. Çok önemliydi. Çünkü o zaman çok yoğun bir ret vardı. Mahkeme ret ediyor, üniversite ret ediyor, basın ret ediyor. Kürtçe bir dil olmadığını söylüyorlar ama siz orada 600-700 km uzakta iki Kürdün rahatlıkla birbiriyle anlaştığını görmek bu algının kırılması konusunda çok önemli bir ayrıntıydı benim için.