Kürtlerin özgürlük mücadelesini bastırmak amacıyla 1990’lı yıllarda kurulan JİTEM isimli paramiliter yapının işlediği cinayetler, gözaltında kaybetmeler, köy yakmalar ve yargısız infazlara dair yıllar sonra açılan davalar birbiri ardına kapatılıyor. Bugüne kadar Kızılağaç Davası, Derik JİTEM Davası, Bespin (Görümlü) Davası, Kızıltepe JİTEM Davası, Lice Davası, Vartinis Davası, Cizre JİTEM Davası ve Kulp JİTEM Davası kapatılan davalar oldu.
Midyat JİTEM Davası ise soruşturma aşamasını geçmezken, yargılama yapılmaya devam edilen tek dosya Adıyaman 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Dargeçit JİTEM Davası.
AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ittifak kurduğu kimi gruplar ile anlaşması sonucu kapatıldığı yönünde şüphelerin olduğu JİTEM dosyalara dair Yeni Yaşam Gazetesi’ne konuşan eski bir istihbaratçı, dosyaların nasıl kapatıldığını isim isim anlattı.
JİTEM davalarının birçoğunda mağdurların avukatlığını yapan avukat Erdal Kuzu, eski istihbaratçının verdiği bilgilerle yeniden gündeme gelen bu davalara dair Mezopotamya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’a değerlendirmelerde bulundu.
‘DAVALAR TOPLUMSAL MÜCADELE SONUCU AÇILDI’
JİTEM dosyalarının açılma sürecine dikkat çeken Kuzu, davaların açılma sürecinin tamamen toplumsal mücadelenin bir sonucu gerçekleştiğini ifade etti. Dosyaların konjonktürel olarak açıldığı yönündeki yorumlara katılmadığını belirten Kuzu, “90’lı yıllarda çok ciddi hak ihlallerinin, yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı bir süreç vardı ve bu bir şekilde kendisini bir yerde ifade edecekti, bir şekilde gerçek ortaya çıkacaktı. Dolayısıyla davaların açılmasını zorunlu kılan burada verilen mücadeleydi. Ailelerin mücadelesi, sivil toplum örgütlerinin mücadelesiydi. Toplumsal mücadele sonucu bu davaların açılması zorunlu hale geldi. O dönem yaşanan açılım süreçleri bu davaların daha kolay açılmasının önünü açtı. Süreç savcıların daha rahat hareket etmesini sağladı. Bu anlamda konjonktürel bir tarafı var” diye konuştu.
‘AİLELERİN DİLE GETİRDİKLERİ’
Mardin’deki JİTEM dosyalarının açılma sürecine değinen Kuzu, taleplerin kabul edilmesi ile soruşturmaların genişleyebildiğini ifade etti. Ailelerin ve kendilerinin yıllardan beri dile getirdikleri ile devlet tarafından işlenen suçları anlayabilecek şekilde materyallerin ortaya çıktığını kaydeden Kuzu, iddianamelerin gerçeğe temas eden iddianameler olduğunu söyledi.
‘JİTEM DEVLETTEN BAĞIMSIZ DEĞİL’
JİTEM’in devletten bağımsız, devletin bilgisi dışında oluşturulan bir yapı olmadığının altını çizen Kuzu, JİTEM’in devletin 90’lı yıllarda kendisi açısından ortaya çıkarmış olduğu yasadışı bir mücadele yöntemi olduğunu söyledi. Av. Kuzu, JİTEM’in bizzat devlet tarafından kurulup, yönetildiğini ve devletin resmi personelinin tamamının bu yapı ile ilişkili olduğunu kaydetti.
“Bu bir savaş aygıtıydı” diyen Kuzu, JİTEM’in devlet tarafından kurulduğunun resmi belgelerle de ortaya çıktığını hatırlattı.
‘DOSYALARIN KAPATILMASI BİR ANLAŞMA SONUCU’
Yıllar sonra açılan davaların konjonktür değişikliğiyle kapatıldığını ifade eden Kuzu, şöyle devam etti: “İktidarın ulusalcı olarak adlandırılan ya da JİTEM ile bağlantısı olan kişilerle anlaşması sonucu mudur? Bunun böyle olduğu çok açık olarak ortaya çıkıyor. Davaların sonlandırma sürecine baktığımızda mahkemelerin yargılama yapmaktan kaçındıkları, bu davaların kapatılması yönünde bir tutum ortaya koydukları, hem takip ettiğimiz davalarda hem de diğer dava dosyalarında çok açık olarak ortaya çıktı. Muhtemelen bunun bir anlaşma sonucu olduğu da ortaya çıkıyor. Bunun böyle olduğuna ben kendim inanıyorum. Bu kişilerin devletle, bu kişilerin hükümetle temasları dikkate alındığında bunun bir anlaşma sonucu olduğu da görülmektedir.”
‘DEVLET KENDİSİNİ CEZALANDIRMAK İSTEMEDİ’
JİTEM dosyalarında yapılan yargılamalar sonucunda “cezalandırılacak olanın devlet olarak görüldüğü için”, devletin bunu istemediğini dile getiren Kuzu, yargılananların ‘Biz devlet için yaptık’ savunmasının da bunun kanıtı olduğunu kaydetti. Davaların sonlandırılmasının “devlet kararı” olduğunu söyleyen Kuzu, JİTEM’in devletin kuruluşundan itibaren var olan bir mantık olduğunu, 90’lı yıllarda olduğu gibi öncesinde de benzer yöntemlerin kullanıldığını belirtti.
Av. Kuzu, “Gerçeklerle yüzleşmenin bu devletin iradesinde olmadığını gösteriyor. Gerçek ile yüzleşme ancak hukuk devleti ile mümkündür. Bu dosyaların kapatılması devlet mekanizması ile alakalı” dedi.
‘SAVCILAR DELİL OLARAK KABUL ETMELİ’
Yeni Yaşam Gazetesi’nce konuşan eski istihbaratçının anlatımlarının önemli olduğunu vurgulayan Kuzu, bu anlatımlar karşısında savcıların kendiliğinden harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
Fakat yargının mevcut durumunda savcıların harekete geçmesini beklemediğini belirten Av. Kuzu, “Bu kişi çok samimi ise, başka ülkede ise, bulunduğu ülkede, Türkiye’de ise herhangi bir savcılığa bu konuda suç duyurusunda bulunması gerekir. Bu kişinin beyanlarının bizim dosyalarımıza etkisi olup olmadığını da bizler kendi aramızda değerlendiriyoruz. Muhtemelen devam eden davalarda bu kişinin beyanlarını delil olarak sunacağız. Kişinin eski bir istihbaratçı olması bu anlamda beyanlarını daha da önemli hale getiriyor. Anlattıkları Türkiye’de hukukun ne kadar siyasileştiğinin de açık bir kanıtıdır. Hukuk devletinin sadece kağıt üzerinde kaldığının da kanıtıdır. Toplumun yüzde 90’ının zaten durumun böyle olduğunun farkında diye düşünüyorum” değerlendirmelerinde bulundu.