„İsteseydi durdururdu.”
“O saatte dışarda ne işi vardı.”
“Onun evine gitmemeliydi.”
“O kıyafetle sokağa çıkarsa, olacağı bu.”
‘Mağdur suçlayıcılık’ terimi çoğu kadının günlük hayatta aşina olduğu bir davranış biçimi. Toplumsal ezberlerin neden olduğu hükümler sebebiyle neredeyse hemen her kadının ömründe tecrübe etmesi kaçınılmaz hale gelmiş bir olgu.
Cinsel şiddet vakaları, soruşturmaları ve davalarında sıkça karşılaşılan ‘mağduru suçlama’ durumu ataerkil kültürle topluma da sirayet etmiş halde. Bu yaklaşım, failin aklanmasına da neden oluyor. Mağdur suçlayıcılar “Hiç kimse sebep sorgulamaksızın cinsel şiddeti hak etmez” yerine “O da hak etmiş” düşüncesinden besleniyor.
Sosyolog Johan Galtung, şiddeti üçe ayırıyor: “Doğrudan şiddet, yapısal ve kültürel şiddet. Buna göre tecavüz bir doğrudan şiddet biçimi. Yapısal şiddet ise cezasızlıkla sonuçlanan mahkemeler olarak tanımlanıyor. Kültürel şiddete örnekse, ‘O saatte orda ne işin vardı’ gibi mağduru suçlayan örnekleri kapsıyor.”
‘İBRETLİK’ PRATİKLER OLARAK SUNULUYOR
Siyaset bilimci ve kadın çalışmaları uzmanı Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, cinsel şiddete maruz bırakılan bir kadın için söylenen “Eteği kısaydı, yakası açıktı, kocasına ‘hayır’ dedi” gibi gerekçelerin ‘eril refleks düşüncenin bir sonucu’ olduğunu söylüyor. Çubukçu bunu şöyle açıklıyor: “Mağdur suçlayıcılık; kadınları kılık kıyafetinden, bedensel, fiziksel, duygusal kontrolüne kadar her şeyini etkiliyor. Sadece kamusal alanda değil özel alanına kadar kadını yok etmeye, bastırmaya çalışıyor.”
Çubukçu, “Ekonomik bunalımdaydı, psikolojik sorunları vardı” gibi fail üzerinden gerekçelendirilmelerin önceki yıllarda medyanın dilinde daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Şimdilerde ise medyanın daha özenli davrandığını belirtiyor.
Medyada, yargıda, toplumda olan bu ataerkil refleksin kadınlara ‘ibretlik’ pratikler olarak sunulduğunu ve bu sayede kadınlar üzerinde bir denetleme mekanizması geliştirildiğini ifade eden Çubukçu, şunları dile getiriyor: “Açık açık bunu yaparsan, böyle olur deniyor. Açık giyinirsen, kendi seçimini yaparsan böyle olur… Kadınlar Salem cadısı haline getirilebiliyor. Ama nafile… Kadınlar kamusal alana çıktı, dindar kesimdeki kadınlar da dahil olmak üzere buna karşı çıkıyorlar.”
MAHKEME: NEDEN BAĞIRMADIN?
Mağduru kabahatli görme, yargı sürecini nasıl etkiliyor? Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği avukatlarından Burcu Uçuran öncelikle “Kültür hukuku değil, hukuk kültürü şekillenmeli” diyor. Buradan hareketle Türkiye’deki yargı pratiklerini anlatıyor: “Mağdur suçlayıcılığını üreten dili adli sürecin dışında gibi görüyoruz ama yargılama pratiklerine baktığımızda mahkeme heyeti ve sanık müdafileri de aslında bu dili tekrar tekrar üretiyor. Cinsel şiddetten hayatta kalan kadınlar kendilerini adli süreçte durumlarını ispatlayan kişi olarak buluyorlar ve çeşitli sorulara maruz kalıyorlar. Bu ilk karakolda başlıyor.”
“Özellikle cinsel saldırıya maruz bırakılanların o travmanın etkilerinden kurtulmaya çabalamaları gibi psikolojik etkiler yargı sürecinde göz ardı ediliyor. Mesela kendilerini yıkamaları ya da o an üzerinde bulunan kıyafetleri çöpe atmaları, yakmaları gibi çok doğal karşılanabilecek tepkiler var.”
Uçuran, şiddete uğrayan bir kadına üç celse boyunca “Neden bağırmadın?” diye soran hâkim olduğunu anlatıyor: “Böyle bir olay yaşayan biri bağırır, tepki verir, her şeyi yapar diye bakıyoruz. Yargılama pratikleri de böyle bakıyor. Küçük bir ilde yaşadığımız bir örnek var. Bir kadın partneri tarafından cinsel saldırıya uğramıştı. Mahkeme üç celse boyunca kadına sürekli ‘Neden bağırmadın?’ diye sordu. Sorgulanan şey şuydu: Bu kişi senin partnerindi ve sen bu kişiyi eve aldın. Sonra da diyorsun ki, cinsel saldırıya maruz kaldım.”
Kadınların da bu suçlayıcı dilden etkilendiğini söyleyen Uçuran, bilhassa medyaya bu noktada çok büyük iş düştüğünü hatırlatıyor ve ekliyor: “Özellikle medyanın suçlayıcı dilinden dolayı kimi kadınlar hak mücadelelerinden geri çekilebiliyor. Medyanın mağduru suçlayıcı dili kesinlikle kullanmaması gerekiyor. “Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden konuştuğumuz bir yetkili ise mağdur suçlayıcılığının travma sonrası destek sistemlerini aşağı çeken bir durum olduğundan bahsediyor ama buna rağmen hak arama mücadelesinin kadınları güçlendirdiğini vurguluyor.