Amerika Birleşik Devletleri’nde Biden yönetiminin Afganistan’dan çekilme kararı ve bu karar sonrası Taliban’ın hızlıca ülkeyi ele geçirmesi tartışmaların fitilini ateşledi. Birçok medya organında bu olay, ABD’nin Vietnam’dan çekilişi ve Vietnam hezimetiyle karşılaştırılırken ABD hegemonyasının gerilediğine dair de yorumlar yapılıyor. Biden yönetimi ise “çekilmenin bir hezimet olmadığı 20 yıllık Afganistan işgalinin başarılı” olduğu görüşünde ısrar ediyor. ABD’de Marksist-Leninist siyasette ısrar eden Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi (PSL) bu tartışmalara dair bir açıklama yayınladı. Yapılan açıklamada “Taliban’ın geçmişte ABD tarafından finanse edildiği ve destenlendiği” belirtilirken “Amerikan emperyalizminin gelecekteki hamlelerin bu olaydan etkilecebileceğinin” altı çizildi.
Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi’nin yaptığı açıklamanın tam metnini okurlarımız için çevirdik. Yapılan yazılı açıklama şöyle:
Amerikan Destekli Afgan Hükümeti Ülkeyi Taliban’a Teslim Etti
Taliban kuvvetlerinin Kabil’e direniş görmeden girmesi, inanılmaz boyutlarda ölüm ve zulüme umursamaz bir şekilde neden olan ABD emperyalizmin yürüttüğü 20 yıllık askeri harekatın acı bir sonucuna işaret etmiştir. ABD destekli Afgan hükümetinin savaşmadan pes ettiği gerçeği, mevcut Afgan hükümetinin Amerikan emperyalizminin basit bir uzantısından başka bir şey olmadığının açık bir göstergesidir. Çıplak gerçek bir kez daha ortaya çıkmıştır: Ya ABD emperyalizminin 20 yıllık işgali sonsuza dek sürecekti ya da bu hükümet ABD emperyalizminin ülkeden çıkışıyla beraber çökecekti.
Taliban, Saur devrimi ile iktidara 1978 yılında gelen Afgan hükümetine karşı CIA’nın yürüttüğü savaşın sonucunda 90’ların ortasında iktidara gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Taliban’ın kadınların eğitimini yasaklayan uygulamaları da dahil olmak üzere iğrenç politikalarına rağmen 11 Eylülden önce Taliban ile tamamen işbirliği içinde olmuştur. Sosyalizmin yarattığı umut ve vaatler Amerikan müdahalesi ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle beraber yok olmuştur. O zamandan beri Afgan halkı birbirini ardına gelen gerici hükümetlerin altında yaşıyor.
Tamamen ve birdenbire gerçekleşen Afgan hükümetinin siyasi ve askeri çöküşü, Taliban’ın hakimiyeti ele geçirmeye başlamasıyla beraber Taliban’ın muhaliflerin ülkeyi panik içinde terk ettiği bir duruma neden olmuştur. 2001’de başlayan Amerikan işgalinden bu yana, yüzbinlerce Afgan hayatını kaybetmiş, milyonlar evini terk etmek zorunda kalmış, Amerikan kuvvetlerine katılan on binlerce işçi sınıfı mensubu yaralanmış veyahut hayatını kaybetmiştir. Tüm bunların sonucunda Amerikan kuvvetleri ülkeye dönerken ortaya çıkan tablo, Taliban’ın ülkeyi kontrol etmesidir.
ABD ve Nato’nun Afganistan işgali, 11 Eylül Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi terörist saldırılarına misilleme olarak 7 Ekim 2001’de başladı. Bush yönetimi, ABD’nin saldırıdan El Kaide’nin sorumlu olduğunu gösteren kanıtlar sunması halinde, Taliban hükümetinin Usame bin Ladin’i Müslüman bir ülkede yargılanmak üzere teslim etme teklifini reddetti. Bunun yerine Bush yönetimi “teröristlerle müzakere yapılmaz” diyerek işgal girişimi gerçekleştirdi. Bush yönetimi, 11 Eylül Saldırıları’nı Irak ve diğer Orta Doğu hükümetlerine yönelik tasfiye saldırısı için bahane olarak kullandı. Afganistan işgali, “teröre karşı savaş” söylemi altında yeni-muhafakazar hükümet tarafından yürütülecek saldırganlık dizgesinin test edilme girişimi olarak görülmelidir. Bu saldırganlık dalgası Irak ve Libya hükümetini devirmiş Suriye ve Iran hükümetlerini devirmeyi umut etmiştir. Bu girişimler Orta Doğu ve Güney Asya haklarının felaketi olmuştur.
2001 yılından beri Amerikan hükümeti, Afgan hükümetinin askeri kuvvetlerini yaratmak ve desteklemek adına yüz milyarlarca dolar harcamıştır. Lakin bu ordu hiçbir meşruiyeti olmayan bir hükümete hizmet etmiştir. Hükümetin meşruiyet kaynağı Amerika öncülüğünde yabancı işgali olmuştur. Yolsuzluk gırla yapılmış, halka hizmet edecek kayda değer bir alt yapı bırakılamamıştır. Bu hükümetin Taliban’la baş edemeyeceği gayet açıktı. Ve sonuç olarak savaşmak veya açınılmaz olanı ertelemek yerine büyük oranda geri çekilmeyi tercih ettiler.
Biden hükümeti, Taliban’ın ilerleyişini yavaşlatacak hava saldırısı gibi bir askeri girişimi tercih etmedi. Hakim görüş, nasıl olsa bu savaş kazılmayacaktı ve biz en iyisi Amerikan imparatorluğunun daha önemli meselerine odaklanmayı seçelim şeklinde ortaya çıktı. Fakat Biden yönetimi kendi koyduğu şartlarla daha düzenli bir geri çekilmeyi net bir biçimde umuyordu. Hükümet şimdi direk çekilmenin yarattığı Taliban’a iktidarı devretmenin aşağılanmasını yaşamaktadır. Bu Amerikan kuvvetlerinin dünya çapında yaşadığı başlıca hezimetlerden biridir. Bu olayın Biden’ın ileriye dönük askeri ve dış politikası üzerinde uzun süreli etkileri olabilir.
2001 İŞGALİNİN ARKA PLANI
ABD emperyalizminin Afganistan’daki rolü daima iki yüzlü olmuştur. Taliban, 1970’lerde ve 1980’lerde ülkenin sosyalist hükümetini devirmeyi amaçlayan CIA tarafından organize edilen ve finanse edilen karşı-devrimci isyandan çıktı. Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kendini işçilerin ve çiftçilerin iktidarlaşmasına, toplumun her alanında kadınlar için tam eşitliğe, eğitim ve sağlık gibi ücretsiz sosyal hizmetlerin sağlanmasına ve diğer ilerici hedeflere adamıştı. ABD hükümeti, mevcut sosyalist hükümete ve müttefiki Sovyetlere karşı kanlı bir isyan başlatmaları için aşırı sağcı, dinci silahlı grupları destekledi.
Bu savaşçıların bir hizbi olan Taliban, sosyalist Afgan hükümetinin düşüşünün ardından galip geldi. İktidarı ele geçirdi ve gerici teokratik ilkelere dayalı baskıcı bir siyasi sistemi halka dayattı. ABD’li yetkililerin Afganistan’daki kadın hakları, demokrasi veya inanç özgürlüğünün akıbetinden endişe duyduğuna dair herhangi bir iddiası en kötü ikiyüzlülüktür.
Bu anlamsız yirmi yıllık savaşı organize etmekten sorumlu ABD’li politikacılar ve komutanlar yargılanmalıdır. Afgan toplumunu mahveden muazzam can kayıplarından nihai olarak onlar sorumludur. 11 Eylül’de İkiz Kuleleri vuran uçaklarda hiç Afgan yoktu. Ayrıca Taliban, Usame bin Ladin’in teslimi için müzakere etmeye istekliydi. ABD askeri ve siyasi kurumları her an kan dökülmesine son verebilirdi ve sonuç farklı olabilirdi. Bunun yerine her yıl işgalin uzatılmasının şart olduğunu iddia ettiler. Bu kimseler işgal savaşı başlatma suçundan sorumlu tutulmalıdırlar.
Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi ( PSL)