Avrupa Birliği üyelerinden özellikle Almanya’nın “söz konusu. Türkiye gibi ülkelerle kıyaslanamayacak bir “göçmen ülkesi olmak” Afgan Göçmenler-Mülteciler” konusunda yaklaşık 30 yıllık bir tecrübesi ve hukuku-hukuksuzluğu kavramı da bulunuyor.
Almanya’da, Afgan mültecilere vatandaşlık verilmemesi ve hukuki statülerinin sürekli “geçici oturum-müsamaha” durumunda bırakılmasına karşı yıllardır mücadele eden ve her yıl onlarca protesto eylemi gerçekleştiren, bültenler hazırlayan kurumlar da var.
İşte bu kurumlar, bu hafta ortak yeni bir platform oluşturarak eylem takvimlerini belirlediler. Bu bir hafta içerisinde yaklaşık 50 şehirde protestolar gerçekleştirilecek.
“Artık hıza ve bürokratik olmayan işlemlere ihtiyacımız var”
Başta Pro Asyl adlı kurum olmak üzere, tüm bu kurumlar 24 Haziran’da yayımladıkları bültende, “Artık hıza ve bürokratik olmayan işlemlere ihtiyacımız var, kaybedecek tek bir gün bile kalmadı” şeklinde bir çağrı dile getirmişlerdi.
Bu kurumların üyesi olan ve direk Afganistan’da yaşayan insan hakları gözlemcilerinin hazırladıkları sancı dolu raporlar yayınlanmıştı.
Ancak buna rağmen, temmuz ayında, Almanya’daki oturum haklarına son verilen 20 kişi Afganistan’a geri gönderildi.
Ağustos ayında ise yine Afganistan’a gönderilmek üzere, Almanya’da inşası yeni tamamlanan, üç yeni Mülteci Tutukevi’nden (mültecilerin, geri gönderilmek üzere tutuldukları yeni tip kamp-tutukevi) birinde tutulan insanların geri gönderimi gerçekleşti.
Ve nihayet ancak geçen hafta, geri gönderimlerin durdurulduğu açıklandı.
“Dünya Savaşları sonrası doğumu gerçekleşen, ‘Beyaz Irk’ın Kucak Açışı’ sahnesi mi sergilenmekte?”
Radyo programlarında esasta, ‘Afganistan Uzmanı’ diyebileceğimiz, o topraklarda yıllarca yaşamış olan İnsan Hakları Aktivistleri’yle yapılan röportajlarda şu eleştiri ve sorular dile getiriliyor:
Bu nasıl bir şey? Ne yapılmaya çalışılıyor? İki ay içerisinde, bu kadar hızlı bir söylem ve uygulama değişikliği Almanya ve AB ülkeleri açısından hiç alışılmış bir şey değil. Bu bir yeni dünya senaryosuysa nasıl okumamız gerekir?
Ortadoğu ve esasta Türkiye toprakları nasıl şekillendirilecek? Dünyanın bir yanı, artık planlı bir şekilde aç insan deposu hâline getirildi. Almanya oraya, yardım olarak hâlâ silah göndermeye devam ediyor. NATO kendi yükünü başka ülkelere atabileceği, yapısal bir değişiklik içerisinde mi?
Önce İngiltere’nin, sonra ABD’nin Dünya Savaşları sonrası, ağırlıklı olarak entellektüellere uzattıkları bir yardım eli vardı. Onları hemen vatandaşlığa almaları ve kendi ırklarından birer fert olarak ilan edişleri vardı. Bu asırda yeniden ‘Beyaz Irk’ın aynı senaryosu mu sahnelenmeye çalışılıyor?
İnsan hakları ihlallerinin zaten had safhalara ulaştığı Türkiye gibi bir ülke, bu yapısal değişikliklerin bir parçası hâlinde mi konumlandırılıyor? Bu konumlandırma, Türkiye gibi bir ülkenin halkları açısından, yeni bir tarihsel haksızlık zincirinin örülmesine gebe değil mi?
Ancak esasta, henüz sadece koca bir belirsizlik tablosu çizilebiliyor.
“20 bin litreden fazla alkollü içecek ve 27 tonluk bir anıtı ‘güvenli bir yere’ taşıdınız. Ancak tek bir canlı insanı dahi kurtarmak üzere yanınıza alamadınız”
17 Ağustos Salı günü, başta Berlin Parlamento Binası önü ve Köln merkezi olmak üzere, on şehirde protestolar gerçekleştirildi.
Bu protestolarda, haziran ayı sonunda Alman Silahlı Kuvvetleri’nin geri çekilmesi sonrasında basına yansıyan haberlere vurgular yapıldı. Silahlı Kuvvetler’in kendi resmi sayfalarında dahi, dönen askerlerin ülkeyi terk ederlerken yanlarına; 20 bin litreden fazla bira, şarap ve köpüklü şarabın yanı sıra 27 tonluk bir anıt taşını aldıkları ve “güvenli bir yere” getirdikleri haberleri yayımlandı. Ancak bu haberlerde, yıllardır hayatlarını tehlikeye atan ve Alman Ordusu’nda ya da diğer yardım kurumlarında çalışan binlerce insan hakkında tek bir kelimeye dahi yer verilmedi.
Akıl sınırlarını zorlayan bu “basın-yayın faaliyeti” tüm kurumlar tarafından gerek kendi yayınlarında gerekse Berlin Parlamentosu önündeki konuşmalarında kınandı.
Çocuklarını can havliyle sınır duvarları üzerinden fırlatan kadın fotoğraflarının, sizin üzerinizde insani bir sarsılış yarattığına inanmıyoruz! Bugünkü söylem değişikliğinizi, timsah gözyaşları olarak değerlendiriyoruz!
Daha iki hafta öncesine dek, Almanya’da ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde, parlamenterler seçim propagandalarının bir parçası olarak, şu eksende konuşmalar gerçekleştirmişlerdi: “Alman ordusu Afganistan’dan çekildi. Avrupa’nın, o ülkenin halkını koruma görevi nihayetlendi. Afganistan’da bugüne dek oluşturduğumuz güvenlikli bölgeler var. İltica başvuruları askıda olan Afganlar acilen oraya gönderilmeli.”
Aynı politikacılar, iki gün içerisinde bütün bu söylemlerini 180 derece değiştirdiler.
Gerçekleştirilen protestolarda politikacıların bu tavırları şiddetle kınanarak, şunlar ifade edildi:
Afganistan’dan gelen savunmasız insanların, oralardan buralara gerçekleştirilen ilk tahliye işlemlerinin ötesine geçen bir yerleştirme programına ihtiyacımız var. Çocuklarını kurtarmak için duvarlar üzerinden can havliyle fırlatan kadın fotoğrafları geçiyor elimize. Bu fotoğraflar direk, yıllardır oralarda halkla içiçe yaşayan kurum çalışanlarımızdan gelmekte. Bu fotoğrafların sizin üzerinizde insani bir sarsılış yarattığına inanmıyoruz. Bugünkü söylem değişikliklerinizi sadece timsah gözyaşları olarak değerlendiriyoruz.
Bu protestolar bir hafta boyunca devam edecek. Taleplerin yerine getirilmesi neredeyse bir imkânsız olarak görünse de önümüzdeki aylarda, hatta yıllarda belirginleşecek olan bu tablonun parçalarının bağlantılandırılabilmesi açısından büyük öneme sahip.
Sendika.Org / Almanya (Ganime Gülmez)