in ,

Türkiye’nin Nazi “savaş” esirleri

Önder Özdemir

Naziler Türkiye’ye denizaltıları vermeyi, karşılığında mürettebatın Yunanistan adalarına gönderilmesinin sağlanmasını isterler. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bu teklifi reddeder. Bunun üzerine Almanlar üç denizaltının ve silahlarının Rusların eline geçmemesi için batırma kararı alırlar. Üç farklı lokasyonda kendi gemilerini batıran mürettebat karaya çıkar

İkinci Dünya Savaşı’nda 320 Nazi askerinin Beyşehir ve Isparta’da savaş esiri olarak iki yıl kadar “misafir” edildiğini biliyor muydunuz? Ben ilk defa öğrendiğimde çok şaşırdım.

Hitler’in karadan yüzdürülen gemileri

Hitler için donanmasını Karadeniz’e çıkarmak savaşın gidişatını etkileyeceği için oldukça önemli idi. Ama Boğazlar’ın kontrolü Türkiye’dedir ve Ankara’nın tarafsız pozisyonu nedeniyle görüntüde her iki tarafın da gemilerinin Boğazlar’dan geçişine izin verilmez. [1] Ayrıca 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini de sınırlamaktadır.

Bunun üzerine Naziler oldukça ilginç bir çözüm üretirler. Alman donanmasına ait altı adet denizaltıyı karadan ve nehirlerden 1800 kilometre taşıyarak Karadeniz’e çıkarma planı yaparlar. [2]

Denizaltıların Karadeniz yolculuğu; önce Kaiser Wilhelm Kanalı ve Elbe Nehri üzerinden Hamburg’dan Dresden’e, daha sonra Dresden’den karayoluyla Ingolstadt’a ve Ingolstadt’tan da Tuna Nehri üzerinden Köstence’ye ulaştırılması şeklindedir.

Almanya’nın Baltık Denizi’ne bakan liman şehri Kiel’de U-9, U-18, U- 19, U-20, U-23 ve U-24 denizaltıları kara yolculuğu için hazırlanır ve olabildiğince parçalara ayrılır. Alman donanması 600 kişilik bir nakliye grubu kurar. Denizaltıların taşınması için 121 adet traktör, 43 adet römork çok sayıda kamyon, nehir taşımacılığı için de su römorkörleri hazırlanmıştır.

1942 yılı Ağustos ayında altı denizaltının Kiel’den Romanya’nın Köstence Limanı’na yolculuğu başlar. [3] 32 tekerlekli uzun çekici kamyonlar üzerinde saatte 8 km hızla 450 kilometrelik karayolunu 56 saatte kat ederek Ingolstadt kentine getirilirler. 1942 yılı Ekim ayında Karadeniz’e indirilen altı denizaltı 1944 yılı Eylül ayına kadar iki yıl içinde 57 çatışmaya katılırlar ve resmî kayıtlara göre bu denizaltılar 45 bin 426 ton geminin batırılmasını sağlarlar.

Ancak işler Nazi ordusunun planlandığı gibi gitmez. Denizaltılardan U-9, 20 Ağustos 1944 günü Köstence Limanı’na düzenlenen hava saldırısında, U-18 ve U-24 de müttefik komandoları tarafından batırılır. Geriye kalan U-19, U-20, U-23 denizaltıları ise Romanya’nın da Almanya’ya savaş ilan etmesiyle limansız kalmışlardır. 1944 sonuna doğru Nazilerin savaştaki durumu nedeniyle denizaltıların karadan aynı yoldan geriye götürülmesi de artık mümkün değildi.

Bu arada uzun süre savaşta tarafsız durumda kalmaya çalışan Türkiye, Almanya ile olan diplomatik ilişkilerini 2 Ağustos 1944 tarihinde bütünüyle kesmiştir.

Üç Alman denizaltısı Akçakoca açıklarına getirilir. Naziler Türkiye’ye denizaltıları vermeyi, karşılığında mürettebatın Yunanistan adalarına gönderilmesinin sağlanmasını isterler. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bu teklifi reddeder.

Bunun üzerine Almanlar üç denizaltının ve silahlarının Rusların eline geçmemesi için batırma kararı alırlar.

Üç farklı lokasyonda kendi gemilerini batıran mürettebat karaya çıkar.

11 Eylül 1944 Pazartesi sabahı Bolu’nun Akçakoca kıyılarında iki subay ve 20 er, Kocaeli Karasu kıyılarında bir subay ve 21 erden oluşan iki Alman grubu jandarmalar tarafından yakalanırlar. 12 Eylül 1944’ün sabahında ise Zonguldak’ın Filyos kumsalında bir başka grup fark edilir. Geçici bir süre garnizonlara ve otellere yerleştirilen Alman askerler burada yaklaşık bir hafta boyunca “dostça” misafir edilirler.

Sonra enterne [4] kampına Beyşehir’e götürülürler.

Beyşehir’e getirilen Alman deniz askerlerinden astsubay ve erler kışlaya, subaylar da Beyşehir merkezinde yer alan Merkez Otel’e yerleştirilmişlerdir. 1944 yılında Beyşehir’de Alman Askeri Enterne Kampı olarak kullanılan yer burada bulunan Türk garnizonuna ait askeri bir kışladır. Kamp komutanlığını Binbaşı Naci Erda yürütmektedir. Kampta bulunan astsubaylar ve erler Alman ve Türk subaylarını selamlamakla yükümlüdür.

Nazi askerlerine sağlanan konaklama, yemek gibi olanakların dönemin yokluk koşulları düşünüldüğünde, Türk askerlerinden bile daha iyi olduğu söylenebilir. Nazi subay ve erlerine Türkiye tarafından maaş bağlanır. [5]

19 Eylül 1944 ile 9 Mayıs 1945 tarihleri arasında yaklaşık sekiz ay boyunca Beyşehir’de gözetim altında 320 Alman askerinin bulunduğu söylenmektedir. Beyşehir’de kamptaki askerlerin bir kısmının daha önceden buraya gönderilmiş karacı askerler olduğu anlaşılmaktadır. Rudolf Arendt günlüğünde şunları kaydetmiştir:

Kamp hakkında önceden bilgi edinmiştik. 160 tane askerin olduğunu bildiğimiz kampta Kırım’dan küçük bir asker kaçağı grubu da vardır. Ayrıca Dimetoka bölgesinden gümrükçü, gizli polis ve bekçilik yapmak üzere görev yapan gönüllü birlikler Bulgaristan’dan Türk tarafına geçmişti.

320 Nazi askeri 19 Eylül 1944 ile 9 Mayıs 1945 tarihleri arasında yaklaşık sekiz ay boyunca Beyşehir’deki kamp ve otelde kalmıştır.

Ve Türkiye Almanya’ya savaş ilan eder…

28 Aralık 1944’te ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Hasan Saka’ya Türkiye’nin Japonya ile ilişkilerini kesmesini istediklerini bildirir. Bunun üzerine Türkiye 3 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini keser. Roosevelt, Churchill ve Stalin’in katıldığı Şubat 1945’teki Yalta Konferansı’nda Birleşmiş Milletler’in kurulmasına karar verilir ve bunu gerçekleştirmek için 25 Nisan’da San Francisco’da uluslararası bir konferansın toplanması kararlaştırılır. Ancak bu konferansa katılacak devletlerin Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesi şartı vardır. Bu nedenle Türkiye 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan eder.

Beyşehir’deki misafirler artık savaş ilan edilen bir ülkenin askerleridir. 24 Şubat günü Beyşehir’deki askerlerin son kez radyodan Almanca haber dinlemelerine izin verildi. Ayrıca savaşın ilan edilmesinden sonra Alman subayların maaşı 120 liradan 57 liraya azaltılır, askerlerin maaşı ise kesilir. Daha önce serbest olan Hitler selamı vermeleri yasaklanır. Bunun dışında hayatlarında başka şey değişmez.

Nazi “misafir”lerin enterne kampı yerine savaş esiri statüsünde Isparta’ya nakledilmesine karar verilir.

Denizaltı komutanı Rudolf Arendt kitabında bu transferi şöyle anlatır:

17 kamyonla 7 Mayıs 1945’te Beyşehir’den Konya’ya hareket edecektik. Bunun için Beyşehir’de ikamet ettirilen askerlerin gönderilmesi ile ilgili o gün saat 17.00’de bir veda toplantısı yapıldı. Beyşehir’de bizim şerefimize ilginç bir veda toplantısıydı. Toplantıdan sonra kamyonlarla birlikte yola çıktık ve gece saat 10.00 sıralarında Konya tren istasyonuna ulaştık. Bagajlarımız ve çadırlarımız arkadan gönderildi. 9 Mayıs 1945’te öğlene doğru bir özel tren bizi Isparta’ya götürmek üzere hareket etti. 24 saat içinde Isparta’ya ulaştık.

Beyşehir’den Isparta’ya transfer sırasında Konya’da subayların anılarında anlattıkları aşağıdaki anekdot da dikkat çekicidir:

Karşımıza 5 genç Türk subayı çıktı. Bizim Alman olduğumuzu anlayınca yanımıza geldiler, bizi canı gönülden selamladılar. Almanya’nın savaşta yaptıklarına hayranlıklarını ifade ettiler ve İngilizlerle Ruslara sövdüler.” [6]

Beyşehir’den Isparta’ya götürülen Alman askerler, oradaki günlerinde, Pavyonlar Caddesi’nde (6 Mart Caddesi) ikamet etmişlerdir. Burada Beyşehir’de olduğu gibi subayların kalması için şehir oteli tahsis edilmiş, erler de otele yakın kışlaya yerleştirilmiştir. Belgelerden Beyşehir’de olduğu gibi Isparta’da alışveriş, yürüyüş, banyo, spor, park gezintisi gibi faaliyetleri yapabildiklerini öğreniyoruz. Ayrıca erlerin ücret karşılığında gülyağı fabrikasında çalışmalarına izin verilmiştir. Hatta o dönemde yapımına başlamış olan hastane inşaatında dahi çalışmışlardı.

12 Temmuz 1946 tarihinde Alman askerlerin Almanya’daki ABD bölgesine teslim edilmesine karar verilir. Nazi savaş esirleri 21 Temmuz 1946 günü vapurla İzmir’den ayrılırlar ve Almanya’ya doğru yola çıkarlar.

Böylece 11 Eylül 1944 tarihinde başlayan Nazi askerlerinin 1 yıl 10 ay 10 gün süren esirlik günleri sona erer.

Sonuç yerine

320 Nazi askerinin tarafsız bir ülkede yaklaşık iki yıl esir olmasının, o ülkenin vatandaşları tarafından bilinmemesi beni düşündürüyor.

Neden bunları bilmiyoruz? Resmi tarih, akademi, ilgili kurumlar neden üzerine gitmiyor? [7]

Savaşta tarafsız görünen Türkiye Cumhuriyeti’nde önde gelen bazı politikacıların ve hatta halkın önemli bir kesiminin Nazi hayranlığını gösterecek her şeyin üstü mü örtüldü?

Türkiye Cumhuriyeti’nin hala savaşı kazanma ihtimali olan Naziler ile iyi geçinme politikasının sonucunda, içinde çocukların da olduğu 769 kişinin bulunduğu Struma isimli gemi dokuz hafta herkesin gözleri önünde bekletilmiş ve bu insanlar ölüme gönderilmiştir. Struma [8] gemisinin öyküsünün de yıllarca gözlerden uzak tutulması da bununla ilgili değil mi?

1930’lı yıllarda Nazilerden kaçan ve Türkiye’ye davetle gelen, üniversitelerimizi kuran Almanların adeta cezalandırılırcasına 18 aylığına Kırşehir, Yozgat ve Çorum’da enterne kampına gönderilmesine ne demeli?

Ya da tüm bu gerçekleri araştıracak, açığa çıkaracak olanlar aralarındaki gizli bir sözleşmeye uyarak görmemeyi ve göstermemeyi mi tercih ettiler?

Bu soruların yanıtları Acaba Barış Ünlü’nün sözünü ettiği Türklük Sözleşmesi’nde saklı olabilir mi? [9]

Dipnotlar:

[1] Türkiye 1944’e kadar “refakat gemisi” olarak Boğazlar’dan Alman savaş gemilerine geçişine izin vermiş ve bu tutumu nedeniyle Müttefik ülkeler tarafından protesto edilmiştir. Ankara’nın bu tavrı, savaş sonrası dönemde Türkiye’nin hem uluslararası alanda hem de SSCB’yle ilişkilerinde yaşayacağı sorunların başlıca nedenlerinden biri olacaktır.

[2] Alman Amerikan petrol şirketleri bu yolla Karadeniz’den Alman savaş sanayine petrol taşıyorlardı zaten. Nazilere fikri veren Amerikan petrol sanayinin çözümü oldu. Bu defa aynı yolu ters yönde kullanacaklardı.

[3] 42,7 m uzunluğunda 4,1 m genişliğinde ve her biri 270 ton ağırlığındadır

[4] Askeri tutuklular için kullanılan “internee” terimi Türkçede enterne olarak kullanılır. 1930 yılı yıllarda Nazilerden kaçan ve Türkiye’deki birçok üniversiteyi kuran 600 kadar “Haymatlos” da Kırşehir, Yozgat ve Çorum’daki enterne kampına gönderilir Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Yalçın, Haymatlos – Dünya Bizim Vatanımız, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.

[5] Esir subay ve askerlerin Beyşehir ve Isparta’da iken tuttukları günlükleri, dönemin tanıklıkları ve denizaltı komutanlarından Rudolf Arendt’in 2003 yılında Almanya’da yayımlanan kitabındaki bilgi ve belgeleri, Leyla Çakıroğlu’nun 1989 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan yazı dizisindeki söyleşileri bu bilgileri doğrulamaktadır.

[6] Milliyet, 10 Eylül 1989.

[7] U20 batığı kıyıdan yaklaşık dört km açıkta keşfedilmiş, Kule derinliği 18 metre ve dip derinliği 23 metredir. Ama U19 ve U23 batıklarının yerleri hala bilinmiyor.

[8] Önder Özdemir, “Struma gemisinin batışını ve katliamları seyretmek!”, Sendika.Org, 6 Eylül 2019.

[9] Türk ulusal gerçekliğinin, maddeleri yazılı olmamakla birlikte Türkler tarafından içselleştirilmiş bir sözleşme tarafından yapılandırıldığını ileri sürüyor. Ünlü’ye göre bu sözleşme şu üç maddeden oluşur:

“Birinci maddeye göre, Türkiye’de imtiyazlı ve güvenli yaşayabilmek, toplumsal hiyerarşide üst katmanlara çıkabilmek ya da çıkabilme potansiyelini sürdürebilmek için Müslüman ve Türk olmak gerekmektedir. İkinci maddeye göre, Osmanlı ve Türkiye’de Gayrimüslimlere yapılanlar (tehcir, katliam, soykırım, gasp, ırkçılık, ayrımcılık, vb.) hakkında doğruyu söylemek, bu gruplarla duygudaşlık kurmak ve bu gruplar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır. Üçüncü maddeye göre ise, Türkleşmeye direnen Müslüman gruplara, özellikle de buna kararlı ve güçlü bir şekilde direnebilmiş Kürtlere yapılanlar hakkında doğruyu söylemek, onlarla duygudaşlık kurmak ve onlar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır. Sözleşmeye uyanlar ve Türk olmayı kabul edenler ödüllendirilir ve çeşitli imkânlardan yararlanma ayrıcalığına kavuşurlarken, sözleşmeye uymayanlar ve Türk olmakta direnenler ağır şekillerde cezalandırılır.” (2018: s.14-15)

Kaynaklar:

  • Leyla Çakıroğlu, “Akrep Harekâtı”, Milliyet Gazetesi Yazı Dizisi, 3-15 Eylül 1989, http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/
  • Hüseyin Muşmal ve Hasret Gümüş, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Beyşehir’de Bir Enterne Kampı”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2020, Sayı: 24, s.125-162.
  • Rudolf Arendt,  Letzter Befehl: Versenken. Deutsche U- Boote im Schwarzen Meer 1942-1944, Ullstein Tb, 2003.
  • Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi Oluşumu, İşleyişi ve Krizi, Dipnot Yayınları, 2018.

Sendika.Org

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Neue Flächenpotenziale für Ausbau von Wind an Land geschaffen

The Father