Pınar Öğünç’ün „Pandemi Zayiatı: Bir Yıldan 35 Hayat Hikayesi“ kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Okur, hayata emek veren insanların pandemide yaşadığı zorlukları, 35 hikayeyle daha etraflıca öğrenmiş oluyor.
Pınar Öğünç, pandeminin bir yılında fabrika, depo, hizmet sektörü, güvenlik, eczacılık, inşaat, kargo, berber, medya, eğitim, posta, sağlık, metal, akademi, yazılım gibi değişik alanlarda 35 emekçiyle yaptığı uzun sohbetleri „Pandemi Zayiatı: Bir Yıldan 35 Hayat Hikayesi“ kitabında topladı. Her bir hikayeye Murat Başol’un çizimleri eşlik ediyor. Yazar, salgının başlarında vaka sayıları henüz yüzleri bulmuşken emekçilerle görüştü. Salgının birinci yılı dolmaktayken de bir kez daha aynı emekçilerle bir araya geldi ve uzun sohbetler yaptı. Bu sohbetleri güçlü ve içgörülü ifadelerle kaleme aldı. Salgın hayatının en ağır yükünü ve riskini göğüsleyen bir sağlıkçı, salgının üzerinden bir yıl geçtikten sonra şöyle diyor:
“(…) O reklam edilen ‘sağlık çalışanları bizim her şeyimiz’ pohpohlamaları pandeminin başında kaldı diyebilirim. Şu an daha çok üzerimize geliniyor. Sağlık sistemine, daha doğrusu genel olarak sisteme inancım çok yoktu, o daha da azaldı bu bir yılda…”
Pandeminin ilk yılında birçok sektör devletten herhangi bir destek alamadı. Büyük sermayedarlara vergi kolaylıkları sağlanırken borçlarını ödeyemeyen ve geçim sıkıntısı yaşayan yüzlerce insan çaresizlik yüzünden intiharı seçti. Küçük esnaf, orta ölçekli işletmeler adeta kıyım yaşadı. İflaslarla, borçla, küçülmeyle, yoksullaşmayla geçti Türkiye toplumunun bir yılı. Milyonlar, işsiz kalmaktansa ölmeyi yeğler hale geldi. Kimi insanlar işsiz kaldı, kimileri de çalışma saati mefhumu ortadan kalktığı için 24 saat çalışır duruma geldi:
“Çağrı merkezlerindeki rutin mesai zaten ağır, onun işi bir de bankalar adına borçluları aramak ve ceplerindeki ‘olmayan paraları’ almaya çalışmak… Krizin şiddetini telefonun iki ucundan ölçüyor o: Bir yanda marketlerde kilitli bebek mamalarıyla, icra takibindeki kendi borçlarıyla, artık yıldığı bu işten kaçamayışıyla biliyor; diğer tarafta her gün ‘Ben bittim’ diye başlayan borçlu hikayeleri var. Özel hayat, nefes alacak delik bırakmayan, eşinin gözünde onu işkoliğe çeviren yeni çalışma düzenini, evden çalışma değil, ‘ofiste yatma’ olarak tarif ediyor. Tahsilat yapamadıkça işverenden gördüğü baskı, ‘Bana değil, sisteme ediyorlar’ dese de içine oturan borçlulardan duyduğu küfür kıyamet de cabası…”
Kitaptaki her bir hikaye, pandeminin başında sıkça söylenen “virüs hepimizi eşitledi” cümlesinin çok geçmeden tarih olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Pınar Öğünç, kapitalizmin herkesin gözü önünde bir krizden daha can bularak başka bir şeye, kendisinden de kötü bir şeye dönüştüğü tespitinde bulunuyor. Kitabın da bu hikayelere aracılık etmek, hep birlikte tanığı ve parçası olduğumuz bu büyük anı, kan kurumamış, toz yere inmemişken tuvalin bir ucundan kaydedebilmeye dair bir niyet taşıdığını belirtiyor.
PINAR ÖĞÜNÇ KİMDİR?
Pınar Öğünç, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 22 yaşında bir haber dergisinde gazeteciliğe başladı. 1997’den bu yana çeşitli dergi ve gazetelerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalıştı. 2008’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ‘En İyi Röportaj Ödülü’ ve 2015’te Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Evrim Alataş adına verdiği ‘Ayrımcılığa Karşı Ödül’ü aldı.
KİTAPLARI
* Jet Rejisör Çetin İnanç (röportaj, Roll Kitapları, 2006; İletişim Yayınları, 2016) * İnce İş (röportaj, İletişim, 2009) * Asker Doğmayanlar (röportaj, Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013) * Aksi Gibi (öykü, İletişim, 2015) * Cotturuk Defterleri (Can Çocuk, 2019) * Beterotu (öykü, İletişim, 2019)
MA / Abdurrahman Gök