Türkiye, hemen her yıl olduğu gibi 2021 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne de kara bir tabloyla adım attı. Nisan ayında hâkim karşısına çıkan gazeteci sayısı 50 oldu. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, nisanda yaşanan basın özgürlüğü ihlallerini raporlaştırdı. Rapora göre yalnızca nisan ayında onlarca gazeteci haberlerini ve yorumlarını hâkim karşısında savunmak zorunda kaldı. Çakırözer, basın özgürlüğüne ilişkin kara tabloya dikkat çekerek, “Bağımsız gazetecilik yapan televizyonlara da RTÜK ceza yağdırdı” dedi.
Çakırözer, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün eylemlerde görüntü alınmasını engelleyen 27 Nisan 2021 tarihli genelgesinin de ilk günden itibaren basın özgürlüğünü kısıtladığına vurgu yaptı. 1 Mayıs’ta açıklama yapmak isteyenlere yönelik polisin orantısız müdahalesini görüntülemek isteyen basın mensuplarının engellendiğini kaydedildi. Nisanda onlarca gazeteci hakim karşısına çıktı. Bu isimler arasında olan karikatürist Nuri Kurtcebe iki yıl, Erol Mütercimler ise 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sözcü yazarı Yılmaz Özdil ve gazeteci Mustafa Hoş yazıları ve paylaşımları nedeniyle ifadeye çağrılırken BirGün spor editörü Eren Tutel’e Türkiye Wushu Federasyonu hakkındaki haberleri, gazeteci Cihan Ölmez’e ise 6 yıl önceki sosyal medya paylaşımları nedeniyle dava açıldı. Altı gazeteci gözaltına alınırken iki gazeteci fiziksel müdahale ile karşı karşıya kaldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ay içinde BirGün ve Cumhuriyet gazeteleri ve bu gazetelerin yazarlarını hedef alan paylaşımlarda bulundu. RTÜK bağımsız gazetecilik yapan televizyon kuruluşlarına ceza yağdırdı.
Duayen gazeteciler, Basın Özgürlüğü Günü’nde durumu değerlendirdi: Sadece lafta kaldı
Duayen gazeteciler Hıfzı Topuz, Altan Öymen ve Turgay Olcayto, basın özgürlüğünün geçmişten bugüne değişen durumunu BirGün’e değerlendirdi. Topuz, „Uluslararası istatistiklerde sıraya sondan girmemiz büyük bir utanç“ derken, Öymen ise „Basın özgürlüğünün varlığını ispat etmek artık kolay olmaktan çıktı“ diye konuştu. Olcayto, „Basın özgürlüğünü engelleyen iktidar zorbalıkla ayakta kalamaz“ ifadelerini kullandı.
Dilan ESEN
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1993’te ilan ettiği 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde tablo bu yıl da oldukça karanlık. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde bu yıl 180 ülke arasında 153’üncü sırada yer alan Türkiye’de Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın verilerine göre de 43 gazeteci ve basın çalışanı cezaevinde bulunuyor. Gazetecilere saldırılar artarken görüntü almaları genelgelerle engellenmek isteniyor. İktidar baskısı her geçen gün daha hissedilir hale geliyor. Duayen gazeteciler Hıfzı Topuz, Altan Öymen ve Turgay Olcayto, basın özgürlüğünün geçmişten bugüne değişen durumunu BirGün’e değerlendirdi.
ENGEL SANSÜRLE BAŞLADI
74 yıllık gazeteci Hıfzı Topuz, basın özgürlüğünü savunanların çalışan gazeteciler olduğuna dikkat çekerken işverenlerin ise bu mücadeleye katılmadığını söyledi. Basın özgürlüğüne yönelik engellerin sansürle başladığının altını çizen Topuz, “Buna rağmen gazeteciler bir yolunu bulup yazdı. Bu savaşta 4 gazeteci öldürüldü. Bunlar basın özgürlüğü şehitleridir” dedi.
Basın özgürlüğü mücadelesinin 1950’den bu yana büyük bir önem kazandığını vurgulayan Topuz, şöyle konuştu: “Gazeteciler her gün mücadele etmişlerdir ve bu mücadele yılarca sürüp gitmiştir. Bunun dünyada da mücadele örnekleri vardır. UNESCO’da çalışırken çalışan gazetecilerin mücadelesine katıldık. Yıllarca bu mücadeleyi sürdürmek için çalışan gazetecilerle bir araya geldik. Fransa’da, Afrika’da Her yerde çalışan gazeteciler kendi örgütlerini kuruyorlardır. Bugün gazeteciler bayramını kutluyorsak çalışan gazetecilerin sayesinde. Bugün uluslararası istatistiklerde Türkiye, basının en çok baskı altına olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Sonran sıraya giriyoruz. Bu büyük bir utanç. Gazetecilerin bu savaşında her zaman umutlu oldum.”
YÜZ KARASI GENELGE
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün eylemlerde polisin görüntüsünün alınmasını yasaklayan genelgesini hatırlatan Topuz, “Bu genelge bir yüz karasıdır.
Gazetecilerin olayları takip etmelerini sınırlamak, basın özgürlüğüne bir darbedir. Özgür bir ülkede polis gazetecilerle çatışmaz, gazetecileri hedef almaz. Bu oluyorsa basın özgürlüğü yok veya tehlikeye girmiş demektir. Bunu yalnız biz değil bütün dünya görüyor. Türkiye’deki baskıları anlatıyorlar, gösteriyorlar. Bu iç karartıcı bir şey. Ben mücadele eden gazetecilerden yanayım” diye konuştu. 71 yıllık gazeteci Altan Öymen ise “Türkiye’de basın özgürlüğünün varlığını ispat etmek artık kolay olmaktan çıktı. Hatta bence yok olduğu meydanda” diyerek sözlerine başladı.
1 Mayıs kutlamalarına yönelik polisin sert müdahalelerini anımsatan Öymen, şunları dile getirdi: “Dünyanın bir kısım demokratik ülkelerinde bazı hadiseler oldu ama bunların hiçbirinde bizdeki gibilerini görmedim. Görüntü almak, basın mensupları için yasak hale geldi. Bu nasıl olur? Basının var olması demek, bu sosyal medya için de geçerli, gördüklerini yazabilmesi demek. Gördüklerini yazması niçin önemli? Demokrasinin olmazsa olmazıdır bu. Bu alanı fiilen yok etmeye teşebbüs ediliyor ülkemizde. Mesela televizyonda ekran karartma diye bir usul icat edildi. İktidarın istemediği şeyleri yayınlayanların engellenmek isteniyor. Ekran karartmanın adı bile ürküntü veriyor insana. Ama bu benzeri görülmemiş bir şey, bir tehdit unsuru olarak tüm televizyonların üzerinde duruyor. Bir de Basın İlan Kurumu var, basına verilecek ilanların arasındaki eşitlik için kurulmuş bir müesseseydi. Yine amacının tam tersine eşitlik bir kenara basının istediği gibi yayın yapmasını engellemek, cezalandırmak için kullanılıyor.”
Öymen, “Ülkemizde daha önceleri var olan, zaman içinde bazı sınırlamalara uğramış olsa da sonra yeniden özgürleşmiş olan basın şimdiye kadar hiç görülmemiş bir durumda” dedi ve ekledi: “Ana manzara budur. Basın özgürlüğünün kalkması demek, vatandaşların oy kullanabilme özgürlüğünün kalkması demektir. Bu hak çok daraltılmış olduğuna göre “Bu memlekette demokrasi vardır” denmesine inanılması mümkün değildir. Basın özgürlüğüne karşı alınmış tedbirler görüyoruz. Hapiste olanları saymıyorum bile. Düşüncelerini yazması karşılığında insanların yıllarca hapiste tutulmasına verilecek örnek saymakla bitmez. Söyleye söyleye bitecek gibi de görünmüyor. Ama bu durum epey uzun sürse de daha fazla devam etmesi mümkün değil. Bu durumun seçim yoluyla ortadan kalkacağı günler yakındır. Kamuoyunun ya da oy kullanan vatandaşlarımızın tahammülünü daha fazla zorlamanın anlamı yok. Bir an önce seçim yapılmalıdır.”
İKTİDARIN EGEMENLİĞİNDE
60 yıllık gazeteci ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto da ülkede tek parti döneminden bugüne kadar gerçek anlamda basın özgürlüğünün hiç olmadığının altını çizdi. Olcayto, şöyle konuştu: “Basın özgürlüğünü halkın haber alma bilgi edinme hakkı diye tanımlarız. Bu tanıma uyan bir basın özgürlüğü Türkiye’de yaşanmadı. Gazeteciler hep itildi, kakıldı. Günümüzde gazeteciliğe bakınca yüzde 90’ından fazlasına egemen olan bir iktidar görüyoruz. Bunun dışında çok az sayıda özgür gazetecilik yapmaya çalışan arkadaşlarımız var. Türkiye basın özgürlüğü ölçütleri baz alındığın Türkiye alt sıralarda yer alıyor. Bu bir utanç ve ayıp.”
ŞİDDETİ BELGELEYENLER ENGELLENİR
Bu 3 Mayıs’ta eskisinden daha da baskı altında çalışan, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir halde olunduğunu söyleyen Olcayto, sözlerini şöyle sürdürdü: “Üniversiteler yerine cezaevleri inşa ediyoruz. Üniversitelerde yeterli öğretim üyesi bulamıyoruz. Bunlar da geçecek elbette. Bu yaşadığımız dönem artık final olmuş halidir.” Eylemleri takip eden gazetecilerin şiddeti fotoğraflamasının engellendiğine dikkat çeken Olcayto, “Gazetecilere müdahale ediyorlar, makinelerini alıyorlar. Gazetecileri sınırlamak, sen sadece seyret demek onun gazeteciliğini de kaldırıyor. Biz bu kadar halkın, gazetecilerin terörize edildiği bir yönetime layık değiliz. Böyle bir iktidar zorbalıkla ayakta kalamaz” ifadelerini kullandı.
BirGün