in ,

Ali Şeker: Artık ne yarın yarına benziyordu, ne de bugün bugüne

Deneme:

"Bir insan kendini iki türlü ifade edebilir ya konuşarak ya da susarak..."

Bu süreçte yaşadıklarımız, sadece şu an ellerindeki gücün çürümüş saltanatını genişletme derdinde olan iktidarların bir çıkmazıydı… “

Biliyorum, şimdi düne dönecek olsam aynı pencereden dışarıya bakan sevdiklerimden hiç kimseyi bulamam. Yarına gidebilmem için soluğumun yarına yetebilmesi gerekiyor, bugünden… Bir insan kendini iki türlü ifade edebilir ya konuşarak ya da susarak veya ben gibi naçizane yazmaya çalışarak kendini ifade edebilir. Şu an konuşamadığımız, susarak hayatın her alanına yetemediğimizin bir itirafıdır bu yazmaya çalıştıklarımız. Her sabah bizim hanede gelenek haline gelen müzik ziyafeti, metafizik yönümüzü beslemeye devam ediyor bizler yeni bir güne uyanırken. Tıpkı üstümüze doğan her yeni gün gibi, her ailenin vazgeçilmezi olan sabah kahvaltılarının sıcaklığı da kaçınılmazdı bizler için. Kahvaltı masasının ortasına, üst katta temizlik yapan bir kadının sessizliği bozan kalabalık sesi ile birlikte elektrik süpürgesinin mekanik sesi tiz bir şekilde düşüyor duyumlarımıza. Dinlemekte olduğumuz Hunermend Reşo’nun seslendirdiği gelerî bir ezginin o güzel tılsımı kulaklarımızda kalıyor. “ Serê Malan Darek Lê – Binê Malan Darek Lê / Ber Maleda Yarek Lê – Serê Yare Çarek Lê. “ Tarih: 03. 05. 2021 günlerden Pazartesi…

Ah, gidebilmek gözünün görebildiği bir noktaya, mesela şu gördüğün dağın ağaçlarla bezeli yamacına gidebilmek, kuş cıvıltılarını duyumsamak, doğanın kendine has örgütlü sesleri bir varlığa çağrışım yapmalı bende. Nasıl olursa olsun, nereye olursa olsun gidebilmek! Yol almak açıklara, başka görmediğimiz yerlere ayak basmak. Hiç adım atamayacağın uzaklara ayak basmak istiyorum. Bizi kuşatan bu tek komutluk sesi, bir içecek içerek deniz kıyısında ciğerlerime yosun kokusunu çekmek istiyorum. O an bir martı geçmeli üstümüzden, her şey yerli yerinde, kendi düzeni içinde, martı ve deniz iç içe olmalı capcanlı… Aydınlığa sevdalı martıların kanadında farklı özgürlükleri tekrar duyumsamak istiyorum. Bütünün içindeki parçaları bir tarafa bırakıp yalnızca bir kısmını görüp, çoğalarak sürüye dâhil olanların çoğaldıkça çoğaldığı, oysaki bu kesimlerin yarın ve sonraki günlerde de sessizliğe aşinalığı devam edecekti. Sanki bu yaşananlar bizim dışımızda olan bir yazgıymış gibi yaşamaya çalışan sessizliğe gömülen, bu küresel salgına her türlü can veren insanlar. Olanaksızı gerçekleştirmek yine senin ellerinde her şeye rağmen, insan… İşsizler, yarın ve sonraki günlerde yine hiç gelmeyen bir güne yani “ yarına” umuda yatanlar yine olacak. Amaç, eve tıkılıp kalmaksa bu dört duvar arasında, sadece nefes almak yeterli olacak mı yaşamak için?

Dışarıda açık yaraları arındıran güneş, açık olan her şeye, her yere doluşmuş.”

Dört duvar arasında güneş kırıntılarına hasret onlarca çoluk – çocuk – yaşlı insanlar sosyal olmayan yönetimlerin insafına terk edilmiş, bir dünya gerçekliği önümüzde duruyor arındırılmayı bekliyor. Yine çocuk sesleri sokaklardan hanelere çekildi, artık bir kentten kente gidip – gelen adres soran kimselerde bu sokaklar geçmeyecek şeklinde anlamalısın bugün yaşananları…

İçeriye tıkılıp kalan yeni yürek sarsıntılarım, sizinle yola çıkmak istiyorum. İnsanlığımın artık değiştiği yeni bir süreci yüreğimde duyumsamalıyım. Doğuştan içimde olan yürüme / koşma alışkanlıklarımı yine yakalamak istiyorum. Evet, evet… Alışkın değilim, bir zamanlar ben olan yeni bene, karışmalıyım hayata, herkes olmak – bir canlı varlık olsun etrafımda. Canlanıyor içimde mutlu çocukluğum ilk kez toprağa ayak basmalarım.

Yaşama hangi pencereden bakarsak bakalım, nasıl ki küçücük su kaynağı, onca badireden sonra denizle buluşabiliyorsa… Bizimde yaşamda ortak noktalarımız hep var olacaktır…”

İzin verin, bu güvencesiz sessizliği bir yerinde delmek istiyorum. Dışarıda her şeyi arındıran temizleyen toprak, güneş ve su el ele. Çok uzun zaman oldu, bir insanın diğer bir insana sarılarak dokunamadığı yeni bir yaşam gerçekliğiydi bu yaşadıklarımız. Kızım, oğlum, kardeşim, eşim, dostum, uzun bir yolculukta hiç tanımadığım bir insana el vermeyeli çok uzun zaman oldu. Sahi, biz ne zaman birbirimize hal hatırdan sonra sarılıp uzun – uzun çay eşliğinde sohbet etmiştik. Böyle giderse yaşam gereği bize bahşedilen o güzelim insani duygularımızı tümden ellerimizden alıp bizi bir dokunmatik el cihazına dönüştürmeleri çok uzak bir ihtimal değil. Uzun zamandır hatırlamıyorum, bir dostun dosta sarılışını, sıcaklığını hissetmesini unutmuşum. Bilmiyorum dost, arkadaş, hiç tanış olmadığım sokakta yürüyen bir insanın merhabasına rastlaşmayalı çok uzun zaman oldu… Ey insanlık, eski ben beni istiyorum, bu senin bana ilk sarılışın olsun bugünlerde! Toplumun büyük kesiminin kendi hanesinde, kendini en asgari yaşam koşullarına hazırladığı bu on sekiz günlük kapanmada kendi yaralarını kendilerinin sağaltması isteniyordu. Çarkların hiç durmadığı temel ihtiyaçlar için çalışan kesimler çalışıyor, çalışmayanlar ise destek ve güvenceden yoksun bir sürece giriş yaptı. En az asgari insan yaşam gereklerini yerine getirmesi gerekenlerin, bir genelgeler

Cumhurbaşkanı Genelgesi – İç İşleri Bakanlığı Genelgesi – 21. İl Valisinin Genelgesi” yaptırımıyla tam kapanmanın sessizliğine gömülmüş siyasi sorumsuzluğun dip yaptığı bugünlerde, insan intiharları iktidar ve muhalefetin sessizlik süngüsüydü toplumu yaralayan ve dayatılan bu güvencesiz yaşam. Ellerinde silahı olup da halkın güvenliğinden sorumlu olanlara polislere daha da dokunmazlık zırhı veren yeni bir genelge yayımlandı. Zaten hâlihazırda öldürme yetkisi olan güvenlik güçlerine böyle bir yetkiyi vermek, demokratik çevreleri, bir partiyi güvenlik güçlerine dönüşen polisin inisiyatifine bırakmak demektir. Basının iktidara taraf olduğu ülkelerde, toplumsal olaylarda ses ve görüntü almak, bir anlamıyla da orantısız gücü kanıtlamanın hukuksal bir kanıtıdır. Suç mahallinde delilleri ortadan kaldırma suçu işleniyor bu yayınlanan yeni genelgeyle. Gazeteci ya da vatandaşlardan her hangi biri de cep telefonu veya kamera görüntü alarak bunları kayıt altına alabilir. Yani suçun işlendiğine dair polis ve savcıların yapması gereken bir iş yaparak yargıya kanıt sunabilir. Aslında bu yeni genelgeyle, suç delillerini ortadan kaldırma suçu işleniyor. Buna gerekçe olarak da özel hayatın dokunmazlığına dair kanuna dayandırılıyor. Hepimizin bildiği üzere, Amerika’yı ayağa kaldıran ırkçı cinayeti: Polisin boğazına basarak George Floyd’u öldürdüğü bu görüntüleri sosyal medya hesaplarında paylaşma sonucu FBI, olayla ilgili soruşturma başlatmıştı. Ve bütün dünya kamuoyu polisin işlediği bu ırkçı cinayeti bu görüntüler sayesinde öğrenmişti. 2001 krizinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in önüne bir esnaf yazar kasa fırlatalı epey zaman oldu. “ Belki de bugünlerde meclisin orta yerine esnaflar yazar kasa atmıyor ama bir meyve üreticisi el emeğiyle yetiştirdiği salataları kasalarla yola döküyor ve ağzında duyumsadığımız bu kelimeleri söylüyor, bu koronada hiç kimse alamıyor. Bu kelimeler tekrar – tekrar ağzından dökülüveriyor. Arkadaşlar ben yirmi bir senelik kahveciyim. Bana hiç kimse destek olmuyor ve de devletten yardım gelmiyor. Lanet olsun böyle bir adalete, böyle bir adalet istemiyorum! Artık kahvecilik yapmayacağım, ocak da onların olsun, kapatıyorum. Aç mısın, susamış mısın diyen hiç kimse yok!

Sonradan tohum veren çiçekler için güzellik hep gelip geçiciydi. Bir anlamıyla da bu devinim her bahar süregelen bir gelenekti. Baharın tüm renkleri doğaya doluşmuş bir bulaş içerisinde. Meşrutiyet zenginliğin belirlediği alan bütünün bir kısmını görmemize olanak tanımıyor. İnsan olmak yalnız kendini sevmek mi? Bu soruyu yalnız kendime değil, bütün insanlığa sormak gereğini duyuyorum. Dünyanın en büyük nüfus yoğunluğuna sahip ikinci büyük ülkesinde, bir günde en az üç bin beş yüz insan ölüyorsa, bunda siyaset biliminin büyük bir açmazı vardı. Bu suskunluk sadece var olan iklimi, bir ikilemle hem soğutuyor hem de ısıtıyordu. Neyazık kibugün yaşadığımız dünde vardı, yarında var olmayısürdürecek ve yaşamımızın sonuna dek tekrarlanacak, ta ki insanlar her şeyin düşünceden ibaret olmadığını keşfedene, hissettiklerinden meydana geldiklerini anlayana dek…“ Yarın ve sonraki günlerde, belki de bu korku bizi sandığımızdan fazla etkilemişti, ne dersiniz!”

Ali Şeker

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Protesttag zur Gleichstellung von Menschen mit Behinderung

Abi-Chaos an Hamburgs Schulen