Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan İttihatçılar hızla yeni bir örgütlenme yaratarak, Anadolu’da iktidar mücadelesine giriştiler. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi toplandı. Meclisi oluşturan mebuslar seçimle gelmişlerdi, ancak „millî“ harekete muhalif olanlarla gayrimüslimler seçimlere alınmamıştı. Tümüyle antidemokratik bir yapıya sahip olan meclis, dualar ve tekbirler eşliğinde açılmıştı.
Meclisin açılışının bir Cuma günü yapılmasına karar verilmişti. Cuma namazı kılınacak, aşrı şerifler okunacak, Sancak-ı Şerif önde olmak üzere, tekbir ve dualarla Meclis binasına gelinecekti. Ankara Ulus’taki bina, bu amaçla hazırlanmış ve salonunun duvarına da „Ve emruhum şûrâ beynehum“ (Müslümanların işleri, aralarında istişareyle yürütülür) âyetinin yazıldığı levha asılmıştı.
21 Nisan 1336 (1920) tarihli ve „Hey’et-i Temsiliye Namına M. Kemal“ imzasını taşıyan ve etrafa gönderilen tamimin bir maddesinde şöyle deniyordu:
„Vatanın istiklâli, Makam-ı Refî-i Hilâfet ve Saltanatın kurtarılması gibi en mühim ve hayati vazifeleri ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya tesadüf ettirmekle, mezkur günün mebrûkiyetinden istifade edilecek ve açılıştan önce, bütün mebusların iştirakiyle Hacı Bayram-ı Velî Camii Şerifinde Cuma namazı eda olunarak Envâr-ı Kur’an ve Salâttan istifade olunacaktır. Namazdan sonra Lihye-i Saadet ve Sancak-ı Şerifi hâmilen Daire-i Mahsûsaya kadar Kolordu Kumandanlığı’nca askeri kıtalarla özel tertibat alınacaktır.“
Önceden tasarlandığı gibi yapıldı. 23 Nisan 1920 Cuma günü, Cuma namazından sonra kalabalık tekbir sesleri eşliğinde meclisin önüne geldi. Burada kurbanlar kesildi ve Bursa Mebusu Hoca Fehmi Efendi coşkulu bir dua okudu.
Meclis salonunda herkes yerini aldıktan sonra hocalar, dua ayetlerini hep bir ağızdan okudular. Hacı Bayram Velî Türbesi’nden alınan Sancak, kürsüye dikildi. Rahle üstünde getirilen Kur’an-ı Kerim ve Sakal-ı Şerif de kürsüye kondu.
Büyük Millet Meclisi’nin açılışı işte böyle dinsel bir havada gerçekleştirilmişti. O zamanki güçler dengesi bunu gerektiriyor, Mustafa Kemal önderliğindeki İttihatçılar iktidar mücadelesindeki yerlerini sağlamlaştırıncaya kadar bekliyorlardı. Nitekim 1925 yılı itibarıyla Mustafa Kemal mecliste kendisine muhalefet edenleri „mürteci“ üst başlığı altında tasfiye etti, kurulmuş olan yeni cumhuriyette „Diyanet İşleri Başkanlığı“ tarafından belirlenen çerçevenin dışındaki dinsel faaliyetler yasaklandı, bir zamanlar Birinci Meclis’te dualara ortak olan yol arkadaşları darağaçlarında sallandırıldı.
„23 Nisan“, 1921’de çıkarılan 23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun ile, Türkiye’nin ilk ulusal bayramı olmuştur. İlk kez ortaya çıkan bu bayramda ne ulusal egemenlikten ne de çocuklardan söz edilmekteydi. Zaten daha o yıllarda Osmanlı saltanatı hala kanunen hüküm sürmekteydi. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım, Hâkimiyet-i Milliye Bayramı (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki yıllarda, TBMM’nin açılış tarihi olan 23 Nisan „Milli Hakimiyet Bayramı“ olarak kutlamış ve bu durum 1 Kasım’ın uzun vadede bayram olarak unutulmasına neden olmuştur. 1935’te bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanun değiştirilmiş ve „23 Nisan Millî Bayramı“nın adı „Millî Hakimiyet Bayramı“ haline getirilmiş, böylece 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirilmiştir.
23 Nisan’ın Çocuk Bayramı oluşu yine TBMM’nin açılışıyla ilişkili olmasına rağmen, tamamen ayrı bir bayram olarak gelişmiş ve 1981 yılına kadar da öyle devam etmiştir. Bu Bayram 23 Nisan 1927’de Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin (günümüz Çocuk Esirgeme Kurumu’nun) o günü „Çocuk Bayramı“ olarak duyurmasıyla başlamış kabul edilir. Aslında Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin 23 Nisan’la ilgili çalışmaları daha önceki yıllarda vardır ve hatta çocuklardan da söz edilmiştir. Kurum, 23 Nisan 1923’te millî bayram için pullar bastırmış ve satmıştır. 23 Nisan 1924’te Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde „Bugün Yavruların Rozet Bayramıdır“ ibaresi yer almış, 23 Nisan 1926’da da yine aynı gazetede „23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür“ başlıklı bir yazı kaleme alınmış ve bu yazıda cemiyetin bugünü çocuk günü yapmaya çalışarak doğru yolda olduğu ve para kazanan herkesin bugün cemiyete çocuklar için bağışta bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
1927’de ilk kez kutlanan çocuk bayramı, başta kaynak oluşturma olmak üzere, çocuklara neşeli bir gün geçirtmeyi hedeflerinde bulunduruyordu. 23 Nisan 1927’deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himayesinde gerçekleştirilmiş, etkinlikler için Atatürk arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu’nun konser vermesini sağlamıştır. O yıl cemiyetin Ankara’daki binalarından birine Çocuk Sarayı adı verilmiş ve burada düzenlenen çocuk balosuna İsmet (İnönü) Bey’in çocukları da katılmıştır.
1929’da çocuklara ilgi daha da artmış ve o yıl ve daha sonraki yıllarda 23-30 Nisan haftası „çocuk haftası“ olarak kutlanmıştır. Daha sonraları, 70’li yıllara kadar ulusal boyutta ünlenerek ve katılımı artırarak ilerleyen 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamalarına 1975’te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu da katılmış ve bir hafta çocuk programları yayımlamıştır. 1978’de Meclis Başkanlığı’nın izniyle meclisteki törenlere çocukların da katılması sağlandı. 1979’da bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla düzenli olarak başlatıldı, 1980’de de bütün illerden gelen çocuklarla „Çocuk Parlamentosu“ oluşturuldu. 1979 yılının UNESCO tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak duyurulması üzerine, TRT tarafından dünyanın bütün çocuklarını kucaklamayı amaçlayan bir proje hazırlandı ve 1979 yılından itibaren TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği adıyla uygulamaya kondu.
Bayramın en son şeklini alışı ise 1981’de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Millî Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama „Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“ adını vermiştir.
Kaynak: Vikipedia