1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzara nasıl değerlendirilmeli? 1 Mayıs’ta ne yapılacak? 2021 1 Mayıs sürecinin pandemi ve yasakların gölgesinde geçmesi karşısında sosyalist hareketin tutumu ne kadar isabetli ya da etkiliydi? Son iki yılın 1 Mayıs’larında giderek belirginleşen zafiyetin asıl kaynağı ne?
1 Mayıs 2021’i işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde karşılıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk.
1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzara nasıl değerlendirilmeli? 1 Mayıs’ta ne yapılacak? 2021 1 Mayıs sürecinin pandemi ve yasakların gölgesinde geçmesi karşısında sosyalist hareketin tutumu ne kadar isabetli ya da etkiliydi? Son iki yılın 1 Mayıs’larında giderek belirginleşen zafiyetin asıl kaynağı ne?
EMEP, SODAP, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Devrimci Parti, Kaldıraç, TÖP, ESP, Partizan, Sol Parti, SYKP, HDP, Halkevleri, KöZ ve Alınteri temsilcilerinin bu sorulara yanıtlarını içeren söyleşileri aşağıda bulabilirsiniz:
Sema Barbaros: “Yasak 1 Mayıs’a ve işçilere uygulanıyor… Ortak bir mücadele hattı çizmek önemli”
EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros, toplumsal muhalefete hâkim olan parçalılık görüntüsü karşısında işçi ve emekçilerin taleplerini kapsayacak bir birlikteliğin önemine dikkat çekiyor ve “Ortak bir mücadele hattı çizmek önemlidir. Sadece 1 Mayıs’ta değil önümüzdeki dönemi kapsayacak bir birlikteliğe ihtiyaç vardır” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros pandemi önlemi adı altında getirilen yasakların 1 Mayıs’a ve işçilere uygulandığını belirterek, işçilerin sorun ve taleplerini açığa çıkaracak, yaygın işyeri etkinlikleri ile birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ın önemini vurguluyor.
Barbaros, toplumsal muhalefete hâkim olan parçalılık görüntüsü karşısında da işçi ve emekçilerin taleplerini kapsayacak bir birlikteliğin önemine dikkat çekiyor ve “Ortak bir mücadele hattı çizmek önemlidir. Sadece 1 Mayıs’ta değil önümüzdeki dönemi kapsayacak bir birlikteliğe ihtiyaç vardır” diyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Sema Babaros: İşçi ve emekçiler maalesef bu yılda pandeminin gölgesinde 1 Mayıs’ı karşılamaktadır. Erdoğan ve tek adam yönetiminin “çarklar dönecek”, “salgını fırsata çevireceğiz” diyerek izlediği vahşi sömürü ve sürü bağışıklığı politikaları salgındaki yükselişi tetiklemeye devam etmekte, alınan kısmi tedbirler salgının geldiği boyutlar karşısında göstermelik kalmaktadır. İktidarın “çarklar dönecek-fırsata çevireceğiz” tutumu ekonomik krizden çıkış açısından da istenilen sonuçları vermiyor. Aksine, salgının kriz sürecini derinleştiren etkisi de sürüyor.
Salgının ve ekonomik krizin faturasının daha da ağırlaşarak işçi ve emekçi halk kitlelerinin sırtına yıkılmaya devam edeceği gerçeğini de değiştirmiyor. Gelinen yerde, işçi ve emekçilerin merkezinde olduğu tedbirler alınmadan salgının kontrol altına alınamayacağı gerçeği daha fazla açığa çıkmış durumdadır. Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı, salgın ve krizin yükü altında yaşam mücadelesi veren işçi, emekçi halk kitlelerinin artan hoşnutsuzluğunu baskılandırmak ve ekonomik, sosyal, demokratik haklar için mücadelenin yükselmesini engellemek için salgını gerekçe yaparak yasakları ve devlet terörünü artırıyor. “İnsan haklarında ve adalette reform” gibi beklenti yaratmaya dönük çıkışları istediği etkiyi yaratmayan Erdoğan ve hükümeti, 128 milyar dolar örneğinde olduğu gibi hiçbir konuda hesap vermezken, politikalarını sorgulayan herkesi yerlilik-millilik politikalarının düşmanı ve suçlu ilan ediyor. Salgın, iş cinayetleri, kadına yönelik şiddet nedeniyle ölmenin serbest olduğu, bunlara itiraz etmenin ve gerekli tedbirlerin alınmasını istemenin ise yasak ilan edildiği bir tutumla gerici, faşist bir devlet düzeni kurmaya yönelik adımlar atmaya da devam ediyor.
İşçi ve emekçilerin taleplerini ortaya koyacağı bir zemin yaratılmalı
İşte böylesi bir ortamda her yıl söylediğimiz gibi ama salgın ve yasakların gölgesinde geçen bu 1 Mayıs’ta iki önemli programı hayata geçirmemiz gerekli diye düşünüyoruz. İlki her yıl ifade ettiğimiz, bu yıl yasaklar ve salgın sürecini dikkate aldığımızda daha da önemli hale gelen başta fabrikalar ve işyeri kutlamaları, bununla birlikte her ilçede hatta her mahallede işçi ve emekçilerin taleplerini ortaya koyacağı bir zeminin yaratılması, bu eylem ve etkinliklerde başta güvenceli iş, insanca yaşam, hak ve özgürlükleri kapsayacak bir mücadele çağrısının yapılması, yine 16 milyonluk bir kentte işçi emekçiler açısından yoksulluk, işsizlik, hak gaspı, geçim sıkıntısı, şiddet gibi yığılmış sorunların görünür olduğu birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs önemli olacaktır.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı işçi ve emekçiler açısından yığılmış onca sorunun ifade edileceği, gücünü göstereceği alanları, etkinlikleri ve eylemleri yasaklamakta bunu yaparken de salgın karşı tedbir olarak ifade etmektedir. Oysa tarikat liderlerinin cenazesine bakanlarla birlikte binlerce insan katılırken, AKP kongreleri tıka basa salonlarda yapılırken; yasak 1 Mayıs’a ve işçilere uygulanmaktadır. Pandeminin ilk gününden itibaren ortaya konulan ve sayısını oldukça arttırabileceğimiz yasa ve uygulamalar şunu göstermektedir: Tek adam ve tek parti iktidarı sermayedarların ve patronların iktidarıdır.
İktidar salgının yarattığı tüm olumsuz koşullar karşısında işçilerin taleplerini görmezden gelip, işçilerin bütün hak arama eylemlerin yasaklarken, “Çarklar durmamalı” diyerek işçilerin ve ailelerinin yaşamını salgının ve sermayenin insafına bırakmıştır. Aldıkları her karar ve attıkları her adım işçi ve emekçilerin taleplerinin örgütlenmesine karşı sermayenin bir saldırısına dönüşmüştür. Bunun aksi iktidardan beklenir miydi? Tabiî ki hayır!
Ortak bir mücadele hattı çizilmeli
Dahası sadece son dönem yasakları değil, milletvekilleri hakkında çıkan fezlekeler, Gergerlioğlu’nun tutuklanması, HDP’nin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi karar ve uygulamalar, tek adam yönetimi anayasasının bile Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na dar geldiğini ve fiili uygulamalarla gerici-faşist düzenlemeler yapmakta olduğunun bir başka göstergesidir. Bu açıdan bildiri, afiş, eylem ve etkinliklerin yasaklanması sadece salgın dönemi tedbirleri, yani yasakları olarak görmemek gerekir. Aslında siyasi partilere siyaset yapması önünde de engellerdir. Bu açıdan elbette başta işçi ve emekçilerin birleşmesini esas alacak bir hedefle sosyalistlere, emek, barış, demokrasi güçlerine önemli görevler düşmektedir. Bu süreçte sermayenin ve onun temsilcisi partilere karşı bir odak oluşturmak, devrimci-demokratik bir halk seçeneğinin örgütlenmesi. Ortak bir mücadele hattı çizmek önemlidir. Sadece 1 Mayıs’ta değil önümüzdeki dönemi kapsayacak bir birlikteliğe ihtiyaç vardır.
Engelleri aşacak bir mücadele için…
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
Salgın ve yasaklar yokmuş gibi davranmak yanıltıcı olacaktır ama birlik sorunu yeni bir sorun değildir. 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. 1 Mayıs aynı zamanda sınıfa karşı sınıf tutumunu temsil eder. Bu açıdan tek tek her fabrika ve işyerindeki yansımaları ve bunun birleştirilmesi, işçi sınıfının bilincini ve birliğini ifade eder. Bu mücadele gününü sendika konfederasyonlarının ve onlarla birleşen sendika yönetimlerinin rekabetçi tutumlarına, işçilerin birleşik gücünü bölen, günü kurtarmaya çalışan, 1 Mayıs yokmuş gibi davranan anlayışlara teslim etmemek gerekir.
Başta İstanbul olmak üzere 1 Mayıs’ı belirsizliğe ve bir alan tartışmasına sıkıştırmak doğru değildir. İşçi ve emekçilerin taleplerini merkeze koymayan, tabanda işçi iradesini açığa çıkarmak için çabalamayan, işyeri ve fabrika kutlamalarını küçümseyen anlayışlarla ortak bir görüntü vermek oldukça güçtür. Aslında birlik görüntüsünü yaratacak asıl güç işçi ve emekçilerin talepleriyle örgütlenmesi ve sendikal bürokrasi başta olmak üzere önündeki engelleri aşacak bir mücadeleyi örgütlemesidir. Eksik olan budur. Pandemi ve yasaklar işçilerin örgütlü mücadelesi için zorluklar içerse de aynı zamanda yığılmış sorunların çözümü için daha fazla birliğe işaret etmiştir. Pandemi koşullarında dahi tüm yasaklara rağmen yaşanan grev ve direnişler göstermiştir ki sermaye ve onun iktidarı karşısında asıl güç birliğimizden gelir. Burada iktidarın tutumu açıktır, burjuva muhalefet ise her şeyi seçime havale etmekte ve işçi ve emekçilerin kendi iradesini, mücadelenin işyerlerinden başlayarak örgütlenmesini, onun gücünü yok saymaktadır. Bu açıdan yeni bir sorun değildir. Böyle bir tablo içinde başta fabrika ve işyerleri olmak üzere işçi ve emekçilerin taleplerini kapsayacak bir birliktelik karşısında ancak hiçbir koşulda gerekçeler olmayacaktır.
Sevtap Akdağ: “Sosyalistlere düşen görev, 1 Mayıs’ta halkın öfkesinin üzerindeki örtüyü kaldırıp atmaktır”
Halkın geniş kesimlerinde işsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin, geleceksizliğin biriktirdiği büyük ancak baskılanmış, örgütsüzleştirilmiş bir öfke olduğunu belirten SODAP Sözcüsü Akdağ, “İşçi sınıfı mücadelesinin en kararlı kesimlerini oluşturan sosyalistlere bu koşullarda düşen görev, 1 Mayıs’ta bu örtüyü kaldırıp atarak bu ikiyüzlülüğü deşifre etmek; umudu, direnci ve birlikteliğin gücünü görünür kılmaktır” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Sözcüsü Sevtap Akdağ, iktidarın pandemi tedbirleri altında getirdiği kısıtlamaları “ikiyüzlü yasaklar” olarak niteliyor ve “Gerekli bilimsel tedbirleri almayan, aşılamayı gerekli hızla yapamayan, pandemiyi bile sermayenin kârını büyütmek, kendi iktidarının bekâsını sağlamak için kullananların ikiyüzlü yasaklarını tanımıyoruz!” diyor.
Halkın geniş kesimlerinde işsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin, geleceksizliğin biriktirdiği büyük ancak baskılanmış, örgütsüzleştirilmiş bir öfke olduğunu belirten Akdağ, “İşçi sınıfı mücadelesinin en kararlı kesimlerini oluşturan sosyalistlere bu koşullarda düşen görev, 1 Mayıs’ta bu örtüyü kaldırıp atarak bu ikiyüzlülüğü deşifre etmek; umudu, direnci ve birlikteliğin gücünü görünür kılmaktır” diyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Sevtap Akdağ: Kongrelerinde kapalı salonları lebalep doldurup halk sağlığıyla oynayan, sırf çarklar dönsün diye milyonlarca işçiyi emekçiyi salgın merkezlerine dönen işyerlerinde dip dibe çalışmaya yollayan siyasi iktidar, hastalığı bahane ederek 1 Mayıs çağrıları için duvarları, sokakları, işçi havzalarını yasaklamaya çalışıyor. Günlerdir talepleri için işyeri önünde direnen, sokakta sesini duyurmak isteyen işçilere ve sınıf dostlarına, 1 Mayıs duyurusu yapmaya çalışan herkese gaddarca saldırıyor. İşçi sınıfının sesini kısmak, 1 Mayıs’ın meydanlarda kutlanmasını engellemek istiyor.
TTB ve tüm sağlık örgütlerinin önerdiği gelir güvenceli tam kapanma başta olmak üzere gerekli bilimsel tedbirleri almayan, aşılamayı gerekli hızla yapamayan, pandemiyi bile sermayenin kârını büyütmek, kendi iktidarının bekâsını sağlamak için kullananların ikiyüzlü yasaklarını tanımıyoruz!
1 Mayıs günü emeğin sesinin kısılmasına izin vermemek için bu sesi yükseltmek isteyen bütün emek ve demokrasi güçleriyle yan yana geleceğiz. İstanbul’da Taksim Meydanı gibi tarihsel olarak belirlenmiş meydanlar başta olmak üzere, 1 Mayıs günü ülkenin her yerinde meydanlarda, sokaklarda olacak emeğin taleplerini dile getireceğiz.
Pandemi yasaklar için örtü oldu
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi bir yandan kapitalizmin çoklu krizini derinleştiren ve daha görünür hale getiren bir rol oynarken bir yandan da otoriter rejimlerin elinde toplumu zapturapt altına almanın bahanesi haline geldi. Türkiye’de AKP-MHP iktidarı, bu otoriter rejimler içinde ilk sıralarda yer alıyor. Saray rejimi, toplumsal muhalefeti susturmak için koyduğu yasaklarda son bir yıldır pandemi gerekçesini de tepe tepe kullandı.
Kadınların sesini kısamasa, onları kazanımlarını korumak için sokağa çıkmaktan alıkoyamasa da toplumun pek çok kesimi üzerinde pandemi, bu yasaklar için meşru bir örtü oldu.
Baskılanmış, örgütsüzleştirilmiş bir öfke
1 Mayıs’a yaklaştığımız şu günlerde siyasi iktidar, işçiler emekçiler yaşadıkları yıkıma seslerini yükseltemesin, öfkelerini dile getiremesinler diye yine aynı oyunu sergiliyor. Halkın geniş kesimlerinde işsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin, geleceksizliğin biriktirdiği büyük bir öfke var. Baskılanmış, örgütsüzleştirilmiş bir öfke. İşçi sınıfı mücadelesinin en kararlı kesimlerini oluşturan sosyalistlere bu koşullarda düşen görev, 1 Mayıs’ta bu örtüyü kaldırıp atarak bu ikiyüzlülüğü deşifre etmek; umudu, direnci ve birlikteliğin gücünü görünür kılmaktır. 1 Mayıs tam da bunlarla simgelenen bir gündür çünkü.
1 Mayıs Platformu’nda yan yana gelen sosyalistler olarak çabamız bu yönlüdür. Bu çabanın tüm sosyalistler tarafından, emekten ve demokrasiden yana olan herkes tarafından sahiplenilmesi ve büyütülmesini önemli görüyoruz.
Ortak bir mücadele hattı kurma görevi önümüzde duruyor
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü de yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
Sanırım çeşitli seviyelerde çeşitli gerekçeler sıralanabilir bu durumu anlamak için. Ama kısaca söylemek gerekirse: Emeğin mücadele örgütlerinin kan kaybederek, kitle bağları zayıflayarak geldikleri aşamanın, yaşadıkları ufuk ve iddia kaybının önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalizmin çoklu ve iç içe geçmiş krizlerinin derinleştiği bir dönemde yeni dönemin mücadele dinamiklerini inşa edememiş olmanın bedeli olarak… Yeni faşizm diyebileceğimiz Saray rejiminin inşası, kurumsallaşması karşısında bir araya gelerek güçlü bir demokrasi mücadelesi yükseltememiş olmanın bedeli olarak…
Son iki 1 Mayıs’ı içeren pandemi süreci toplumsal mücadele dinamiklerinin kitle bağlarının kopukluğunu ve içe kapanmalarını artırdı maalesef. İktidarın ideolojik hegemonyasını kıracak, pandeminin emekçileri ve yoksulları kırıp geçirmesinin önlemini alacak taleplerin güçlü bir şekilde dillendirilmesini, yaygınlaşmasını sağlayacak bir mücadele hattı ortakça kurulamadı. Bu görevler hala önümüzde duruyor.
Mahir Gürz: “Kapitalist barbarlığa karşı sosyalizm mücadelesini yükseltelim”
“Pandemi de dahil kapitalist barbarlığın yaratmış olduğu her türlü eşitsizlik, sömürü ve yıkım doğayı ve bir parçası olan insanlığı karanlık bir geleceksizliğe hapsetmektedir” diyen Sosyalist Meclisler Federasyonu temsilcisi Mahir Gürz, sosyalizm mücadelesini yükseltmekten başka bir alternatif bulunmadığını, 1 Mayıs’ın da sosyalizm bayrağını yükseltmek için bir vesile olması gerektiğini vurguluyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“Pandemi de dahil kapitalist barbarlığın yaratmış olduğu her türlü eşitsizlik, sömürü ve yıkım doğayı ve bir parçası olan insanlığı karanlık bir geleceksizliğe hapsetmektedir” diyen Sosyalist Meclisler Federasyonu temsilcisi Mahir Gürz, sosyalizm mücadelesini yükseltmekten başka bir alternatif bulunmadığını vurguluyor.
Gürz, 1 Mayıs’ın da tüm saldırı ve yasaklamalara karşı işçi ve emekçilerin alanlara çıkıp sosyalizm bayrağını yükseltmeleri için bir vesile olması gerektiğini söylüyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Mahir Gürz: Bu yılki 1 Mayıs’ı pandemi, açlık, yoksulluk, kriz, sömürü, savaş ve faşist kuşatmanın hüküm sürdüğü bir politik atmosferde karşılamaktayız. Bizzat kendilerinin yaratıcısı oldukları pandemi krizini fırsata çevirerek kitleler üzerindeki tahakküm ve sömürüyü derinleştiren burjuvazi ve somuttaki temsilcisi AKP/MHP faşist iktidarı, kendisine her türlü imkân ve imtiyazı hak görürken, işçi ve emekçilerin her türlü hak arayışını ve mücadelesini pandemiyi gerekçe yaparak engellemeye çalışmaktadır.
Sosyalist Meclisler Federasyonu olarak bileşeni olduğumuz Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ve 1 Mayıs Platformu ile birlikte faşist iktidarın yasaklamalarına ve saldırılarına karşın 1 Mayıs’ı gününde fiili ve meşru mücadele perspektifi ile karşılama ve yaşamın bütün alanlarında 1 Mayıs’ı kutlama gibi politik bir hazırlığımız bulunmaktadır. İktidarın 1 Mayıs’ı yasaklama ve engelleme kararının tarafımızdan hiçbir meşruluğunun olmadığını politik-pratik olarak ortaya koymak için 1 Mayıs’a kadar yoğun bir çalışma programı planlamış durumdayız. BMG ve 1 Mayıs Platformu ile birlikte başta işçi havzaları ve işçi direnişlerinin olduğu yerler olmak üzere emekçi semtler ve yaşamın birçok alanında 1 Mayıs çalışması yürüterek, işçi ve emekçileri 1 Mayıs’a çağırmaktayız. Bununla birlikte yaptığımız açıklamalar ve yürütmüş olduğumuz kitlesel çalışmalarla faşist iktidarın pandemiyi gerekçe yaparak 1 Mayıs’ı işçi ve emekçilere yasaklama tutumunu teşhir ederek fiilen saldırı ve yasakları boşa çıkarmaya çalışıyoruz.
Her yer direniş her yer 1 Mayıs
Bileşeni olduğumuz platformlarla yürütmüş olduğumuz 1 Mayıs çalışmalarının yanında SMF aynı zamanda kendi özgün 1 Mayıs programı ve çalışmasını da kararlı bir şekilde yürütmektedir. Çıkarmış olduğumuz afiş ve bildirilerle yaygın bir çalışma yürüterek işçi ve emekçileri 1 Mayıs’a çağırmaktayız. Bu yılki 1 Mayıs şiarımızın politik eksenini “Kapitalist barbarlığa karşı sosyalizm mücadelesini yükselt” oluşturmaktadır.
Bu siyasal kampanya süresince sizlerin de takip ettiği üzere iktidarın yoğun bir engelleme ve saldırısıyla karşılaşmaktayız. Birçok yerde yapmış olduğumuz 1 Mayıs çalışmalarına saldıran polis onlarca arkadaşımızı ve yoldaşımızı işkenceyle gözaltına aldı. Fakat hiçbir saldırı ve engelleme 1 Mayıs çalışmalarımızı ve 1 Mayıs’ta sokaklarda olmamızı engelleyemeyecektir. “Emeğimiz ve özgürlüğümüz için, her yer direniş her yer 1 Mayıs” şiarıyla 1 Mayıs’ta sokaklarda olacağız.
İşçi ve emekçiyi ölüme mahkûm ettiler
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son 2 yıldır 1 Mayıs’ı pandemi krizinin yaratmış olduğu ekonomik ve siyasal kriz atmosferinde ve bir bütün olarak başta işçi sınıfı olmak üzere ezilenler üzerinde yoğun bir tahakküm, kuşatma ve sömürünün egemen olduğu koşullarda karşılamaktayız. Ekonomik ve siyasal olarak kriz ve çöküş yaşayan faşist AKP-MHP iktidarı pandemi krizini kendi gerici iktidarları için fırsata çevirirken, pandeminin bütün ekonomik ve siyasal ağır yükünü işçi ve emekçilerin omuzlarına yığmıştır. İşçi ve emekçilerin yaşam hakkını hiçe sayan gerici faşist iktidar, sermayenin çıkarları uğruna milyonlarca işçi ve emekçiyi açlığa, yoksulluğa ve ölüme mahkûm etmiştir. Kendilerine her türlü şeyi hak gören, lebalep kongreleri düzenleyen iktidar, işçi ve emekçilerin en temel ve demokratik hak ve kazanımlarını hiçe sayarak gasp etmektedir.
SMF olarak sürecin başından itibaren pandeminin bizzat yaratıcısının kapitalist barbarlık olduğunu ve pandeminin ortaya çıkardığı ekonomik ve siyasal yıkım ve sonuçların hiçbir burjuva-liberal safsataya yer bırakmayacak açıklıkta sınıfsal olduğu kesindir. Bu bağlamda kapitalizmi merkeze koymayan ve sınıf perspektifinden yoksun her türlü pandemi ve kriz değerlendirmesinin yanlış ve burjuva safsatalardan ibaret olduğunun altını çizmek isteriz. Salgınlar, felaketler ve krizler birer kader olarak yaşanmamaktadır. Bunların tümünü yaratan zemin yaşadığımız evreni cehenneme dönüştüren kapitalist barbarlıktır. Sonuç olarak pandemi de dahil kapitalist barbarlığın yaratmış olduğu her türlü eşitsizlik, sömürü ve yıkım doğayı ve bir parçası olan insanlığı karanlık bir geleceksizliğe hapsetmektedir.
Bu bağlamda sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz özgür bir dünya yaratmak için örgütlenmekten, birleşmekten ve sosyalizm mücadelesini yükseltmekten başka bir alternatif bulunmamaktadır. Öngünlerini yaşadığımız 1 Mayıs vesilesi ile tüm saldırı ve yasaklamalara karşı işçi ve emekçileri birlik, mücadele ve dayanışma şiarıyla 1 Mayıs’ta alanlara çıkmaya ve sosyalizm bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.
Kokuşmuş ve çürümüş bir ceset gibi
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
Öncesi olmakla birlikte özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra koyu faşist kuşatmanın egemen olduğu ve işçi sınıfı başta olmak üzere ezilenler üzerinde vahşi bir sömürü ve zorbalığın hüküm sürdüğü bir siyasal süreci yaşamaktayız. Her açıdan bir kriz ve çöküş süreci içerisinde olan AKP/MHP faşist iktidarı, ayakta kalabilmek için her türlü zorbalığı ve zulmü halklarımıza dayatmaktadır. İşçi ve emekçilerin can bedeli mücadeleleri ile elde ettikleri bütün kazanımlar gasp edilerek saldırı ve sömürü furyası daha da derinleşmiştir. Pandemiyle birlikte bu saldırı ve sömürü düzeyi deyim yerinde ise zirve yapmıştır. Mevcut faşist iktidar her açıdan kokuşmuş ve çürümüş bir ceset misali her tarafa pislik saçmaktadır.
Sorduğunuz soru bağlamında son yıllarda 1 Mayısların zayıf geçmesini tam da yukarıda ifade etmeye çalıştığımız ekonomik ve siyasal durumla birebir alakalı olduğu açıktır. Fakat tüm pervasız saldırılar, koyu faşist kuşatma ve vahşi sömürüye karşın işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlerin mücadelesi ve direnci kırılamamıştır. Faşist kuşatma ve koyu karanlık cendere halklarımızın mücadele ve direncini kıramadığı gibi faşizmin korku duvarları yıkılarak toplumsal mücadele yeni boyut ve biçimler kazanarak gelişmektedir. Boğaziçi ve kadın hareketinin yükselttiği mücadele ve direniş başta olmak üzere 8 Mart, 12 Mart Gazi anması ve 21 Mart Newroz’da açığa çıkan politik düzey, enerji ve kitlesellik bunun somut örnekleridir. Bizlerin somut politik görevi bu yakalanan düzey, atmosfer ve kitleselliği 1 Mayıs’a taşıyarak toplumsal mücadeleyi daha da büyütmektir.
Murat Pircan Yaratan: “Sokak ve direniş, devrimcileri çağırıyor”
“İşçilerin çalışması durmadıkça işçi sınıfının biricik ideolojisini savunucularının durmaya hakkı yoktur” diyen Devrimci Parti MYK üyesi Murat Pircan Yaratan, yasaklamalara karşısında kavgadan imtina edilmemesi gerektiğini söylüyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“İşçilerin çalışması durmadıkça işçi sınıfının biricik ideolojisini savunucularının durmaya hakkı yoktur” diyen Devrimci Parti MYK üyesi Murat Pircan Yaratan, yasaklamalara karşısında kavgadan imtina edilmemesi gerektiğini söylüyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Murat Pircan Yaratan: Bu sene 1 Mayıs planlamaları, çalışmalar dahil her şeyin yasak olduğu bir süreç içerisinde örgütleniyor. Öncellikli hedefimiz 1 Mayıs’ın iradesinin hiçbir yasağı tanımayacak bir irade olduğunu açığa çıkartmaktır. Hafta sonları dahil partimiz ve partimizin bileşeni olduğu Birleşik Mücadele Güçleri çalışmalarına devam ediyor. Sokağa çıkma kısıtlamalarında dahi çalışma yapan bizler için 1 Mayıs yasağının yok hükmünde olduğunu söylemeye bile gerek yok. Partimiz başta Taksim olmak üzere sokakta olmak kaydıyla her direniş meydanının bir öznesi olacaktır. Devrimci bir odağın inşasında çok önemli gördüğümüz Birleşik Mücadele Güçleri’nin iradesini kuşanarak her yeri 1 Mayıs alanına, her yeri direniş meydanına çevirmek 1 Mayıs programımızın kendisidir.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyalist hareketin büyük kısmının pandemi bahanesiyle getirilen yasaklamaları ciddiye almamasını olumlu görsek de yasakçı zihniyet ile kavga etmekten imtina eden sendikaların ve sosyalist grupların olması üzücü bir durum. İşçiler yasak dinlemeden sokakta iken, kadınlar yasak dinlemeden sokakta iken, gençler yasak dinlemeden sokakta iken sokağın çağrısına uygun hareket edilmesi gerekmektedir. Sokak ve direniş, devrimcileri çağırmaktadır. Türkiye sosyalist hareketi için tarihi bir turnusol görevi görecek zamanlardan geçiyoruz. Bu saatten sonra bu yasaklamalara uymak veya yasaklamalara uymaya çağırmak iktidara payanda olmaktır. İşçilerin çalışması durmadıkça işçi sınıfının biricik ideolojisini savunucularının durmaya hakkı yoktur. Her gün ve her an yasak tanımadan çağrımızı büyütüyor ve herkesi bu çağrıyı büyütmeye davet ediyoruz.
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
2020 senesinde bir şok yaşandığını, pandemi ile yaşayarak nasıl 1 Mayıs yapılabilir tartışmalarının çok sağlıklı yürüyemediğini söyleyebiliriz. Geçen sene bu şoka rağmen Devrimci Parti, Taksim’de ve emekçi mahallerde 1 Mayıs’ın ruhuna uygun bir tavır sergilemişti. Bu sene sosyalist hareketin bu şoku bir düzey atlattığını ve önemli bir kısmın 1 Mayıs’ı kutlama iradesi gösterdiğini söylemek gerekiyor. Bir bütün sokağa çıkma yasağının olduğu bir günde belki toplanamayacağız, belki buluşamayacağız ama AKP-MHP faşizminin karşısında her yerde sosyalistlerin duracağını biliyoruz. Belki fiziken buluşamasak da bir irade beyanında sosyalist hareketin yan yana tutum sergilediğini düşünüyoruz. Bunun dışında kalanların ise bundan sonrasında da dışında kalacağı ve 1 Mayıs iradesinin üzerinden güçlü bir anti-faşist dinamik yakalayacağımız inancındayız.
Kaldıraç: “Pandemi önlemleri ya herkese vardır ya da yoktur… 1 Mayıs’ta Taksim’de görüşmek üzere”
“Açlık ya da salgından ölmek cenderesine sıkışmış işçi-emekçilerin biriken öfkesini örgütlemekten uzak tutumlar, ‘birlik görüntüsü’nün ortadan kalkmasının temel nedeni” diyen Kaldıraç, kitlesel ve militan bir 1 Mayıs isteyenlerin çabalarını ortaklaştırması gerektiğini vurguluyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Kaldıraç dergisi, sadece işçi sınıfını ve toplumsal muhalefeti hedef alan yasakların kabul edilemeyeceğini belirterek 1 Mayıs’ta Taksim çağrısı yapıyor.
“Açlık ya da salgından ölmek cenderesine sıkışmış işçi-emekçilerin biriken öfkesini örgütlemekten uzak tutumlar, ‘birlik görüntüsü’nün ortadan kalkmasının temel nedeni” diyen Kaldıraç, kitlesel ve militan bir 1 Mayıs isteyenlerin çabalarını ortaklaştırması gerektiğini vurguluyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Bu sene 1 Mayıs’a, bir yandan saldırıların bir yandan toplumsal direnişin boyutlandığı bir iklimde gidiyoruz. Aynı zamanda pandeminin ilk dönemlerindeki belirsizliğin yarattığı şaşkınlık nedeni ile sokaklara çıkılamasa da, açlık ya da hastalık tercihi ile çalışmaya zorlanan emekçiler, pandemi ile katmerlenen ekonomik krizin yarattığı tahribata karşı sokaklara çıkmaya, örgütlenmeye, direnişe geçmeye başladılar.
Direnişlerden aldığımız güç ile İstanbul’da 1 Mayıs Platformu’yla beraber coşkulu, kitlesel, militan bir 1 Mayıs çalışması örmeye başladık.
Talepler üzerinden, sanayi havzalarında, metrobüs duraklarında, mahallelerde ortak bildiri dağıtımları ve açıklamalar yaparak, direnişçi işçilerin örgütlediği 1 Mayıs kutlamalarına, sağlık emekçilerinin eylemlerine katılarak toplumsal mücadelenin ses çıkardığı her yerden 1 Mayıs’a gidilmesinin yolunu açmaya çalışıyoruz.
Kendi çalışmalarımızı ise “Saray Rejimi, Burjuva Muhalefet, Parlamenter Sistem Hepsi Cehenneme! Bu Pisliği Devrim Temizler!” ve “Ekonominiz Kölelik, Demokrasiniz Diktatörlüktür, Yiyin Efendiler Yiyin Geleceğiniz Çöplüktür!” şiarlarıyla örgütlüyoruz.
Yerellerde devrimci, sosyalist güçlerle birlikte 1 Mayıs’ı gününde ve istediğimiz şekilde kutlayacağımız, yine 1 Mayıs günü Taksim’de olacağımız bir çalışmayı yürütüyoruz.
Bu “tam kapanma” yeni sorunlar yaratacak
Resmi sayılarla bile 40 bine yakın insanın ölümüne, milyonlarca insanın hastalanmasına rağmen, salgını da “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirerek “çarkları hiç durdurmadık” diyenlerin sözde “tam kapanması” yeni halk sağlığı sorunları yaratacaktır.
Baştan belirtmek gerekir ki yasakların Perşembe gününden itibaren başlamasının tek açıklaması 1 Mayıs’tır.
Zorunlu işkolları dışında (eczaneler, fırınlar, hastaneler, gıda temin noktaları) tüm üretimin durdurulduğu, kira, fatura ödemelerinin durdurulduğu, ücretlerin kesintisiz ve tam olarak ödendiği, sağlık emekçilerinin talebi doğrultusunda KHK ile görevinden uzaklaştırılmış sağlık emekçilerinin göreve döndürülerek sağlık emekçilerinin de koşullarının düzeltildiği bir “kapanma”nın dışında bir kapanmayı pandemiyle savaş olarak değil sınıf savaşı olarak değerlendiriyoruz.
Milyonlarca insanı açlığa, yoksulluğa mahkûm etmek ancak aşıya patent koyanların insanlık düşmanı yaklaşımlarının bizim memleketteki tezahürüdür. Pandeminin başlarında “bizi virüs değil bu düzeniniz öldürür” yakarışları hâlâ geçerlidir.
Üstelik TTB’nin tarif ettiği tam kapanma sokağa çıkma yasaklarını değil bilakis zorunlu olmayan üretimin durdurulup, açık alanların fiziki mesafeye uygun olarak açılması şeklindedir.
Son olarak işçilerin çalışmaya devam ettiği, milyonlarca insanın canları pahasına çarkları döndürmek zorunda kaldığı bir tam kapanma, işçilerin emekçilerin kadınların öğrencilerin mücadele edenlerin taleplerine bir deva olmayacağı gibi, bizleri de ne yapıyorsak yapmaya devam etmeye, talepleri, mücadeleleri daha gür sesle örgütlemeye çağırıyor.
Yasak ya herkese vardır ya da yoktur
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi önlemleri ya herkese vardır ya da yoktur. Bu durumda demek ki herkesin uymak zorunda olduğu bir yasak da yoktur.
Aslında yasakların gölgesinde kalınan bir tablo da ortaya çıkmamıştır. Gerek platformun çalışmalarında gerekse kendi çalışmalarımızda pandemi bahanesiyle uygulanmak istenen yasaklar hiçbir çalışmanın coşkusunu azaltamamış, geri adım attıramamıştır. Asılması gereken afişler, pankartlar asılmaya, dağıtılması planlanan bildiriler dağıtılmaya devam etmektedir.
Önceki yıllardan farklı olarak bu sene 30’dan fazla örgütün “1 Mayıs Platformu” adıyla bir araya gelip ortak tutum belirleyerek 1 Mayıs’ı daha yaygın ve güçlü örgütlemeye çalışmasını oldukça kıymetli buluyoruz.
Sendikalar içe kapanarak hareketsizleşti
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
Eski birlik görüntüsünden kasıt kitlesel bir mitingin yapılamaması ise bu sene önümüzde birkaç gün de kalmış olsa Taksim’de olacak bir kitlesel mitingin hâlâ örgütlenebileceğini düşünüyoruz.
Geçmişte de, tam anlamıyla ortak bir akıl ve irade ortaya çıkarılamasa da, sendika ve meslek örgütleriyle, devrimci-sosyalist kurumların birlikte hareket etmeye çalıştığını, İstanbul 1 Mayıs’ı özelinde söyleyebilirdik. Ancak pandeminin başladığı geçen yıldan başlayarak, bu zeminin giderek zayıfladığını, 2021 1 Mayıs’ında ise sorunun artarak devam ettiğini görüyoruz.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, sendikaların pandemi ile tırmanan sermaye saldırılarına yanıt üretememesi, bu tabloyu değiştirecek iradeyi ortaya koymamasıdır. 177 bin işçinin Kod-29’dan işten atılmasına, işçilerin kısa çalışma ödeneğine, ücretsiz izne mahkûm edilmesine yanıt üretemeyen sendikaların, son olarak İstanbul’da belediye işçilerinin grevlerinde aldıkları tutum da ortadadır.
Tüm bunlar sendikaları daha fazla içe kapanarak hareketsiz hale getirmeye başlamıştır.
Taksim’de görüşmek üzere
Açlık ya da salgından ölmek cenderesine sıkışmış işçi-emekçilerin biriken öfkesini örgütlemekten uzak bu tutumlar, ‘birlik görüntüsü’nün ortadan kalkmasının temel nedeni diyebiliriz. Elbette bu tespiti, konfederasyonlara bağlı ya da bağımsız, direnişi esas alan direnen sendikaları bir yana koyarak yaptığımızı ifade edelim.
Onun için bu sene kurulan 1 Mayıs Platformu sonraki senelere taşacak bir birikimi de bağrında toplamaya başladı.
Çalışmaların her örgütün kendini ifade edişiyle beraber ortaklaşa örgütlenmesi, işçi havzalarına özel önem verilmesi, direnişçi işçilerle buluşulması, emek kürsülerinin oluşturulmaya çalışılması gibi deneyimler ve bunların 3 haftaya yayılan bir şekilde yapılması 1 Mayıs’ın gündemlerle, taleplerle yaygın bir şekilde örgütlenmesinin önünü açtı.
Bu deneyimlerin hem bu sene hem de daha sonraki senelerde 1 Mayıs’ın örgütlenmesi sürecinde rolü olacaktır. Sonuçta bizlerin istediği, sendikaların, meslek odalarının, işçi sınıfının mücadelesini yürüten devrimcilerin, toplumun ezilen, yok sayılan tüm kesimleriyle birlikte, kitlesel, militan 1 Mayıs’ları birlikte örgütlemesidir. Bu açıdan herkesi bu çabayı büyütmeye çağırıyoruz.
Son olarak şimdiden işçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma gününü kutluyor, 1 Mayıs günü kitlesel bir şekilde Taksim’de görüşmek üzere diyoruz.
Perihan Koca: “Yeni bir dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmemiz gerekiyor”
TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca “Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız” diyor ve yeni dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmek gerektiğini vurguluyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“Pandeminin geldiği son aşamada büyük kitlesel bir kutlamanın olamayacağının hepimiz farkındayız” diyen TÖP Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca, yine de pandemi tedbirlerinin alındığı ve tek bir güne sıkıştırılmamış 1 Mayıs etkinliklerin pekâlâ yapılabileceğine ve yapılabildiğine dikkat çekiyor.
Koca son yıllarda 1 Mayıs’ların sönük geçmesine ilişkin olarak “Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız. 1 Mayıs’a yansıyan şey, o tarihe kadar olan toplumsal mücadelelerdeki konumlanmamızın düzeyidir” diyor ve yeni dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmek gerektiğini söylüyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Perihan Koca: Dünya denkleminde kapitalizmin yaldızlarının dökülmeye başladığı, neoliberalizmin kendi sınırlarına gelip dayandığı, ekonomik krizin derinleştiği, yapısal bir çoklu kriz tablosunun üzerine gelen pandeminin mevcut sistemi ve iktidarları temellerinden sarsıp, zorladığı çok özel koşullarda 2021 1 Mayıs’ına adımlıyoruz.
Herkesin malumu olduğu üzere, ekonomik krizi ve pandemiyi yönetemeyen siyasi iktidar tüm stratejisini kendi bekası üzerine oturtmuş durumda. Ve bunun için de başta işçi sınıfı olmak üzere, kadınlara, gençlere, kimliklere, halklara, inançlara, toplumun tüm kesimlerine karşı topyekûn ve ardışık bir saldırıya geçilmiş, faşizmin kurumsallaşması sürecine tempo verilmiş vaziyette. Ancak buna rağmen, halkın barajı da aşılamıyor, halk güçlerinin itirazı ve arayışı da güçleniyor.
Bugün memleketin ana ve yakıcı gündemi: ekonomi ve pandemideki kriz.
Pandemi koşullarında krizin ağırlaşan basıncı türlü uygulamalarla halka reçete edilmeye devam ediyor. İşsizlik nüfusu kalıcılaşıyor. Salgın döneminde sözde işten çıkarma yasakları getirilip Kod-29 uygulamasıyla 180 bin işçi işten çıkarıldı. Emekçiler, ne pahasına olursa olsun çarklar dönsün diye, hastalığın ve ölümün pençesine itiliyor. Bu bir kıyım süreci olarak, ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak yaşanıyor.
“Demokratik cumhuriyet-demokratik anayasa taleplerimizle yürüyoruz”
2021 1 Mayıs’ına tam da böylesi olağanüstü koşullarda giderken, pandemi gerekçesiyle getirilen yasaklamalarla, salgını durdurmaktan ziyade muhalefeti, halkı durdurmaya çabalayan bir çizgi izliyorlar.
Toplumsal Özgülük Partisi olarak, haklarımızı da halk sağlığını da sonuna kadar savunacak, insanca ve güvenceli yaşam için, taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlarda, meydanlarda olacağız. Temmuz ayında partimizin kuruluş deklarasyonuyla birlikte başlattığımız “Artık Yeter Devir Değişsin” kampanyası ardına, “Sağlık Haktır” kampanyasıyla ve ardından gelen “İnsanca Güvenceli Yaşam” kampanyasıyla bulunduğumuz tüm yerellerde işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların inançların, halk güçlerinin özgürlük arayışlarına cevap üretecek hareketli yürüyüşümüzü; şimdi 1 Mayıs çalışmalarına akıtarak sürdürüyoruz. Çeşitli il ve ilçelerde başlattığımız kampanyalarla, halk kürsüleri kurarak, bulunduğumuz her yeri halkın haklarının mücadele alanına çevirmeye odaklanmış durumdayız. 1 Mayıs’a işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların inançların başka bir yaşamın inşası talebiyle, demokratik cumhuriyet-demokratik anayasa taleplerimizle yürüyoruz. İşçi havzalarından semtlere, mahallere, yerellere, yaşamın olduğu her yerde 1 Mayıs’ı örgütlüyoruz.
Yerellerde yürüttüğümüz eylem ve etkinlikler, emek forumları, emek kürsüleri ve çeşitli yan yana gelişlerle çalışmalarımız sürüyor. 1 Mayıs’ta da bu taleplerle, alanlarda olacağız.
“Yapacak hiçbir şeyimiz gerçekten yok mu?”
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1 Mayıs’ın pandemi ve yasakların gölgesinde geçmesinin gerekçeleri artık herkesin malumu, buna sonra değinelim ancak ortadaki hava bu yasakların gerekçelerini aşan bir vasatlıkta. Bunun üzerine daha fazla tartışmamız gerekiyor.
Bazı kitle örgütleri açısından “yasaklansa da geçiştirsek” anlayışı geçerliyken, kimi sol yapılarda da “gelse de biraz kendimizi göstersek” anlayışı öne çıkıyor ki, her ikisi de 1 Mayıs’ın içeriğine denk düşmüyor…
Belki kitlesel bir miting yapmanın koşulları yoktur, belki büyük, coşkulu bir kutlamanın koşulları yoktur, belki salgın çok yakıcı bir gerçekliktir. Ki pandemi koşullarında önceliğimiz halk sağlığıdır. Ancak yasaklamaların halk sağlığı ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığı pandeminin başından beri yürütülen (daha doğrusu yürütülemeyen/yönetilemeyen) iktidar politikalarını da düşünürsek, apaçık ortadadır.
Ama 1 Mayıs havasının, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların, tüm ezilenlerin taleplerini yüksek sesle dillendirmek, bunlar için harekete geçmek, yıkıcı krizler yaşayan düzene bir güçlü darbe indirmek için bir engelimiz yok. Yapacak hiçbir şeyimiz gerçekten yok mu?
Parlamentarist ve sol sekter uçlara hapsetmeden…
Olan biteni izlemek, izlediğimiz şeylere şaşırmamak, devrimci görevlerimizden imtina etmek solun ve sendikaların bir kısmına ne yazık ki sirayet etmiş durumda.
AKP-MHP öncülüğündeki iktidarın saldırılarından herkes bıktı ama bizim bıkmadan usanmadan mevzilerimizi inşa etmemiz gerekiyor.
Bu konuda samimi olan ve halkın çıkarlarını parlamentarist ve sol sekter uçlara hapsetmeden, gündelik politika yapmaya ihtiyaç olan sosyalistlerin yan yana gelişi zaruri bir ihtiyaçtır.
Öte yandan salgının sınıfsallığını hepimiz biliyoruz, çok acı bir şekilde deneyimledik bunu. Hem bulaşma ortamları işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksulların yaşam alanlarında oluyor hem de tedavi olanaklarına ya da aşıya ulaşma konusunda en büyük mağduriyeti yine ezilenler yaşıyor.
Dolayısıyla bu konuda başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin bu durumu karşısında sorumlu davranmalıyız. Pandeminin geldiği son aşamada büyük kitlesel bir kutlamanın olamayacağının hepimiz farkındayız. Ancak pandemi tedbirlerinin aldığı kutlamalar, emek ve halk kürsüleri, omurgasında yerellerin, havzaların, toplumsal dinamiklerin olduğu salt 1 Mayıs gününe sıkıştırılmamış tedbirli etkinlikler pekâlâ yapılabilir, yapılıyor da.
Eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
1 Mayıs’ın eski görüntüsü eski bir dönemin görüntüsüydü, o dönem kapandı. Yeni bir dönemin yeni 1 Mayıs’larını inşa etmemiz gerekiyor. Bu yalnızca salgınla ilgili bir şey değil, ezilenlerin salgının yarattığı yıkımın taleplerini de içeren ama onu da aşan, güncel taleplerinin toplamıyla ilgili bir şey.
Gezi’den Boğaziçi’ne kadar çok şey değişime uğramaya başladı. Toplumsal mücadelenin güncel taleplerini örgütlemediğimiz zaman, eskinin kodlarıyla hareket edip yeniyi bu kodlara uydurmaya çalışırsak erimeye uğrarız. 1 Mayıs’a yansıyan şey, o tarihe kadar olan toplumsal mücadelelerdeki konumlanmamızın düzeyidir. Biz toplumsal alana ne kadar nüfuz edersek, 1 Mayıs kortejlerimiz ya da 1 Mayıs kitlemiz o denli artar.
Örneğin Kod 29 mağduriyetlerini dile getirmenin yolları var. Hiç Kod 29 direnişlerine değmeden, “kaldırılsa iyi olur” demek var, ama öte yandan Kod 29 direnişlerini örgütlemek, onlarla nefes alıp vermek var. İkincisi az yapıldığı için tabloya olumsuz yansıyor.
Örneğin son bir yılda inanılmaz bir oranda artan doğal alan yağmasına karşı aynı tutum söz konusu. Gençlik ve kadın hareketlerinin Boğaziçi ve İstanbul Sözleşmesi eylemleri neden bu kadar kitlesel oldu? Dönemin ihtiyacını karşılayabilen tarzları keşfetme yolunda adımlar attıkları için.
Tüm direnişleri ortak talepler etrafında örgütleyecek bir siyasal güce ihtiyacımız var. Böyle bir dönemdeyiz. Bunu örgütlediğimiz ölçüde 1 Mayıs’ın havası değişecektir.
Volkan Uyar: “İşçi sınıfının taleplerini birleşik bir zeminde dile getirmeliyiz”
Konfederasyonların 1 Mayıs sürecindeki tutumunu eleştiren Ezilenlerin Sosyalist Partisi PM üyesi Volkan Uyar, “işçi sınıfının taleplerini birleşik bir zeminde söylemenin de tarihsel bir önem ve değerde olduğu görüşündeyiz” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Konfederasyonların 1 Mayıs sürecindeki tutumunu eleştiren Ezilenlerin Sosyalist Partisi PM üyesi Volkan Uyar, “işçi sınıfının taleplerini birleşik bir zeminde söylemenin de tarihsel bir önem ve değerde olduğu görüşündeyiz” diyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Volkan Uyar: 2021 1 Mayıs’ına İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı sokakları tutan kadın hareketinin isyanıyla, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektör Melih Bulu’ya karşı yükselen öğrenci gençlik hareketi ile giriyoruz. Bir yılı aşkın süredir pandemi koşullarında çalışmak zorunda olan ve çalışırken hayatta kalma mücadelesi veren işçi sınıfının talepleriyle giriyoruz. Kod 29 saldırılarına karşı grev ve direniş iradesini kuşanmış Sinbo, SML ve PTT ve bir dizi işçi direnişi ile karşılıyoruz 1 Mayıs’ı.
1 Mayıs gününde de başta Taksim Meydanı olmak üzere kentin dört bir yanında devrimcilerle, kadınlarla, gençlerle, ilerici sendikalarla kutlamaya hazırlanıyoruz.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sene 1 Mayıs, pandemiyi bahane ederek uygulanmak istenen yasaklara rağmen örgütlenmeye devam ediyor. Kendi kongrelerine giderken halk sağlığını düşünmeyenler, 1 Mayıs çalışmalarının başlaması ile birlikte bildiri dağıtımlarını ve basın açıklamalarını yasaklamak istediler. Bu, sarayın sokaklardaki direngen ruhu pandemi yasaklarını bahane ederek engellemek istemesidir. Tüm bu saldırı ve direniş ortamında sosyalistlerin, işçi sınıfının artan ekonomik taleplerini politik talepler ile birleştirmek gibi somut bir görevle hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan işçi sınıfının taleplerini birleşik bir zeminde söylemenin de tarihsel bir önem ve değerde olduğu görüşündeyiz.
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
Geçen yıl pandeminin henüz yeni başlamış olması, devrimci hareketin süreci kavramamasına neden oldu desek daha doğru olur. Öte yandan sendikaların tutumu; sürece müdahil olmakta ikiyüzlü kalmıştır diyebiliriz. Her sabah işe gitmek zorunda olan işçilere 1 Mayıs’ta sokakları gösteren alternatif bir çözüm üretmediler. Fakat bu yıl için aynı durum söz konusu değil. Bu yıl İstanbul’da 1 Mayıs’ı örgütlemek üzere 20’yi aşkın devrimci örgüt ve kimi ilerici sendikaların oluşturduğu 1 Mayıs Platformu kuruldu. Sendika konfederasyonlarından çok önce bir araya gelerek 2021 1 Mayıs’ını örgütlemek üzere bir dizi planlar yapıldı ve hayata geçirildi.
Aynı zamanda 1 Mayıs iki ayrı hatta ortak bir zeminde örgütlendi. Bir yanda 1 Mayıs Platformu çalışmalarını sürdürürken diğer yanda Birleşik Mücadele Güçleri bulunduğu alanlarda platforma paralel çalışmalarını sürdürdü. Tıpkı bu sürecin örgütlenişinde olduğu gibi 1 Mayıs’ı 1 Mayıs alanlarında kutlarken de yan yana olacağız.
Partizan: “1 Mayıs gününde yasakları tanımayarak sokaklarda olacağız”
Çalışmalarını bileşeni olduğu 1 Mayıs Platformu ve Birleşik Mücadele Güçleri ile birlikte sürdüren Partizan, “Devletin pandemi bahanesiyle yasakladığı 1 Mayıs gününde ise yasakları tanımayarak sokaklarda olacağız, bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs taleplerini haykıracağız” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Çalışmalarını bileşeni olduğu 1 Mayıs Platformu ve Birleşik Mücadele Güçleri ile birlikte sürdüren Partizan, “Devletin pandemi bahanesiyle yasakladığı 1 Mayıs gününde ise yasakları tanımayarak sokaklarda olacağız, bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs taleplerini haykıracağız” diyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Partizan: İşçi sınıfının mücadele günü 1 Mayıs’ı pandemi koşullarında karşılıyoruz. Egemenler salgın koşullarını yönetemiyor ve bu krizin faturasını işçi ve emekçilere kesiyor. Salgın bahanesiyle tedbir adı altında yasaklar ilan edilirken “lebalep kongreleri”ne devam eden AKP, salgın koşullarında işçi ve emekçilerin sağlığını hiçe sayarak işçi sınıfını kölece çalışma koşullarına mahkûm ediyor.
Bizim de 1 Mayıs’a giderken çalışmalarımızın ana gündemini işçi ve emekçilerin kölece çalışma koşulları ve devletin pandemi yasakları oluşturmakta. 1 Mayıs Platformu içerisinde yer alarak çalışmalara katılmaktayız. Aynı zamanda bileşeni olduğumuz Birleşik Mücadele Güçleri olarak “Her Yer 1 Mayıs Her Yer Direniş” şiarıyla mahalle mahalle çalışmalarımızı yürütmekteyiz. Direnişte olan işçilerin mücadele alanlarındaki direnişlerine omuz vererek, taleplerini sahiplenmek için çağrı yaptıkları eylemliliklere güç katıyoruz. Partizan olarak işçi sınıfının mücadele gününü kitlelerle karşılamayı önemsiyoruz. Bu anlamda çalışmalarımızı kitlelere temas ederek sürdürmekteyiz. Mahallerde fiziksel mesafeyi göz önünde bulundurarak, ev ev gezerek 1 Mayıs gündemli buluşmalar yapıyoruz. Bunun yanında kitle çalışması yürüttüğümüz mahallelerde yayınlarımızı ve 1 Mayıs materyallerimizi kullanmaktayız. Devletin pandemi bahanesiyle yasakladığı 1 Mayıs gününde ise yasakları tanımayarak sokaklarda olacağız, bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs taleplerini haykıracağız.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Egemenlerin pandemiyi bir fırsata dönüştürmesini ve yine pandemi gerekçesiyle getirdiği yasakları kabul etmiyoruz. 1 Mayıs’a sayılı günler kala yasaklar karşısında 1 Mayıs’ta sokaklarda olma ısrarımızı, gün gün, mahalle mahalle ördüğümüz kitle çalışmalarıyla göstermekteyiz. Bileşeni olduğumuz 1 Mayıs Platformu ve Birleşik Mücadele Güçleri’nin çalışmaları 1 Mayıs yasaklarına karşın büyük bir ısrarla ve coşkuyla sürüyor.
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
İki yıldır 1 Mayıs’ı pandemi koşullarında karşılıyoruz. 1 Mayıs’ı örgütlerken DİSK, TMMOB, KESK, TTB işçi ve emekçileri bir araya getirecek bir çağrı yapmıyor. Elbette salgın koşullarının yarattığı özgün bir durum söz konusu. Ancak sendikaların, meslek örgütlerinin ve esasta devrimci-ilerici güçlerin işçi sınıfının örgütlenmesinde zayıf kalmasını temel neden olarak koyabiliriz. 4 bileşenin güçlü bir çağrısı olmamasına karşın bu yıl direnişte olan Migros, Sinbo, SML, PTT işçilerinin 1 Mayıs gününde sokakta olmaya dair çağrıları var. Direnişte olan işçilerin çağrılarının ve birlikteliğinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz de bu 1 Mayıs’ta bu direniş odakları ile bir arada olacağız.
Deniz Demirdöğen: “Örgütlü olduğumuz her mahalleyi 1 Mayıs alanına çevireceğiz”
Sol Parti MYK üyesi Deniz Demirdöğen, 1 Mayıs’ta örgütlü oldukları her mahalleyi 1 Mayıs alanına çevirmeyi hedeflediklerini belirterek iktidarın baskıları karşısında “Toplumsal muhalefet, Gezi’de, Hayır’da olduğu gibi şimdi de sokağın enerjisini açığa çıkartacak, yaratıcı, meşru, militan mücadele çizgisi örgütlemelidir” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“Pandemi şartlarının ağırlaştığı bir dönemin içerisinde bu seneki 1 Mayıs’ın kitlesel mitingler ile kutlanabilme imkânları ortadan kalkmıştır” diyen Sol Parti MYK üyesi Deniz Demirdöğen, 1 Mayıs’ta örgütlü oldukları her mahalleyi 1 Mayıs alanına çevirmeyi hedeflediklerini belirtiyor.
Demirdöğen iktidarın baskıları karşısında da “Toplumsal muhalefet, Gezi’de, Hayır’da olduğu gibi şimdi de sokağın enerjisini açığa çıkartacak, yaratıcı, meşru, militan mücadele çizgisi örgütlemelidir” diyor.
Emekçilerin bulunduğu her yerde…
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Deniz Demirdöğen: 2021 1 Mayıs’ına tüm dünyada salgın krizinin, ekonomik krizin derinleştiği ve neoliberal kapitalist düzenin sorgulandığı bir dönemde giriyoruz.
SOL parti olarak, “Bu Böyle Gitmez, Değiştirelim, SOL EMEKTİR” çağrısıyla tüm emekçi halkımızı bu çürümüş düzeni değiştirmeye çağırıyoruz. Ülkemizde de iktidar lebalep kongreler yaparken, halk salgında ölmekte, işsiz kalmakta ve sefalete sürüklenmektedir. Bu çürümüş düzene karşı, emekçi halkımızı emeğin laik, demokratik, bağımsız cumhuriyetini kurmaya çağırıyoruz.
Pandemi şartlarının ağırlaştığı bir dönemin içerisinde bu seneki 1 Mayıs’ın kitlesel mitingler ile kutlanabilme imkânları ortadan kalkmıştır. SOL Parti olarak, tüm emek ve demokrasi güçlerini, tüm yurtta emekçilerin bulunduğu her yeri, işyerlerini, sokakları, yaşam alanlarını 1 Mayıs alanı haline getirmeye çağırıyoruz. 1 Mayıs’ta örgütlü olduğumuz her mahalleyi 1 Mayıs alanına çevirmeyi hedefliyoruz.
İktidar, pandemiyi fırsata çevirip, emek güçleri ve toplumsal muhalefet üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır. İktidar tarafından, 1 Mayıs’a yönelik tüm çalışmaların yasaklaması kabul edilemez. İktidarın, 1 Mayıs yasağını teşhir etmeye ve bu yasağa karşı, meşru, demokratik mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
Sosyalistler emekçilerin isyanını görünür kılmalı
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Saray rejimi, kendisine yönelik her türlü muhalefeti baskı altına almaya çalışmaktadır. 128 milyar dolar ile ilgili asılan pankartlara yönelik yasaklama kararı, SOL Parti olarak, örgüt binalarımıza İstanbul Sözleşmesi ile ilgili astığımı pankartlara yönelik yasaklama kararlarında olduğu gibi, iktidar 1 Mayıs’ta da emekçilerin haklarının, taleplerinin görünmemesi için tüm yurtta yasaklamalar getirilmiştir. İktidar, pandemide görmezden geldiği, salgının tüm faturasını kesmeye çalıştığı emekçilerin 1 Mayıs ile birlikte yükselecek isyanını bastırmaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda, 1 Mayıs ile ilgili yapılan açıklamalar engellenmiştir.
Tüm bu baskılara ve yasaklamalara karşı emek, demokrasi güçlerinin, sosyalistlerin sokaklarda, işyerlerinde, hayatın aktığı her yerde emekçilerin sözünü, talebini, isyanını görünür kılması önemlidir. Saray rejimi, tüm aykırı sesleri bastırarak iktidarını devam ettirebileceğini zannediyor. Toplumsal muhalefet, Gezi’de, Hayır’da olduğu gibi şimdi de sokağın enerjisini açığa çıkartacak, yaratıcı, meşru, militan mücadele çizgisi örgütlemelidir. 1 Mayıs’ta her yerde birliği, örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
Emek örgütlerinin önemli bir misyonu var
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
1 Mayıs, emeğin, emek güçlerinin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bu noktada, her 1 Mayıs emeğin, sermayeye karşı, düzene karşı meydanlardan sözünü, taleplerini yükselttiği gündür. Geçtiğimiz 1 Mayıs pandemi şartlarından dolayı bu birliğin sağlanması mümkün olmamıştır. Ancak, her şeye rağmen bu 1 Mayıs’ın birlik ve dayanışma içerisinde kutlanabileceğini düşünüyoruz. Bu hususta, özellikle emek örgütlerinin misyonlarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Her şeye rağmen, 2021 1 Mayıs’ında tüm yasaklamalara karşı verilecek mücadele emeğin birlik ve dayanışmasını ortaya çıkartacağını düşünüyoruz.
Roni Gören: “2021 1 Mayıs’ı önemli bir eşiktir”
SYKP’den Roni Gören, pandemi koşullarında işçilerin haklarına ve özgürlüklerine yoğun bir saldırı dalgası altında karşılanan 2021 1 Mayıs’ının önemli bir eşik haline geldiğini söylüyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) adına sorularımızı yanıtlayan Roni Gören, pandemi koşullarında işçilerin haklarına ve özgürlüklerine yoğun bir saldırı dalgası altında karşılanan 2021 1 Mayıs’ının önemli bir eşik haline geldiğini söylüyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Roni Gören: İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı pandemi koşullarında işçilerin haklarına ve özgürlüklerine yoğun bir saldırı dalgası altında karşılıyoruz. Bir yanda sermayenin gittikçe artan kâr hırsı, diğer yanda Saray’ın politikaları bu salgın koşullarında emekçilerin hayatını dayanılamaz bir hale çevirmiştir. 2021 1 Mayıs’ı bu açıdan daha da önemli bir eşik haline gelmiştir. Partimiz bu yılki 1 Mayıs’ı bir süreç içerisinde çeşitli eylem ve etkinliklerle karşılamaktadır. Gerek Emek Demokrasi Güçleri’yle ortaklaştırdığımız çalışmalar gerekse de partimizin özgün çalışmaları bu 1 Mayıs’ta emeğin mücadelesini daha da ileriye taşımaya dönük bir çabadır.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar, emeğin mücadelesinin güç kazandığı eylem ve etkinliklerin artış gösterdiği bir dönemde valilikler aracılığıyla ilan ettiği eylem ve gösteri yasaklarıyla mücadelemizi engellemeye çalışıyor. İşçilerin fabrikalarda yan yana çalıştığı, emekçilerin toplu taşımada balık istifi bir şekilde yolculuk ettiği, iktidar partisinin kapalı salonlarda “lebalep” kongreler düzenlediği bir dönemde pandemi bahane edilerek yasak kararlarının alınmasının hiçbir meşruiyeti yoktur. Partimiz açısından bu yasakların hiçbir hükmü yoktur. Zaten partimiz SYKP ve pek çok sosyalist örgüt benzer şekilde 1 Mayıs yasaklarını tanımadığını, sokaklarda mücadelenin bayrağını yükselteceklerini çoktan duyurdu.
Bir süredir ülkemizde süren kitle eylemlilikleri iktidarı ciddi bir endişeye ve paniğe sevk etmiştir. Boğaziçili öğrencilerin aylardır sürdürdüğü mücadele, kadınların ve LGBTİ+,’ların İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesine karşılık yapmış oldukları eylem ve etkinlikler, işçilerin emeği ve alın teri için ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü grevler ve direnişler, Kürt halkının Newroz’da ortaya koyduğu görkemli mitingler iktidarı bir korku sarmalı içerisine sokmuştur. Geçtiğimiz günlerde 1 Mayıs’a çağrı için Bakırköy ve Kadıköy’de gerçekleştirdiğimiz basın açıklamalarına polisin saldırması ve arkadaşlarımızın gözaltına alınması yönetememe krizinin yaratmış olduğu korku halinin boyutunu göstermek açısından yeterli örneklerdir.
Bu vesileyle bir kez daha yinelemiş olalım: 1 Mayıs’ta tüm işçi sınıfını ve emekçileri, gençleri, kadınları, ezilen halkları bulunduğu tüm alanlarda 1 Mayıs’ı kutlamaya ve hakları için mücadele etmeye çağırıyoruz. Yaşasın 1 Mayıs!
Sadrettin Güler: “Emek ve meslek örgütleri beklentilere cevap vermedi”
HDP İstanbul İl Örgütü Emek Komisyonu Sözcüsü Sadrettin Güler, 1 Mayıs sürecine 8 Mart ve 21 Mart’ta yakalanan coşkuyu daha da büyütmek hedefiyle yaklaştıklarını ancak sürecin belirleyeni olan emek ve meslek örgütlerinin beklentilere yanıt vermediğini söylüyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
HDP İstanbul İl Örgütü Emek Komisyonu Sözcüsü Sadrettin Güler, 1 Mayıs sürecine 8 Mart ve 21 Mart’ta yakalanan coşkuyu daha da büyütmek hedefiyle yaklaştıklarını ancak sürecin belirleyeni olan emek ve meslek örgütlerinin beklentilere yanıt vermediğini belirtti.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Bu yıla dair 1 Mayıs programımız geçmişte olduğu gibi emek meslek örgütlerinin yaptığı kutlamalara kitlesel olarak kutlamaktı. Üstelik 8 Mart ve 21 Mart’ta yakaladığımız coşkuyu daha da büyütmekti. Bu yüzden Newroz’dan hemen sonra sol sosyalist çevrelerle bir araya geldik. 1 Mayıs Platformu oluştu, temel hedefi de her yıl emek-meslek örgütlerinin öncülüğünde gerçekleştirilen 1 Mayıs programının son haftaya bırakılmaması, bir ay boyunca bunu yerellerde aktif bir şekilde hayata geçirmek olarak belirlendi.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Son iki yılın 1 Mayıs süreçlerinde birlik görüntüsündeki zafiyeti neye bağlıyorsunuz?
Bu konuda sosyalist çevrelerin büyük bir ağırlığı bütün olumsuz koşullara rağmen bir birliktelik içerisinde 1 Mayıs Platformu’nu oluşturup önüne bir aylık program çıkardı. Afiş, pankart, bildiri, grevdeki işçi ziyaretleri… Bunları hayata geçirdi ve faaliyetler hala devam ediyor.
Burada önceki soruda da belirtiğim gibi, emek-meslek örgütleri beklentilere cevap vermedi. Evet iki yıldır pandemi koşulları var, bu bir etkendir fakat bir arada görüntü verme ve tavır belirlemenin önünde bir engel yoktur. Bu sosyalist çevrelerden çok emek-meslek örgütlerinin öncülük rollerini üstlenmemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu konuda öncelikle DİSK’e bağlı sendikaların konfederasyonlarını ciddi bir eleştiriye tabi tutulması ve DİSK’in geçmişine ve değerlerine sahip çıkmaya zorlaması gerekir. DİSK yönetiminin tutumunu, bu iki yılın bu şekilde geçmesindeki en büyük sorun olarak görmekteyiz.
Zeynep Çelik: “Yasakların sınırları içinde kalmayı kabul edemeyiz… Günün parolası direniştir”
İktidar boğazına kadar pisliğe batmışken ve her geçen gün karşısında yeni bir toplumsal direniş odağı bulurken, dayatılan yasakların sınırları içinde kalmanın kabullenilemeyeceğini söyleyen Halkevleri İstanbul Bölge Temsilcisi Zeynep Çelik, “Boğaziçi direnişinin, kadın direnişinin, birbiri ardına parlayan işçi direnişi ocaklarının zincirine 1 Mayıs direnişi halkasını eklemek için çalışmalıyız” diyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımlayacağımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
“İlerici emek örgütleri ve sol hareketin genişçe bir kesimi, iktidarın salgın yönetimi tedbirleri olarak pazarladığı muhalefeti hizaya geçirme taktikleri karşısında kararsızlığını aşabilmiş değil” diyen Halkevleri İstanbul Bölge Temsilcisi Zeynep Çelik, iktidar boğazına kadar pisliğe batmışken ve her geçen gün karşısında yeni bir toplumsal direniş odağı bulurken, dayatılan yasakların sınırları içinde kalmanın kabullenilemeyeceğini söylüyor.
Çelik “Günün parolası direniştir. Boğaziçi direnişinin, kadın direnişinin, birbiri ardına parlayan işçi direnişi ocaklarının zincirine 1 Mayıs direnişi halkasını eklemek için çalışmalıyız” diyor.
Çürümüş bir diktatörlüğü sürdürmek için…
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Zeynep Çelik: Türkiye tarihinin en ciddi ekonomik krizlerinden birine girdiğimiz sırada, insanlık tarihinin en büyük salgın hastalık kriziyle karşı karşıya geldik. Ekonomik ve politik olarak bitmiş bu iktidara, milyonlarca insan için ölüm demek olan COVID 19 salgını “Allah’ın yeni bir lütfu” olarak göründü. İktidar, insanlığın yaşadığı en büyük salgın hastalık krizini, çürümüş bir diktatörlüğü ayakta tutmanın aracı haline getirdi.
İktidarın salgın yönetimi siyaseti iki şeyi temel alıyor. Birincisi, toplumsal tabanının her geçen gün daraldığı bir süreçte karşısında büyüyen çoğunluğu etkisizleştirmek, iradesizleştirmek. İkincisi ise her koşul altında kurduğu talan düzenini ayakta tutmak ve sürdürmek. Halkın tek kaygısının hayatta kalmak ve sadece basit biyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek haline gelmesi salgın yönetiminin bu biçimde yürütülebilmesinin yolunu açıyor. Salgını etkisizleştirmek için neredeyse tek kuruş harcamayan iktidar, betona dayalı talan ekonomisini sürdürebilmek için 128 milyar doları heder etti ve neoliberal politikaların 2019’da girdiği derin krizi bir mutlak yıkıma dönüştürdü.
Bütün bunların sonucu %50’yi bulan enflasyon, %30’u bulan işsizlik, yarı yarıya azalan alım gücü oldu. Halen bir işi olan işçiler, ellerindeki işi kaybetmemek için ölümü göze alarak çalışıyorlar. Geri kalan tüm nüfusun geçinme olanakları açlık sınırının çok altına düşmüş durumda. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin desteği gibi “sadakaya bağlama” yöntemleri bile kullanılamıyor. Sözde “işten çıkarma yasağı”, Kod-29 uygulamasıyla ortadan kaldırıldı. İşçiler hem işlerinden ediliyor hem de “ahlaksızlıkla” damgalanıyor.
Salgın bahanesiyle sesimizi kısmalarına izin vermeyeceğimizi söylemiştik
Bu yıkımın altından toplumu çıkarmanın tek yolu işçi sınıfı demokrasisi ve sosyalizmdir.
Bu koşullar altında, işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ta emekçilerin ve halkın birleşik gücünü, salgını durdurmayı değil, vurgunu ve diktatörlüğü sürdürmeyi amaçlayan iktidar politikalarına karşı mücadeleye yöneltmeyi hedefleyen ve sosyalizmi vurgulayan bir çizgiyi öne çıkardık.
Salgının muhalefetin sesini kısma bahanesi haline getirilmesine karşı koyacağımızı daha önce açıklamıştık. 1 Mayıs’ta tüm emekçileri ve ezilenleri bu ikiyüzlü salgın politikasına karşı, bulaş tehlikesi yaratmadığı artık kanıtlanmış olan, açık havaya, sokaklara, meydanlara çıkmaya çağırıyoruz.
Biliyoruz ki toplumun derinliklerinde bu ikiyüzlülüğe, bu salgın ve kriz fırsatçılığına yönelik bir tepki ve öfke büyüyor. Biz, bu tepki ve öfkeyi açığa çıkarmayı amaçlayan bir mücadele çizgisinin bu yılın 1 Mayıs mücadelelerine damgasını vurması için çaba göstereceğiz. İktidarın salgın yönetimi adına ölüme ve açlığa sürüklediği emekçi ve ezilen kesimlerinin çığlığını temsil ve ifade etmeye çalışacağız.
1 Mayıs’ta sokaklarda, meydanlarda ve Taksim’de olacağız.
Yenilgi ikliminin rolü büyük
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durumu değerlendirme biçimimizi yukarda ifade ettim. İlerici emek örgütleri ve sol hareketin genişçe bir kesimi, iktidarın salgın yönetimi tedbirleri olarak pazarladığı muhalefeti hizaya geçirme taktikleri karşısında kararsızlığını aşabilmiş değil; iktidarın salgın tedbirleri perdesini örttüğü şeriatçı ve faşist siyasi ve toplumsal yasakları hala salgın yönetimi kapsamında değerlendiriyor.
İlerici emek örgütleri, salgını durdurma perdesi altında, muhalefeti durdurmayı amaçlayan ve salgının yıkıcılığını her geçen gün artıran gerici-faşist baskı politikalarını adlı adınca tanımlamaktan, faşist baskı politikaları olarak damgalamaktan ve salgını durdurmanın bilimsel ve halkçı politikalarına geçilmesi için güçlü bir toplumsal ve politik muhalefet hareketi yaratmaya katkı sunmaktan neredeyse kaçıyor. Gerçekte halk sağlığı politikasıyla ilgisi olmayan bu faşist baskı politikalarına karşı mücadele, zaten verdikleri hizmet gereği çok ağır bir yük altında olan sağlık emekçilerinin ilerici örgütlerinin sırtına bırakılmış görünüyor. Sağlık emekçilerinin örgütleri, yürürlüğe konulan düzenlemelerin sınıfsal ve siyasal karakterini ortaya koyuyorlar; salgını durdurmak için hayatı değil, çarkları durdurmayı esas alan bir tam kapatmanın, yaygın aşılamanın ve tüm emekçilerin ve küçük esnafın bu süreçte kamu kaynaklarıyla ayakta tutulmasının gerekli olduğunu gösteriyorlar. Ama bunlar emek hareketinin bütününde de sosyalistlerin genişçe bir kesiminin mücadele programında da ilk sıralarda yer almıyorlar. Bunda, “tek adam diktatörlüğü”nün önlenememesinin, KHK’lerle ve Saray yargısı ile süreklileştirilen Olağanüstü Hal uygulamalarının, HDP belediyeleri, milletvekilleri ve parti örgütlerinin kriminalize edilmesinde, rehin ve esir muamelelerinde somutlaşan “düşman hukuku” uygulamalarının ve bu “hukuk” ile hareket eden polis zorbalığının yarattığı “yenilgi iklimi”nin rolü büyük.
Bu durumun bir sonucu olarak ilerici emek örgütleri içerisinde, çalışmalarını, etkinliklerini iktidarın yasakçı düzenlemelerine göre düzenleme eğilimi görülmeye başladı.
1 Mayıs’ı direnişler zincirine bir halka olarak eklemek için çalışmalıyız
Biz, suyun aşağısında duran kuzuya “suyumu bulandırıyorsun” diyen kurdun, su içmeyi bırakarak saldırmaktan vazgeçirilemeyeceğini biliyoruz. Mücadelenin bir evresinde uğranılan yenilginin olumsuz sonuçları, bir sonrasındaki evrenin mücadelelerine galiplerin dayattığı sınırlamalara boyun eğilerek giderilemez. Hele ki “galipler” boğazlarına kadar pisliğe batmışlarken ve her geçen gün karşısında yeni ve baş edemediği bir toplumsal direniş odağı bulurken, yapılması gereken dayatılan “yasakların” sınırları içinde kalmayı kabullenmek olmamalıdır.
Bu nedenle günün parolası direniştir. Boğaziçi direnişinin, kadın direnişinin, birbiri ardına parlayan işçi direnişi ocaklarının zincirine 1 Mayıs direnişi halkasını eklemek için çalışmalıyız. COVID 19’u her geçen gün daha tehlikeli hale getiren kapitalist uygarlığın, patriyarkanın, sermaye egemenliğinin, ırkçı-faşist gericiliğin karşısına, Türkiye’yi iflasa sürükleyen dinbaz-ırkçı neoliberal cinnetin karşısında gelişen bu direnişler sosyalist muhalefetin geleceğini de belirleyecektir. Bu direnişler, halkın bu iktidara duyduğu nefreti “düzenin onarımı” programlarıyla sınırlamaya çalışan düzen içi muhalefetin aşılmasında belirleyici bir rol oynayabilir. Doğru değerlendirebilirsek, bu direniş zemininden yararlanarak, toplumun bütün ilerici güçlerini sosyalist bir “kurtuluş programı” çerçevesinde bir araya getiren yeni bir halk hareketi dalgası üretebiliriz.
Yenilgi sonrasının kararsızlığı hala sosyalist hareketin genel ortamında etkili ama bu 1 Mayıs’ta da göreceğiz ki, halkın gerici-faşist iktidara karşı direnme eğilimlerini temsil eden, geliştiren inatçı, yürekli çıkışlar yine sosyalist hareketin içinden çıkacak. Bizim görevimiz, bu mücadeleci eğilimi, sosyalist hareketin bütününe yayacak bir dil ve dayanışmayı geliştirmek.
KöZ: “1 Mayıs’ın enternasyonalist içeriğini ve anti-şovenist bir çizgiyi öne çıkaralım”
KöZ, iktidarın pandemi yönetimi karşısında etkili bir itiraz geliştirilememesi ve yasakların etkili hale gelmesinde eleştirilerini sosyalist harekete yöneltiyor, 1 Mayıs’ta da HDP’ye yönelik baskıları karşısına alan, anti-şovenist bir politik hattın izlenmesini öneriyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
KöZ, iktidarın pandemi yönetimi karşısında etkili bir itiraz geliştirilememesi ve yasakların etkili hale gelmesinde eleştirilerini sosyalist harekete yöneltiyor, 1 Mayıs’ta da HDP’ye yönelik baskıları karşısına alan, anti-şovenist bir politik hattın izlenmesini öneriyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
KöZ: 1 Mayıslar çoktandır devrimciler tarafından bir enternasyonal gün olarak idrak edilir. Genellikle 1 Mayısları sendikacılara emanet etme eğiliminde olan reformistler ise aksine sendikalist bir çizgi izler. Bu sefer bu sendikalist çizgi bile korona salgınının gölgesinde silikleşmiş görünüyor. 1 Mayıs 2021’e giderken bu mücadele gününün enternasyonalist içeriğini öne çıkarmak ve bunu yaparken de esasen devletin işgalci karakterine vurgu yapan anti-şovenist bir çizgiyi öne çıkartmak önem taşıyor. Bunun bir boyutu TSK’nin Rojava’daki işgaline dikkat çekmek ve bu işgale son verilmesini talep etmektir. Oysa daha güncel olan ise 1 Mayıs’a günler kala TSK’nin Rojava’daki ABD engeli nedeniyle Güney Kürdistan’da Metina, Avaşin ve Zap’ta havadan ve karadan başlattığı harekattır. Görünen o ki bu harekat öncekiler gibi Metina Dağlarına toslamış durumdadır. Bu nedenle de hükümet cephesinde adeta susuş kumkumasıyla karşılanmaktadır. Dolayısıyla bundan murat edilen şovenist dalga yakalanamamış ve hem bu başarısız harekatın hem de Biden’ın tetiklediği ve Erdoğan’ın adeta süt dökmüş kedi üslubuyla cevapladığı soykırım tartışmalarının üzerini örtmek için 1 Mayıs’ı salgına karşı “tam kapanma” gündemiyle karşılamaktadır. Devrimciler ise 2021 1 Mayıs’ının hükümetin zaaflarını büsbütün ortaya çıkan bütün siyasi sorunların dile getirildiği ve sallanan AKP-MHP ittifakına karşı bir mücadele günü olarak ele almalıdır.
Bu bakımdan KöZ bu yönde başka akımlara ve çevrelere yaptığı çağrılar yanıtsız kalmış olsa da kendi çapında ve kendi gayretiyle 2021 1 Mayıs’ında bu gündemleri Kobanê davasında ortaya çıkan tablo ve HDP’ye yönelik saldırılarla da bağlayarak öne çıkaracaktır.
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu salgın bahanesiyle 1 Mayıs’ın ve genel olarak kitle eylemlerinin iptal edilmesine hükümetten önce sol hareketin muhtelif kesimleri ön ayak olmuştu. Sözüm ona “sorumluluk” gereği gönüllü bir karantinayı başlatanlar salgının ilk dalgasından itibaren sosyalistler arasından çıktı. Bu itibarla hükümet kendi gerekçeleri ve engelleri nedeniyle bir türlü karantina ve tam kapanma tedbirlerine yanaşmazken hükümeti bu yönden eleştirenler de onlardı. O bakımdan esasen Cumhur İttifakı’nın bu eylemleri yasaklayıp engellemeye mecali yoktur. Nitekim geçtiğimiz Newroz da buna tanıktır. 1 Mayıs gelirken de bu durumun değişmediği besbellidir. Nitekim hükümet doğrudan doğruya 1 Mayıs’ı yasaklamaya cüret edememiş, bunu ne zamandır bir türlü yanaşmadığı “tam kapanma” bahanesiyle sağlama cihetine gitmiştir. Ama iki yıldır bu yönden hükümeti eleştirenler de şimdi bu tedbire güçlü bir biçimde karşı çıkamayacakları için hükümetin işini kolaylaştırmış olmaktadır. Gerileyen ve her geçen gün bu durumu biraz daha açığa çıkan AKP-MHP ittifakının hele karşılığını ödemeden tam kapanmayı dayatırken emekçileri salgın karşısında savunmasız biçimde çalışmaya zorlarken, emeklileri enflasyonun altında zamlarla oyalamaya çalışırken 1 Mayıs gibi bir eyleme yönelmeleri halinde kitlelerin önünü kesmesinin mümkün olamayacağı açıktır. Bu bakımdan kitle hareketinin 1 Mayıs’a yönelmesinin ve oradan gerici Cumhur İttifakı’na karşı ve Millet İttifakı’ndan bağımsız bir kitle seferberliğinin önünde tasfiyeciliğin ve CHP kuyrukçuluğunun etkisi altındaki sosyalistlerden başka bir engel yoktur. 2021 1 Mayıs’ı tam da bu nedenle bu köstekten kurtulmak üzere bir atılıma vesile olmalıdır. Bu köstekten kurtulma iradesinin en önemli unsuru da elbette Millet İttifakı bileşenlerinin asla dile getiremeyeceği şovenizme karşı HDP’yi savunma iradesini ortaya koyan ve TSK’nin işgallerine açıkça karşı çıkan bir siyasi tutumla 1 Mayıs 2021’e gitmek olur.
Ancak bu takdirde 2021 1 Mayıs’ı Millet İttifakı’na yol vermeden Cumhur İttifakı’na karşı bağımsız bir siyasal atılımın kaldıracı olabilir.
İki yıldır 1 Mayıs süreçleri sönük geçiyor, eski birlik görüntüsü yok. Sizce bunun temel gerekçesi nedir?
KöZ’e göre 1 Mayıslar sadece son iki yıldır değil çoktan beridir anlamına ve uygun olmaktan uzak geçmektedir. Her şeyden önce 1 Mayısların ateşinin küllenmesinde belirleyici etkenlerin başında uzun zamandır solun geniş kesimlerini girdabına çeken tasfiyecilik dalgası gelir. Ama daha önemlisi 1 Mayısların bir siyasal mücadele günü olmaktan çıkarılıp sendikal mücadelenin dar çerçevesine sıkıştırılmasıdır. Son iki yılki tablonun ana hatları ise elbette ki korona salgınıyla ilgili olmaktan uzaktır. Zira devrimciler nicedir en elverişsiz koşullarda bile 1 Mayısların mücadele günü muhtevasına sadık kalmak için daima yaratıcı girişimlerde bulunmuşlardır. Son iki yılda devrimciler bakımından salgından daha zararlı olan virüs başkadır. Son yerel seçimlerde özellikle de İstanbul seçimlerinde sol hareketin neredeyse tamamının bizim “Amerikancı muhalefet” olarak tarif ettiğimiz CHP-İyi Parti gerici ittifakının kuyruğuna takılmasının kaçınılmaz sonuçlarından biri de elbette genel olarak kitlesel siyasal eylemlerin hepsi gibi 1 Mayısları etkilemektedir. Cumhur İttifakı her gün yeni bir açmazla karşı karşıya kalıp güç kaybederken bu hükümete karşı kitleleri seferber etmek için bütün koşullar mevcuttur. İşsizlik, pahalılık ve bunun üstüne tuz biber eken salgına karşı emekçi düşmanı tedbirler karşısında emekçilerin ve ezilenlerin feryat ettikleri aşikardır. Devrimcilere düşen ise bu feryat korosuna karışıp kendilerini silikleştirmek değil aksine bu feryadın siyasi bir isyana dönüşmesine öncülük etmektir. Bunun birinci koşulu da her sorunu ne zaman olacağı, nasıl olacağı ve hatta olup olamayacağı bile belli olmayan bir seçime havale eden “Amerikancı muhalefetin” kuyruğundan kopup bağımsız bir siyasal tutuma öncülük etmektir. İşte 2021 1 Mayıs’ı bunun için elverişli bir fırsattır.
İster korona salgınını ister başka bahanelerle her hafta bir sahte gündem yaratan Cumhur İttifakı’na karşı ve siyasi gerçeklerin üstünü örtmek için onunla aşık atan muhalefetten koparak devrimcilerin bağımsız tutumunu emekçilere ve ezilenlere duyurmak ve siyasi gerçekleri apaçık ortaya koymak için 1 Mayıs 2021 bir dönüm noktası yapılmalıdır. Bu sayede sadece sönük geçen 1 Mayıs’ın ateşini harlamakla kalınmaz; 1 Mayıs devrimcilerin bağımsız bir güç olarak seslerini yükseltmelerini de sağlayacak bir atılımın kıvılcımı olacaktır.
Alınteri: “Başta Taksim olmak üzere her yerde 1 Mayıs, her yerde direniş!”
Bu 1 Mayıs sürecinde sendika ve meslek örgütlerine yaşanan gerilemenin artık bir eşiğe dayandığının görüldüğüne dikkat çeken Alınteri, sol-sosyalist güçlerin de henüz kendi güçleriyle özneleşme, toplumsal direniş dinamiklerini sürükleyip daha ileri bir politizasyon zeminine taşıma noktasında ciddi kısıtları olduğunu belirtiyor
1 Mayıs 2021’e işçi sınıfı açısından ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da pandemi gerekçesiyle tırmanan baskılar eşliğinde yaklaşıyoruz. Ancak emek hareketi sermaye saldırıları karşısında güçlü bir direniş sergileyemiyor, toplumsal muhalefet parçalı ve dağınık.
Sosyalist hareketin temsilcileriyle 1 Mayıs 2021’e giderken genel manzara hakkındaki değerlendirmelerini ve ne yapılması gerektiğine dair önerilerini konuştuk. Ayrı ayrı yayımladığımız bu söyleşileri “1 Mayıs 2021” dosyasında bir araya getireceğiz.
Bu 1 Mayıs sürecinde sendika ve meslek örgütlerine yaşanan gerilemenin artık bir eşiğe dayandığının görüldüğüne dikkat çeken Alınteri, sol-sosyalist güçlerin de henüz kendi güçleriyle özneleşme, toplumsal direniş dinamiklerini sürükleyip daha ileri bir politizasyon zeminine taşıma noktasında ciddi kısıtları olduğunu belirtiyor.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2021’e giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir? 1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?
Alınteri: Emperyalist kapitalist sistemin miadını çoktan doldurduğunun her açıdan netleştiği bir eşikte karşılıyoruz bu 1 Mayıs’ı. Pandeminin kendisi ve süreç olarak yönetilme biçimi onun işçi ve emekçilere, doğaya, yaşamın kendisine düşman bir sistem olduğuna apaçık ortaya koydu. Bu gerçek Türkiye gibi bağımlı kapitalist ülkelerdeki faşist rejimler nezdinde olduğu kadar emperyalist metropollerde de bizim sayfalarca yazsak anlatamayacağımız açıklıkta bir netlik kazandı. Doğanın canına okuyan kapitalist tekeller ve bir bütün olarak sistemin kendisinin ürettiği virüse karşı milyonlar adeta ölüme sürüldü. İşçi ve emekçilerin ihtiyaçlarına yabancılaşmış bu vampirlik düzeni uzayda koloniler kurmayı tartışırken bir virüsün aşısını bulamadı, bırakalım aşıyı maske bile sağlayamadı. Aşıyı bulduklarında onu bile bir kâr ve rekabet konusu ettiler. Milyonların hayatını hiçe sayan bir azami kâr arayışı bu. Milyonlar hiçbir gelire sahip olmaksızın işsiz kaldı. İşsiz kalmayanlar ölümle burun buruna üretime sürüldü, ekmekleri daha da küçüldü. Gündelik işlerle karınlarını doyuranlar tamamen keyfileşmiş ve giderek işçi ve emekçilerin özgürlük alanlarını daraltmaya kılıf olarak kullanılan pandemi yasaklarıyla ne haliniz varsa görün muamelesiyle hiç yerine konuldu.
Türkiye özgülünde emekçilerin sürüklendikleri bu cehennemi koşullar rejimin üstünde tepineceği bir dilencileştirme zemini olarak kullanıldı. Kitleler, tarikatların, cemaatlerin, rejimin kendisinin -patates-soğan dağıtma örneğinde olduğu gibi- dilencileştirmenin en düşkün biçimleriyle sömürecekleri bir kütle muamelesi gördü. Sosyal hak olması gereken pek çok dayanağın neoliberal yıllarda hepten tasfiye edilmiş olması ve bu yıllar boyunca toplumsal örgütlenme ve dayanışma ağlarının da tasfiye edilmesiyle halkın her türlü sömürü ve aşağılanmaya açık hale getirildiğini bir kez daha gördük.
İşçi sınıfının örgütlenme arayışlarına yönelik düşmanlık pandemi sürecinde Kod-29 denilen alçaklık ve ücretsiz izin uygulamasıyla çırılçıplak hale geldi. Toplum sağlığının sözkonusu olduğu bir zeminde tekelci burjuvazi ve devletlerinin pandemiyi bile sömürüyü derinleştirmenin, özgürlük alanlarını daraltmanın fırsatına dönüştürmeye çalıştıklarını gördük. Saymakla bitmeyecek bu toplam bize bu düzenin artık tarihin çöplüğüne atılmak zorunda olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, sosyalizm bilinci ve umudumuzu adeta kamçılıyor. 1 Mayıs’a her şeyden önce bu zemine basarak karşılıyoruz.
“Bulunduğumuz her yeri 1 Mayıs alanına dönüştürelim”
Biz Alınteri olarak bu 1 Mayıs’taki duruşumuzu bu eksen üzerinden belirledik. Kendileri lebalep kongreler yaparken, yüz binleri topladıkları Ayasofya şovları gerçekleştirirken, çarklar dönsün stratejisiyle milyonlarca işçiyi ölüme sürerken yok olan pandeminin yasaklarla yönetilemeyeceğini, bu keyfi yasakların sınıf düşmanlığı temelinde geliştirildiğini o nedenle de işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ın bu yılki anlamının da bu yasakların tanınmamasında düğümlendiğini belirttik. Bunu pandemi grevi olarak özetledik.
Her 1 Mayıs’ın sınıf mücadelesi ve sınıflar arası güç dengeleri açısından dönemin özgün koşullarıyla içerik kazandığını ve sınıfların birbirleriyle o koşullar temelinde karşı karşıya geldiğini biliyoruz. Bu 1 Mayıs’ta tam da bu yaklaşımla işçi sınıfı ve emekçilerin iradesinin bu yasakları tanımamakta tecelli edeceğini düşünüyoruz. Gerek pandemi yasakları gerekse 1 Mayıs’ın kazanılmış tatil günü olmasına rağmen o gün üretime sürülen işçilerin işe gitmemesi, yıkıma sürüklenen esnafın işyerlerini açması, kadınların, gençlerin, tüm ezilen toplumsal kesimlerin sınıfsal-toplumsal talepleriyle bulundukları her yeri 1 Mayıs alanına dönüştürmeleri gerektiği şeklinde formüle ettik. Bu bahiste 1 Mayıs meydanı olan Taksim’i özel bir irade savaşı alanı olması hasebiyle önemine işaret ettik. Bu yaklaşımla “Başta Taksim olmak üzere her yerde 1 Mayıs, her yerde direniş!” diye vurguladık. Parçası olduğumuz Birleşik Mücadele Güçleri’yle de benzer bir yaklaşımla hareket ettik. Yine daha geniş bileşenli 1 Mayıs Platformu’yla da bu yaklaşımı esas alarak ilişkilendik. 1 Mayıs günü de okurlarımıza, dostlarımıza, yoldaşlarımıza bu yönde hareket etmeleri çağrısını taşıdık. İşçi ve emekçilerin iradesini ve onurunu hedef alan bu yasakların çiğnenip geçilmesinin sınıf mücadelesindeki dengelerin yeniden kurulması açısından önemli olduğunu vurguladık. İşçi ve emekçilerin bu yasakları tanımayarak birlikte hareket etmesinin yaratacağı özgüven ve enerjinin sınıf mücadelesinin geleceği açısından önemli olduğunun altını çizdik.
1 Mayıs’ta da bu yaklaşıma uygun davranacağız.
Sosyalistlerin de ciddi kısıtları var
2021 1 Mayıs süreci pandemi ve yasakların gölgesinde geçiyor. Bu durumu ve sosyalistlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncü güçlerin faşist rejimin kendisini tahkim aracına dönüştürdüğü bu yasaklara karşı toplumda birikmiş öfkeyi açığa çıkarmaları, politize etmeleri için oldukça çeşitli ve esnek biçimlerle yasakların tanınmaması önemli. Taksim’de somutlaşan iradeyle bu yasakların en ileri noktada kırılabileceğinin gösterilmesi, bunun olabilirliğinin hissettirilmesi, örgütsüz on binlerce muhalife bu noktada bir esin ve moral kaynağı olunması, yön kazandırılması önemli. Sosyalistler cephesinden bu sene belirgin olan sendika ve meslek örgütlerinin hegemonyası dışına çıkma çabaları oldu. Her yıl onların çağrısıyla başlayan 1 Mayıs toplantılarına bu yıl sosyalist güçler kendileri irade koyarak başlattılar. Sendika ve meslek örgütlerindeki geriye doğru çözülme ve miadını doldurma anlamına bir eşiğe dayanma halinin ortaya çıkardığı bir sonuç oldu bu. Fakat sol-sosyalist güçler henüz kendi güçleriyle özneleşme, toplumsal direniş dinamiklerini sürükleyip daha ileri bir politizasyon zeminine taşıma noktasında ciddi kısıtları olduğunu da açığa çıkardı. Bu 1 Mayıs aslında bir yerlere dayanmadan kendi öz gücüyle toplumsal temas etmesi açısından henüz bilinçli bir ifade kazanmamış bir yönelimi açığa çıkardı. Bu yönelim belirttiğimiz gibi henüz titrek. Solun kendi gücüne -nesnel gerçekliğiyle de bağlantılı olarak-güven noktasındaki bir titreklik bu aynı zamanda. Bu titrekliğin aşılması zaman alacaktır. Keza belirttiğimiz gibi solun alabildiğine daraldığı, kitlelerle temas kanallarının hem çok genişleyip çeşitlendiği ama hem de bizzat kendi öz kısıtları nedeniyle daraldığı kritik bir eşiği ifade ediyor. 1 Mayıs Platformu aslında bu noktada ortaya çıkıp, solun kendi başına özneleşmesi açısından yürünmesi gereken yolu da belirli ölçülerde gösteren bir deneyim oldu. Fiili meşru mücadele hattında yürümekte taviz vermeden oluşan bu deneyimin güçlenmesi önemli olduğu kadar ortak bir anlayışın, dönemin kavranışı üzerinden şekillenen ortak bir kültür ve dahası kaygıların oluşmasıyla derinleşecektir.
Sosyalist hareketteki irade kırılması o kadar derin ki
Son iki yılın 1 Mayıs süreçlerinde birlik görüntüsündeki zafiyeti neye bağlıyorsunuz?
Diğer yandan son 2 yılın 1 Mayıs süreçlerindeki zayıflığın aslında son 2 yıla mahsus olmadığını düşünüyoruz. Bu süreç çok önce başladı. Mevcut sendikalar ve meslek örgütleriyle sosyalist devrimci güçler arasındaki uçurum yasaklama kararlarıyla birlikte açıldı. 2000’lerin başında Taksim için birleşen irade dişe diş bir mücadeleyle o alanı kazandı. 2013’te yeniden yasaklanmaya başlaması aynı zamanda rejimin faşist tahkimatının da simgesel odağı olarak iş gördü. Tam o noktada gerek solun çeşitli bölükleri gerekse aslında çizgi ve anlayış olarak miadını doldurmuş sendikal anlayış yan çizmeye başladı. Yasaklar karşısında ilk andan başlayarak faşist tahakküme karşı direnme iradesinin belirleyici olacağı bir titreklikle başlayan süreç son noktada Soylu gibi işçi ve emekçi düşmanı bir faşistle fotoğraf vermeye hatta ondan 1 Mayıs konusunda icazet almaya kadar vardırıldı. Ve solun önemli bölükleri bu fotoğrafa halen net bir tutum almaktan imtina ediyor. Çünkü sol-sosyalist hareketteki irade kırılması o kadar derin ki yaslanabilecekleri çeşitli odakları kaybetmekten adeta korkuluyor. Oysaki o odakların da yeniden sınıf lehine kazanılması net bir sınıf tutumu almaktan geçiyor.
Tam da bu noktada sendikalardan, kitle örgütlenmelerine ve aslında sol-sosyalist güçlerin kendilerine kadar her alanda mevcut nesnelliğin kavranması ve ona teslim olunmadan dünyayı değiştirme iradesinin yeni biçim ve araçlarla yeniden inşa edilmesi, ruh ve nefes kazanması gerekli diyoruz.
Sendika.Org